Pazartesi, Kasım 30, 2009

Karpuz Kabuğundan Sinemanın Ezberini Bozan Adamı Kaybettik


Günün ikinci vefat haberi de geldi ne yazık ki. Bir başka güzel insan daha terk-i diyar eyledi. Hanidir tedavi gördüğü hastalığa yenik düştü Uluçay. Birilerinin gişe filmleri adına saçma sapan filmlere imza attığı dönemde, Ahmet Uluçay farklı bir şeyler yapma çabası içerisindeydi. Artık o herkesin bildiği filminin ismiyle de bu duruma gönderme yapar gibiydi sanki, "Karpuz kabuğundan gemiler yapmak"...

Karpuz kabuğundan sinemanın ezberi bozdu Uluçay aslında. Kim fark etti peki bunu? Herhalde birileri fark etmiştir. Yahut en azından öyle olmasını umuyorum. Geride bıraktıklarıyla avunmak kaldı artık bizlere.

Ne diyor şiirde, "Ölüm Allah'ın emri, ayrılık olmasaydı".
Allah rahmet eylesin. Güzel insandı.

Libertei'nin blogunda yazdıklarını alıntılayarak bitireyim,

"Bazılarının erkenden gideceklerini bilirsin, seni hiç yanıltmaz giderler.Yönetmen Ahmet Uluçay bugün vefat etti. Herkes yaşar ama herkes sahici yaşar mı? Sahici yaşam titri bu adamın üzerinde afili duruyordu. Karpuz kabuğundan gemi yapmak bi metafordu ama karpuz kabuğundan transatlantik yaptı nerdeyse Uluçay."

Abdülkadir Yücelman'ı Kaybettik


Abdülkadir Yücelman'i kaybettik. Başımız sağolsun. Cumhuriyet Gazetesi'nin çeyrek asırlık spor müdürüydü ve de sağlam Fenerliydi. Merhuma Allah'tan rahmet, başta kederli ailesine ve Türk Spor Basınına başsağlığı dilerim.

Merhumun cenazesi yarın (1 Aralık Salı) sabah 11:00'da TSYD'de ve 12:00'da Cumhuriyet Gazetesi'nde düzenlenecek anma törenlerinin ardından Fatih Camii'nde kılınacak ikindi namazını müteakip Eyüp Mezarlığı'nda toprağa verilecektir.

Abdülkadir Yücelman kimdir?

Abdülkadir Yücelman (1932 - 2009)
1932 yılında İstanbul'da doğan Yücelman, öğrenimini İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde yaptı. Spor yaşamını Vefa ve Çırçır kulüplerinde sürdürdü. TSYD'nin yönetiminde çeşitli tarihlerde görev aldı. Spor araştırma ve yazılarıyla ilgili çeşitli ödüllere de sahip olan Yücelman, Cumhuriyet Gazetesi'nde spor yazarlığı ve spor servisi yöneticiliği yaptı.


***

Not: Colin Kazım'a da geçmiş olsun diyelim.

Bir de Fenerbahce.org, ya da resmi yalanlama organımız ise iyice komik olmaya başladı. Yalan söyleyerek yalanlama yapılır mı arkadaş? Santos'un ve Kazım'ın takımın maç yaptığı saatlerde bir eğlence mekanında (@360) olduğunu gören gördü zaten. Neyini yalanlıyorsunuz? Hiçbir şey anlamadım bu işten.

Fenerbahçe Kültürü

Fenerbahçe'nin Kasımpaşa'ya rezil bir oyun ortaya koyarak 3-1 kaybettiği maç sonrası, Rıdvan Dilmen'in Ntv'deki canlı yayında yaptığı yorumdan alıntıdır;

"Çocukken elimde radyo Fener'in maçlarını dinlerdim. Maçın tamamını tek kale oynardı takım ve ben kaleci İvançeviç'in ismini bile duymazdım. Oynadığım dönemde de aynı şey olurdu. Fenerbahçe'nin bir futbol kültürü vardı ve bu hep böyleydi."

***

Merak eden olursa, fotoğraf 28 Ağustos 1988 yılında Altay'la Fenerbahçe Stadı'nda yapılan maçtan. Altay'ın forma reklam Samantha Fox. Hikayesi burada. Fenerbahçe Altay'ı 4-0 yenmiş. Goller ise; Aykut, Turan, Rıdvan ve Serdar'dan gelmiş.

not: fotoğraf ise M.Oktay Özen'in arşivinden tabii...

Pazar, Kasım 29, 2009

Galibiyet Dedemize Hediyedir - Everton 0 Liverpool 2


Merseyside Derbisi için de bir şeyler karalamaya niyetlenmişken, şu yukarıdaki fotoğrafı görmek ve sözü Liverpool'lu dedeye bırakmak.Onun için oynadık, onun için kazandık...

İşin esprisi bir yana, dedeye şaka yollu takılanlar dışında ters bir hareket yapılmıyor. Zaten fotoğrafta da anlaşılacağı üzere, Liverpool taraftarı olan dede'nin merdivenlerden inmesine yardımcı olan bir Eveton taraftarını görüyoruz. Günün fotoğrafı diyebiliriz. Everton-Liverpool rekabetinde sıkça yaşanan şeyler bunlar.

Yobo'nun kendi kalesine gol atması ve Kuyt'un maçın bitimine 10 dakika kala gelen golüyle Liverpool derbiyi 2 farklı üstünlükle kazandı. Başta King Santillana ağabeyimiz olmak üzere, ne kadar Evertonian eş dost varsa, hepsine selam ederim buradan.

Müslüman Liverpool taraftarlarının çifte bayramı kutlu olsun..

Atamayana Atarlar - Barcelona 1 Real Madrid 0


Real Madrid'li futbolcuların yüzlerine lazer tuttular.
Ibrakadabra'nın golünde ofsayt var.
Tribünlerden Real'li oyunculara tacizler oldu.
Hakem şöyledi bik bik bik...

Bunların işin şakası tabii. Ezikler gibi ağlamadan, futbolun en basit kuralının yani, atamayana atarlar gerçeğinin yaşandığını görelim.

Beklenenin aksine vasat bir maç oldu. Barcelona o çok alışılmış pas manyaklığını istediği derecede gerçekleştiremedi. Zaten her ne kadar galibiyeti getiren golüyle Ibrahimovic'in adı daha çok zikredilecek olsa da, Barca adına en önemli işleri kaleci Valdes ve defans oyuncusu Puyol yaptı. Bu da Barca'nın beklendiği şekilde oynayamadığının göstergesidir.

Real'e gelince. Bu büyük maça daha iyi hazırlanmış görünen taraftı. Ronaldo'nun sakatlık sonrası adaptasyon süreci geçireceği belliydi. Nitekim zaman zaman saman alevi misali parlasa da beklenen etkiyi tam anlamıyla gösteremedi. Keza Barca'da Messi'nin de oyuna ağırlığını beklendiği şekilde koyamadığı görüldü. Real Madrid adına ise Kaka'nın bilhassa ikinci yarı takımı ayakta tutmak için çok çabaladığı görüldü ama tek başına nereye kadar işte? (bu arada ilk yarıda ise buna zıt olarak Kaka oldukça vasattı).

İlk yarıda Ronaldo'nun kaçırdığı pozisyon maçın kırılma anıydı denebilir. Ronaldo mu kötü vurdu, Valdes mi müthiş çıkardı, orasına siz karar verin. Maç boyunca Real'in bu pozisyonu çok arayacağını düşünürken, benzer şekilde yine pozisyonlar bulduğunu gözlemledik. Bu sefer de Puyol devreye girdi. Vücudunu siper etti tüm şutlarda. Gerçekten müthiş zamanlamalardı.

Henry'nin sol çizgiye hapsolması üzerine, Ibrahimovic'i devreye soktu Guardiola. Hücum hattının her bir noktasında etkili olan Ibra, dolayısıyla Henry'e nazaran daha tehlikeli oldu. Golde de her ne kadar defansın onu unutarak yapmış olduğu büyük hataya rağmen (ve ofsaytta olmasına tabii), gerçekten arkaya çok iyi sızdığını söylemek gerek. Gelen bu kısmeti affetmedi. Golden sonra Barca'nın sazı eline almasını ve daha fazla gol atmasını beklerken, devreye Busquets girdi. Oyundan atılmasına kadar Guardiola'nın ona dayanması da ayrı bir soru işaretiydi elbette.

Barca'nın 10 kişi kalması oyunlarını o kadar da kötü etkilemedi. Hatta bir ara eksik olmalarına rağmen daha iyi top çevirdiler ve bir müddet Real'li oyunculara top yüzü göstermediler. Bu da ilginç bir görüntüydü.

Ronaldo'nun sakatlık sonrası 90 dakikayı kaldıramayacağını düşünülerek oyundan çıkarıldığı tahmininde bulunmak mümkündür. Lakin Barca'nın geriye iyice yaslanan savunmasını geçebilecek iki adamdan biri olan (diğeri Kaka tabii) Ronaldo'yu çıkarmak tartışılacak bir değişikliktir. İspanyol medyası bunu irdeler herhalde. Pellegrini için kötü bir geceydi. Ve muhtemelen yarından itibaren de kötü bir hafta başlangıcı olacak.

Ronaldo ve Messi ikilisinin performansı çok merak ediliyordu. İkisi de beklentilere nazaran vasattı. Ve yine ikisi de çok önemli iki pozisyonu değerlendiremediler. Demek ki bu iki süper yıldız da çok basit goller kaçırabiliyorlarmış.

Daha iyi bir maç ve daha çok gol pozisyonu beklenmesine rağmen, şu haliyle bile en kötü El Clasico'nun ligimizdeki çoğu maça göre daha güzel olduğu gerçeğini unutmamak lazım.

Son olarak, doğru düzgün top oynamadan böylesine büyük bir maçı kazanmak da ayrı meziyettir. Barca adına gecenin özeti budur. Real cephesinde ise hafta boyunca Pellegrini'nin Ronaldo'yuoyundan çıkarması konuşulur.

Gerçek Futbol İzleme Zamanıdır


El mi Clasico? Bey mi Clasico?

Bir yanda başka bir gezegenin futbolunu oynayan Barca (anti-Barca duygularımız da olsa güneş balçıkla sıvanmaz ki usta), öte yanda ise yüzyılın en büyük takımı Real Madrid...

Gönlümüzden geçen önce müthiş futbol ve bol gol izlemek tabii. Sonra da Real Madrid'in galibiyetiyle coşmak. İyi oynayan Barca'ya karşı kazanmak zor ama imkansız bir şey değil.

Hala Madrid! (hala mı Madrid? evet, hala Madrid ulan! heheh...)


Saatlerinizi ayarlayın. Hala bayramlaşmadığınız kişiler varsa, onlara da bu akşam saat 8 ile 10 arası meşgul olduğunuzu, daha sonra bayramlaşmak istediğinizi söyleyin. Turkcell Fevkalede Süper Lig'in dandikasyon maçlarının ardından ilaç gibi gelecek bir dev maç bizleri bekliyor zira...

Maç yayını: 20.00 @ Ntv ve Ntv Spor
Spiker: Ercan Taner(miş).


Cumartesi, Kasım 28, 2009

Takım Bitmiş Okeye Dönüyor

Fenerbahçe 1 Kasımpaşa 3

"95.000 Fenercell'li, 170.000 taraftar kartlı" var ama kenarda panik halinde Daum, kalende komik goller yiyen Milli Takım kalecisi Volkan, orta sahanda da ne yaptığını bilmeyen Baroni ve Selçuk, forvette ise her topu ezen İspanya Milli Takımının kazma forveti Güiza var. Nasıl formül bu?

Not: HBBA'ya selam olsun, onun yorumunu genişleterek sorduk zira.


Perşembe, Kasım 26, 2009

3 Yılı Devirmişiz Be!


Berkant söylemese farkına varmayacaktım. Sağolsun. Uyardı. Gerçi o da geç uyardı ama ne demişler, geç olsun ama güç olmasın.

Şu blog işine 8 Ekim 2006'da adım atmışız, Denemeden duramadım diyerek. Nereden nereye işte. Seney-i devriyesini kaçırdık ama çok da olmamış yahu. Bir buçuk aydan biraz fazla işte (heheh).

Neyse efendim. Bugüne kadar okuyan, yorum yazan, paylaşan, eleştiren, arkamdan sallayan herkese teşekkür ederim. Bazen, "eh yeter be! Yazmayacağım bir daha" gibilerinden sinirlensem de, yazmak, paylaşmak güzel bir şey.

İyi ki varsın sevgili okur. İyi ki o monitörün önündesin ve bu yazıları okuyorsun.

Not: Ayrıyeten, herkese İyi Bayramlar dilerim.

NBA Benim İçin Bitmiştir

Aktif basketbolcular arasında en sevdiğim NBA oyuncusu emekliliğini bir mektupla açıklamış. Üzücü bir haberdir benim için. Teşekkürler Iverson. Müthiş bir oyuncuydun. İzlemeyemeye doyamadım seni. NBA benim için bitmiştir (bir süreliğine de olabilir tabii). Eğer yine Iverson gibi seveceğim biri çıkarsa, aynı heyecanla takip ederim belki...

Iverson'un veda mektubu (Ntv Spor'dan);

"NBA’den emekliliğimi açıklıyorum. Hayatım boyunca basketboldan ancak takımıma alıştığım şekilde yardım edemeyeceğim zaman emekli olacağımı düşünürdüm. Ancak durum böyle olmadı.

Hâlâ basketbolu çok seviyorum, oynama isteğim var ve çok iyi de oynayabilirim. En üst seviyede oynayabileceğimden eminim.

Emekliliğim sayesinde eşim ve çocuklarımla daha çok vakit geçirme şansım olacak. Bu parkede kazandığım her şeyden daha da büyük bir ödül. Hep bugün için dua etmiştim ve bu anı hayatımın en büyük hediyesi olarak görüyorum.

Reebok çalışanlarına iniş çıkışlara dolu kariyerimin her döneminde beni destekledikleri için çok teşekkür ediyorum. NBA’de 13 harika sezon geçirdim ve buna minnettarım.

Dünyanın her yerindeki taraftarlarıma, tüm kariyerim boyunca benimle oldukları için teşekkür ediyorum. Siz olmasaydınız ben de olmazdım. Bana verdiğiniz desteği kalbimin derinliklerinde hissettiğimi bilmeniz gerekiyor. Teşekkür ederim.

Michael Jordan, Magic Johnson, Isiah Thomas, Charles Barkley ve Larry Bird... Sizler bana vizyon ve sonsuza dek kalbimde yer alacak basketbol sevgisini kazandırdınız.

Her gün basketbol oynamam için beni cesaretlendiren ve bana ilham veren annem, tüm ailem ve en başından bu yana yanımda olan arkadaşlarım. Teşekkür ederim.

Lisedeki antrenörüm Michael Bailey, Georgetown Üniversitesi’ndeki antrenörüm John Thompson, Larry Brown ve diğer antrenörlerim, takım arkadaşlarım, yöneticilerim, patronlarım ve kariyerimin bir parçası olan tüm çalışanlar. Sizlere de teşekkür ederim.

Memphis halkına da özel olarak teşekkür etmek istiyorum. Grizzlies’teyken iç sahada hiç maç yapamadım, ancak muhteşem takım sahibiniz Michael Heisley’nin bana verdiği fırsatı ve şehrin desteğini unutmam mümkün değil. Memphis Grizzlies organizasyonuna başarılar diliyorum.

Ve son olarak Philadelphia şehri... Sixers formasıyla harika anılarım var. Tüm Philly taraftarları, sizlere teşekkür ediyorum. Sesiniz kulağımda bir müzik gibi yankılanacak...

Tanrı hepinizi korusun;

ALLEN IVERSON "

Dikkatimi çekenler #6


Dikkatimi çeken yazıları paylaşmaya devam.

***

* Ceza Yayı - Lugano'nun bilinmeyen yönü: Sahalardaki hırçın görüntüsünün altında meğer ne melek ruhlu bir insan varmış.

* Hasan Sarıçiçek - Diploma mı lazım Rijkaard?: Blogun müdavimlerden Taner Bey göndermiş, sağolsun. Türkiye gazetesi yazarı Hasan Sarıçiçek'in Rijkaard eleştirisi.

* Çivili Krampon - Vatan Haini Elano: Çivili krampon blogu ekibinden Volkan'ın yazısı. Milliyetspor eleştirisi.

* Kale Arkası - Benden PES : Coşkun Abi'nin Fenerbahçe - Galatasaray derbisi akabinde yaptığı tespit. (Fenerli adamın hoşuna gidecek türden tabii)

* Masada Boş Bardaklar - Türk futbolu'nu yaşamak: Okunası, hoş bir yazıdır efem..

* Futbolmanya - In Haldun We Don't Trust : Aslında bazı yazıların gündemle alakası kalmadı ama seriyi unutunca böyle oldu. Birikti ler böyle. Öyle açıklayayım durumu. Armağan Özkaynakçı'nın Haldun Üstünel eleştirisi.

* King Santillana - Emsal'e Gel : Hakikaten de emsale gel...

* SKFB - Yeni Beste: Enis göndermiş. Nasıl gözden kaçırmışız hayret. Canarino abimiz yazmış yazıyı. Bize de paylaşmak düşer. (alakalı olarak şu yazı da okunasıdır; Hayatım Fenerbahçe - İçimizdeki İrlandalılar)

* Fairly Determined - Türk Romanı'nın gerçek yüzü: Hasan Ali Toptaş hakkında bir yazı.

* Flying Dutchman - "Ev Yemeği", "Üçgenler" ve "Galatasaray" : FD ekibinden Meinkissen yazmış.

* Gel Bişey Söyliycem - Futbol toplum için midir futbol için midir? : Penguen'den Serkan Altuniğne'nin blogundaki bir futbol yazısı.

* Ceza Sahası - Tartıştıran Golcü: Güiza : Ceza Sahası ekibinden Master'ın yazısı.

* Almaty'de Bir Fenerbahçeli - Fenerbahçe Taraftarı Ölmüş : Canarino abimizin harikulade bir yazısı.

* Nefes'e başka bir bakış: Nefes alamayanlar : Radikal'den Pınar Öğünç'ün yazısı ve haberi. (Nefes filmine dair)

* Borges - Lara'ya Kalkan Tren.! : Blog okurlarından Genco'nun tavsiyesiyle...

* Papazın Çayırı - Gerçek Büyüklük : Papazın Çayırı ekibinden Medgallis'in yazısı.

* Futbolmanya - Kumdan Kale : Blog okurlarından Aycell'in önerisi. (Noat Samisa'nın blogunun hacklenmesine dair bir yazı).

* Hepimizi Aynı Mahallenin Çocuklarıyız - Bebek taklidi yapan kızlara alternatif olarak Fırat taklidi yapan kız: Yazının başlığı yeterince açıklayıcı olsa gerek.

* Parmak Arası Terlik - Fenerbahçeli Olmak: Evet.. Fenerbahçeli olmak.

* Rakamla 10 - Fener'i Dile Dolamak : Rakamla 10 blogundan AcıbadeM'in yazısı (Beşiktaş tribünleriyle alakalı).

* Kale Arkası - Kapalı yayın: Blogun müdavimlerinden Kutlu bey göndermiş. Coşkun abi'nin yazısıdır. Basketboldaki skandala dair.

* Her Boku Bilen Adam - Menapozlu Anne İle Nasıl Baş Edilir? : Harikuleyt bir yazı.

* Papazın Çayırı - Etki Nedir Neyle Gösterilir : Papazın Çayırı ekibinden Fatih'in yazısı. Cemal Nalga olayı...

***

Şunu yazmadan yazıyı bitirmeyelim. Bugüne kadar bloglar abartmamamız ve çok ciddiye almamız gerektiğine dair bir sürü yazı yazdım burada. Hala aynı fikirdeyim ama Galatasaray basketbol takımında yaşanan skandalı spor gündemine duyuran Salsa Basket ve Maliano Blog'u da tebrik etmek lazım buradan. Büyük iş başardılar doğrusu. Ve bu bana kapak oldu tabii. Demek ki blogların bazen medyayı atlatma ve büyük haber yakalama ihtimalleri varmış.

not: sağda solda gördüğünüz ve dikkatlerden kaçtığını düşündüğünüz şeyler varsa, paslayın, biz de buradan bloglar arası paslayalım..( elburrito23[et]gmail.com )


Everton - Liverpool


Everton FC - Liverpool FC (29 Kasım 2009 Pazar, Goodison Park)

Derbi maç dediğin aynı şehrin takımları arasında oynanan maçtır. Gönlümüz Liverpul'dan yana her zamanki gibi.

Ne demiş Bill Shankly, “Evet Liverpool şehrinin iki takımı vardır. Biri Liverpool, diğeri de Liverpool ‘ un yedekleri.

King Santillana
(Alper) abiye sevgimiz sonsuz ama Pazar günü Everton'a acımak yok. Dostluk başka, rekabet başka...


Futbolun Bukalemunları


Çarpıcı transferlere çarpıcı yorumlar ve yakında çıkacak önemli bir kitap!!!

Türk futbol tarihinde olay transferler; Metin Oktay,Şenol-Birol,Baba Recep,Cemil Turan,Arif,Tanju,Rıdvan,Hasan Vezir,Sergen Yalçın,Tümer Metin ,Emre Belözoğlu ,Mehmet Topuz ve daha onlarca ismin transfer öyküleri. Tarkan Kaynar’ın kaleminden İzgören Yayınları etiketiyle yakında kitapçılarda.

Rıdvan Akar'ın önsözüyle..

Video: Gece Vardiyası Film Yapım – Müzik: Eray Dinç


futbolun bukalemunları from futbolunbukalemunu on Vimeo.

Denizli'nin Artık 1 Galibiyeti Var


Mançester Ünited'in (Ömer Üründül style) B,C,D,...Ğ takımı ya da paf takımı, her ne diyorsanız deyin ama bir gerçek değişmez; o da nedir? Dün gece Beşiktaş deplasmanda M.United'ı yendi. Bu yıllar boyu böyle hatırlanacak. Bu bakımdan önemli bir başarıdır. Ve artık Mustafa Denizli de Şampiyonlar Lig'inde bir galibiyeti olduğu için seviniyor. Lanetlenmekten kurtuldu.

Önce Wolfsburg deplasmanında ilk puanını kazandı. Daha sonra da M.United deplasmanında ilk galibiyetini aldı. Denizli çılgın bir hocadır, kafasında onlarca çılgın fikir vardır, lakin eminim ki ilk puanını ve ilk galibiyetini böyle alacağını düşünmemiştir.

Maça dair analizi Beşiktaşlı yazarlar ve blog tutan kişiler yapacaktır. Fazla detaya girmeden, M.United'ın genç kadrosundan Gabriel Obertan'ı zaten bilirdik. Maç öncesi tahminlerimizdeki gibi etkili olmayı başardı. Onun dışında Federico Macheda ve Danny Welbeck'i beğendiğimizi ifade edelim.

Maç sonunda demeç veren Sir Alex Ferguson, mağlubiyete üzülmediğini, bu maçın genç futbolcuları için iyi bir deneyim olduğunu ifade etmiş. Ayrıca Beşiktaş'ın 2. yarıda komple kapandığını ve genç oyuncularının da bunu anlamalarının zor olduğunu da eklemiş.

Son olarak dün gece Beşiktaş'ın galibiyetinde Türk futbolu adına alınacak ders bellidir (Erman Toroğlu mode on). Topa vurmaktan çekinmemek lazım. Allah ne verdiyse vurmak lazım çoğu zaman. Bunu gavur olan Tello yapar. Ne de olsa dışarıdan geldi buralara. Türk topçularımız da bunu fark etmeli (Sabri gibi abartmadan vurmak lazım bir de tabii). Tello biliyor ki, kazanmak için gol atmak ve gol atmak için de kaleye şut çekmek gerek. İki kere iki dört. Ayağını korkak alaştırmayacaksın, vuracaksın. Top bir şekilde kaleye gidiyor, kimisinde de birine çarpıyor ve gol oluyor. Tıpkı bundan 13 sene önce Boliç'in vurduğu gibi Tello'nun şutunda da bir şekilde top adama çarptı ve gol oldu. Ama gol oldu değil mi? Mühim olan gol atmak değil mi?

Bir de Rüştü'nün maçın sonundaki iki önemli kurtarışını da es geçmemek lazım. Muhtemelen çoğu kişi golü atan Tello'yu maçın kahramanı ilan edecektir ama Rüştü de gelen 3 puanın baş mimarlarındandır.

bir tespit; Fink'in direğe vurup dışarı çıkan plasesi ardından tipik taraftar refleksi: "Bize olsa atardı ibnetor".

Çarşamba, Kasım 25, 2009

Honved Maçına Dair


Uefa'dan açıklama:
"Fenerbahçe'nin Honved'i 5-1 yendiği maçta Güiza'dan 3 gol yiyen Honved takımından şüpheleniyoruz".

Sevgisiyle Rezil Olanlar


İnanıyorum buna!
Dinle aşkım
Dün gece ansızı şöyle bir kadro çıkardım
Kalede Zübizeretta
Sağ bek; Eski Fenerli oyuncu Vişnevski
Sol bek; Van der Kerkof
Stoper; Ohen
Orta saha; çeşitli kişiler.
Ki bilirsinki pek fazla önem vermem
Orta sahaya da orada oynayana da
Güler geçerim "Orta sahanın bel kemiğiyim"
diye övünüp duranlara
Neyse devam edelim sağ açık; Van Basten
Sol açık; Bekım
Forvet; Lefter Küçükandonyadis
"Dün gece beni hiç düşünmedin mi?"
dercesine
Bükme boynunu çiçeğim.
Bir Reykat'ı düşündüm bir seni düşündüm
Bir Müller'i düşündüm bir seni...
Ama dersen ki "hep beni düşün"
Yemişim Popeskusu'nu Kempes'ini
Hep düşünürüm seni
Fakat sen de bil ki aşkım,
Aynı aşkımız gibi bu karmanında
Karşısında kimse duramaz
İnanıyorum buna
Ve aşkımıza
Ve sana

Umut Sarıkaya

not: sipeyşıl tenks tu walkan

Salı, Kasım 24, 2009

Peki Tottenham Kaç Harfli?


Bir futbol takımı; hem de İngiliz

Sahaya çıkıyor oynuyor

Golleri attıkça atıyor

Kim bu takım; Tottenham

***

Peki Tottenham kaç harfli?

9


***


Anladınız siz onu.

Yılmaz Özdil / Hürriyet

***

Büyük insan, ulu şahsiyet Yılmaz Özdil'in yazısından alıntıdır...
Şaka lan şaka.. Ekşi Sözlük'te gördüm az önce. mutti yazmış, ne de güzel yazmış...

Roberto Martinez: Eloğlu Yakalayınca Acımıyor

"İşte eloğlu böyle yakalayınca acımıyor atıyor"

Wigan Athletic menajeri Roberto Martinez'in Tottenham Hotspur'a 9-1 kaybettikten sonra verdiği demeçten...

Pazar, Kasım 22, 2009

Çok Şükür

via Koskorcuk blog

Not: Evet, resmi yalanlama organımızın aman, resmi sitemizin yalanladığı haberini ben de gördüm arkadaşlar. Tıpkı Tümer ve Roberto Carlos transferlerini önce yalanladıkları gibi yalanladılar yine... İnsan ne diyeceğini şaşırıyor. Fazla yazmak istemiyorum bu hususta ama şunu söyleyeyim. Tanjevic'in tazminatından bu derece korkmak bana ister istemez Aragones meselesi vol.2 gibi geliyor. Daha fazla da yazmayayım. Anlayan anlamıştır zaten.


Cumartesi, Kasım 21, 2009

Ve Lig Yeniden Başlar: Beşiktaş 3 Fenerbahçe 0


Maç öncesi daha rahat olan ve avantajlı olan taraf Fenerbahçe'ydi. Ve yine maç öncesi puan kaybetmesi halinde daha çok sıkıntıya düşecek olan, gergin olan taraf ise Beşiktaş'tı.

Fenerbahçe'nin santraforsuz sahaya çıkmasından ve de kanatları etkili kullanamasından mütevellit, beraberliğe razı bir görüntüsü vardı ilk dakikalardan itibaren. Beşiktaş ise seyirci desteğini arkasına aldı ve ilk 15 dakikalık bölümde hayli etkili oldu. Bilhassa her derbi maçında kaçırdıklarıyla taraftarına saç baş yolduran Serdar Özkan yine başroldeydi. Ve yine çok mühim fırsatları değerlendiremedi. Beşiktaş etkili olduğu dakikalarda Fenerbahçe defansını ciddi manada bunalttı denebilir. Önder ve Lugano ikilisi, zaten bir arada fazla oynamamamanın verdiği dezavantajın yanı sıra, bir de böylesine iyi yüklenen Beşiktaş'la karşılaşınca afalladı. Bu dakikalarda gol yememek Fenerbahçe adına şanstı aslında.

Daha sonra devre bitimine kadar Fenerbahçe toparlandı. Daha derli toplu olan taraf gibi gözüktü. Topu sürekli ayağında tutarak hem Beşiktaş'ın temposunu düşürdü, hem de Beşiktaş'ın istemsiz biçimde geriye yaslanmasına neden oldu Fenerbahçelililerin paslaşmaları. Bu dakikalarda Fenerbahçe santraforsuz oynamanın vermiş olduğu kanatsız futbolun eksikliklerini kanat bindirmeleri yapamayarak yaşıyordu. Bu da Alex'in meziyetine ve duran toplara bel bağlamaktı. Nitekim hakemin vermediği penaltı pozisyonunu es geçersek, Fenerbahçe'nin tehlikeli sayılabilecek en önemli pozisyonu bir frikikti ve orada direk gole geçit vermedi. Hakem penaltıyı verse maçın sonucu değişir miydi? Orası muamma. Yahut Alex'in frikiği gol olsaydı skor farklı olur muydu? Orası da muamma.

İkinci yarı Beşiktaş'ın golüne kadar dengeli bir oyun vardı. İki takımda da orta alanda ciddi mücadele yaşandı. Fink resmen Alex'i kelepçeledi. Ernst ise Emre ve Baroni ikilisiyle hayli boğuştu. Bu arada tüm bu orta alan mücadelesine rağmen, ilk gole kadar maçın adamı kimdi derseniz, açık ara İbrahim Üzülmez denmelidir. Sadece gole kadar değil tabii ki, bütün maçta sahada en etkili oyuncusuydu. Burada yeri geldi İbrahim'in futbolculuk yeteneğiyle dalga geçtik ama Sezar'ın hakkı Sezar'a... Sahanın açık ara en iyisiydi. Bir Galatasaray maçında nadiren kullandığı sağ ayağıyla attığı gol unutulmamıştı. Yine o sağ ayağıyla açtığı orta sonrası, Fink'in şık vuruşuyla gelen golde uzun süre unutulmaz sanırım.

Mehmet Topuz'un varlığı Gökhan'ın oyununu olumsuz etkiliyor.

Golle birlikte Fenerbahçe şok yaşadı. Lakin bu golden önce Emre'ye bir şeyler söylemek gerek. Sakatlanıp çıkmak istediğini belirtmesi doğal tabii. Ne var ki, Emre kalitesinde bir oyuncunun çıkacağım nasıl olsa mantığıyla görev bölgesini terk etmesi, lakayt davranması affedilir bir hata değildir. Beşiktaş'ın ilk golünü tekrar izlerseniz, ne demek istediğimi anlarsınız. Her ne sebeple olursa olsun, Emre'nin o bölgede bulunmaması ve Fink'in rahat vuruş yapmasına imkan sağlaması hatadır. Bu arada Fink de çok sağlam vurdu tabii. Göz ardı etmemek lazım.

Yenilen gol sonrası Daum'un zorunluEmre değikliğinde Vederson'u oyuna alma nedenini anlayamadım. Santos'u ortaya çekmesinin mantığı hiç çözemedim. Zaten Emre'nin yokluğuyla çökmeye müsait olan orta alana zayıf ve mücadeleden kaçan Santos'u koymak tam anlamıyla intihardı ve çok geçmeden ikinci gol geldi. Bobo'yu döndüren Lugano ve golü bizlerle birlikte seyreden Volkan ikilisini de ayrı tebrik lazım orada bi de...

Fenerbahçe aslında ilk golden sonra maçı kafasında bitirdi ama skor olarak 2-0 geriye düşünce, takım komple çöktü. Daha sonra da Kazım'ın boş durmayan çenesi oyundan atılmasına sebep oldu. Buranın İngiltere olmadığını ve hakemlerin kararlarını sinirlendikten sonra, "Fuck off, Pussy" vb. lafları etmenin cezasının ağır olabileceğini Kazım'ın hala öğrenememiş olması garip depil mi?

10 kişi kalınca maç Feneerbahçe için bitti, Beşiktaşlılar ise şarkılar türküler eşliğinde eğlenmeye başladılar doğal olarak. E tabii arada Demirören'in kulaklarını çınlatanlar da oldu. Gelen 3.gol zaten beklenen bir şeydi (ofsayattan gelmesi hariç tabii ki). Hatta 4 ya da 5 de olabilirdi. Daha fazla gol olmamasının sebebi Beşiktaş'ın 10 kişi kalan rakibinin üstüne gitmek istemeyişidir diye yorumlanabilir.

Kazım maç boyunca sert Beşiktaş defansı karşısında eridi gitti.
Tabii hakem de bu sertliklere aşırı prim tanıdı.


Fenerbahçe neden kaybetti? Onlarca sebep üretilebilir. Hakemin kararları söylenebilir, şansızlık denebilir falan filan. Lakin esas neden, Daum'un kafa olarak maça yeterince hazırlanmamasıdır. Bu da oyunculara yansımış haliyle. Bir de maç içerisindeki zorunlu Emre değişikliğinde Vederson'u oyuna alması ve Santos'u ortaya çekme komikliği gibi kararları ve skor olarak geriye düşmeden Semih'i oyuna almayı akıl etmemesi Daum adına gecenin eksileriydi.

Beşiktaş neden kazandı? Bir kere daha çok isteyen taraftı. Daha çok mücadele eden takımdı. Derbilerde daha çok isteyen, ısıran, mücadele eden kazanır ekseriyetle. Yine öyle oldu. İbrahim Üzülmez harikulade oynadı. Onu da ayrı takdir etmek lazım. Demirören bir müddet kafayı dinleyecektir. Tribünden bir ara "yeter" tezahüratları çıkmış olsa da, Fenerbahçe galibiyeti devre bitene kadar koltuğunda rahat oturmasına sebep olacaktır.

Rüştü'nün Beşiktaş'a transfer olduktan sonraki ilk Fenerbahçe galibiyeti geldi. Denizli ise kötü başlayan sezonda lider Fenerbahçe'yi evinde yenmenin ve aradaki puan farkını 4'e indirmiş olmanın sevinciyle uyuyacak bu gece. Fenerbahçe de ise şayet Daum bu maçtaki ve puan kaybı yaşanan diğer deplasmanlardaki hataları görebilirse, kaybedilen bu 3 puan çok önemli olmayacaktır. Hatta pozitif etkileri de yaşanacaktır. Lakin aramızda Daum'un hatalarını göreceğine ve bunları düzeltemeye çalışacağına inanan var mı?

Müjdat Yetkiner , Rıza Çalımbay ve Derbi Havası


Fenerbahçe'nin "Miço"su Müjdat Yetkiner ile Beşiktaş'ın "Atom Karıncası" Rıza Çalımbay bir pozisyonda böyle mücadeleye girmişler. Fotoğraf 1985 yılında oynanan Beşiktaş -Fenerbahçe maçından. 20 mayıs tarihinde oynan maç 2-2 berabere bitmiş. Fotoğraftaki Müjdat'ın maçta golü varmış bu arada.

Arkada da Paşalı Birol'un panlartı dikkat çekiyor;
"Hepimiz kardeşiz renklere zevklere hürmet edelim".

Bu akşam oynanacak maç n'olur? Avantaj Fenerbahçe'de tabii. Son yıllarda İnönü'de ciddi bir Fenerbahçe üstünlüğü var ve buna ek olarak, Zico döneminden beri Fenerbahçe derbilerde nasıl oynaması gerektiğinin farkına vardı. Diğer tarafta ise kaybederse ciddi manada karışacak olan Beşiktaş var. Yani puana daha çok ihtiyacı olan takım ev sahibi Beşiktaş. Derbilerde puana daha çok ihtiyacı olan takımlar çok sürpriz yapmıştır.

Denizli yine ilginçlik yapar mı? Yahut Alex yine her büyük maçta olduğu gibi gemisini kurtaran kaptan olur mu? Bu soruların cevabını göreceğimiz derbi için 18 saat kadar zaman kaldı.

Gönlümüz Fener diyor tabii.
Maksat Fener'e gol olmasın...

not: fotoğraf Sedat Tüfekçi'den...

Perşembe, Kasım 19, 2009

Sinema Dünyasından Haberler #9


* Tim Burton'ın 2010 Mart'ında gösterime girecek olan Alice In Wonderland filminden yine bazı posterler piyasa sunuldu. Onların arasından girizgah için bunu seçtik.

* Gwyneth Paltrow (ne zor ulan bu hatunun adını yazmak), Nicole Kidman'ın başrolünde oynadığı The Danish Girl isimli filmin oyuncu kadrosuna katıldı.

* Merakla beklenen Avatar'ın gösterime girmesine çok az kala bir videosu daha net ortamına düştü



* Scream 4 kadrosu da yavaş yavaş şekillendi. Kimler var projede; Neve Campbell, David Arquette ve Courtney Cox Arquette yine kadrodalar. Senaryo ilk filmdeki gibi Kevin Williamson'a ait olacak ve yönetmen de Wes Craven.

* Efsanevi bilgisayar oyunlarından Prince of Persia'nın (hey yavrum hey ne oynardık) sinema uyarlaması olan The Sands of Time filmi Mayıs 2010'da gösterime girecek. Yönetmenlik koltuğunda Mike Newell var. Oyuncu kadrosunda ise; Jake Gyllenhaal, Alfred Molina ve Ben Kingsley gibi isimler mevcut. Dileyen net ortamına düşen ilk fragmana şuradan ulaşabilir.


* Spielberg'in Oldboy'u yeniden çevirme planından vazgeçtiğini söyleniyor. Gerekçe ise Will Smith ve Steven Spielberg ikilisinin filmin hayranlarının homurtularından çekinmesiymiş. Bu arada Türkiye'de de bu olaya Noat Samisa, Uçan Hollandalı ve Varol Döken (bu sefer doğru yazdım abi heheh) sert tepki gösteren isimlerin başında geliyordu...

* Ezel Akay'ın Yedi Kocalı Hürmüz filminin galası, 4. Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali kapsamında dün gece gerçekleşti. Filmin oyuncuları arasında; Nurgül Yeşilçay, Erkan Can, Halit Akçatepe, Mehmet Ali Alabora, Sarp Apak, Haluk Bilginer, Gülse Birsel, Müjdat Gezen, Erol Günaydın, gibi isimler var. Bakalım film nasıl çıkacak?


* Ali Turan'ın projesi No Ofsayt, 11 Aralık'ta vizyona giriyor. Filmin konusunu oluşturan ofsayt kuralına kafayı takmış Ali Tarantula karakterini Yıldırım Memişoğlu canlandırmış. Ayrıca tribünlerden tanıdık simalar da var. Fenerbahçeli Yücel abi, Beşiktaşlı Alen, Galatasaraylı Ömer, Sivassporlu Mesut ve Trabzonsporlu Mehmet... Yukarıda bahsi geçen ekibi, testi kebabı yerken ve ofsaytı tartışırken görüyoruz.

* Yılmaz Erdoğan'ın son filmi Neşeli Hayat da 27 Kasım'da vizyona girecekmiş.

* Avrupa Yakası dizisinde canlandırdığı Burhan Altıntop karakteriyle şöhretine şöhret katan Engin Günaydın'ın başrollerini yine aynı diziden Binnur Kaya ile paylaştığı, yönetmenliğini Taylan biraderlerin yaptığı Vavien isimli film 18 Aralık'ta vizyona girecek. Filmin diğer ağır topları ise İlker Aksum, Settar Tanrıöğen ve Serra Yılmaz.

* Oscar belgesel listesinde sezonun başarılı birkaç belgeselinin yer almaması Amerika'da tartışma konusu olmuş. Listede belgeseli olmayan isimlerden biri de Michael Moore. Ünlü yönetmenin Capitalism: A Love Story adlı çalışması listede yer almıyor.

* Ünlü oyuncu Edward Woodward 79 yaşında terk-i diyar eyledi. 1973 yapımı The Wicker Man filmiyle şöhreti yakalamış bir aktördü.

* Bir başka kayıp da ülkemizden geldi. Sinema ve telvziyon dünyasında başarılı çalışmaları bulunan gazeteci Ömer Lütfü Mete'yi kaybettik. Merhuma Allah rahmet eylesin temennilerimizle haberlere son verelim.

kaynak: bilimum sinema siteleri

Tufan Sen Misin Olm?


Galatasaray'ın basketbolda yaptığı "Tufan görünümlü Cemal" dümenini duyduğumdan beri ister istemez aklıma gelen ve buraya yazmamak için direndiğim ama daha fazla dayanamadığım, Cem Yılmaz'ın GORA filminde Uzaylılar tarafından kaçırılan (evet tarafından) Arif Işık karakterinin o gülümseten repliğini yazıyorum;

"Ne içirdiniz lan bana? Tufan senmisin olum? Çıkar lan gözlükleri!"

***

not: bu arada ESPN'den Henry Abbot konuyla alakalı bir yazı yazmış.

Enke'nin Ardından


"Türkiye'de futbolcuları canlı izlemeye derbiler hariç maksimum 15-20 bin kişi giderken, girdiği bunalım sonrası intihar eden Enke'nin cenazesi için 40 bin Alman stattaydı. Başka söze gerek yok herhalde, anlayana. Sadece futbola değil, hayata bakışımız bile çok farklı. Hem de çok...
"

Bülent Tuncay / Fotomaç

Platini'nin Büyük Takımı, Henry'nin Eli ve Avrupa'nın Zencileri


İrlandalılar için Avrupa'nın zencileridir derler. Fransızlar içinse küstah, kibirli vb. ithamlar vardır. Az önce biten Fransave İrlanda arasında oynanan Dünya Kupası Baraj maçından sonra İrlandalıların hakikaten de Avrupa'nın zencileri olduğu, tarihleri boyunca pek çok kez mağdur oldukları makus talihlerinin devam ettiği üzerine konuşulabilir. Fransızları ise Henry'nin eli üzerinden değerlendirmek mümkün müdür? Aslında pek değildir. Lakin muhtemelen maçı izleyenler ve de daha sonra özetleri izleyecek kişiler Henry vasıtasıyla Fransızlara sağlam sallayacaklardır. Hep beraber bu kervana katılmak elzemdir sanki.

Öncelikle İrlanda'yı seven bir insan olarak elenmelerine hayli üzüldüğümü belirteyim. Öte yandan Henry'i seven bir insan olarak da ilginç bir duruma düştüğümü de ekleyeyim. Daha önce Maradona'dan bahsederken yazmıştım, insan bazen sevdiği insanların hatalarını, ayıplarını görmezden gelemeye çalışır diye. Henry'e şu an çok büyük bir öfke duyduğumu söyleyemem. Zira günümüzde futbol tamamen "zafere giden her yol mübahtır" felsefesine göre oynanıyor artık. Ne var ki, diğer tarafta İrlanda güme gidince insan üzülüyor elbette.

Neyse olan oldu. Platini'nin Fransa'sı öyle ya da böyle Dünya Kupası biletini eline aldı. Ve sanırım daha kupa başlamadan en çok antipati toplayan takımlar listesine kafadan giriş yapmış oldular.

Yazıyı üç espirili yorumla bitirmek gerekirse;

  • Aslında Henry iyidi de Barca'ya gidince bozuldu. Fırsattan istifade Barca'ya da sallayayım.
  • Hem zaten bu Fransızlar zaten kaba etlerini yıkamıyordu değil mi? Her şey beklenir lan bunlardan.
  • Ve son yorum da Platini'den gelsin, "Büyük takımlar hileyle, hurdabazlıkla Dünya Kupası vizesi almakla övünür, küçük takımlar ise dürüstçe oynarak kaybetmenin samimiyetiyle övünür".


Doğan Görünümlü Şahin

Hadiseden hala haberi olmayan varsa, onları önce şurayı okumaya davet edelim. Sonra da yazalım üç beş satır.

Olayda düzenbazlık vardır. Bu basketbolun da resmen içine ettiğimizin göstergesidir. Basket maçlarında çıkan olayların ardından topu holigan ruhlu futbol taraftarına atan yöneticilerin ve teknik heyetteki isimlerin de ne olduklarını böylece ikinci kez görmüş olduk (birincisi Efes Pilsen'in yönetim destekli doping hadisesi..pardon orada Kerem Gönlüm'ün hiçbir suçu yoktu değil mi? İçtiği çaydan olmuştu). Ayrıca burada komik bir durum da var. Önceki sayfalarda da yazılmış. Hazırlık maçı olayının mantığını çözen beri gelsin. Düşünüyorum düşünüyorum işin içinden çıkamıyorum.

Galatasaray Spor Kulübü'nün sorumlu kişilerin ilişiğini kesmesi olması gereken bir davranıştır. Aksi olsaydı üzerine saatlerce konuşmamız lazımdı. Normal bir olay yani.

Öte yandan aynı şey Fenerbahçe'de yaşanmış olsaydı, bütün maçları kaybederek küme düşmekten daha fazla koyardı. Zira savunulacak hiçbir yanı olmayan bir durum. Federasyonun gereğini yapacağı konusunda şüphelerim var. Bunun Galatasaray'la da alakası yok. Ligin güçlü ekiplerine diklenemezler. Bu ülkede işler böyle yürüyor.

Nokta

latife: Galatasaray Spor Kulübüne bir öneri; Caster Semenya'yı da transfer edip hem erkekler hem de bayanlar atletizm takımlarında oynatsa ya...

Salı, Kasım 17, 2009

Adnan Polat Cinsiyetçi Midir?


Adnan Polat: "Bir kadının tahriki güzelim maçı çığırından çıkardı".

Günün sorusu: Adnan Polat cinsiyetçi midir? Bu hareketi yapan bir erkek taraftar olsaydı, "Bir erkeğin tahriki maçı çığrından çıkardı" mı diyecekti? Soruyu Uçan Hollandalı'nın "Biri Bana Anlatsın vol.3" yazısından esinlenerek soruyoruz.

Anket yapmışız canlar ekolünden gidelim. Adnan Polat cinsiyetçi midir diye soralım.
For English press nine. Is Adnan Polat sexist or not?


not: bir blog yazarı ya da mahallenin manavı hayri abi böyle bir yorum yapsa, o cinsiyetçi midir değil midir diye bir tartışma konusu açmayız tabii. kurumları yöneten, kitleleri etkileyen, ve de gündemde olan isimlerin beyanlarını daha çok dikkate alıyoruz.

Pazartesi, Kasım 16, 2009

Futbolcular Sefilleri Oynuyor

Fenerbahçelilere kasap manav "haram" oldu. Kaptan Onur meyve fiyatlarını görüne şaşıp kaldı. Fırında ekmeğin fiyatının 60 lira olduğunu duyunca derin bir "oh" çekti.

Et yemeklerine paydos ettiklerini söyeleyn futbolculardan Tuğrul şöyle konuştu: "Haftada ancak 250 gram kıyma götürüyorum"

***

Haber ünlü bir isme ait. Hürriyet'ten tanıdığımız İlhan Söyler. Geçenlerde sanırım Yemen Ekşioğlu demişti, "Bazı üst düzey takımları saymazsak, Türkiye'de futbolcuların para kazanmaları çok zor. Yani eskiden futbolcuya kız verilmezdi, bugün de verilmez". Aşağı yukarı böyle bir şey söyledi işte. Ne derece doğru bir yorumdur, orası tartışılır.

Yukarıda Fenerbahçelilere kasap manav "haram" oldu denmiş. Ülke futbolunun gelişimi, ücretlere de iyi yansıdı tabii. Nereden nereye dedirtiyor insana bu fotoğraf.

not: Erkan Küçükrendeci arşivinden...

Luganooooo



Spiker feci gaza gelmiş...

Samimiyet Sorunsalı

Maçtan önce biri deseydi ki, bu maçta olay çıkacak, tribünden sahaya girenler olacak, basketbolculara saldıranlar olacak, ortalık karışacak vs. Aranızda bu tahmine şaşıran çıkar mıydı? Çok az kişi inanmazdı herhalde. Onlar da hala saf bir şekilde ezeli rekabet ebedi dostluk anlayışı taşıyor olanlardır.

Ezeli rezalet yazmış gazetenin biri. Evet. Durum aynen öyle. Hangi takım ev sahibi olursa olsun, rezil görüntüler yaşanıyor. Önce bu gerçeği kabul edelim diyeceğim ama aklı selim yorum yapabilen bazı Galatasaraylılar dışında çoğunluk hayli ilginç savunmalar yapıyor dün geceden beri. Üstelik benzerini yıllardır Fenerbahçelilerin yaptığını iddia ediyordu bu kişiler. Garip öyle değil mi? Demek ki neymiş? Herkes rengince yorum yapıyormuş. Bunu Lugano-Keita benzetmesinde yazmıştık zaten. Hatırlayanlar çıkacaktır.

Tekrardan istisnalar hariç diyerek şunu anlatmak isterim; bizim en büyük sorunumuz samimiyetsizlik. İki kere iki dört ise tribün olaylarının sorunu da samimiyetsizlik. Hem tribündekiler, hem yöneticiler ve tabii ki medya. Bu konularda kimse samimi değil. Bunu dün gece bir kez daha gördük. Adnan Polat, Haldun Üstünel vb. Galatasaray yöneticilerinin son futbol derbisiyle ilgili onca yorum ve sözünün ardından dün gece yaşananlara bakınca ve kıllarını kıpırdatmadıklarını görünce (hepimiz çıkan her pislik olayda yöneticilerin destur verdiğini biliyoruz di mi? kandırmaya gerek yok birbirimizi), Galatasaray yöneticilerinin samimi olmadıkları ortaya çıktı. Fenerbahçe cephesindeyse seyirci çıkarılmadan sahaya çıkmayacağız mesajı verildikten sonra, bu sözler yutuldu. Belki de bir dönüm noktası olabilirdi ama dik duramadı Fenerbahçe yönetimi. İddiaya göre hükmen yenik sayılırsınız telkini nedeniyle, tekrardan sahaya çıkılmış. Doğru mudur? Kim bilir? Burada da Fenerbahçe yöneticilerinin samimi olmadıkları ortaya çıktı. Medyanın samimiyetsizliğinden sabah akşam dem vuruyoruz zaten, gelelim tribünlere...

Şimdi Fenerbahçe'nin ev sahipliği yaptığı bir maçta sahaya girenler olduğunda ya da sahaya cisim atıldığında "ezikler, pislikler, çirkefler" diye yorum yapan kişilerin, benzer şekilde daha maç başlamadan sahaya bozuk paralar attığını, VIP'te babasıyla oturan bir çocuğun formasından kıllanarak kendinden geçmesini (o babanın aklını şaşayım tabii, orası ayrı konu ama mevzu ıskalanmasın), ve hareket çekildi diye (malum bayan şahsın orta parmağı) tahrik olduk sözlerini görünce insan neresiyle güleceğini şaşırıyor.

Fenerbahçe taraftarı Efesli oyuncudan tahrik olunca, sahaya girince ezik, pislik vs. Fenerbahçe taraftarı son derbide Arda, Keita, H.Balta'nın hareketleriyle tahrik olunca ezik, pislik, vandal vs.

Galatasaraylı taraftar saha kenarındaki bir hatuna kızıp, sahaya giriyor, ve nedense gidip bir basketbolcuya vuruyor, ama siz bunu tahrik vardı ondan öyle oldu diye geçiştiriyorsunuz.

Arkadaş önce samimi olalım. Tahrik varsa, Efeslilerin yaptıklarında da tahrik vardı diyelim. Derbide Keita'nın, Arda'nın, H.Balta'nın hareketlerinde de tahrik vardı diyelim o zaman. Derdimiz tahrikse evvela bunları kabullenelim. Biraz samimi olalım. Denebilir ki, kimse tahrik olmasaydı. Bu da bir yorumdur ve daha makul olan bir yorumdur, fakat önce şu tahrik olma meselesinde samimi olmamız lazım. Daha sonra tahrik olmamak gerektiği üzerine konuşuruz. Önce samimi olalım ki, şu problemi çözmeye niyetimiz olduğu anlaşılsın.

Sen olaya hala, yok arkadaş ben olayları işime geldiğince yorumlarım. Biz Kadıköy'deki son maçın rövanşını aldık diye bakıyorsan olaya; emin ol ki, karşı taraf şimdiden rövanşı beklemeye başladı. Yöneticisinden tut, taraftarına kadar. Ciddi bir önlem alınmazsa, yaşanacak olayları tahmin etmek güç değil. O gün geldiğinde, ömrümüz de vefa ederse, buradan aynı şeyleri yazıyor olurum sanırım. Aksi olur da güzel bir oyun oldu. Fener şöyle oynadı, Cimbom şöyle oynadı diye yazarsak ne mutlu ama gidişata bakınca, öyle olmayacağını görmek zor değil. Kısır döngü devam edecektir..

Son olarak maç için iki cümle etmek gerekirse. Okul yıllarında basket takımında oynamış biri olarak ucundan kıyısından bir yorum yapayım, genel olarak kötü bir oyun vardı. Mücadele her derbide olduğu gibi iyiydi öte yandan. Maçın genelinde daha derli toplu olan taraf Galatasaray'dı. Yani galibiyetleri -basketbol dışı olayları unutursak- normaldir. Tanjvic'in acilen bu takımın başından gönderilmesi gereklidir. Normal şartlar altında Fenerbahçe'nin iyi konsantre olması ve güzel bir oyunla maçı alması gerekirken, her zamanki gibi olmadık işler yapan bir Tanjevic vardı. Ne denir ki? Tez elden kurtuluruz umarım.


Ayşe Arman Jr. Olma Yolları Taştan


Gazete Habertürk'ün Pazar ekinde Helin Avşar'ın Taraf gazetesi yazarı Rasim Ozan Kütahyalı ile yaptığı röportajda yayımlanan fotoğraflardan biridir bu. Buna benzer başka kareler de var. Hele bir kare var; Helin Avşar, Rasim Ozan Kütahyalı'nın göğüs kıllarından papatya falı bakıyor misal. Ah şu papatya falları..

Bütün bu pozlar, sansasyon olma çabaları insana ister istemez Helin Avşar hanımefendi yoksa Ayşe Arman Jr. olma yollarında mı sorusunu getiriyor akıllara. Aman ha ! Zaten biri yetiyor şu ülkeye, bir de piknik boyunu kaldıramaz bu bünyeler.

Antonio De Nigris

Bir dönem Türkiye'de de oynayan Meksikalı Antonio De Nigris geçirdiği kalp krizi nedeniyle 31 yaşında hayata gözlerini yumdu. Bizler onu daha çok Kadıköy'de Fenerbahçe ağlarına gönderdiği bir gol sonrası yüzüne taktığı maskeyle hatırlıyoruz. Bu hareketinden sonra kart görmüştü. Ülkesinde bu tarz gol sevinçlerinde kart görülmediği için şaşırdığını söylemişti futbolcu.. Hey gidi. Biri daha terk-i diyar eyledi.

Huzur içinde yat De Nigris.

Not: Bu arada yetkililer olayın Fenerbahçe'yle alakası olup olmadığını araştırıyormuş. (diz iz e gönderme tu bir takım medya kuruluşları, hani ölü üzerinden rant peşinde koşanlar var ya, ondan...)

Cuma, Kasım 13, 2009

Beşiktaştan Galatasaray'a Sevgilerle


Galatasaray Spor Kulübü Başkanı Adnan Polat'ın Beşiktaş-Fenerbahçe derbisi için "Gönlüm Beşiktaş'tan yana" temennisini görünce, aklıma eski bir pankart geldi. Öncelikle, sıradan bir Galatasaray taraftarının derbi için gönlünün Beşiktaş'tan yana olduğunu beyan etmesini normal karşılayacağımı, lakin Galatasaray Başkanının böyle ifadelerde bulunmasını doğru bulmadığımı belirteyim. Zira bu tarz söylemleri her yana çekebilirsiniz. Başkanlar ehemmiyeti her daim fazla olan derbiler öncesi ve sonrası biraz daha ölçülü konuşmalı bana kalırsa.

Pankarta gelince, Galatasaray'ın Fenerbahçe'yle oynadığı bir derbide Beşiktaşlılar tribüne Galatasaray'a sevgilerini sunan bir pankart asıyor.

Şöyle yazıyor gazete küpürünün üzerinde;


"Bir dostluktur gidiyor ama biraz geç kalındı... Eskiden üç büyüklerin taraftarları, aşırı rekabet havasından olacak birbirlerini düşman gibi görürken, ligde düştükleri durum onları yakınlaştırmaya başladı... Galatasaray'ın son Fenerbahçe maçında tribünde oturan bir grup Beşiktaşlı, Galatasaray'a moral vermek için üstünde, "Beşiktaş'tan Galatasaray'a sevgilerle" yazılı bir pankartla gelmişti... İyi hoş, ama 50 milyonluk Beşiktaş'ın durumu da pek iç açıcı değil... Puan 26 ve daha Göztepe, Gaziantep, Zonguldak gibi üç zorlu maç var."

***

İlginç öyle değil mi? Ne dersiniz, önümüzdeki hafta Beşiktaş ve Fenerbahçe arasında oynanacak derbide, Adnan Polat'ın sözlerinden esinlenerek tribüne "Galatasaray'dan Beşiktaş'a sevgilerle" pankartı asan Galatasaray'lı bir grup çıkar mı acaba? Olur mu olur...

foto: E. Küçükrendeci arşivinden...

düzeltme: Önce 1981-82 sezonu dedik ama doğru tarih 4 Mayıs 1980'miş. Yani 1979-80 sezonuna ait bir fotoğraftır...


Ali Şen - Ömer Çavuşoğlu


Sene 1981. Ali Şen ve Ömer Çavuşoğlu ikilisi su kayağa yaparken objektife böyle poz verme gereği duymuşlar. Koreografinin ismi; "İkimiz bir fidanın güller açan dalıyız" olsa gerek. Öte yandan, bu tip mayoların o dönemlerde kalması, artık çok az tercih ediliyor olmasına şükretmeliyiz. Kesinlikle...

foto: Esat Yağcı'nın arşivinden.

Okul Açık


- Abi aldım biletleri.
+ Hangi tribünden aldın ?
- TT
+ O ne ya?
- Türk Telekom işte.
+ Anladım.

Aslında anlamadık. Sponsorların bayraklarını diktiği endüstriyellik kalesine çoktan mahkum olmuşuz biz. Daha Telsim Tribünü'nü bile sıcak bulmazken aynı yerin adı "Türk Telekom" oluverdi. İşin vahim olan kısmı ise bu ismin hemen dillere de yansıması oldu. Endüstriyelliğin gereği olarak kulübün sponsor alması olağan bir durumdur, peki ya dillerimize sponsor almanın ne gereği var ki..


Yağmur yağarken hiç lunaparka gittiniz mi? Yaz günlerinde cıvıl cıvıl olan oyuncakların yağmurdan dolayı üzerlerinin branda ile örtülüp sessizliğe mahkum edilmesini anımsıyorsunuzdur elbet. Bir zamanlar "Okul Açık" adıyla bile insanı neşe,heyecan ikileminde sarhoş eden tribünün şimdi "Türk Telekom" adını alınca bir şirket soğukluğuna bürünmesinin yağmurdaki lunaparktan hiçbir farkı yok. Puslu,can sıkıcı ..

Asıl can sıkıcı olan ise bu duruma çabuk alışılmış olması,cümleleri süsleyen sponsorluk ürünü öbekleri söylerken hiç rahatsızlık duyulmaması gibi durumlardır. Biliyoruz,artık zor Türk Telekom yerine Okul Açık diyebilmek. Migros yerine Yeni Açık diyebilmek. Fenerium yerine Numaralı diyebilmek. Şirket isimlerinin yanında duran şu 3 tane kavramın göz göre göre satırlarda erimesi üzücü. Sonradan hayatımıza zorla monte edilen,endüstriyel kültürün sporu esir almasından rahatsız olup, bu kültüre karşı olanların bile diline dolanan o 3 tane şirket isminin de gün geçtikçe benimsenmesi,olağan bir olgu kılıfına sokulması da bir başka üzücü etmen.


Başlıktaki kadar geleneksel olmaya da gerek yok. Sadece bir zamanların değerlerine hançeri aniden indirmeyelim. Emin olun ki bu değerleri hala yaşatmaya çalışanlar var. Tıpkı ekrandaki "FBU" ve "FB Acıbadem" yazılarını ortak değerler bütünüyle birlikte "Fenerbahçe" olarak okuyanlar gibi.

"Alışılmış şeylerden kurtulmayı istemek, onları aşağılamak değil, onlarca aldatılmaya boyun eğmemektir". Alan W. Watts


yazan: northside
grupck.com

Başlıksız Yazı

 En son 2018'de Fenerbahçe'de bir şeylerin değişeceğine, eski düzenin yok olacağına inanarak bir yazı karalamışım. Ali Koç'tan n...