Pazartesi, Haziran 29, 2009

Hani bazı adamları hiç sevemezsin ya, işte öyle bir şey!

Güiza çamaşır makinası değildir, Güiza bulaşık makinası da değildir. Binaeleyh, Güiza bir makina değildir...

Tribün Dergi'de bir konu vardı, "Güiza Çamaşır Makinası değildir" başlıklı. Onu görünce çağrışım yaptı.. Bir de, bir türlü sevemedim bu adamı yahu. Zenit'in teklifini kabul etsek keşke, diye dualar ettiğimi itiraf etmeliyim.

Cuma, Haziran 26, 2009

Eni veci vokke

Sene kaçtı bilmiyorum. Amiga'da Michael Jackson oyunu oynuyorduk paso. "Moonwalker" idi oyunun adı, dileyen oyunu şuradan indirebilir. Ama bilmem, o vakitlerdeki zevki verir mi hala? O oyun geldi dün gece Michael'ın ölüm haberini televziyon ekranlarında ilk gördüğümde.

Ne zaman Michael Jackson için, "çocukluğumun kralı" desem, bu yorumumu abartılı bulanlar olmuştur. Yaşım 25. Michael aslında 30-40 yaş aralığındaki kişiler için daha bilindik bir stardır. Evet. Buna kabülüm ama ben de kendimi bildim bileli, MJ'nin şarkılarına aşinayımdır. Buna sebep olarak, benden yaşça büyük olan kuzenlerimin onu sürekli dinlemesini ve de sokaklarda söylenen "Michael Jackson, Madonna bir numara, gir çuvala, salla salla vur duvara" şeklinde çocuk tekerlemesini gösterebilirm. Ve bir de girizgahta bahsettiğim Moonwalker oyununu.

Michael Jackson popun kralıdır, efsanedir. Onun gibisi bir daha gelmeyecektir bence. Kimse onun gibi dans edemeyecektir misal. Şu aşağıdaki kısa video bile yeterlidir bu savı öne sürmeye.



Onun dans edişinde bana en ilginç gelen yan ise şudur; MJ arkasındaki dansçılarla ahenk içerisinde dans etmektedir. Birden gruptan ayrı takılmaya başlar. Oraya buraya koşar. Kendince bazı hareketler yapar. Daha sonra hiçbir şey olmamış gibi tekrar yerine döner ve arkasına hiç bakmadan, tekrardan gruba dahil olup, dansına devam eder. Kimilerine göre bu basit gelebilir ama benim gibi faniler için, mükemmel bir şey işte.

Bir yorum gördüm ölümünün üzerine, şöyle yazmış yorumu yapan; "Müzigi geçtim, şu adam gibi dans edebilen profesyonel dansçı bile zor bulunur herhalde. Adam 50 yaşında Usher ile yanyana dans ederken bile yaş ne olursa olsun ben popun kralıyım diyordu." Anlatmak istediğim buydu işte.

O bir dünya starıydı. Attığı her adım, yaptığı her şarkı olay olan biriydi. Hastalığı, ten rengi ve olaylı hayatı üzerine saatlerce konuşulabilir belki ama bu yazı da onlardan bahsedesim yok hiç. Zaten onlarla ilgili yıllarca yazıldı çizildi. Gerek yok şu an.

Michael'ın ölüm haberi üzerine, onun hakkında herkes 3-5 kelam edebiliyorsa, bu onun ne denli büyük bir star olduğunun göstergesidir. MJ'nin ölümü, elbette bizi biraz duygusallaştırdı. Onun ölümü bizi aydınlama seanslarına sokmadı, yanlış anlaşılmasın. Hepimiz bir gün bu diyarı terk edeceğimizin farkındayız. Sadece bizleri çocukluk günlerimize götüren isimler ve olaylar vardır. Michael Jackson da bu isimlerin başında gelmekte. Bu sebeple çocukluğumuz ve Michael'lı yıllarımız aklımıza geldi. Bu bağlamda duygusallaşmak, üzülmek kadar doğal bir şey olamaz.

Kendi adıma konuşacak olursam, geriye bir Madonna kaldı. O da gittiğinde, bir dönem için benim için bitmiş demektir.

Başlıkta Smooth Criminal şarkısında yıllardır ülkemizde yanlış anlaşılan söze gönderme oldu. Sabahtan akşama kadar kasetten Michael dinlerken, "eni vecci vokke" diye çıldırdığımızı dün gibi hatırlarım. Gerçi biz bir ara bu sözü "tenekeci bokke" diye uydururduk ama daha sonra abilerimiz gibi "eni veci vokke" diye yanlış anlamaya başlamıştık.

Her fani ölümü tadacaktır. Michael da gitti. Onun ardından bu yazı yazılmalıydı. Çocukluğumun en önemli figürlerinden biri için yazmam lazımdı. Yoksa kendimi garip hissederdim.

Yazının sonunda en sevdiğim Michael şarkılarından biri olan, Billie Jean'i koyayım...

Çarşamba, Haziran 24, 2009

Muratgilin damından atlayamadım

Bugünlerde Şafak Sezer hayranlığı üst safhalara ulaştı bende nedense. Eskiden de severdim elbette ama artık reklam filmlerinde zırt pırt karşımıza çıkmasından mütevellit herhalde.

Kaliteleri üzerine sayfalarca yorum yapılabilecek türden olan Kutsal Damacana ve Kadri'nin Götürdüğü Yere Git filmlerine bakıyorum ara sıra can sıkıntısından. Favori sahneleri tekrar tekrar izleme, millete paslama "abi, bak şu sahne süper, izle" gibi hadiselerle geçiyor günlerimiz. Acımayın bana entel okurlarım :)

Neyse aşağıdaki video son günlerde tekrar tekrar izlediğim sahnelerden biri. Kutsal Damacana filminden.

"Muratgilin damından atlayamadım, aylaktumuvit muvit
"

Joshua Simpson Manisaspor'da

Sinan Engin'i önce menajerliğe getirerek hayal kırıklığına sebebiyet veren Manisaspor yönetimi; daha sonra Engin'den vazgeçerek olumlu bir harekette bulunmuştu. Ne var ki, takımı tarihinde 2.kez (ve yine tabii) Süper Lig'e taşıyan Levent Eriş'le de yollarını ayırdılar. Olaylı ilgili türlü türlü yorumlar var. Şimdilik bu mevzuya hiç değinmeyelim.

Bu ayrılığın ardından ortaya Samet Aybaba, Raşit Çetiner gibi isimler atılmıştı. Bir de Mesut Bakkal. Bu üçlü arasında en uygun olanı şüphesiz Mesut Bakkal idi. Samet Aybaba ve Raşit Çetiner ikilisinin Manisaspor ve Türk futboluna verecekleri yeni şeyler olduğunu düşünmüyorum. Bir dönem Ersun Yanal'la çalışmış olan Mesut Bakkal'dan ise hala ümitliyim. Oynattığı futbolun sertliği üzerine eleştiriler çok olsa da, bu üçlü arasında başarılı olmaya daha yakın bir isimdir Mesut Bakkal. En azından hala bu izlenimi veriyor bana.

Manisaspor başkanı geçenlerde bir açıklama yapmış. Ligi ilk 5 içine tamamlama hedeflerinden bahsetmiş. Transfer yaparak bir yere varmak her şey değildir ama Manisaspor'un şu anki kadrosu da Süper Lig için yeterli değildir. Kenan Yaralı'nın bunun farkında olmaması ise gariptir. Bir de Ferhat'ı Trabzonspor'a kaptırarak mevcut kadrolarındaki bir kişiyi daha kaybettiler. Ayrıca genç kaleci Ufuk ve Sezer'in isimleri de sürekli transfer kulislerinde dönmekte. Onlar için ne düşündükleri de muaama hala.

Tüm bu yorumlarımızın yanına ek olarak bugün geliştiği iddia edilen bir transferden bahsedelim. Manisaspor ilk resmi transferini bugün yapmış. Ajansspor'un haberine göre Kanadalı Joshua Simpson ile anlaşmışlar.

Simpson orta sahanın solunda görev yapmakta ve 26 yaşında. Kimdir peki, ne biliyoruz hakkında... 2004 yılında Millvall takımına transfer olan Joshua Simpson, iki yıl burada oynadıktan sonra Almanya'nın Kaiserslautern takımına transfer oldu. Kaiserslautern'de forma giydiği 60 maçta 12 gol atan Simpson, Kanada Milli Takımı'nda 19 kez forma giydi.

Bu transfer bize Holosko'yu hatırlatıyor. Dribling yetenği olan bir isim. Holosko kadar hızlı değil belki ama bu açığını Slovak oyuncudan daha teknik olarak kapatıyor. Holosko'yu Manisaspor forması altında birkaç maç canlı izleme şansım olmuş ve tez zamanda Fenerbahçe'ye gelir inşallah diye dualar ettiydim ama tutmadı. Simpson için konuşmak daha erken ama sanırım Manisaspor sezon boyunca adından sıkça söz ettirecek bir adamı kadrosuna kattı denebilir.

Sözleşme imzaladıktan sonra Milli Takım kampına katılmak üzere ABD'ye uçtuğu söylenmiş. Haberin resmi kaynaklarca teyid edildiğini görmedim henüz, ama medyada detaylı olarak işlendiğine göre doğru olmalı. Manisaspor'a hayırlı olsun.

Salı, Haziran 23, 2009

Özgür Çek demişken sormak gerek

Millet şu an Sercan Yıldırım'ı konuşuyor bizim cephede ama ben birkaç gündür yazamadığım, hatırlatamadığım bir şeyin derdine düşmüş durumdayım. Geçen hafta bir arkadaş blogunda değinmişti birkaç cümleyle. Ben kendi cümlelerim yerine, sözü Fenerbahçe Spor Kulübü resmi sitesine bırakıyorum. Daha vurucu olmak adına.. İşte sitedeki 27 Şubat 2009 Cuma tarihli haber;

"...Törende öncelikle söz alan Asbaşkanımız Şekip Mosturoğlu, Özgür'ü yetiştiren ailesine ve hocalarına teşekkür ettiği konuşmasında şunları söyledi: "Sizlere daha önce Abdülkadir'in imza töreninde birkaç genç arkadaşımızı daha transfer edeceğimizi söylemiştim. Bugün, gençleştirme projesiyle ilgili bir adım daha atıyoruz. İlk örneği Özgür Çek. Altyapımızda yetişen genç arkadaşımız, Pazartesi günü A Takım'la birlikte antrenmana çıkacak. Yetenekli genç futbolcuları kulübe kazandırma amaçlı projemiz devam edecek. Özgür'ün babası Kadir Bey'e, Altyapıdan sorumlu yönetim kurulu üyemiz Ömer Temelli'ye ve Altyapı Koordinatörümüz Şenol Çorlu'ya teşekkür ediyorum. Kendisinin üst düzeyde önemli bir futbolcu olacağına inanıyorum ve ona 'Hoş geldin' diyorum"

Altyapı Koordinatörümüz Şenol Çorlu ise öğrencisi hakkında şunları söyledi: "Genç ve yetenekli arkadaşlarımızı kulübümüze kazandırmak öncelikli hedefimizdi. Bu hedefimizi birer birer gerçekleştiriyoruz. Özgür, kişiliğiyle, karakteriyle ve yeteneğiyle uzun yollar Fenerbahçe'ye hizmet edecektir. Kendisinden sonra gelecek arkadaşlara da örnek oluşturacaktır.


...İmza atan yeni transferimiz Özgür Çek de son olarak söz aldı ve "Beni buraya layık gören Başkanımız Aziz Yıldırım'a ve Yönetim Kurulu'na teşekkür ediyorum. Bana olan güvenlerini boşa çıkarmayacağım. Bu formanın ne kadar büyük olduğunu biliyorum. Ve karşılığını vereceğime inanıyorum. Roberto Carlos benim örnek aldığım bir futbolcu. Onunla aynı takımda olmak ve idmanlara çıkmak çok heyecan ve gurur verici." dedi.

***

Özer Hurmacı'nın transferini duyuran medya organları ne yazmıştı? Fenerbahçe, Özer Hurmacı'ya karşılık 4.2 milyon Euro ile İlhan Parlak ve genç futbolcu Özgür Çek'i vermeyi kabul etti.

Şayet bir şeyler kaçırdıysam cahilliğime verin. Bu haber ilk çıktığında Özgür Çek'in verilemeyceği söylenmişti. Daha sonra sordurdum bunu birilerine, böyle bir şeyin olmadığı söylendi. Madem öyle, bu sefer de şunu soralım; bu ne perhiz be birader? İlla orada pişip, milyonluk bonservis bedeline ulaşması mı gerekiyor bu adamın A takımda Fenerbahçe formasını giyebilmesi için? Hakkında onca övgü varken, milli takımlardaki başarıları ve memlekette zor bulunan bir mevkide oynuyor olmasına rağmen neden gönderdi Fenerbahçe bu çocuğu? Altyapı koordinatörü Şenol Çorlu şu an ne düşünüyor acaba? Yahut Özgür'ün gönderilmesine tepki verebilmiş midir? Veremediyse, o zaman ne diye o koltuğu meşgul ediyor? Şekip Bey'le ilgili bir şey demek istemiyorum. O apayrı bir yazı konusu zaten.

Sherlock Holmes posterleri


Guy Ritchie imzalı Sherlock Holmes'ten yeni posterler...

Sivasspor'a yeni mentor

Geçtiğimiz sezon şampiyonluğu son anda kaybeden Sivasspor cephesi işi bu sefer sıkı tutuyor. Oynadığı futbolla taraflı tarafsız herkesin takdirini kazanan Yiğidolar'ın hocası Bülent Uygun aranan kanı bulduklarını iddia etti.

Baron adlı kangal cinsi köpeğin gelmesiyle, geçtiğimiz sezon yaşadıkları psikolojik eksikleri bu yıl yaşamayacaklarını savunan Bülent Uygun, "Baron işinin ehli biri. Takımımızın yeni mentörüdür. Bizim ona güvenimiz tam. Sivas halkı da gereken desteği versin" dedi.

Sivasspor'un antremanına katılıp, oyuncularla tanışan Baron ise konuşmamayı, bunun yerine daha çok havlamayı tercih ederken. Futbolcularla yakından ilgilenen Baron'un, "Beyler bu sezon çok daha farklı olacak. Gevşemek yok. Ciddi olacağız. Yoksa tepenize binerim" dediği öğrenildi.


Not: Türk Spor basınıymışcasına yardırdık..kusurumuz varsa, o da bu sıcaklardandır, affola...

Cobie Smulders

Kral sensin Cobie,
İstersen olur tabii..


Taraftarlar Arası İletişim: Sataşmak & Takılmak


"Bir kimseyi rahatsız edecek davranışta bulunmak, musallat olmak." şeklinde bir açıklama geliyor TDK sözlüğünde sataşmak kelimesi için.
Takılmak daha kibar, daha masum her zaman. Takılmanın da bir rahatsız edici durumu var belki ancak tadında ve espirili olanı makul. Zaten TDK da "Kızdırmak, üzmek, şaşırtmak amacıyla şaka yollu konuşmak." diyor takılmak kelimesi için.

Ülkede futbol seyredilmiyor; yaşanıyor. Sabah kalkıp gazeteye bakıyoruz. Gündem olayları "şöööylesine" bir okunuyor ancak spor sayfaları satır satır inceleniyor genelde. Yalan değil, ben de öyle yapıyorum genellikle. Bunun eleştirilecek yanı çok ama hangimiz engel oluyor ki kolay kolay? Neyse sosyal mesaj vermeden konuya dönelim. Futbolun böylesine yaşandığı ve taraftarlığın hayati öncelik taşıdığı bu sistemde en kilit nokta: Taraftarlar Arası İletişim...

Gün geliyor birbirimizi vuruyoruz, gün geliyor sadece sözlü sataşıyoruz, gün geliyor sadece takılıyoruz. Hayatımda tanımadığım bir insanla kavga etmeyi sevmem, istemem. Her zaman karşımdaki insana "bana ne katabilir?" diye yaklaştım. Kısacık hayatımda edindiğim temel prensiplerimden en önemlisi. Haddimi aşmak istemem ama herkese tavsiyemdir. Neyse, konu kaçıyor yine...

İletişim artık çok kolay. İstediğimiz ya da istemediğimiz her kişiye rahatça ulaşıyoruz. Tabii taraftarlar arasında da bu oluyor. Peki sonuçları: Tamamen olumsuz! Eskileri bilmem ancak duyduklarımdan yola çıkarak bildiğim: Eskiler daha çok "takılmak" ile yetinirmiş. Mahalle kültürü falan, herkes kimin ne takım tuttuğunu biliyor; ona göre takılıyormuş birbirine. Şimdi ise olay başka boyutta. Mahallede kim ne takım tutar sadece şampiyon taraftar bayrak asınca anlıyoruz. Muhabbetimiz zaten yok. Bu "takılmak" meselesi biraz da ihtiyaç. Kolay mı, tüm sene sabretmişsin ve şampiyon olmuşsun; biraz da eğlencesi çıksın istiyorsun. Güzel de nereden bulacaksın eğlenceni. Giriyorsun internete, ortak bir ortamda başlıyorsun birilerine takılmaya. Sonra hızını alamıyorsun... E ismin cismin belli değil zaten. Elinin altında klavye, kablolar iletsin her şeyi; ağzından çıkanın ne önemi var! Başlıyorsun sataşmaya. Yer yer olayı anaya-bacıya-namusa getireni de oluyor. Sonra olay sokağa taşıyor bazen. Direk internetten sana bulaşan adam değil; herhangi bir taraftar. Alışmışsın ya internette rahat rahat sataşmaya, orada da sataşıyorsun; tadı kaçıyor: KAVGA!

Kesin bir yargı olarak söylemek zor ancak internet gibi kolay ve "sanal" iletişim yollarının kullanımı arttıkça ülke olarak "tadımız kaçıyor". Monitörlerin, klavyelerin arkasından bol keseden sallıyoruz. Sonra bir hastalık gibi sokağa, sokaktan vatandaşa, sonra kitlelere bulaşıyor...

Zamanında kavga yok muydu tribünlerde?

Var"dı/mış"...

Ama bu kadar kontrolsüzce olanını olduğunu zannetmiyorum.


Uzun lafın kısası: İnternet hızlandıkça olumsuz yönleri de hızlanıyor. İnternet'teki rahatlık ve gizlilik belki size zarar gelmesini engeller ancak bu rahatlık alışkanlığa dönüşünce işler değişiyor. Dediğim gibi; alışkanlık hâline gelince o "sataşma"lar sokakta yanlış yöne gidiyor. Bence takılmak herzaman en iyisi. Örneğin: Ortega'ya FTK finalinden sonra: "Hocam sen görmüş müydün son kupayı? (:"diye mail atmak.

Herkese sevgiler & saygılar.

misafir yazar: Bay Kerahet
***

Not: Bu güzel yazı için Bay Kerahet'e teşekkürler...

Sen de yaz!

by mcd

Daha fazlası için tıkla..

Özer Hurmacı

Duası kabul olmuş gibi görünüyor...

Pazartesi, Haziran 22, 2009

Karim United'a mı?

Ronaldo'yu Real'e satmak zorunda kalan, Tevez'i de takımda kalmaya ikna edemeyen Kırmızı Şeytanlar, acilen sağlam bir ismi kadrolarına katıp, taraftarının yüzünü güldürmek istiyorlar. Akla gelen ilk isim eski Galatasaraylı Frank Ribery. Ribery'i ancak astronomik bir teklif geldiğinde satacaklarını açıkladı Bayern cephesi malum.

Fransız oyuncunun yanında United için ismi en çok geçen diğer isim şüphesiz Karim Benzema. 21 yaşındaki oyuncu için United cephesi kesenin ağzını açmış gibi görünüyor (kesenin ağzını açmak, bkz.spor basınının sıkça kullandığı tabirler). Son birkaç gündür Ada basını hep bu yönde haberler yapıyor. The Daily Mirror'un bugünkü haberine göre United, Benzema için 30 milyon pound verecekmiş. Vay anasını arkadaş, dememiz lazım aslında. Ama öyle alıştık ki, bu yüksek meblağlara artık normal gelmeye başladı bu 30 milyonlar falan.

Ronaldo'nun Real'e gittiği, Tevez'in arkasına bakmadan kaçtığı bir ortamda, Benzema'ya tutunmak gayet mantıklı bir hareket. Transfer gerçekleşirse, Fergie'nin elinde daha bir değerlenir Benzema muhakkak. Bakalım önümüzdeki günlerde ne olacak? Belki de İspanya'dan bahsi geçen talipleri devreye girer ve milyonların -yine- havada uçuştuğu bir transfer harekatı izlemiş oluruz.

Tey Z - Akşam Gelen kim idi?


Kayseri underground gururla takdim eder..
"Senin baban onbaşı, benim babam yüzbaşı"

Cuma, Haziran 19, 2009

Yaz bakalım


- Ya ne güzel böyle şeyler yazıyorsunuz, blog açıyorsunuz falan. Hep özenmişimdir yazmaya.
- Bu konuyu ben daha iyi yazarım var ya..
- Ben de aslında hep yazmak istiyorum ama blog açmak ve de güncellemek zor geliyor.
- Bir de ben yazayım da alem görsün!
- Ama illa futbol mu olacak, başka şeyler hakkında yazsam mesela...


diyenler; ataletinizi yenin! İstediğiniz herhangi bir konuda yazın, blogun mailine gönderin. Aralarından seçtiklerimi(zi) "Misafir yazar" kategorisinde yayımlayalım. Bir yerlerden başlamak gerek, öyle değil mi ama? Belki de içinizde ne cevherler var ama farkında değilsiniz. Siz gönderin, değerlendirmesi bize kalsın. Sürekli "biz" diyorum, kişesel bir blog burası elbette. Sadece o meşhur reklam cümlelerinden esinlendiğimiz için ve bir de sürekli "ben ben" demek beni rahatsız ettiği için öyle yazıyorum. Bunu ekip arkadaşları arama anlamında algılamayın ama bir de. Şimdilik öyle bir düşünce gündemde yok. Sadece yazılarını paylaşma konusunda cesaretini yenemeyen arkadaşları gaza getirmeyi amaçlıyoruz. Önce bu blogda yazarsınız, belki bir gün buradaki yazılarınız sayesinde Uçan Hollandalı'nın ekibine katılırsınız misal, kim bilir (heheh).
Uzun lafın kısası daha makbuldür. Sadede gelelim. Futbol, edebiyat, sinema, müzik yahut istediğiniz herhangi bir mevzuda yazın, elburrito23@gmail.com e-posta adresine gönderin. Gönderdiklerinizi incelemek ve aralarından seçtiklerimizi yayımlamak bize kalsın. Tabii blogun duruşuna uygun yazılar olmalı bunlar. Blogun duruşu derken, ilave açıklamaya gerek yoktur umarım. Yazı gönderecek olan kişiler, ne tarz bir blogu takip ettiklerinin farkındadırlar herhalde diye düşünmekteyim.
Yaz bakalım!

Perşembe, Haziran 18, 2009

Öğlen babanın evde olması

Dayağa dördüncü



Dayağa dördüncü olarak gelen abinin, "Ulan işim gücüm var, sizin istediğiniz şeye bak ama neyse hadi sevaptır" dercesine yaptığı hareket ve dayağa dördüncü olarak hadiseye girmesi. Beni benden alan, Türk televziyon tarihinin gelmiş geçmiş en iyi dizisidir Kaygısızlar. Ne o, zorunuza mı gitti? Asmalı Konak'tır falan mı deseydik yani (heheh).

Günün Fotoğrafı


Çarşamba, Haziran 17, 2009

Haybeden Gerçeküstü Lakırtılar #16

Fethi Paşa Korusu by Özlem Uluğ

* Eğer dünya tek bir ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu" Napoleon Bonaparte

* Liseden bir kız arkadaşımın ablasının feysbuk profilini gördüm. Ortak arkadaşımızın bol olması hasebiyle, feysbuk, "bak bunu tanıyor olabilirsin" diye gözüme gözüme soktu ısrarla. Herhangi bir mesaj atmadan, sadece ekleme talebinde bulundum. Daha sonra pişman oldum. Apaçilik yapmıştım. Birkaç gün sonra kızın beni listesine eklediğini fark ettim. Merhaba diye başlayan, klasik bir mesaj atayım dedim, sonra vazgeçtim. Bunu herkes yapıyor zaten. Ertesi gün kendisini gördüm. Aynı kaldırım üzerinde, farklı yönlere doğru gidiyorduk. Etrafındaki arkadaşlarıyla hararetli bir tartışma içerisindeymiş gibi görünüyordu. Göz göze gelmeyi bekledim. O malum anı denk getiremedik. Bir daha görebilir miyim, bilmiyorum. Belki o zaman gözlerimiz temas kurabilseydi, her şey farklı olabilirdi. Buna inandım. Önümüzdeki maçlara bakacağız artık.

* "El Burrito ile çapkınlık dersleri" diye bir bölüm fikri vardı kafamda bir aralar. Sadece geyik amaçlıydı. Yoksa öyle bir iddiam yok. Çapkın biri olarak görülmek istemem. Bazen bana bu tarz yakıştırmalar yapıldığı olmuştur. Bu da beni rahatsız etmiştir. Aklıma bu geldi. Bölüm fikrinde de vazgeçtim ondan. (Ne kadar çok şeyden vazgeçiyorum yahu)

* Askerlik hizmetimi bitireli tam 1 ay oldu. 17 Mayıs günü çıkmıştık nizamiyeden. Darısı şu an askerde olan arkadaşların başına.


*Bir iş ilanı; "25 yaşın altında, Üniversitenin ilgili bölümlerinden mezun, en az 5 yıl iş tecrübesi olan, erkek adaylar için askerliğini yapmış, çalışma arkadaşları arıyoruz"

- Merhaba, ismim el burrito. Üniversitenin ilgili bölümünü bitirmem 5 yıl sürdü. Üstüne gittim bir de Marmara Üniversitesi'nde formasyon eğitimi aldım. O bitince de askere gittim geldim. 25 yaşındayım, 5 yıllık tecrübeyi nereye sokacağım bulamadım ama! Uyar mı size?.. diye mail atmak istiyorum bu firmaya. Hatta durun, atayım hemen aklımdayken.

* Müzik tercihlerinden bahsederken insanlar, "Ben Rock'çıyım, Rap'çiyim vs." yahut Pop dinliyorum, alternatif ya da.. gibi cümleler kuruyorlar. Peki hoşuna giden herhangi bir parçayı, tür ayırt etmeksizin dinleyenler için bir terim var mıdır? O geldi şimdi aklıma. Varsa, söyleyin lütfen. Cahil kalmayayım.

* "Ezik" kelimesi futbolda son yıllarda neden bu kadar çok yaygın kullanılan bir kelime oldu anlamış değilim. Taraftar forumlarında herkes rakibini "ezik" kelimesiyle tanımlıyor. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi, bir kulüp başkanı da makamını unutup saçmalayarak, bu "ezikler" çılgınlığına kaptırıyor kendisini. Neden bu kelimeyi kullandığını hepiniz biliyorsunuz. Hatırlatmaya gerek yok. Ezik dediği takıma hizmet etmiş futbolcuları dönem dönem transfer ettiğini unutuyor ama nedense... Herkes kendi gibi olmayanı ezik olarak görüyor. Herkes ezik. Şenes Erzik..Peki kim değil?

* Askere gitmeden önce biri bana gelip, "Bir gün gelecek, Emret Komutanım dizisini izleyeceksin" dese, ona "hadi lan oradan!" derdim. Ama heyhat! Bazen televizyonda bu diziye denk geliyorum ve izliyorum değerli okur. Acep askerden yeni geldiğim için mi oluyor bu?. Bilemiyorum.


* Bloglarla ilgili düşündüklerimin çoğu, benden önce davranan abiler ve arkadaşlar tarafından gerçekleştirildi. Herkesin benim gibi üşengeç olmadığını görmek sevindirici.


* İnsanlar üçe ayrılır; sayı saymasını bilenler ve bilmeyenler. (İsmet Berkan'ın bu isimde bir kitabı var)

Eminem - We Made You



Eminem - We Made You
Yükleyen Eminem. - See the latest featured music videos.


***

Eminem'in espri anlayışını genelde sevmişimdir. Bu son klibinde de yine pek çok ünlüyle dalga geçmiş. Haklılık payı fazla. Şarkıyı ilk etapta sevemeyebilirsiniz ama dinledikçe hoş bir tınısı olduğunu ve sözlerinin de gayet eğlenceli olduğu fark edeceksiniz.

Salı, Haziran 16, 2009

Geliyorlar gidiyorlar

Bu adamın ismini yazmak ne zor iş imiş. Gordon Schildenfeld büyük umutlarla olmasa da, ortalama bir beklentiyle Beşiktaş kulübü tarafından transfer edilmişti. Geldiğinde Beşiktaş taraftarı,spor basını ve bazı yöneticiler onu havlimanında karşılamıştı. Bekleneni veremeyen oyuncu, geçtiğimiz sezon Alman takımı Duisburg'a kiralanmıştı. Bugün ajanslara düşen haberde ise Beşiktaş kulübü alacaklarına karşılık oyuncunun bonservisinin verildiğini bildirmiş.

Gordon'un Beşiktaş'a bir katkısı oldu mu? Hayır.. Maddi zararı oldu üstüne. Peki çok daha az paraya Gordon'la aynı mevkide oynayan bir Türk oyuncu alınamaz mıydı? Elbette alınırdı. Yahut altyapıdan bir oyuncu da değerlendirilebilirdi (gerçi bu en son düşünülen tercih oluyor genelde). Aynı şey diğer takımlar için de geçerli. Öyleyse neden Gordon gibi oyuncular ısrarla tercih ediliyor? Tekrar tekrar aynı hataya neden düşülüyor?

Bu tarz oyuncular geliyorlar, gidiyorlar.. Paralar sokağa atılmaya devam ediliyor. Ders alan hiç yok ne yazık ki. Harcanan paralar alt yapıya gitse, yahut başka bir yatırım yapılsa daha hoş olur oysa. Lakin, "illa ki yabancı kontejanımızı sonuna kadar kullanacağız", anlayışı devam etmekte. Kulüplerimizin transfer politikaları tam anlamıyla fiyasko. Her sene aynı hataların yapılması, paraların sürekli sokağa atılması ise trajikomik olsa gerek.

Bu arada, Beşiktaş'ın Uğur İnceman transferinin taksitlerini ödemediğini duymuştum bir ara, diye yazacaktım geçenlerde, unutmuştum. Aklıma gelmişken, şimdi yazayım. Garip bir haberdir bu da.

Tüm bunların ışığında aklına geliyor, sormadan edemiyor insan.. Uefa kriterleri vardı bir ara, ne oldu onlara?

Erken değil mi hafız?

"Kontratımın bittiği 2013 yılında 33 yaşında olacağım,
ve daha devam eder miyim, bilmiyorum..."

Steven Gerrard sanki hiç yaşlanmayacak, hatta futbolu hiç bırakmayacakmış gibi gelmiştir çoğu zaman. Bu açıklamasını okuyunca biraz garip oldum açıkçası. Gerrard'ın fiziğinde ve kalitesindeki futbolcular için 33 yaş biraz erken gibi sanki. En az 38'ine kadar Liverpool forması ve kaptanlığı yakışır sana Stevie..

Gerrard'la ilgili fotoğraf araştırırken, karşıma şu yukarıdaki foto çıktı. Bir yerden hatırlıyorum bunu dedim. Fotoğrafın adresine bakınca, bir ara bu fotoğrafı blogda kullandığımı fark ettim. Bu da ilginç oldu.

Pazartesi, Haziran 15, 2009

Aykut Kocaman

Resmi açıklama geldi nihayet. Yarın kulüp binasında tören varmış. Mehmet Topuz'u falan geçelim de, bugünün en güzel haberi bu işte. İnşallah bu birliktelik uzun yıllar sürer.

Hızlı başladın sanki dostum?

" Seyircilerin beni yuhalamasından hoşlanıyorum.
Gözlerindeki nefreti görmeyi, kötü sözlerini duymayı seviyorum"
Barça'yı antipatik bulduğumu blogu uzun süredir takip edenler bilir. United'da pek sevdiğim bir takım değildir. Avrupa'da tuttuğum takım Liverpool'dur (bunu da eski okurlar bilir). Liverpool'a olan sevgimden ve United'a olan sevgisizliğimden (nasıl bir tabirse artık) midir bilmem; bir türlü kanım ısınmamıştı bu Ronaldo'ya. Büyük topçudur, tamam eyvallah ama hareketleri ve demeçleri gıcık ediyordu. Şimdi bu adam Real'e gitti. Dünyanın en büyük takımı diye tanımlanan Real'de, bu adam pek rahat durmayacaktır herhalde. Ama artık sevmediğim takımlardan birinde değil. Burası mühim benim için. Real'i Barça'ya oranla daha çok sevmekteyim. Sempatik bir kulüp bence Real Madrid. Geçenlerde bir sohbet esnasında, belki Ronaldo'yu Real'de sevebilirim, demiştim. Şu an için nötr'üm Ronaldo'ya karşı. Şu yukarıdaki açıklaması eskiden olsa rahatsız ederdi beni ama şimdilik gıcık edici bulduğumu söyleyemem. Ama yine de, bu işin ilmini okuyanlar, hastalıklı bir ruh halinin tezahürü şeklinde yorumlayacaktırlar belki de bu açıklamaları. Neyse detaylı yorumları işin uzmanlarına bırakmalı.

Güle güle Lugano!

Bazı futbolcular vardır; oynadığı futbol ve savaşçı yapısıyla taraftarın gönlünde apayrı yerleri vardır onların. Ama aynı zamanda bu futbolcular, rakip tribünlerin en antipatik bulduğu isimlerin başında gelir. Peki bu durumu, o futbolcunun oynadığı takımın taraftarları önemser mi? Elbette ki hayır. İşte Lugano bu tarz bir topçuydu. Ve bizler de rakiplerin Lugano hakkındaki yorumlarını pek ciddiye almıyorduk açıkçası. Savaşçıydı Diego, sonuna kadar mücadele ediyordu sahada. Hırçınlığı yüzünden takımın başını yaktığı zamanlar da oldu ama tribünlerin her daim sevgilisi oldu. Ondan önce bir Luciano vardı böylesine sevilen. Gönül isterdi ki ikisini aynı dönemlerde görelim o kutsal forma altında ama nasip değilmiş. Luciano Brezilya'da malum ve sözleşmesi biten Lugano'da öyle görünüyor ki İtalya'ya doğru yol alacak. Oyuncu daha fazla kalmak istemiyorsa, yapılacak bir şey yok elbette. Normalde başka bir isim olsa bu durumda, gitmek istiyorsa gitsin der, fazla takılıp kalmam ama mevzu bahis Lugano gibi bir isim olunca, insan ister istemez duygusallaşıyor. Lugano gibi tabir-i caizse "psikopat" ruhlu topçuların sayısı gitgide azalmakta. Bilhassa Fenerbahçe takımında Lugano'nun gidişiyle böyle bir oyuncu kalmadı gibi. Açık konuşmak gerekirse çok özleyeceğim Lugano'yu. "Keşke"li cümleler kurmayı pek sevmem ama "keşke kalsan be Lugano!" diyorum. Senin gibi adamlara çok ihtiyacımız var zira... Yaptığın hizmetler ve gösterdiğin mücadeleci futbol anlayışı için teşekkürler.. Güle güle Lugano. Yolun açık olsun...
***
Bu arada bir önceki Mehmet Topuz transferiyle alakalı gelen yorumlar ve mailler için bir şeyler yazayım. Öncelikle Mehmet Topuz bu forma altında başarılı olabilir. Yetenekleri olan bir topçudur. Bunlara lafım yok ama bazı okurlar beni yanlış anlamışlar sanırım. Fenerbahçe forması giyen bir topçuya buradan lanetler yağdıracak halim yok. Umarım bu transfer hayırlı olur ve Topuz, Fenerbahçe'ye faydalı olur. Benim orada değinmek istediğim konu başkaydı. Mehmet Topuz'un kişiliği ve Fenerbahçe yönetimin transfer yaklaşımınaydı benim eleştirilerim. Daha doğrusu transfer hikayesinde adı geçen her ismeydi tepkilerim. Bunu belirteyim bir kez daha. Bu yüzden içime sinmedi bu transfer. O yazıda kullandığım fotoğrafı da eleştirmiştim ama buradaki eleştirim, Başkanımızıno fotoğrafta araç kullanıyor gözükmesinden ziyade, bu transfer meselesine yaklaşımıydı. O görüntü bence hoş değildi. Bir kulüp başkanına yakışmıyordu. Haa, o kareyi beğenen ve Aziz Yıldırım'a sevgisi ve saygısı artan Fenerbahçeliler de olmuştur belki. Bu da onların takdiridir. Bana göre nahoş bir görüntüydü. Aykut Kocaman'ın ya da başka bir yöneticinin transferle ilgileniyor görünmesini isterdim. Aziz Yıldırım'ı bilen biriyim. Kolay kolay pes etmez, inatçıdır ve Aykut Kocaman'ı sportif direktör yapsa da, gider işini kendi halleder...bunların ben de farkındayım ama yine de hani o sürekli övülen "kurumsallaşma" meseleleri nerede o zaman? Daha öncede de dediğim gibi; bu ne perhiz derler adama... Son olarak, Aziz Yıldırım'ın bugün staddaki imza törenindeki tavırları ve konuşmasını beğendiğimi söyleyeyim. Her zaman eleştiriyor gibi görünüyoruz. Güzelliklerden de bahsetmek gerek bazen.

Cumartesi, Haziran 13, 2009

Hepinize bol Tarık Daşgün'lü günler dilerim!

Bu kare bana Tarık Daşgün transferini hatırlattı...kaçırıyormuşcasına..

Beni, Antu'nun hangi içerikte görseller hazırladığından çok, Fenerbahçe Spor Kulübü'nün yaptıkları ilgilendirir. Bu bağlamda, Antu'nun görselleri üzerine yazı yazmamı bekleyen bazı okurlarımıza toptan cevap vermiş olayım. Gelelim esas meseleye. Aslında bakarsanız, Mehmet Topuz transferi üzerine yazmak istemiyorum daha fazla. En son aldığım duyumlar (gerçek olmamalarını dilerim ) midemi daha çok bulandırdı çünkü. Yine de olayın Fenerbahçe taraftarına bakan yönü üzerine üç beş kelam edesim var. Bu son transfer hikayesi sayesinde öğrendik ki, her şey eski tas eski hamam modunda devam ediyor Fenerbahçe'de (ne yazık ki). Ayrıca kurumsallaştığı iddia edilen bir kulübün başkanını görüyorsunuz yukarıdaki karede. Sportif direktör olarak Aykut Kocaman'ı göreve getiriyorsunuz. Buraya kadar her şey çok güzel, öte yandan yukarıdaki görüntüyü sergiliyorsunuz. Bu ne perhiz derler adama... Ve tüm bunların ışığında bakıyoruz ki, Fenerbahçe taraftarının bir bölümü bu olayı sanki kazanılmış bir şampiyonluk gibi algılamışcasına hareket ediyor. Üzerinde Mehmet Topuz'un fotoğrafının olduğu bir kupa eksik bu görüntüde sadece. Benim haddime midir Fenerbahçe taraftarı hakkında ahkam kesmek? Aslında kendimde bunu görmüyorum ama yine de değinmeden edemiyorum. Bu kadar basit mi her şey? Mehmet Topuz için artık Fenerbahçe'nin oyuncusudur diyebiliriz herhalde. Son anda bir mani çıkmazsa, bu işlem tamamdır. Bu transferde sizleri rahatsız eden hiçbir şey yok mu değerli Fenerbahçeliler? Mehmet Topuz'un ve Yıldırım Demirören'in söylemleri, üstüne medyaya yansıyan diğer kişilerin demeçleri.. Neresinden bakarsak bakalım iğrenç bir görüntü bu. Sanırım yine birileri tarafından "eski kafalı" olarak eleştirileceğim ve yine bana endüstriyel futbolun gerçeklerini anlatacaklar. Futbol endüstrisi büyüdükçe, benim gibi bazı değerlere önem veren (ya da eski kafa diyorlar madem öyle diyeyim ben de) eski kafa taraftar sayısı giderek azalacak galiba. Ve yine sanırım, benim esas yapmam gereken, nasıl taktık ama eziklere! içerikli iletiler yazmak falan olmalı. Neyse, bitirelim bu yazıyı da burada ve unutmadan; hepinize bol Tarık Daşgün'lü günler dilerim değerli Fenerbahçeliler.

Cuma, Haziran 12, 2009

Hey gidi!

foto: M.Oktay Özen
Fenerbahçe Stadı - Numaralı önü

Gelirse Fenercell'den mesaj var!

"Daum onu Fenerbahçe'ye mi getiriyor"

Bild böyle atmış başlığı. Bild yazınca Türk spor medyası elbette daha bir gaza gelerek duyuruyor bu tip haberleri. Hatta haberlerin altına bir de not iliştiriyorlar, "Bild güvenilir bir gazetedir, diğerlerine benzemez. Hem zaten Daum transferini de ilk onlar duyurmuştu", gibi.

Daum oyuncuyu istiyor olabilir. Bayern onu satmak istiyor olabilir ama 32 yaşındaki Luca Toni Türkiye'ye gelmek ister mi? Ben pek ihtimal vermiyorum. Şayet Bayern'den ayrılırsa, memleketinin yolunu tutar gibi geliyor.Gelirse, Güiza ile birlikte forvette gol kaçırma yarışması yapabilirler..

Öte yandan, Luca Toni ülkemize gelecek olursa, haberi önce Fenercell kullanıcılarından alırız artık. Son aldığımız duyumlara göre, bu tip haberler önce Fenercell kullanıcılarına gidiyormuş. Ne denir ki? Güzel bir pazarlama stratejisi.

Riquelme - Tevez

Fotoşop musunuz be birader?

* foto için Rasim'e teşekkürler...

Çarşamba, Haziran 10, 2009

Sinema Dünyasından Haberler #7


* The Spirit'in, Eva Mendes'li "Forza Eva" dedirtiyor yahu.

* Clint Eastwood, Human Factor olarak duyurduğu Nelson Mandela temalı yeni filminin adını Invictus olarak değiştirdiğini açıkladı. Aralık ayında gösterime girecek filmden ilk kareler de yayınlandı.

* Sam Worthington'un başrolünde yer aldığı yeniden çevrim Clash of the Titans'tan ilk kareler yayınlandı. Filmde Worthington Perseus'u canlandırırken, Bond kadrosundan Gemma Arterton Io, Mads Mikkelsen de Draco karakterlerine hayat verecekler. Jason Flemyng'in Acrisius'u, Alexa Davalos'un Andromeda'yı canlandırdığı filmde, orijinalinde Laurence Olivier'in oynadığı Zeus rolünü Liam Neeson, yeraltı tanrısı Hades'i ise Ralph Fiennes oynayacak. Filmin yönetmeni The Incredible Hulk'tan tanıdığımız Louis Leterrier.

* Sam Raimi 4. Spider-man filminde kadroyu bozmak istemediğini ve reji koltuğuna yeniden oturacağını açıkladı. Filmin senaryosunu yazan isim ise, Zodiac'ın senaryosunu da kaleme alan James Vanderbilt.

* Dreamworks Animation'dan senarist David H.Steinberg, 2012'de izleyebileceğimiz yeni animasyon harikası Puss in Boots hakkında bir takım ipuçları verdi. Steinsberg, filmin gösteriminin Shrek'in 4. filmiyle çakışmayacağını belirtirken, seyircinin sempatisini kazanmış yıldızların da kadroya eklenebileceğinin sinyallerini verdi. Filmde başkarakteri tıpkı Shrek serisinde olduğu gibi Antonio Banderas seslendirecek.

* Terminatör 5 bugünün Londra'sında geçebilir(miş).

* Audrey Tautou’yla hayat bulan, moda dünyasının fenomeni Gabrielle "Coco" Chanel’in gerçek yaşam hikayesinin anlatıldığı ve Nisan ayında Fransa'da gösterime giren "Coco Before Chanel" yakında Türkiye'de de gösterime girecek!

kaynak: bilimum sinema siteleri..

Acaba nedir nedir?

Ver coşkuyu kolonlara, ver coşkuyu...

Salı, Haziran 09, 2009

Futbol


Üzerinde futbol oynanan her toprak, şehir olmaya değerdir.. (el burrito)

Coldplay - Violet Hill

Rakibi öpen topçular

Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı sayın Aziz Yıldırım, "Rakibi öpen futbolcular alacağız" demişti. Lakin bu transfer politikasına uygun görünmeyen bir ismin peşinde düşmüş görünmekte, bu isim malumunuz Mehmet Topuz. Bu oyuncu rakibi öpen değil, rakibin formasını öpen bir topçu izlenimi veriyor bize. Bu bakımdan doğru bir transfer olmayacağı kanısındayız. Tez zamanda bu meseleden vazgeçilmeli.. Aksi takdirde kendimizi, ya başkan transfer politikasını yanlış tarif etti ya da biz onu yanlış anladık demekten alamayacağız. Bilmem yanlış mıyım?

Bit pazarına nur yağıyor

Az önce Ntvspor "son dakika" gelişmesi olarak duyurdu. Fenerbahçe, Aurelio ile görüşmelere başlamış. Başkanın da bu konuyla ilgili teyid edici açıklamaları olmuştu geçenlerde. Aurelio'ya kapımızı açık gibilerden. Kaliteli oyuncudur. Fenerbahçe'yi iyi bilir. Bunlara lafım yok ama transfer çalışmalarında gidilen yol beni rahatsız ediyor. Bit pazarına nur yağdırmaya başladık gibi. Daum'a dönüş, Aurelio'ya kapımız açık. Keza Appiah mevzusu da benzerdir. Tuncay da isterse gelsin. Nobre kulubüyle yeni sözleşme yenilemeseydi, o da olurdu belki. Bir de Anelka vardı di mi? Unutmuşum onu. Tüm bu yapılanlar bana, "Aynı ekibi toplayın, bir daha askere giderim" geyiklerini hatırlatıyor. İkinci bir Denizli vakasını kaldıramaz bu bünye... Boğaz köprüsünde toplu intihar seansları yaşatmayın bu taraftara. (bu büyük taraftara, şık şık şık... toplu intihar yakışır..)

not: haber yalanlanıyor ama bir yandan da oyuncuyla anlaşma zemini aranıyor. garip bir durum hakikaten de...

Çakar vs. Demirören

Yıldırım Demirören: "Bu arada Sayın Çakar'a teessüflerimi iletiyorum. Bir kulüp başkanına yalancı diyemezsiniz."
Ahmet Çakar: "Teessüf etmeyin sayın Demirören. Paf takımla maça çıkın siz."
Yıldırım Demirören: "Sen de küçük Ahmet Çakar'la maça çık!"

Cuma, Haziran 05, 2009

Zorla güzellik olmaz, olmamalı da

"Beşiktaşlı doğdum, kanım siyah-beyaz akıyor bla bla bla..."

Zorla güzellik olmaz der eskiler. Ne de güzel demişler. Süleyman Hurma açıklama yapmış Mehmet Topuz'la ilgili; "..Ama kendisine 'Seni Beşiktaş'a veririz' dediğim doğru değil. Ben ona seni isteyen kulüpler var biz Fenerbahçe ile anlaşmak üzereyiz. O yüzden 'şu takımı tutuyorum, bu takımı tutuyorum' şeklinde beyanlar verme, sanı yakışmaz dedim" şeklinde bu açıklama. Transferde ilk hak Fenerbahçe'dedir diyorlar hatta. Fenerbahçe yönetimi ne düşünüyor bilinmez ama dün gece Mehmet Topuz'un yaptığı açıklamalardan sonra bu transfer üzerinde durmaya gerek yoktur artık. Topuz, tercihinin Beşiktaş'tan yana olduğunu açıkladı. Beşiktaş'ı neden tercih ettiğini de duygusal sebeplerle anlattı hatta. Daha da uğraşılmamalı artık bu isimle. Zorla güzellik olmaz girizgahta dediğim gibi. Umarım Topuz, Beşiktaş'a yâr olur. Aksi takdirde hem komik bir durum ortaya çıkacak hem de bu dakikadan sonra Topuz'un Fererbahçe'ye faydası olmayacaktır görüşündeyim. Nokta.

İmzayı atsan da rahatlasa millet be Kaka!

"5 numaranın pek bir karizması yoktur bence,
ama mevzu bahis Zidane ise işler değişir elbet..."

Bir yandan Marca'ya, bir yandan Ntvspor'a bakıyoruz. Kaka imzayı atsa da rahatlasak diyoruz. Casillas da "Kaka müthiş bir oyuncu" demiş göz kırparak. Zidane desen, "5 numarayı alırsa mutlu olurum, kıskanmam" demiş. Olay sadece imzaya kaldı gibi görünmekte..

Boyoz

"İstanbul'da boyoz işine girmek, İstanbul'da yaşayan
İzmir'li her gencin hayalidir herhalde"

Daum, Topuz, Rijkaard falan diye konuşuyoruz da; esas İzmir'e gidip Boyoz yemek gerek. Bünye özlemiş be abi. Ne de güzel gider çayla, di mi ama? Haftasonu İzmir'e akmak gerek.

Lindsay de Gelir Mi?

"Mijn naam is Lindsay"

Galatasaray'ın yeni teknik adamı olduğu resmen açıklanan Rijkaard'ın kızıdır yukarıdaki ablamız. İsmi Lindsay Rijkaard. Futbolu takip eden bir kişilik olduğu rivayet edilmekte. Bir aralar ismi Ronaldinho ile birlikte zikrediliyordu. Sonra aralarında ne geçti, pek bir fikrim yok tabii. Futbolun magazinel kısmı üzerine 5 aylık bir süredir kafa yoramadık askerlik hizmetimiz sebebiyle , kusura bakmayın. Şayet Lindsay hala babasının çalıştırdığı takımları tribünden takip etmeye meraklıysa, ülkemize de gelir mi? Gelirse adı muhtemelen Arda'yla anılacaktır. Favori Arda, plase Sabri . (bu arada hatun kişi şu an kiminle birliktedir, hiçbir fikrim yok..espri bizimkisi, kızmasınlar sonra aman diyeyim)

Rijkaard

"İşte böyle açık bir futbol oynayacağız..."
Büyük bir iş başardı Galatasaray yönetimi. Avrupa'yı sallayan bir transfer olmasının yanı sıra, Türkiye Ligi'nin karizmasını da arttıracaktır şüphesiz. Dün Beşiktaş, Mehmet Topuz'u alarak flaş bir transfer yapmıştı ama biz daha üzerine konuşmadan araya Galatasaray'ın Rijkaard hamlesi girdi. Çoğu sitede habere dair yorumlar yazılmış çizilmiş. Böyle bir isim taraftarı tribüne çekecektir yorumlarına katılıyorum. Bir de ilgimi çekti, bazı Galatasaraylılar bu transfere burun kıvırmışlar. Rijkaard gibi bir isimden bahsediyoruz burada. Sanırım şaşkınlıktan bu cümleleri kuruyor olmalılar. Aksini düşünmek dahi istemiyorum. Rijkaard kardeşim bu. Başka bir isimle karıştırdılar galiba.

Perşembe, Haziran 04, 2009

Aykut Kocaman ve Daum

"Aykut Kocaman... kocaman..."
İster sportif direktör, ister başka bir pozisyonda gelsin. Aykut Kocaman gibi bir ismin camiaya geri dönmesi, Fenerbahçe için çalışacak olması heyecan verici bir gelişme. Kafaları kurcalayan kısımlar var elbette. Misal, Aykut istediği şartların oluşmaması durumunda o koltukta oturmaya devam eder mi? Görevi kabul ederken bazı şartlar öne sürmüş müdür? yahut "Sen bizim camiamızın evladısın, gel deriz gelirsin, git deriz gidersin" durumları mı mevzu bahistir? Bazı konular netlik kazanmadan şimdilik bu kadar konuşalım. Daum'un gelişi üzerine şimdilik kısa bir yorum yapmak gerekirse; Aziz Yıldırım sadece 3 yıl üst üste Türkiye Ligi şampiyonluğunu amaçlamaktaydı. Bunu başarabileceğini düşündüğü isimlerin başında Daum vardı (bir diğer kuvvetli aday da Lucescu'ydu). Daum'a reddemeyeceği bir teklif sundular. İkna ettiler doğal olarak. Gidişi biraz problemli olmuştu. Fanatik gazatesine verdiği röportajın ardından dönüşü biraz problemli olacak gibi geliyor bana hala. Yine de haber ortaya çıkar çıkmaz, camiada Daum'un ikinci kez gelişi olumlu karşılanmış gibi duruyor. Daha kapsamlı bir Daum yazısı yazma niyetindeyim. O zaman detaylı olarak konuyu irdeleriz.

Bu arada, fotoğrafı merak edenler için not: 1988 yılındaki Rizespor deplasmanından bir kare. Maçı Fenerbahçe 5-0 kazanmış. 4 gol Aykut'tan, 1 gol ise Rıdvan'dan.

Tuncay KOP'artır mı?

" Bu gece KOP'mam lazım.."
Tuncay'dan Liverpool'a yâr olur mu? Olur olur pek de güzel olur hem(i)de. Mirror yazmış. İnanalım mı? Rafa ustaya 4. bir forvet lazımmış da Tuncay resmi bir şey yok demişti falan filan. Haberin detayı burada.

Korkutamaz Korkutamaz Efes Bizi Korkutamaz


Final serisi bugün başlıyor malum. Basketbolu yazmayı ve yorumlamayı daha iyi becerenler var, ki sizlerin onları iyi takip ettiğinin farkındayım. Bu kısmı geçiyorum. Benim ilgimi çeken Fenerbahçe resmi sitesinin, 2 Haziran Salı günü yaptığı açıklama oldu.. Şöyle yazıyordu o açıklamada...
***
Efes Pilsen ile Fenerbahçe Ülker Basketbol Takımımızın BEKO Basketbol Ligi Play-Off final serisinde 4 ve 6 Haziran 2009 tarihlerinde Ayhan Şahenk Spor Salonu'nda Efes Pilsen'in ev sahipliğinde yapacakları karşılaşmalar için, Efes Pilsen yetkililerinin kulübümüz taraftarlarına 600 kişilik yer ayırdığı öğrenildi. Konuyla ilgili olarak şube direktörümüz Nedim Karakaş, "5 yıldır Efes Pilsen takımı ile yarı final ve final maçları oynamaktayız. Ancak ilk kez taraftar kısıtlaması yaptıklarına şahit oluyoruz. Bugüne dek herhangi bir kısıtlama getirilmemiş ve taraftarlarımız rahatça maçları izleyebilmişti. Efes Pilsen yetkilileriyle yaptığımız görüşmede; taraftarlarımıza 600 kişilik yer ayrılmasının yanı sıra bilet fiyatları da 40 TL'den satışa sunulduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Bu durumu üzüntüyle karşılıyoruz. Ayrıca geriye kalan biletlerin de genel satışa sunulmayacağını toplu olarak alınarak dağıtılacağını da öğrenmiş bulunuyoruz. Bu konuda da tüm ilgilileri göreve davet ediyorum. Çünkü bu durumda toplu bilet alımı yapılmaktadır ve 5149 sayılı şiddeti önleme yasasının 14. maddesi gereğince toplu bilet alımı yasaktır. Bu duruma, bugüne kadarki Efes Pilsen serilerinde rastlanmamıştır. Bilinmelidir ki; Fenerbahçe taraftarı bilet fiyatlarıyla korkutulamaz. Kulübümüze maddi ve manevi olarak büyük katkısı bulunan taraftarımız bu karşılaşmalara gelerek takımını destekleyecektir" diye konuştu.
***
Haberin başlığında ise "Fenerbahçe taraftarı bilet fiyatlarıyla korkutulamaz" yazılmış. Elbette Fenerbahçe taraftarı bilet fiyatlarıyla korkutulamaz. Hanidir değerli yönetimimiz, futbol takımını takip eden taraftarına karşı uçuk kaçık bir fiyat tarifesi uygulamakta zaten. Bu sebeple Efes Pilsen yönetiminin fahiş bilet fiyatı uygulamasına tepki verirken, mağrur bir ifadeyle kendi taraftarına olan güvenlerini bu cümlelerle sarf etmek istemişler sanırım. Ne güzel ama! Değerli Fenerbahçe yönetiminden bir ricada bulunsak fırsattan istifade nasıl olur acaba? Lütfen bizleri daha fazla korkutmayınız fahiş bilet ve kombine fiyatlarıyla. Memleketin gerçekleri ve vatandaşın ekonomik durumu gibi kriterleri de göz önüne alarak daha uygun bir fiyat politikası belirlense daha iyi olur herhalde. Bu bağlamda bu olaya tepki verirken önce kendi kapımızın önünü süpürmekten başlasak sanırım daha iyi olur.

Başlıksız Yazı

 En son 2018'de Fenerbahçe'de bir şeylerin değişeceğine, eski düzenin yok olacağına inanarak bir yazı karalamışım. Ali Koç'tan n...