Pazartesi, Haziran 29, 2009
Hani bazı adamları hiç sevemezsin ya, işte öyle bir şey!
Tribün Dergi'de bir konu vardı, "Güiza Çamaşır Makinası değildir" başlıklı. Onu görünce çağrışım yaptı.. Bir de, bir türlü sevemedim bu adamı yahu. Zenit'in teklifini kabul etsek keşke, diye dualar ettiğimi itiraf etmeliyim.
Cuma, Haziran 26, 2009
Eni veci vokke
Ne zaman Michael Jackson için, "çocukluğumun kralı" desem, bu yorumumu abartılı bulanlar olmuştur. Yaşım 25. Michael aslında 30-40 yaş aralığındaki kişiler için daha bilindik bir stardır. Evet. Buna kabülüm ama ben de kendimi bildim bileli, MJ'nin şarkılarına aşinayımdır. Buna sebep olarak, benden yaşça büyük olan kuzenlerimin onu sürekli dinlemesini ve de sokaklarda söylenen "Michael Jackson, Madonna bir numara, gir çuvala, salla salla vur duvara" şeklinde çocuk tekerlemesini gösterebilirm. Ve bir de girizgahta bahsettiğim Moonwalker oyununu.
Michael Jackson popun kralıdır, efsanedir. Onun gibisi bir daha gelmeyecektir bence. Kimse onun gibi dans edemeyecektir misal. Şu aşağıdaki kısa video bile yeterlidir bu savı öne sürmeye.
Onun dans edişinde bana en ilginç gelen yan ise şudur; MJ arkasındaki dansçılarla ahenk içerisinde dans etmektedir. Birden gruptan ayrı takılmaya başlar. Oraya buraya koşar. Kendince bazı hareketler yapar. Daha sonra hiçbir şey olmamış gibi tekrar yerine döner ve arkasına hiç bakmadan, tekrardan gruba dahil olup, dansına devam eder. Kimilerine göre bu basit gelebilir ama benim gibi faniler için, mükemmel bir şey işte.
Bir yorum gördüm ölümünün üzerine, şöyle yazmış yorumu yapan; "Müzigi geçtim, şu adam gibi dans edebilen profesyonel dansçı bile zor bulunur herhalde. Adam 50 yaşında Usher ile yanyana dans ederken bile yaş ne olursa olsun ben popun kralıyım diyordu." Anlatmak istediğim buydu işte.
O bir dünya starıydı. Attığı her adım, yaptığı her şarkı olay olan biriydi. Hastalığı, ten rengi ve olaylı hayatı üzerine saatlerce konuşulabilir belki ama bu yazı da onlardan bahsedesim yok hiç. Zaten onlarla ilgili yıllarca yazıldı çizildi. Gerek yok şu an.
Michael'ın ölüm haberi üzerine, onun hakkında herkes 3-5 kelam edebiliyorsa, bu onun ne denli büyük bir star olduğunun göstergesidir. MJ'nin ölümü, elbette bizi biraz duygusallaştırdı. Onun ölümü bizi aydınlama seanslarına sokmadı, yanlış anlaşılmasın. Hepimiz bir gün bu diyarı terk edeceğimizin farkındayız. Sadece bizleri çocukluk günlerimize götüren isimler ve olaylar vardır. Michael Jackson da bu isimlerin başında gelmekte. Bu sebeple çocukluğumuz ve Michael'lı yıllarımız aklımıza geldi. Bu bağlamda duygusallaşmak, üzülmek kadar doğal bir şey olamaz.
Kendi adıma konuşacak olursam, geriye bir Madonna kaldı. O da gittiğinde, bir dönem için benim için bitmiş demektir.
Başlıkta Smooth Criminal şarkısında yıllardır ülkemizde yanlış anlaşılan söze gönderme oldu. Sabahtan akşama kadar kasetten Michael dinlerken, "eni vecci vokke" diye çıldırdığımızı dün gibi hatırlarım. Gerçi biz bir ara bu sözü "tenekeci bokke" diye uydururduk ama daha sonra abilerimiz gibi "eni veci vokke" diye yanlış anlamaya başlamıştık.
Her fani ölümü tadacaktır. Michael da gitti. Onun ardından bu yazı yazılmalıydı. Çocukluğumun en önemli figürlerinden biri için yazmam lazımdı. Yoksa kendimi garip hissederdim.
Yazının sonunda en sevdiğim Michael şarkılarından biri olan, Billie Jean'i koyayım...
Çarşamba, Haziran 24, 2009
Muratgilin damından atlayamadım
Kaliteleri üzerine sayfalarca yorum yapılabilecek türden olan Kutsal Damacana ve Kadri'nin Götürdüğü Yere Git filmlerine bakıyorum ara sıra can sıkıntısından. Favori sahneleri tekrar tekrar izleme, millete paslama "abi, bak şu sahne süper, izle" gibi hadiselerle geçiyor günlerimiz. Acımayın bana entel okurlarım :)
Neyse aşağıdaki video son günlerde tekrar tekrar izlediğim sahnelerden biri. Kutsal Damacana filminden.
"Muratgilin damından atlayamadım, aylaktumuvit muvit"
Joshua Simpson Manisaspor'da
Bu ayrılığın ardından ortaya Samet Aybaba, Raşit Çetiner gibi isimler atılmıştı. Bir de Mesut Bakkal. Bu üçlü arasında en uygun olanı şüphesiz Mesut Bakkal idi. Samet Aybaba ve Raşit Çetiner ikilisinin Manisaspor ve Türk futboluna verecekleri yeni şeyler olduğunu düşünmüyorum. Bir dönem Ersun Yanal'la çalışmış olan Mesut Bakkal'dan ise hala ümitliyim. Oynattığı futbolun sertliği üzerine eleştiriler çok olsa da, bu üçlü arasında başarılı olmaya daha yakın bir isimdir Mesut Bakkal. En azından hala bu izlenimi veriyor bana.
Manisaspor başkanı geçenlerde bir açıklama yapmış. Ligi ilk 5 içine tamamlama hedeflerinden bahsetmiş. Transfer yaparak bir yere varmak her şey değildir ama Manisaspor'un şu anki kadrosu da Süper Lig için yeterli değildir. Kenan Yaralı'nın bunun farkında olmaması ise gariptir. Bir de Ferhat'ı Trabzonspor'a kaptırarak mevcut kadrolarındaki bir kişiyi daha kaybettiler. Ayrıca genç kaleci Ufuk ve Sezer'in isimleri de sürekli transfer kulislerinde dönmekte. Onlar için ne düşündükleri de muaama hala.
Tüm bu yorumlarımızın yanına ek olarak bugün geliştiği iddia edilen bir transferden bahsedelim. Manisaspor ilk resmi transferini bugün yapmış. Ajansspor'un haberine göre Kanadalı Joshua Simpson ile anlaşmışlar.
Simpson orta sahanın solunda görev yapmakta ve 26 yaşında. Kimdir peki, ne biliyoruz hakkında... 2004 yılında Millvall takımına transfer olan Joshua Simpson, iki yıl burada oynadıktan sonra Almanya'nın Kaiserslautern takımına transfer oldu. Kaiserslautern'de forma giydiği 60 maçta 12 gol atan Simpson, Kanada Milli Takımı'nda 19 kez forma giydi.
Bu transfer bize Holosko'yu hatırlatıyor. Dribling yetenği olan bir isim. Holosko kadar hızlı değil belki ama bu açığını Slovak oyuncudan daha teknik olarak kapatıyor. Holosko'yu Manisaspor forması altında birkaç maç canlı izleme şansım olmuş ve tez zamanda Fenerbahçe'ye gelir inşallah diye dualar ettiydim ama tutmadı. Simpson için konuşmak daha erken ama sanırım Manisaspor sezon boyunca adından sıkça söz ettirecek bir adamı kadrosuna kattı denebilir.
Sözleşme imzaladıktan sonra Milli Takım kampına katılmak üzere ABD'ye uçtuğu söylenmiş. Haberin resmi kaynaklarca teyid edildiğini görmedim henüz, ama medyada detaylı olarak işlendiğine göre doğru olmalı. Manisaspor'a hayırlı olsun.
Salı, Haziran 23, 2009
Özgür Çek demişken sormak gerek
"...Törende öncelikle söz alan Asbaşkanımız Şekip Mosturoğlu, Özgür'ü yetiştiren ailesine ve hocalarına teşekkür ettiği konuşmasında şunları söyledi: "Sizlere daha önce Abdülkadir'in imza töreninde birkaç genç arkadaşımızı daha transfer edeceğimizi söylemiştim. Bugün, gençleştirme projesiyle ilgili bir adım daha atıyoruz. İlk örneği Özgür Çek. Altyapımızda yetişen genç arkadaşımız, Pazartesi günü A Takım'la birlikte antrenmana çıkacak. Yetenekli genç futbolcuları kulübe kazandırma amaçlı projemiz devam edecek. Özgür'ün babası Kadir Bey'e, Altyapıdan sorumlu yönetim kurulu üyemiz Ömer Temelli'ye ve Altyapı Koordinatörümüz Şenol Çorlu'ya teşekkür ediyorum. Kendisinin üst düzeyde önemli bir futbolcu olacağına inanıyorum ve ona 'Hoş geldin' diyorum"
Altyapı Koordinatörümüz Şenol Çorlu ise öğrencisi hakkında şunları söyledi: "Genç ve yetenekli arkadaşlarımızı kulübümüze kazandırmak öncelikli hedefimizdi. Bu hedefimizi birer birer gerçekleştiriyoruz. Özgür, kişiliğiyle, karakteriyle ve yeteneğiyle uzun yollar Fenerbahçe'ye hizmet edecektir. Kendisinden sonra gelecek arkadaşlara da örnek oluşturacaktır.
...İmza atan yeni transferimiz Özgür Çek de son olarak söz aldı ve "Beni buraya layık gören Başkanımız Aziz Yıldırım'a ve Yönetim Kurulu'na teşekkür ediyorum. Bana olan güvenlerini boşa çıkarmayacağım. Bu formanın ne kadar büyük olduğunu biliyorum. Ve karşılığını vereceğime inanıyorum. Roberto Carlos benim örnek aldığım bir futbolcu. Onunla aynı takımda olmak ve idmanlara çıkmak çok heyecan ve gurur verici." dedi.
Özer Hurmacı'nın transferini duyuran medya organları ne yazmıştı? Fenerbahçe, Özer Hurmacı'ya karşılık 4.2 milyon Euro ile İlhan Parlak ve genç futbolcu Özgür Çek'i vermeyi kabul etti.
Şayet bir şeyler kaçırdıysam cahilliğime verin. Bu haber ilk çıktığında Özgür Çek'in verilemeyceği söylenmişti. Daha sonra sordurdum bunu birilerine, böyle bir şeyin olmadığı söylendi. Madem öyle, bu sefer de şunu soralım; bu ne perhiz be birader? İlla orada pişip, milyonluk bonservis bedeline ulaşması mı gerekiyor bu adamın A takımda Fenerbahçe formasını giyebilmesi için? Hakkında onca övgü varken, milli takımlardaki başarıları ve memlekette zor bulunan bir mevkide oynuyor olmasına rağmen neden gönderdi Fenerbahçe bu çocuğu? Altyapı koordinatörü Şenol Çorlu şu an ne düşünüyor acaba? Yahut Özgür'ün gönderilmesine tepki verebilmiş midir? Veremediyse, o zaman ne diye o koltuğu meşgul ediyor? Şekip Bey'le ilgili bir şey demek istemiyorum. O apayrı bir yazı konusu zaten.
Sivasspor'a yeni mentor
Baron adlı kangal cinsi köpeğin gelmesiyle, geçtiğimiz sezon yaşadıkları psikolojik eksikleri bu yıl yaşamayacaklarını savunan Bülent Uygun, "Baron işinin ehli biri. Takımımızın yeni mentörüdür. Bizim ona güvenimiz tam. Sivas halkı da gereken desteği versin" dedi.
Sivasspor'un antremanına katılıp, oyuncularla tanışan Baron ise konuşmamayı, bunun yerine daha çok havlamayı tercih ederken. Futbolcularla yakından ilgilenen Baron'un, "Beyler bu sezon çok daha farklı olacak. Gevşemek yok. Ciddi olacağız. Yoksa tepenize binerim" dediği öğrenildi.
Not: Türk Spor basınıymışcasına yardırdık..kusurumuz varsa, o da bu sıcaklardandır, affola...
Taraftarlar Arası İletişim: Sataşmak & Takılmak
Takılmak daha kibar, daha masum her zaman. Takılmanın da bir rahatsız edici durumu var belki ancak tadında ve espirili olanı makul. Zaten TDK da "Kızdırmak, üzmek, şaşırtmak amacıyla şaka yollu konuşmak." diyor takılmak kelimesi için.
Ülkede futbol seyredilmiyor; yaşanıyor. Sabah kalkıp gazeteye bakıyoruz. Gündem olayları "şöööylesine" bir okunuyor ancak spor sayfaları satır satır inceleniyor genelde. Yalan değil, ben de öyle yapıyorum genellikle. Bunun eleştirilecek yanı çok ama hangimiz engel oluyor ki kolay kolay? Neyse sosyal mesaj vermeden konuya dönelim. Futbolun böylesine yaşandığı ve taraftarlığın hayati öncelik taşıdığı bu sistemde en kilit nokta: Taraftarlar Arası İletişim...
Gün geliyor birbirimizi vuruyoruz, gün geliyor sadece sözlü sataşıyoruz, gün geliyor sadece takılıyoruz. Hayatımda tanımadığım bir insanla kavga etmeyi sevmem, istemem. Her zaman karşımdaki insana "bana ne katabilir?" diye yaklaştım. Kısacık hayatımda edindiğim temel prensiplerimden en önemlisi. Haddimi aşmak istemem ama herkese tavsiyemdir. Neyse, konu kaçıyor yine...
İletişim artık çok kolay. İstediğimiz ya da istemediğimiz her kişiye rahatça ulaşıyoruz. Tabii taraftarlar arasında da bu oluyor. Peki sonuçları: Tamamen olumsuz! Eskileri bilmem ancak duyduklarımdan yola çıkarak bildiğim: Eskiler daha çok "takılmak" ile yetinirmiş. Mahalle kültürü falan, herkes kimin ne takım tuttuğunu biliyor; ona göre takılıyormuş birbirine. Şimdi ise olay başka boyutta. Mahallede kim ne takım tutar sadece şampiyon taraftar bayrak asınca anlıyoruz. Muhabbetimiz zaten yok. Bu "takılmak" meselesi biraz da ihtiyaç. Kolay mı, tüm sene sabretmişsin ve şampiyon olmuşsun; biraz da eğlencesi çıksın istiyorsun. Güzel de nereden bulacaksın eğlenceni. Giriyorsun internete, ortak bir ortamda başlıyorsun birilerine takılmaya. Sonra hızını alamıyorsun... E ismin cismin belli değil zaten. Elinin altında klavye, kablolar iletsin her şeyi; ağzından çıkanın ne önemi var! Başlıyorsun sataşmaya. Yer yer olayı anaya-bacıya-namusa getireni de oluyor. Sonra olay sokağa taşıyor bazen. Direk internetten sana bulaşan adam değil; herhangi bir taraftar. Alışmışsın ya internette rahat rahat sataşmaya, orada da sataşıyorsun; tadı kaçıyor: KAVGA!
Kesin bir yargı olarak söylemek zor ancak internet gibi kolay ve "sanal" iletişim yollarının kullanımı arttıkça ülke olarak "tadımız kaçıyor". Monitörlerin, klavyelerin arkasından bol keseden sallıyoruz. Sonra bir hastalık gibi sokağa, sokaktan vatandaşa, sonra kitlelere bulaşıyor...
Zamanında kavga yok muydu tribünlerde?
Var"dı/mış"...
Ama bu kadar kontrolsüzce olanını olduğunu zannetmiyorum.
Uzun lafın kısası: İnternet hızlandıkça olumsuz yönleri de hızlanıyor. İnternet'teki rahatlık ve gizlilik belki size zarar gelmesini engeller ancak bu rahatlık alışkanlığa dönüşünce işler değişiyor. Dediğim gibi; alışkanlık hâline gelince o "sataşma"lar sokakta yanlış yöne gidiyor. Bence takılmak herzaman en iyisi. Örneğin: Ortega'ya FTK finalinden sonra: "Hocam sen görmüş müydün son kupayı? (:"diye mail atmak.
Herkese sevgiler & saygılar.
misafir yazar: Bay Kerahet
Pazartesi, Haziran 22, 2009
Karim United'a mı?
Fransız oyuncunun yanında United için ismi en çok geçen diğer isim şüphesiz Karim Benzema. 21 yaşındaki oyuncu için United cephesi kesenin ağzını açmış gibi görünüyor (kesenin ağzını açmak, bkz.spor basınının sıkça kullandığı tabirler). Son birkaç gündür Ada basını hep bu yönde haberler yapıyor. The Daily Mirror'un bugünkü haberine göre United, Benzema için 30 milyon pound verecekmiş. Vay anasını arkadaş, dememiz lazım aslında. Ama öyle alıştık ki, bu yüksek meblağlara artık normal gelmeye başladı bu 30 milyonlar falan.
Ronaldo'nun Real'e gittiği, Tevez'in arkasına bakmadan kaçtığı bir ortamda, Benzema'ya tutunmak gayet mantıklı bir hareket. Transfer gerçekleşirse, Fergie'nin elinde daha bir değerlenir Benzema muhakkak. Bakalım önümüzdeki günlerde ne olacak? Belki de İspanya'dan bahsi geçen talipleri devreye girer ve milyonların -yine- havada uçuştuğu bir transfer harekatı izlemiş oluruz.
Tey Z - Akşam Gelen kim idi?
Kayseri underground gururla takdim eder..
"Senin baban onbaşı, benim babam yüzbaşı"
Cumartesi, Haziran 20, 2009
Cuma, Haziran 19, 2009
Yaz bakalım
- Ben de aslında hep yazmak istiyorum ama blog açmak ve de güncellemek zor geliyor.
- Ama illa futbol mu olacak, başka şeyler hakkında yazsam mesela...
diyenler; ataletinizi yenin! İstediğiniz herhangi bir konuda yazın, blogun mailine gönderin. Aralarından seçtiklerimi(zi) "Misafir yazar" kategorisinde yayımlayalım. Bir yerlerden başlamak gerek, öyle değil mi ama? Belki de içinizde ne cevherler var ama farkında değilsiniz. Siz gönderin, değerlendirmesi bize kalsın. Sürekli "biz" diyorum, kişesel bir blog burası elbette. Sadece o meşhur reklam cümlelerinden esinlendiğimiz için ve bir de sürekli "ben ben" demek beni rahatsız ettiği için öyle yazıyorum. Bunu ekip arkadaşları arama anlamında algılamayın ama bir de. Şimdilik öyle bir düşünce gündemde yok. Sadece yazılarını paylaşma konusunda cesaretini yenemeyen arkadaşları gaza getirmeyi amaçlıyoruz. Önce bu blogda yazarsınız, belki bir gün buradaki yazılarınız sayesinde Uçan Hollandalı'nın ekibine katılırsınız misal, kim bilir (heheh).
Perşembe, Haziran 18, 2009
Dayağa dördüncü
Dayağa dördüncü olarak gelen abinin, "Ulan işim gücüm var, sizin istediğiniz şeye bak ama neyse hadi sevaptır" dercesine yaptığı hareket ve dayağa dördüncü olarak hadiseye girmesi. Beni benden alan, Türk televziyon tarihinin gelmiş geçmiş en iyi dizisidir Kaygısızlar. Ne o, zorunuza mı gitti? Asmalı Konak'tır falan mı deseydik yani (heheh).
Çarşamba, Haziran 17, 2009
Haybeden Gerçeküstü Lakırtılar #16
* Liseden bir kız arkadaşımın ablasının feysbuk profilini gördüm. Ortak arkadaşımızın bol olması hasebiyle, feysbuk, "bak bunu tanıyor olabilirsin" diye gözüme gözüme soktu ısrarla. Herhangi bir mesaj atmadan, sadece ekleme talebinde bulundum. Daha sonra pişman oldum. Apaçilik yapmıştım. Birkaç gün sonra kızın beni listesine eklediğini fark ettim. Merhaba diye başlayan, klasik bir mesaj atayım dedim, sonra vazgeçtim. Bunu herkes yapıyor zaten. Ertesi gün kendisini gördüm. Aynı kaldırım üzerinde, farklı yönlere doğru gidiyorduk. Etrafındaki arkadaşlarıyla hararetli bir tartışma içerisindeymiş gibi görünüyordu. Göz göze gelmeyi bekledim. O malum anı denk getiremedik. Bir daha görebilir miyim, bilmiyorum. Belki o zaman gözlerimiz temas kurabilseydi, her şey farklı olabilirdi. Buna inandım. Önümüzdeki maçlara bakacağız artık.
* "El Burrito ile çapkınlık dersleri" diye bir bölüm fikri vardı kafamda bir aralar. Sadece geyik amaçlıydı. Yoksa öyle bir iddiam yok. Çapkın biri olarak görülmek istemem. Bazen bana bu tarz yakıştırmalar yapıldığı olmuştur. Bu da beni rahatsız etmiştir. Aklıma bu geldi. Bölüm fikrinde de vazgeçtim ondan. (Ne kadar çok şeyden vazgeçiyorum yahu)
* Askerlik hizmetimi bitireli tam 1 ay oldu. 17 Mayıs günü çıkmıştık nizamiyeden. Darısı şu an askerde olan arkadaşların başına.
*Bir iş ilanı; "25 yaşın altında, Üniversitenin ilgili bölümlerinden mezun, en az 5 yıl iş tecrübesi olan, erkek adaylar için askerliğini yapmış, çalışma arkadaşları arıyoruz"
- Merhaba, ismim el burrito. Üniversitenin ilgili bölümünü bitirmem 5 yıl sürdü. Üstüne gittim bir de Marmara Üniversitesi'nde formasyon eğitimi aldım. O bitince de askere gittim geldim. 25 yaşındayım, 5 yıllık tecrübeyi nereye sokacağım bulamadım ama! Uyar mı size?.. diye mail atmak istiyorum bu firmaya. Hatta durun, atayım hemen aklımdayken.
* Müzik tercihlerinden bahsederken insanlar, "Ben Rock'çıyım, Rap'çiyim vs." yahut Pop dinliyorum, alternatif ya da.. gibi cümleler kuruyorlar. Peki hoşuna giden herhangi bir parçayı, tür ayırt etmeksizin dinleyenler için bir terim var mıdır? O geldi şimdi aklıma. Varsa, söyleyin lütfen. Cahil kalmayayım.
* "Ezik" kelimesi futbolda son yıllarda neden bu kadar çok yaygın kullanılan bir kelime oldu anlamış değilim. Taraftar forumlarında herkes rakibini "ezik" kelimesiyle tanımlıyor. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi, bir kulüp başkanı da makamını unutup saçmalayarak, bu "ezikler" çılgınlığına kaptırıyor kendisini. Neden bu kelimeyi kullandığını hepiniz biliyorsunuz. Hatırlatmaya gerek yok. Ezik dediği takıma hizmet etmiş futbolcuları dönem dönem transfer ettiğini unutuyor ama nedense... Herkes kendi gibi olmayanı ezik olarak görüyor. Herkes ezik. Şenes Erzik..Peki kim değil?
* Askere gitmeden önce biri bana gelip, "Bir gün gelecek, Emret Komutanım dizisini izleyeceksin" dese, ona "hadi lan oradan!" derdim. Ama heyhat! Bazen televizyonda bu diziye denk geliyorum ve izliyorum değerli okur. Acep askerden yeni geldiğim için mi oluyor bu?. Bilemiyorum.
* Bloglarla ilgili düşündüklerimin çoğu, benden önce davranan abiler ve arkadaşlar tarafından gerçekleştirildi. Herkesin benim gibi üşengeç olmadığını görmek sevindirici.
* İnsanlar üçe ayrılır; sayı saymasını bilenler ve bilmeyenler. (İsmet Berkan'ın bu isimde bir kitabı var)
Eminem - We Made You
Eminem - We Made You
Yükleyen Eminem. - See the latest featured music videos.
***
Eminem'in espri anlayışını genelde sevmişimdir. Bu son klibinde de yine pek çok ünlüyle dalga geçmiş. Haklılık payı fazla. Şarkıyı ilk etapta sevemeyebilirsiniz ama dinledikçe hoş bir tınısı olduğunu ve sözlerinin de gayet eğlenceli olduğu fark edeceksiniz.
Salı, Haziran 16, 2009
Geliyorlar gidiyorlar
Gordon'un Beşiktaş'a bir katkısı oldu mu? Hayır.. Maddi zararı oldu üstüne. Peki çok daha az paraya Gordon'la aynı mevkide oynayan bir Türk oyuncu alınamaz mıydı? Elbette alınırdı. Yahut altyapıdan bir oyuncu da değerlendirilebilirdi (gerçi bu en son düşünülen tercih oluyor genelde). Aynı şey diğer takımlar için de geçerli. Öyleyse neden Gordon gibi oyuncular ısrarla tercih ediliyor? Tekrar tekrar aynı hataya neden düşülüyor?
Bu tarz oyuncular geliyorlar, gidiyorlar.. Paralar sokağa atılmaya devam ediliyor. Ders alan hiç yok ne yazık ki. Harcanan paralar alt yapıya gitse, yahut başka bir yatırım yapılsa daha hoş olur oysa. Lakin, "illa ki yabancı kontejanımızı sonuna kadar kullanacağız", anlayışı devam etmekte. Kulüplerimizin transfer politikaları tam anlamıyla fiyasko. Her sene aynı hataların yapılması, paraların sürekli sokağa atılması ise trajikomik olsa gerek.
Bu arada, Beşiktaş'ın Uğur İnceman transferinin taksitlerini ödemediğini duymuştum bir ara, diye yazacaktım geçenlerde, unutmuştum. Aklıma gelmişken, şimdi yazayım. Garip bir haberdir bu da.
Tüm bunların ışığında aklına geliyor, sormadan edemiyor insan.. Uefa kriterleri vardı bir ara, ne oldu onlara?
Erken değil mi hafız?
Steven Gerrard sanki hiç yaşlanmayacak, hatta futbolu hiç bırakmayacakmış gibi gelmiştir çoğu zaman. Bu açıklamasını okuyunca biraz garip oldum açıkçası. Gerrard'ın fiziğinde ve kalitesindeki futbolcular için 33 yaş biraz erken gibi sanki. En az 38'ine kadar Liverpool forması ve kaptanlığı yakışır sana Stevie..
Gerrard'la ilgili fotoğraf araştırırken, karşıma şu yukarıdaki foto çıktı. Bir yerden hatırlıyorum bunu dedim. Fotoğrafın adresine bakınca, bir ara bu fotoğrafı blogda kullandığımı fark ettim. Bu da ilginç oldu.
Pazartesi, Haziran 15, 2009
Aykut Kocaman
Hızlı başladın sanki dostum?
Güle güle Lugano!
Cumartesi, Haziran 13, 2009
Hepinize bol Tarık Daşgün'lü günler dilerim!
Beni, Antu'nun hangi içerikte görseller hazırladığından çok, Fenerbahçe Spor Kulübü'nün yaptıkları ilgilendirir. Bu bağlamda, Antu'nun görselleri üzerine yazı yazmamı bekleyen bazı okurlarımıza toptan cevap vermiş olayım. Gelelim esas meseleye. Aslında bakarsanız, Mehmet Topuz transferi üzerine yazmak istemiyorum daha fazla. En son aldığım duyumlar (gerçek olmamalarını dilerim ) midemi daha çok bulandırdı çünkü. Yine de olayın Fenerbahçe taraftarına bakan yönü üzerine üç beş kelam edesim var. Bu son transfer hikayesi sayesinde öğrendik ki, her şey eski tas eski hamam modunda devam ediyor Fenerbahçe'de (ne yazık ki). Ayrıca kurumsallaştığı iddia edilen bir kulübün başkanını görüyorsunuz yukarıdaki karede. Sportif direktör olarak Aykut Kocaman'ı göreve getiriyorsunuz. Buraya kadar her şey çok güzel, öte yandan yukarıdaki görüntüyü sergiliyorsunuz. Bu ne perhiz derler adama... Ve tüm bunların ışığında bakıyoruz ki, Fenerbahçe taraftarının bir bölümü bu olayı sanki kazanılmış bir şampiyonluk gibi algılamışcasına hareket ediyor. Üzerinde Mehmet Topuz'un fotoğrafının olduğu bir kupa eksik bu görüntüde sadece. Benim haddime midir Fenerbahçe taraftarı hakkında ahkam kesmek? Aslında kendimde bunu görmüyorum ama yine de değinmeden edemiyorum. Bu kadar basit mi her şey? Mehmet Topuz için artık Fenerbahçe'nin oyuncusudur diyebiliriz herhalde. Son anda bir mani çıkmazsa, bu işlem tamamdır. Bu transferde sizleri rahatsız eden hiçbir şey yok mu değerli Fenerbahçeliler? Mehmet Topuz'un ve Yıldırım Demirören'in söylemleri, üstüne medyaya yansıyan diğer kişilerin demeçleri.. Neresinden bakarsak bakalım iğrenç bir görüntü bu. Sanırım yine birileri tarafından "eski kafalı" olarak eleştirileceğim ve yine bana endüstriyel futbolun gerçeklerini anlatacaklar. Futbol endüstrisi büyüdükçe, benim gibi bazı değerlere önem veren (ya da eski kafa diyorlar madem öyle diyeyim ben de) eski kafa taraftar sayısı giderek azalacak galiba. Ve yine sanırım, benim esas yapmam gereken, nasıl taktık ama eziklere! içerikli iletiler yazmak falan olmalı. Neyse, bitirelim bu yazıyı da burada ve unutmadan; hepinize bol Tarık Daşgün'lü günler dilerim değerli Fenerbahçeliler.
Cuma, Haziran 12, 2009
Gelirse Fenercell'den mesaj var!
Bild böyle atmış başlığı. Bild yazınca Türk spor medyası elbette daha bir gaza gelerek duyuruyor bu tip haberleri. Hatta haberlerin altına bir de not iliştiriyorlar, "Bild güvenilir bir gazetedir, diğerlerine benzemez. Hem zaten Daum transferini de ilk onlar duyurmuştu", gibi.
Daum oyuncuyu istiyor olabilir. Bayern onu satmak istiyor olabilir ama 32 yaşındaki Luca Toni Türkiye'ye gelmek ister mi? Ben pek ihtimal vermiyorum. Şayet Bayern'den ayrılırsa, memleketinin yolunu tutar gibi geliyor.Gelirse, Güiza ile birlikte forvette gol kaçırma yarışması yapabilirler..
Öte yandan, Luca Toni ülkemize gelecek olursa, haberi önce Fenercell kullanıcılarından alırız artık. Son aldığımız duyumlara göre, bu tip haberler önce Fenercell kullanıcılarına gidiyormuş. Ne denir ki? Güzel bir pazarlama stratejisi.
Çarşamba, Haziran 10, 2009
Sinema Dünyasından Haberler #7
* Dreamworks Animation'dan senarist David H.Steinberg, 2012'de izleyebileceğimiz yeni animasyon harikası Puss in Boots hakkında bir takım ipuçları verdi. Steinsberg, filmin gösteriminin Shrek'in 4. filmiyle çakışmayacağını belirtirken, seyircinin sempatisini kazanmış yıldızların da kadroya eklenebileceğinin sinyallerini verdi. Filmde başkarakteri tıpkı Shrek serisinde olduğu gibi Antonio Banderas seslendirecek.
* Terminatör 5 bugünün Londra'sında geçebilir(miş).
* Audrey Tautou’yla hayat bulan, moda dünyasının fenomeni Gabrielle "Coco" Chanel’in gerçek yaşam hikayesinin anlatıldığı ve Nisan ayında Fransa'da gösterime giren "Coco Before Chanel" yakında Türkiye'de de gösterime girecek!
kaynak: bilimum sinema siteleri..
Salı, Haziran 09, 2009
Rakibi öpen topçular
Bit pazarına nur yağıyor
not: haber yalanlanıyor ama bir yandan da oyuncuyla anlaşma zemini aranıyor. garip bir durum hakikaten de...
Çakar vs. Demirören
Ahmet Çakar: "Teessüf etmeyin sayın Demirören. Paf takımla maça çıkın siz."
Yıldırım Demirören: "Sen de küçük Ahmet Çakar'la maça çık!"
Cuma, Haziran 05, 2009
Zorla güzellik olmaz, olmamalı da
İmzayı atsan da rahatlasa millet be Kaka!
Bir yandan Marca'ya, bir yandan Ntvspor'a bakıyoruz. Kaka imzayı atsa da rahatlasak diyoruz. Casillas da "Kaka müthiş bir oyuncu" demiş göz kırparak. Zidane desen, "5 numarayı alırsa mutlu olurum, kıskanmam" demiş. Olay sadece imzaya kaldı gibi görünmekte..
Boyoz
Daum, Topuz, Rijkaard falan diye konuşuyoruz da; esas İzmir'e gidip Boyoz yemek gerek. Bünye özlemiş be abi. Ne de güzel gider çayla, di mi ama? Haftasonu İzmir'e akmak gerek.
Lindsay de Gelir Mi?
Galatasaray'ın yeni teknik adamı olduğu resmen açıklanan Rijkaard'ın kızıdır yukarıdaki ablamız. İsmi Lindsay Rijkaard. Futbolu takip eden bir kişilik olduğu rivayet edilmekte. Bir aralar ismi Ronaldinho ile birlikte zikrediliyordu. Sonra aralarında ne geçti, pek bir fikrim yok tabii. Futbolun magazinel kısmı üzerine 5 aylık bir süredir kafa yoramadık askerlik hizmetimiz sebebiyle , kusura bakmayın. Şayet Lindsay hala babasının çalıştırdığı takımları tribünden takip etmeye meraklıysa, ülkemize de gelir mi? Gelirse adı muhtemelen Arda'yla anılacaktır. Favori Arda, plase Sabri . (bu arada hatun kişi şu an kiminle birliktedir, hiçbir fikrim yok..espri bizimkisi, kızmasınlar sonra aman diyeyim)
Rijkaard
Perşembe, Haziran 04, 2009
Aykut Kocaman ve Daum
Tuncay KOP'artır mı?
Korkutamaz Korkutamaz Efes Bizi Korkutamaz
Başlıksız Yazı
En son 2018'de Fenerbahçe'de bir şeylerin değişeceğine, eski düzenin yok olacağına inanarak bir yazı karalamışım. Ali Koç'tan n...
-
Geçenlerde blogdan " Meşin Yuvarlağın Beyazperde Serüveni "ne dair bir araştırma yapıyorum, diye yazmıştım. Bitirebilirsem buraya ...
-
All about Turkey from alcinoo on Vimeo . Short film in stop-motion, 4'46". Photo shooting: August 09, Istanbul Turkey Animation: ...