Pazartesi, Ağustos 31, 2009

Hoşgeldin Daum



Hoşgeldim Daum. Oyun sıkıştığında, 70.dakikada Semih'i oyuna almaktan başka bir planı olmayan, Bekir'den zorlama sağ bek çıkarmaya çalışan Herr Daum..

Hoşgeldin bir kez daha..
Willkommen...

İki Gözüm


Halka Kapılarımızı Geniş Açalım İki Gözüm..

Kapılar 55 Lira be Gözüm !

Götürü

not: Fırat İşbecer'in FF sayfasından alıntıdır.

Cumartesi, Ağustos 29, 2009

Fanzin: Cefakar Maraton #3

[CMfanzin.jpg]

2005 yılında çıkan iki sayının ardından üretim kabızlığına giren "Cefakar Maraton" fanzini üçüncü sayısı ile birlikte tekrar tribüne dönüyor. "Fenerbahçe tribünlerinden Fenerbahçe tribünlerine" alt başlığı ile yayınlanan fanzinin muhteviyatını yine "tribünden" kalemler oluşturuyor. "Bu sene ne olur köşesinde" usta kalemler kahinliğe soyunuyor. "Yeni sezonda söylenmemiş sözler kalmasın dilimizde" yazısı ile sezona giriş yazısı bulunuyor. "O forma kutsaldır" yazısı ve "Düzensizliğin haykırışı" yazıları ile eleştiriler de fanzinde yer alıyor. Eski tribün insanlarından yazılar, Rıdvan Dilmen ve Birmingham Zulus Firm'den Paul söyleşileri ile konuşulmayanlar konuşuluyor. Chelsea taraftarı Chairul Kate geldiği Kadıköy deplasmanından tribünü raporluyor. "Tribün anarşisi", "O maç oradaydım", "Futbol dilencisi" gibi bölümler ile her sayı sabit köşeler oluşturuluyor. Keyf-i Karton yazısı ile koreografi yolculuğu, Arvo Benitez Carboni ile de futbol aşkı betimleniyor.

Fanzin, 30 Ağustos Fenerbahçe-Manisa maçı öncesi görücüye çıkarken Kadıköy Khalkedon, Mephisto ve Taksim Mephisto'dan da temin edilebilecek.

irtibat: cefakarmaraton@dahke.net

Cuma, Ağustos 28, 2009

Rodrigo Barbosa Tabata

http://www.gaziantepsabah.com/uploadresimler/haberler/r_20081217092004_tabata.jpg

Günün sorusu: Tabata kaç Alex eder?

Avrupa Ligi Kura Çekimi

http://www.ligtv.com.tr/uploads/news_manset_resim_ro_KuraCekimi001.jpg

28 Ağustos 2009 Cuma
Saat: 14:00 Nyon

1.TORBA
Werder Bremen Ger
Villarreal Esp
AS Roma Ita
PSV Eindhoven Ned
Shakhtar Donetsk Ukr
Sporting CP Lisbon Por
Hamburger SV Ger
Benfica Por
Valencia Esp
Panathinaikos Gre
Ajax Ned
Steaua Bucuresti Rom

2.TORBA
Fenerbahçe Tur
FC Basel Sui
Lille OSC Fra
Celtic Sco
Everton Eng
Club Brugge Bel
Heerenveen Ned
Galatasaray Tur
Anderlecht Bel
Austria Wien Aut
FC København Den
Lazio Roma Ita

3.TORBA
Hertha BSC Ger
Sparta Praha Cze
Dinamo Bucuresti Rom
AEK Athens Gre
Slavia Praha Cze
Levski Sofia Bul
Athletic Bilbao Esp
Partizan Belgrade Srb
Hapoel Tel-Aviv Isr
FC Twente Enschede Ned
Dinamo Zagreb Cro
Fulham FC Eng

4.TORBA
CSKA Sofia Bul
Toulouse FC Fra
CFR Cluj Rom
Genoa Ita
Rapid Wien Aut
FC Timisoara Rom
BATE Borisov Bls
Nacional Funchal Por
FC Salzburg Aut
Sturm Graz Aut
FK Ventspils Lat
Sheriff Tiraspol Mol

***

Kura şansımız için tahminim;
AS Roma
Fenerbahçe
Hertha BSC
Toulouse FC

Bu da Galatasaray için;
Shakhtar Donetsk
Galatasaray
Fulham
CFR Cluj

Laubali La La Laubali

[6200908271130155.jpg]

Fenerbahçe 2 Sion 2

Ciddiyetsiz, laubali bir takım vardı sahada. Hakem orada penaltı pozisyonunu uydurmasa, sakata gelebilirdik. Bunu kabul edelim evvela.

Kazım'ın formunun her geçen maç arttığını söylüyordum, övüyordum kendisini ama o penaltı pozisyonundaki gereksiz ısrarı neydi öyle? Derdi neydi? Takımın penaltıcıları bellidir. Şayet o an penaltıyı atmak istiyorsan, bunu daha uygun bir şekilde gidip söylersin Santos'a. Sokak arasında top tepmiyorsun, Fenerbahçe'de oynuyorsun adamım. Bunu aklına sok!

Daum'un kafasında Avrupa Ligi yok. Bunu hepimiz biliyoruz. Bu ne yazık ki oyunculara da sirayet etmiş. Maçın henüz başında gol atmışsın. Farka git artık. Oraya gelen, onlarca parayı bayılan taraftara yazık. Bir ara tribün öyle bir gaza geldi, resmen itici güç oldu dedik ama dediğimizle kaldık. Nerdeyse taraftar sahaya girip gol atacaktı ama oyuncular o esnada yan pas yapmakla meşguldü.

Maçın 89.dakikasında Özer'i oyuna alan Daum'u ayrı bir selamlıyorum buradan. Fenerbahçe'nin Sion'u eleyerek gruplara kalması beklenen, olması gereken bir şeydir, fakat bu laubali futbol ve ciddiyetsizlik konusunda gereken uyarılar da yapılmalıdır.

Bakalım kura çekiminde grubumuz nasıl şekillenecek. Hayırlı olur inşallah.

Perşembe, Ağustos 27, 2009

Brittany Jackson



Bayanlar Birinci Ligi’nin yeni ekibi Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Kağıtspor Kulübü
'nün, verdiği pozlar sebebiyle kontratını feshettiği iddia edilen oyuncusu Brittany Jackson'ın, Tennessee Lady Volunteers takımında oynarken çekilmiş bir fotoğrafıdır yukarıda gördüğünüz.

Fotoğraftan da anlaşılacağı gibi, kendisine ilgi oldukça fazlaymış. Benzer bir ilgi belki Kocaeli'de de yaşanacaktı ama daha bir ay önce imzalanan anlaşma çöpe gitti. Brittany Jakcson dışında, Marita Payne, Noteisha Womack ve Kristi Cirone da sözleşmesi feshedilen diğer yabancı oyuncular.

Ronaldo Kuradan United'ı Çeker Mi?

Ronaldo

Başlık bana ait değil. Ada basını böyle yaklaşıyor olaya.Malumunuz bu akşam Şampiyonlar Ligi kura çekimi var. Beşiktaş'ın rakipleri de belli olacak. Aşağıda tahminlerimizi yazarız ama Britanya medyasının daha çok olası Real - United eşleşmesi üzerine yoğunlaştığını görüyoruz. ona değinelim ilk.

Ronaldo'dan dolayı La Liga'yı daha ciddi takip etmeye başlayan Ada basını, sanki Real Madrid sadece Ronaldo'dan ibaretmiş gibi davranıyor ama... Dünyanın en büyük kulübünü (kesinlikle su götürmez bir gerçektir) tek bir futbolcu üzerinden değerlendirmek ne kadar doğrudur? Bence hiç değildir. Hani bu oyuncu gelmiş geçmiş en pahalı transfer olsa bile, Real Madrid takımı apayrı bir takımdır. Maradona'lı Napoli değil ki bu. Dünya devi Real Madrid'ten bahsediyoruz arkadaş Sinirlendirmeyin adamı sabah sabah.

Efendim işte torbalarda bulunma konumları itibariyle Real ve United'ın birbirleriyle eşleşme ihtimali var. United 1.torbada, Real ise 2.torbada bulunuyor.

Beklenen eşleşme olsa ne olur? E güzel olur tabii. Futbolseverler olarak memnun oluruz böyle bir eşleşmeden. Maç öncesi, maç içi ve maç sonrası bölümlerde C.Ronaldo'ya, eski takım arkadaşları, eski hocası, ve United tribünlerinin yaklaşımları merak konusu olur.

Umarım Ada basının üzerine konuştuğu bu ihtimal gerçekleşir. Gerçi gruplarda olmasa bile, daha sonra karşılaşma ihtimalleri de yüksek, ama gönül ister ki gruplarda karşılaşsınlar. Daha güzel olur.

Beşiktaş'ın nasıl gruba düşeceği üzerine tahmin yapmak gerekirse de; Beşiktaşlılar genelde kuralarda şansız olduklarından dem vururlar. 2000-2001 sezonunda Barcelona, Milan ve Leeds'i birarada çekerek kombo yapmışlardır. Bu bakımdan yorumları kısmen doğrudur diye kabul edebiliriz.

Benim tahminim; Arsenal, Porto, Beşiktaş, Standard Liege yönünde... Gönlündem geçense; M.United, R.Madrid,Beşiktaş, Wolfsburg. (heheh)

Bol şanslar...

Çarşamba, Ağustos 26, 2009

Birleşmişler



Yeniden birleşmişler .
Şaka yapmıyorlardır umarım.

***

"dolores today announced the official reunion of the cranberries leading off with a tour starting in november. no news was announced relating to a new cranberries album, as dolores' efforts for the moment are focused on her solo release, no baggage, which hits shelves worldwide this week."

kaynak: http://www.doloresoriordan.ie


"the day that many of us thought we would never see, is finally here, and cranberries.com couldn't be happier to announce the news. dolores o'riordan and the original members of the cranberries have announced that they will reform for the first time in nearly seven years for a live tour. 'i've decided to reunite with my former band members in the cranberries and we will be writing new songs and performing tracks off my new album as well as our greatest hits during the shows. i'd love to see you out there.' o'riordan stated."

kaynak: http://www.cranberries.com

Salı, Ağustos 25, 2009

Google'ın Çalışma Ortamı

Google'ın çalışma ortamı. Fotoğraflar Milliyet'in web sitesinden. Twitter'ın da çalışma ortamına ait fotolar mevcut aynı sayfada..

Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim

Görüldüğü üzere Gugıl'da bir lakaytlık hakim. Çalışan adam yok doğru düzgün.

Kaostan 3 Puan Çıkarmak



Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan belliydi aslında. Dün gece Diyarbakır'da yaşanan olaylara şaşırmadım dersem yalan olmaz. Aksi olsa, ortalık süt liman olsa şaşırtıcı olurdu esas benim için. Ben bütün bu olacakları önceden tahmin edebiliyorken, o şehrin mülki amirlerinden tut, ne kadar sorumlu şahıs varsa onların elleri kolları bağlıymışcasına hareket etmesine diyecek bir şey yok. Vazifeli bulunduğum şehirde her sene benzer pislikte olaylar cereyan etse, şapkamı önüme koyar uzun uzun düşünürdüm.

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, aslında güzel bir maç oldu saha içerisine bakacak olursak. Kıran kırana bir mücadele vardı. Diyarbakırspor sert oynadı. Hatta çok set oynadı da diyebiliriz. Birçok pozisyonda Fenerbahçeli oyuncuların bileklerine tekmeler salladılar. Bu rakip takımın teknik adamının yıldırma taktiği miydi sorusu geliyor akla? Olabilir elbette. Bu da bir stratejidir. Maçın ilk yarısında bazı itişmeler, kakışmalar yaşandı ama bunların tribünde yaşanan pisliğe, rezalate sebep olduğunu iddia etmek saflık olur. Neyse, o konuya yazının sonlarında değinelim. Mümkün mertebe bu bölümde futbol yazmaya çalışacağım.

Diyarbakırspor maça hızlı başladı. Ve bilhassa ilk yarım saat Fenerbahçe'yi çok zorladı. Golde o bölümde geldi zaten. Hatta iki farklı üstünlüğe bile erişebilirdi Diyarbakırspor o dakikalarda. Lugano-Bilica ikilisinin bu bölümdeki uyumsuzluğu elbette ki gözlerden kaçmadı. Yenilen golde Lugano'nun ne yapmaya çalıştığını anlayamadım, bir de Bilica'nın defansın gerisine atılan her topta rakibe geçit vermesini...

O yarım saatlik şaşkınlık sürecinin ardından Fenerbahçe toparlandı. Gol de çok uygun bir zamanda geldi. Gol öncesi paslaşmalar çok şıktı ve tabii ki o ana kadar sahada Fenerbahçe adına ayakta duran tek adamın, Gökhan Gönül'ün goldeki vuruşu da çok şıktı.

Diyarbakırspor'un ilk yarıdaki mücadele isteğini ikinci yarıda sergilemeyeceği belliydi. Şu aşamada fizik kondüsyon olarak Süper Lig'de Fenerbahçe'yle boy ölçüşecek takım sayısı azdır. Bu bakımdan Fenerbahçeliler için maçın 60. dakikasından sonrası daha önemli duruyor. O bölüme kadar skor olarak çok kötü bir şekilde geriye düşmeyen Fenerbahçe'nin maçları böyle lehine çevirmesine bu bağlamda şaşmamalı.

Genelde Güiza'yı beğenmeyen biri olduğumu bilmeyen yoktur herhalde ama dün geceki performansını beğendim. Bunu itiraf edeyim. Belki skor tabelasında adı yazmadı ama ilk goldeki pas zamanlaması çok iyiydi. Keza penaltı pozisyonu öncesindeki etkinliği de mühimdi.

Maç içerisindeki gerginliğin Fenerbahçe'ye olumlu yansıdığını düşünüyorum, onu da belirteyim. Futbolcular silkindi adeta o olaylar sayesinde. Kazım gibi laubali, dünya s..inde minare g..ünde diyebileceğimiz bir adam bile çok hırslıydı dün gece. Onu böyle gördüğümüz maç sayısı nadirdir.



Zorlu bir deplasman olacağı belliydi. Lakin Fenerbahçe'nin öyle ya da böyle bu maçı alacağı da aşikardı. Kaostan çıkan 3 puan çok kıymetli. Bunu ileriki haftalarda daha iyi idrak edeceğiz kanımca.

Gelelim olaylara. Şimdi şunu baştan belirtmek gerek ki, bu olayın kesinlikle ama kesinlikle anti-Fenerbahçelilikle alakası yoktur. Buna inanlar ciddi manada yanılgıya düşerler. Türkiye'nin birçok stadında anti-Fenerbahçe akımından esinlenip taşkınlık yapan, Fenerbahçeli oyunculara yabancı madde atan (yabancı madde de ne demekse? yabancı olmayan madde de atılabiliyor mu sahaya?) seyirci olmuştur, bundan sonra da olacaktır. Lakin kendi taraftarına, kendi oyuncusuna, güvenlik güçlerine maddeler yağdıran, adeta fotoselli beyinlere sahipmişcesine sahada hareket ettiğini gördüğü her şeye taş, bozuk para, çakmak, içi sidik dolu pet şişe vs. maddeleri yağdıran zihniyeti anti-Fenerbahçelilikle açıklamaya çalışmayın. Bu çok basit olur. Kaldı ki doğru da olmaz. Burada Diyarbakır şehri ve o şehrin tribün duruşu üzerine uzun uzun yazılar yazabilirim ama yazımın içinden bir cümle cımbızla çekilerek, adımı ırkçıya çıkarmaya çalışanlar olacaktır. O yüzden bunu yapmak istemiyorum. Sadece olayı anti-Fenerbahçeli duygulara bağlayanlar düştükleri yanılgının farkına varsın ve dün gece yaşanan olayların esas sebebini kendi kendilerine kabul ettirsinler. Elinizi vicdanınıza götürdüğünüz anda doğruya ulaşmanız çok kolay. Yok efendim, olayları çıkaranlar Diyarbakırlı Galatasaraylılarmış falan. Geçiniz. Yemeyiz bunları. Her sene her sene aynı şey. Ne kadar etkinmiş, güçlüymüş Diyarbakır Galatasaraylılar. Vay be(!)

Sürekli açılımdan bahseden güruhun, dünkü galibiyetin ardından Fenerbahçe açılımı esprisini neden kaldıramadıklarını da anlamış değilim açıkçası. Futbol içinde mizahı da barındırır. Abartıya kaçmadıktan sonra böyle espriler yapılması doğaldır, hoştur.

Sadece "bunu yazmazsam rahat edemem" minvalinden bir şey söylemek istiyorum uzatmadan; milli marşımızın kasıtlı olarak ıslıklandığı bir ortamı eleştirmek ırkçılıksa, varsın ben ırkçı olayım o zaman arkadaş. Bu tepkimizi eleştiren blog yazarları olduğunu gördüm. Sayıları da az değil. Bu lafım onlaradır.

Yazının sonunu Alper Abi'nin blogunda bitirdiği gibi bitirmek isterim bir de; "Biz Fenerbahçe'yiz.. Ankara'dan başka Başkent bilmeyiz.."

Pazartesi, Ağustos 24, 2009

Teşekkürler Melis



Berlin'de düzenlenen 12. Dünya Atletizm Şampyionası'nda, Bayanlar uzun atlamada Fenerbahçe Atletizm şubesi sporcularımızdan olan Karin Melis Mey 6.80'lik atlayışıyla bronz madalya kazandı.

Berlin'deki şampiyonada Türkiye adına ilk madalyayı Melis sayesinde kazandık. Türk atletizminin ve Fenerbahçe Spor Kulübü'nün gururu oldu Karin Melis Mey.

Bu madalya; Türk atletizminin 12. Dünya Atletizm Şampiyonası'ndaki ilk ve atletizim tarihimizdeki 3. madalya oldu aynı zamanda.



Melis başarısıyla hem bizlerin hem de kulübünün göğsünü kabartmıştır. Şampiyonadan başımız önde ayrılacak gibi dururken gelen bu madalyanın önemi büyüktür.

Umarız Melis'e gereken destek sağlanmaya devam eder ve kendisinin de sıkı çalışmasıyla bir sonraki büyük organizasyonda daha iyi dereceler elde edişini görürüz.

Teşekkürler Melis.

Taklacı Sabri



Milan Baros'un Sabri'ye takla attırması detayına ne diyeceksiniz peki?

Milan Baros orada ne demiş olabilir? Tahminlerim; "Ya birader bi defol", "Sen gelme lan ayı!"
Bu tahmin de Kutan'dan, "Ya s..tir git".

Pazar, Ağustos 23, 2009

Okay Karacan'dan Bir Transfer Daha



Haberi ilk dün duymuştum. Teyid etmek istedim. Şimdi böyle söyleyince de reklam repliği gibi oldu; Ali Bey zaten biliyordu, biz teyid ettik.

Okay Karacan sevdiğimiz, ilgiyle takip ettiğimiz bir abimizdir. Ntv'den koptuğu günden beri dikiş tutturamadı izlenimi verse de, mesleğinin sayılı isimlerindendir hala. Attığı her adımı ve kendisi takip etmek bizim işimiz.

Kendince sebepleri vardır elbette ama insan sormadan edemiyor yine de; neden Ntv'den ayrıldı? Oradaki problemleri aşmak çok mu zordu?

Yine de kendi tercihidir elbette. Saygı duyarız, onu da belirtelim. Tıpkı birazdan duyuracağım haberdeki kararına saygı duyduğumuz gibi.

Dün Zaman gazetesi ve aynı zamanda bazı medya takip sitelerinde geçti bu haber. Zaman gazetesi spor sayfalarına 3 önemli ismi transfer etmiş. Tahmin edeceğiniz gibi bunlardan biri de Okay Karacan. Diğer iki isim ise; bir dönemler hem Galatasaray, hem de Fenerbahçe forması giymiş Semih Yuvakuran (kendisini vakti zamanında oynadığı parfüm reklamıyla hatırlarım daha çok) ve Özhan Canaydın'ın emriyle düdüğünü asan eski hakemlerden Ali Aydın.

Beni daha çok Okay Karacan ilgilendiriyor elbette. Umarım kendisini bu sayfalardan transfer haberleriyle değil de, daha çok yazdıklarıyla hatırlarız bundan kelli. Zira bu denli bir transfer sirkülasyonu çok sağlıklı durmuyor gibi..

Hayırlı olsun demek düşer bize. İlgiyle takip edeceğiz artık. İlk yazısını sanırım yarın yazacakmış. Merakla bekliyoruz diyelim.

Cumartesi, Ağustos 22, 2009

Flattered by Milan's Interest



Ekşi Sözlük'te hakkında en çok yorum girilen Türk futbolcudur herhalde Sabri Sarıoğlu. Bunu futbolculuğundan çok doğasına borçlu olduğunu söylemek gerek ama...

Sabri bana çocukluğu boyunca mahalledeki berbere nasıl traş olacağını hiç tarif etmeyen, daha çok seçimi berber abiye bırakan ve bu sebeple o sıradan saç stilinin ortaya çıkmasına müsaade eden çocukları hatırlatıyor. Bu çocuklar aynı zamanda koltuk altlarına sıkıştırmaya özen gösterdikleri plastik futbol toplarıyla bütün gün mahallede dolaşır dururlar.

Dün bir haber vardı Hürriyet'te. Ramazan'ın ilk günü olması sebebiyle acep oruç başımıza mı vurdu? sorusuyla karşıladım o haberi ilk. Malumunuz haberde Milan'ın Sabri'ye kanca attığını yazıyorlardı.

Sabah bu haberi bana duyuran ilk kişi bir Galatasaraylı arkadaş oldu. O kadar mutluydu ki size anlatamam. Ciddi ciddi Sabri'nin gideceği hayalini kurmuş hemen.

Sabri sanırım Galatasaray'ın İbrahim Üzülmez'i olma yolunda emin adımlarla ilerlemeye devam edecek. Oyuncular geliyor gidiyor, yeni teknik adamlar keza geliyor gidiyor ama Sabri hala Galatasaray forması giyiyor. Hem de bu kadar eleştireni, beğenmeyeni varken.

Dikkat etmişsinizdir muhakkak. Top Sabri'nin ayağına geldiği an direk bir uğultu başlıyor Sami Yen'de. Bu konuda Galatasaray tribünlerini eleştiriyor gibi algılanmayayım. Sadece gözlemdir benimkisi. Zaman zaman kendinden beklenmeyen güzellikte işler çıkarıyor Sabri ama onlar da ekseriyetle güme gidiyor. Zira tribünler otomatikman "Sabri kesin batırır, yine auta çıkacak açacağı orta" beklentileriyle bakıyorlar ayağına aldığı her topa. Bu yüzden ara sıra yaptığı olumlu işler öyle pek takdir edilmiyor.

Elbette Sabri'yi ilk günden beri seven, takdir eden bir kesim de vardır Galatasaray tribünlerinde ama nerdeyse büyük çoğunluk Sabri'nin olası gidişi için her gün dua etmekte. Haberi birkaç kez okuduktan sonra aklıma zamanında Fatih Altaylı'nın Alex transferi hakkında yazdığı yazının başlığı geldi, hani şu meşhur "Kandırmayın Fenerbahçelileri" şeklinde olan. Ben de izninizle lütfen kandırmayın Galatasaraylıları demek istiyorum Hürriyet'tekilere. Bir Türk oyuncunun her zaman Avrupa'yı ilk tercih olarak görmesi gerektiğine inanan biriyim ama burada mevzubahis Sabri Sarıoğlu'dur. İnsanın bu rivayete inanası gelmiyor. Milan gibi büyük bir takımın Sabri'yi tercih etmesi için makul nedenleri olmalı. Sizce var mı ey Hürriyet spor servisindeki arkadaşlar?

Gönül ister ki, ben yanılayım, yeter ki Sabri gitsin diyeyim hadi. Hem Sabri gibi bir oyuncu Milan'a gitmiş olur, hem de Galatasaraylı arkadaşlar mutlu olur o zaman..

Aklıma gelmişken, Sabri Sarıoğlu'nun Friendfeed'i kullanıyor olması ve her nasıl olduysa artık beni de takip ettiği kullanıcılar listesine alması... Şaka gibi. Ne alaka?

Son olarak konuya ilişkin Ekşi Sözlük'te "kompozit" adlı kullanıcın yazdığı hoş yorumu buradan paylaşarak bitireyim yazıyı.

yıllar sonra ntvspor'da yorumcu koltuğunda oturan sabri'den şu lafları işitmemize neden olacak eylemdir.

" yurtdışına transfer olmak o kadar kolay birşey değil. bir uefa maçı sonrası milan beni transfer edecekti. ekşişözlükteki hakkımda yazanları bir okumuşlar... almadılar!"


kompozit- ekşi sözlük


Cuma, Ağustos 21, 2009

Düzensizliğin Haykırışı



Gün geçtikçe ağırlığından kaybediyordu.Cüzdanındaki bu hafiflikten hiç hoşlanmıyordu.Ama yapacak bir şeyi yoktu.Ayın başında aldığı düşük maaş 10 gün dayanabiliyor,daha sonra ise hafiflemek için diğer etmenlerin girişimlerini bekliyordu.

Oğluna sözü vardı."Seni Kadıköydeki ilk lig maçına götüreceğim" lafını unutmak istiyordu.Ancak günler birer birer takvimde yok olurken oğlu bunu hep hatırlatıyordu.Canı sıkılıyordu artık.Verdiği çoğu sözü tutmazdı.Ama söz konusu oğlu olunca sınırları zorlamaya çalışırdı.Bu sefer işi çok zordu.

Maç günü gelmişti.Sabah 8de uyandı.3 saatlik düşünceli uykusundan uyanması çok sancılıydı.Cüzdanını masadan aldı.Düne nazaran daha hafifti.İçine baktı.200 Lirası kalmıştı.Biraz ağırlık olsun diye 20 tane 10 Liralık banknotu birbirine kenetlemişti.En azından bu şekilde kendini anlık bir mutluluğa sürüklüyordu.Düşündü.110 Lira demek o yirmi tane banknotun yarısından bir fazlasının bir anda gitmesi demekti.Ay sonuna kadar 90 Lira ile idare edebilir miydi,bilmiyordu.Bunu ödenmemiş faturalara,boş buzdolabına,oğlunun eski ayakkabısına sormak istedi.Gerek duymadı.Alacağı cevap belliydi.

Bilet almaya gidemedi.Sadece oğlu evden çıkmış olduğuna inansın diye pijamalarını çıkartıp günlük kıyafetlerini giydi.Salonda otururken oğlu geldi."Biletleri aldın mı baba?" sorusuna emin bir şekilde "evet" yanıtını verdi.Kahvaltılarını ettiler.Evde biraz zaman geçirdikten sonra çıktılar.



Evleri stada yakın bir yerdeydi.Yürüyerek stada giderken oğluna baktı.Gözlerindeki bu parıltıyı hiç farketmemişti.Belki de bunu ilk kez görüyordu.Emin değildi.Stada doğru attıkları her adım onun yüzüne bir damla ter olarak yansırken çocuğun gözüne bir parıltı olarak ekleniyordu."Baba,Fener'e ne kadar kaldı?" diye sordu çocuk."çok az" dedi.Bir mucize istiyordu.Oğlunun,vazgeçtim lafıydı onu o anda hayata bağlayabilecek şey.

Maça 10 dakika kalmıştı.Stadın önüne geldiklerinde durdular.çocuk heyecanla babasına döndü.Babasının çıkaracağı o 110 Liralık 2 tane bileti görmek istiyordu.Babası kıpırdayamadı.Oğlunun gözlerindeki parıltı kendisine geçmişti.Ama bu parıltı farklıydı.Nemin gerçekleştirdiği parıltıydı bu.Bir şey diyemedi.Anlamıştı oğlu durumu.Sesini çıkartamadı.1 saat kadar oyalandılar Kadıköy'de.Ağızlarından tek bir kelime çıkmadan yürüdüler bilinçsizce.Oğluna verdiği sözü tutamamıştı.Konuşmaya hakkı yoktu kendince.

Evlerine yaklaştıkları anda staddan gol sesi geldi.Bu ses onun kulağına bu düzensizliğin haykırışı olarak geliyordu.Oğluna bakmaya cesareti yoktu.Onun olduğu taraftan bir burun çekme sesi geliyordu sadece."Fener'i ilk ne zaman göreceğim baba?" dedi ufak çocuk.Düzensizliğin haykırışı rol değiştirip bir bıçak olmuştu.Göğsünde bunu hissetmesi hiç de zor değildi.Cevap verebilir miydi,bilmiyordu.Bunu ödenmemiş faturalara,boş buzdolabına,oğlunun eski ayakkabısına sormak istedi.Gerek duymadı.Alacağı cevap belliydi.

misafir yazar: northside
grupck.com

Sion 0 Fenerbahçe 2



Alex'in yokluğunda Emre'nin sazı eline almasını, Kazım ve Santos'un ona eşlik etmesini bekliyordum. Lakin Emre vasattı. . Kazım için maçın adamıydı desem abartmış olmam sanırım. Santos'un golünde Güiza'nın göğüs pası şıktı, Santos'un vuruşu ise daha şıktı. Deivid ise hiç yoktu oyunda bu arada.

Güiza'nın boş kaleye kaçırdığı pozisyon için yuh demekten başka diyecek bir şey yoktur herhalde. Zamanında benzer pozisyonda Kezman'a sallayanlar ne derler acaba? (heheh)

Lugano'nun geride olması takımı bilmem ama bana ciddi manada güven veriyor. Hakeme itiraz ettiği pozisyonları falan görünce de formundan bir şey kaybetmediğini düşündüm.

Tempomuz Sivasspor maçındaki kadar yüksek değildi. Rölantide oynadık. Rakibin hava toplarında zaman zaman tehlikeli olduğu anlar oldu. Bi de Mpenza'nın direkten dönen topu da mühim bir pozisyondu.

Öyle ya da böyle bir Avrupa kupası maçında, Sion ayarında bir takımdan, deplasmanda gol yemeden 2-0 galip dönmek güzeldir. Kadıköy'de formalite icabı çıkılacak maçta da sürpriz yaşamadan gruplara geçelim artık bi zahmet.

Perşembe, Ağustos 20, 2009

Sion - Fenerbahçe (Maç Öncesi)

Böyle Avrupa kupası maçları öncesi rakiplerimizi tanıyalım diye yazılar olur ya. Çok severim onları okumayı. Aslında çoğunda öyle ciddi bilgiler yoktur. Biraz bilgili bir futbolseverin rahatlıkla ulaşabileceği türden bilgilerdir onlar. Ama yine de okumak zevkli oluyor onları. İşte o yazılarda genelde böyle tüm takımın olduğu poster çalışmaları olur. Aklıma o geldi. Ondan böyle bir foto seçimi yaptım.

Efendim, gerek maddiyat, gerekse de kadro kalitesi bakımından Sion asla Fenerbahçe'yle boy ölçüşemez. Fakat futbolun en garip ve de belki de en hoşa giden özelliği her türlü sürprize açık olmasıdır. Bu bakımdan tedbiri asla elden bırakmamak gerek.

Sion'u burada uzun uzun anlatacak değilim. Aşağı yukarı herkes bir fikir sahibi olmuştur Sion hakkında.

Fenerbahçe'ye gelinca; Alex'in yokluğu üretkenlik adına bizi zorlayacaktır. Bu maçta Emre'ye çok iş düşüyor bu sebeple. Ceza sahası çevresinde daha fazla gözükmesi ve inisiyatif alması gerekmekte.

Bireysel anlamda Fenerbahçe'de çok iyi oyuncular var. Maçın kilit adamı olabilecek diğer isimler bu bakımdan Andre Santos ve Kazım'dır bana kalırsa. Tabii oyun disiplininden kopmadıkları takdirde.

Duran top üstünlüğümüzü bu maçta kullanabilir miyiz orası muamma. Alex'in eksikliği burada da ciddi manada hissedilecektir.

Bol gollü bir maç olacağa benziyor diye bir öngörüde bulunalım. İnşallah rövanş için avantajlı bir skorla döner Fenerbahçe...

Ramazan


Bir slayt gösterisi izlemiştim zamanında. Oruç tutsan da tutmasan da güzeldir Ramazan diyordu orada. Bayağı duygu yüklü bir slayt gösterisiydi. Memleketteki Ramazan atmosferini iyi yansıtmışlar. Başarılı bir çalışmaydı.

Malumunuz yarın Ramazan ayı başlıyor. İnşallah insanların karşılıklı hoşgörü içerisinde bulunduğu bir ay geçiririz. Oruç tutanların, kendince sebepleri olan oruç tutmayan kişilere hoşgörüyle yaklaştığı, kimsenin kimseyi oruç tutmadığı için taşlarla, sopalarla dövmediği günler geçiririz. Keza oruç tutanlara da öcü gibi bakılmadığı, bunun geri kafalılık gibi addedilmediği günler yaşayalım ayrıca. Oruçlu kişilere karşı, oruç tutmayanlar da saygılı olsun bir zahmet.

Bütün mesele empati yapabilmekte zaten. Umarım son yıllarda artan o kötü örnek diyebileceğimiz hadiselere şahitlik etmeyiz.

Esprili bir son olması adına, o artık klişeleşen meşhur "ateş seni çağırıyor" resmimizle yazıya son verelim. Herkese hayırlı Ramazanlar..

Ertuğrul Özkök Uçucu Mu?

Malumunuz artık Twitter ciddi manada bir medya ve ünlü takip aracı oldu. Hangi ünlü ne yapıyor, nerelere gidiyor, kimin hakkında ne düşünüyor? gibi şeyleri rahatlıkla öğrenebiliyoruz.

Twitter'ı en çok kullanan medya yayın organı Ntv camiasıdır herhalde. Mirgün Cabas da sıkı bir Twitter kullanıcısı. Fırsat buldukça kendisini takip etmeye çalışırım. Lakin gözden kaçırdığım bir detay olmuş. Onu da oda.tv isimli web sitesi sayesinde öğrendik. Şöyle yazıyor haberde;

Bilindiği gibi bir süre önce NTV spikeri Mirgün Cabas, twitter hesabında Ertuğrul Özkök hakkında bazı yorumlarda bulunmuştu. Özkök'ün çok tartışılan bir pazar yazısı hakkında ''Uyuşturucu kafasıyla yazı yazmış galiba, böyle yazı yazmak yasaklanmalı'' gibi yorumlarda bulunmuştu. Bu yorumların odatv.com'da haber olmasının ardından panikleyen Cabas ilk olarak twitter hesabına şifre koydu. Dışarıdan hiç kimsenin girememesi için koyulan bu şifre sayesinde Cabas'ın tweet'lerini sadece üyeler okuyabilmeye başladı. Geçtiğimiz günlerde bu şifre kalktı. Artık herkes twitter.com/mirguncabas adresinden Cabas'ın yorumlarını okuyaibliyor. Mirgün Cabas burada sunuculuğunu yaptığı Yazıişleri programından ve gazetelerde okuduğu kimi haberlerden bahsediyor. Cabas'ın twitter'ı herkesin görebileceği şekilde açıldı ama bir eksikle... Medyada çokça tartışılan Ertuğrul Özkök yorumları silinmişti artık sayfadan. İşte Cabas'ın daha evvel yaptığı yorumlar...



Hayli ilginç bir hadisedir bu bence.

Facebook'un Yeni Ofisi (hayattan soğumak)

Resim

Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim

Hayat onlara güzel... Nerede gördüm: ahanda burada

Yenilsen de Yensen de


Yenilsen de Yensen de programının sıkça eleştirildiğini gördüm sanal platformlarda. Bu yazıyı yazma ihtiyacı hissettim birden. Olaya tribün peşinde koşmayı seven biri olarak yaklaşmaya çalışacağım müsaadenizle.

Bu program çok acımasızca eleştiriliyor, bunu kabul etmek lazım. Öncelikle programın iki önceliği var ve bunlar da bizlerin takdir etmesi gerektiği türden şeyler bence. Birincisi; bu programda artık sıkıldığımız, bıkkınlık verdiklerini düşündüğümüz, tabir-i caizse kaşarlaşmış bazı futbol yorumcuları yerine senin benim gibi kişiler yer alıyor. Dün beni çağırdılar, yarın başkasını çağıracaklar belirli kriterlere göre. Bu çok hoş bir şey diye düşünüyorum. Bu sebeple bu programa destek çıkılmalıdır.

Gelelim ikinci meseleye. Tribün peşinde koşan, stadlara gidip takımını destekleyen bazı taraftarların "çapulcu, rantçı" gibi görüldükleri bir ortamda (ve biraraya asla gelemez bunlar yorumlarının yapıldığı bir ortamda tabii) bu program çok ciddi bir işe imza atıyor. O programda bir Fenerbahçeli ve bir Galatasaraylı yanyana oturup, edebiyle tartışabiliyor. Bunda ne var canım? Normal hayatta da bu böyle diyebilirsiniz. Lakin bazıları öyle düşünmüyor, üstüne bir de daha da körüklüyorlar kötü olan örnekleri. İlk başlarda katılımcıların üzerlerinde forma ile canlı yayına çıkmasını garipsemiştim ama bu doğru bir hareketmiş. Zira o programı ilk kez seyreden ve belli bir önyargısı olan adamlar bir bakıyor "aa Fenerli ve Cimbomlu taraftarlar yanyana sorunsuz konulabiliyor" diyor, ya da Beşiktaşlı ve Bursasporlular için aynı şeyi düşünüyor.


Çoğu zaman tribün sevdasını derinden yaşayan bizlerin medyada yanlış tanındığını, tanıtıldığını iddia ederiz, elimize böyle güzel bir fırsat verilmişken bunun en iyi biçimde değerlendirmemiz lazım. Orkun Yeşim ve Banu Yellkovan'la ben de görüştüm bu programa katılmak için ama bazı özel sebeplerden dolayı katılamıyorum ne yazık ki, ama program yapımcılarının ileriki programlar için taraftarlık olgusu ve tribün icraatları konusunda çok ciddi ve güzel düşünceleri olduğunu biliyorum. Umarım onları hayata geçirebilirler. Ve bunun için de bizlerin bu programa ciddi manada destek vermemiz gerekmekte.

Son olarak kendinizin yahut bir arkadaşınızın bu programa rahatlıkla katılabileceğine inanıyorsanız, mail atarak bahsi geçen kişiyi de takip edebilecekleri adres ve yazıları ilgili kişilere göndermenizi öneririm. Bu mailleri dikkate aldıklarını iyi biliyorum. Salt eleştiri olmasın, böyle önerilerde bulunun mümkünse.

Çarşamba, Ağustos 19, 2009

Güle Güle Edu Dracena


Edu Dracula diyesim gelirdi ismini her gördüğümde. Çok beğendiğim tarzda bir defans oyuncusu olduğunu söyleyemem ama bir şeyler yapmaya çabaladı işte. Hizmetleri için teşekkür edelim.

Sözleşmesi tek taraflı feshedilmiş deniyor. Öyleyse nur top gibi Fifa'lık bir davamız daha oldu diyebiliriz.

Seni daha çok kalemize attığın talihsiz gollerle hatırlayacağım Edu.

Güle güle sana...yolun açık olsun.

Fenerbahçe’yi Seyretmenin Bedeli


Fenerbahçe Spor Kulübü’nün bilet fiyatlarıyla ilgili yaptığı kamuoyu açıklamasının girişi söyle:

“55,00 TL’lik bilet bedelinden %10 Biletix, %18 KDV, %10 Federasyon payı, %7 sair olmak üzere toplam %45 kesinti uygulanmaktadır. Bu zorunlu kesintilerin toplamı 24.75 TL’dir. 55.00 TL olan bilet ücretinden Fenerbahçe Spor Kulübü’ne kalan meblağ 30.25 TL’dir.”
Bu açıklamayı aklımızda tutalım ve başka bir açıdan bakalım:

Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı’nın en ucuz koltukları aslında en pahalı olanlar. Mesela localar. Orada maç seyretmek bedavadır. Çünkü o localar genelde şirketler tarafından alınır. O şirketin misafirleri, yöneticileri ellerini kollarını sallayarak tribünün altındaki otoparklara girer, şirket bütçesinden alınan içkiyi, fındık fıstığı tüketirler.
Yani loca o taraftara bedavadır. (Kale arkası ise 55 TL. O bileti şirket almaz. Yol ve azık parasını da şirket vermez. Aksine, bazen maça gitmek çalıştığınız yerle aranızı bile bozabilir...)

Şimdi Fenerbahçe yönetimi “Bana ne ben cebime giren paraya bakarım. Parayı kim veriyorsa verir” diyecektir haklı olarak. Doğrudur.
Aynı mantıkla 55 TL’Lik kale arkası bilet için yaptıkları açıklama da o taraftarı ilgilendirmeyecektir.

Taraftar da “Kim ne kesiyorsa kesiyor, ben cebimden çıkana bakarım diyecektir.” Çok hem de çok haklıdır.

Peki sonra!

Bu tartışmaların ardından gerçekten yüksek bilet fiyatlarına rağmen Fenerbahçe büyük bir başarı sağlayarak Sivas maçında tribünleri doldurdu. Sonrasında seyirciye teşekkür edildi. Seyirci de stattan hele de Dos Santos’un muhteşem golünün keyfiyle ayrıldı.
Bu da çok güzel...

Peki stadı dolduran kimlerdi?
Bir seferlik paraya kıyıp özlediği takımıyla kucaklaşmaya gidenler mi? Yoksa yeni bir müşteri grubu mu?
Türkiye’nin içinde bir İsviçre var. 6-7 milyon kişilik bir topluluk bu. O standartta yaşayan.

Ancak ülkenin içinde Kenya da var.
Fenerbahçe Cumhuriyeti, ülkedeki İsviçre’ye hitap etmeyi seçtiyse, taraftar portföyü açısından uzun vadede bu bir sorundur. Halbuki daha geniş bir yelpazede bir fiyatlamayla işi çözmek mümkündür.
200 TL’Lik bir bileti 230 TL yapmak oraya gelen adam için sorun olmaz.
Ama 25 TL’lik bileti 55 TL yapmak oraya gelen adamın bütçesini yıkar. Taraftar/seyirci/müşteri kaçar.

Dolayısıyla Fenerbahçe Stadı’nda 10 TL’lik koltuk da 500 TL’lik bilet de olabilir. Bunu yapmadan, garip ve acıklı servet paylaşımımıza uygun bir düzen kurmadan, halkın takımı sıfatını hak etmek pek mümkün değildir.
Sonuç olarak, kuşkusuz etraflıca düşünülmüştür, ama bu konuyu bir kez daha düşünmekte uzun vadede yarar var.
Not: Kulübün açıklaması şöyle bitiyor.

“Hep Destek Tam Destek” sloganımızın gerçek sahibi Fenerbahçelileri, belli kişi ve kişilerce kulübümüzü yıpratmayı hedefleyen, tahrik ve tahrip içeren bu asılsız iddialara karşı daha duyarlı olmaya davet ediyoruz.”

Yapmayın! Etmeyin! Şahane bir stat, keyifle gidilecek bir ortam, Aykut Kocaman’ın Sportif Direktörlüğe getirilmesiyle tamamlanmış örnek bir profesyonel yapı. İyi bir takım...
Ama yine aynı hamaset...
Bu niye bitemiyor?

Mehmet Demirkol - Milliyet

Salı, Ağustos 18, 2009

İşkembeci

Ahmet Çakar: Şimdi diyelim ki; ben Çankırılı Muzaffer olsam, kalkıp İstanbul’a gelmiş olsam. İşkembecide çorba içerken Fenerbahçe’nin duayen ismi, şimdinin yorumcusu Ziya Şengül’ü görüp bu konuda yorumunu almak istesem...

Ziya Şengül: Neden işkembecide görüyorsun beni Ahmet Çakar?

Ahmet Çakar: Çok işkembeden atıyorsun da ondan...

Daha Onunla İşimiz Var


“Marmaris’teki ressama selamlar. Kenan Paşa’dan tek ricamız yargılanmadan önce ölmemesi. Daha onunla işimiz var...”

Harun Tekin

Kadıköy Etkisi


Ziyadesiyle gecikmiş bir maç yazısı olduğunun farkındayım. Bunun sebebi bazı takipçilerin attıkları maillerde belirttikleri gibi Fenerbahçe'nin iyi futbolla kazanmasıyla alakalı yazmak istemiyor oluşum değil tabii. Nasıl böyle bir yorum yapılabiliyor onu da anlamış değilim gerçi. Kendimden şüphe ettirecek eleştiriler geliyor. Oradan bakınca Fenerbahçe düşmanı gibi mi görünüyorum? İlginç geldi bu eleştiriler. Yazının gecikmesinin sebebi bilgisayarımdan kaynaklanma. Ciddi sorunlar yaşıyor, beni de etkiliyor.

Neyse, Daum'un yeniden gelişiyle birlikte Fenerbahçe'nin futbolunda bir toparlanma süreci yaşanacağını, bilhassa Kadıköy'deki maçlarda Fenerbahçe'yi durdurmanın zor olacağını yazmıştık. Hatta eklemiştik de, oyunun son yarım saatinde rakibini ciddi manada zorlayan bir Fenerbahçe bizleri bekliyor diye. Netekim, Sivasspor maçında güzel futbol olmasa bile, çok ciddi mücadele ve yüksek tempo vardı Fenerbahçe için. Bunu Alex'in oyundan çıkmasına bağlayan varsa yanılıyor, onu hemen belirtelim. Alex ile de bu Fenerbahçe'nin yüksek tempoda oynaması gayet mümkündür. Hatta Alex'in sahadaki varlığı her zaman daha olumlu olacaktır. Dikkat etmişsinizdir, Sivasspor maçının ilk yarısında nerdeyse gollük pozisyonu yoktu Fenerbahçe'nin. İkinci yarıda da tempoyu arttırmasına rağmen, uzun süre ceza sahasında etkili olamadı Fenerbahçe. Burada iki önemli ayrıntı var. Birincisi yukarıda zikrettiğimiz gibi Alex etkisi. Oyunun sıkıştığı anlarda üretkenliği sağlayacak, kreatif pasları verebilecek tek adam Alex. Buradan Alex düşmanlarına duyurulur; Alex hala Fenerbahçe'nin ve bu ligin en ürtetken ve de en değerli oyuncusudur. Alex'in koşanı, uçanı, kaçanı gibi türleri arayacağınıza, bu gerçeği kabullenseniz daha iyi olur.

İkinci sebep de, kanatlardaki isimlerin ceza sahasında etkili bindirmeleri yapamamış olmasaydı. Demek istediğim şeyi, her ne kadar ofsayttan da olsa, Kazım'ın attığı golde görebilirsiniz. Fenerbahçe'nin bu oyun anlayışında Kazım ve Andre Santos'a çok iş düşüyor. Klasik kanat adamı olarak son çizgiye inme denemelerinin yanı sıra, ceza sahasını da zorlayarak skora katkı sağlama konusunda kendilerini geliştirmeliler. Gerçi Kazım şu an Daum'un ilk tercihi olabilir ama ilerleyen haftalarda kulübeye çekilecek gibi geliyor bana. Fenerbahçe'nin yedek kulübesi giderek zenginleşti ve sağ açık olarak oynayabilecek meziyette çok adam var. Kazım kim ne derse desin hala laubali oynuyor ve Daum onun bu haline bir yere kadar dayanabilir.

Endüstriyel futbola karşı, güvenliği aşarak sahaya dalıp Emre Belözoğlu'na sarılan Rambo Okan kültürü.

Güiza'nın sahadaki yokluğunu da Alex'in sakatlığına bağlayabiliriz. Güiza'nın istediği topları onunla buluşturabilecek en maharetli adam oyundan çıkınca, ve Sivasspor defansı geriye çok çekilince Güiza o kalabalıkta kayboldu. Bakalım Alex'in yaklaşık bir ay daha sahada olmaması Güiza'yı daha ne kadar olumsuz etkileyecek?

Eminim birçok Fenerbahçeli'den şu sözü duymuşsunuzudur; "Maç 0-0 da bitse, yenilsek de çok üzülmezdim. Müthiş mücadele eden bir takım vardı sahada çünkü". Evet. Bu yoruma katılıyorum. Oyun 0-0 iken Volkan çok ciddi bir top çıkarttı. O topu çıkarabilecek kaleci sayısı azdır dünyada. Volkan bazı mental sorunlarını saymazsak, A kalite bir kalecidir. O pozisyon da bunun göstergesidir. Orada Sivasspor öne geçseydi, maçın seyri değişebilirdi belki, ama Fenerbahçe taraftarının takımından memnuniyeti maç sonunda da sözlerinden, yüzlerinden okunurdu. Bu taraftarın öncelikli beklentisi koşan, mücadele eden takımdır.

Gelelim beni yanıltan Cristian'a. Gerçekten ondan bu performansı beklemiyordum. Çok yerinde hamleler yaptı. Kesici özelliğinin iyi olduğunu gösterdi. Bu bakımdan bize Aurelio'yu anımsattı. Lakin oyunu kurma konusunda bence hala yetersiz. Kim ne derse desin? Cristian'ın bu konuda başarılı olduğunu iddia edenler muhtemelen Maldonado sonrası böyle bir topçuyu gördükleri için öyle düşünüyorlar.

Maçı dikkatle izkleyenler fark etmiştir ki, Fenerbahçe'nin ciddi manada efor sarfettiği dakikalarda geride sadece Önder ve Cristian kaldı. Bu sanırım sadece Kadıköy için uygulanacak bir taktik. Topyekün denebilecek tarzda hücum yapmak seyir zevki için güzeldir, ama yarın bir gün aynı şeyi zorlu deplasmanlarda ya da kontra topları iyi yapan takımlara karşı denerseniz, başınız çok yanabilir. Bunu da kenara not edelim.


Emre'yi çok beğendim. Her geçen gün daha iyi oynuyor. Maçın adamıydı diyebiliriz. Her ne kadar gelişini yadırgasak da, oynadığı futbol ve mücadelesi, takdir-e şayandır.

Andre Santos'un maç boyunca oyuna katkısı pek yoktu ama yaptığı o şık hareket ve attığı muazzam gol bütün olumsuz yorumlarımızı değiştirdi. Bu adam gelmeden önce tribünde özel seyiricisi olacaktır deniyordu. Hakikaten de bu yorumu yapanlar haklıymış.

Son olarak yüksek bilet fiyatlarına rağmen tribünlerin bu derece doluluk oranı yakalaması şaşırtıcı. Bakalım mevsim değişimleri sonrası aynı doluluk oranı sağlanabilecek mi? Ayrıca tribünde destek adına her maça daha verimli bir görüntü ortaya çıkıyor. umarım bu artarak devam eder.

Çok hoş bir pankarttı bu doğrusu...

İki hafta geride kaldı. Fenerbahçe hala lider. Bu güzel tabii. Kadıköy'de beklediğimiz gibi oynuyor Fenerbahçe. Bu da güzel. Bakalım deplasmanlarda durum ne olacak? Geçmiş Daum döneminde skor olarak olmasa da, oyun olarak hiç tatmin etmiyordu deplasmandaki Fenerbahçe. Umarım bu sezon bazı şeyler değişir bu yönde.

Pazar, Ağustos 16, 2009

Anlaşma Sağlandığı Öğrenildi


Güle güle demiştik, tekrardan hoşgeldin diyelim. En iyi transferimizdir açık ara. Önder-Bilica ikilisi ciddi manada S.O.S veriyor diye yazıyorduk hanidir. Tandığımız, bildiğimiz, güvendiğimiz bir ismin defansın göbeğine monte edilmesi en makul hareket olurdu. Zaten Lugano da bu takımı ve Süper Lig'i yeterince iyi tanıyor. Taraftarın gönlündeki yeri de ayrıdır. O bakımdan da müthiş bir haberdir Fenerbahçeliler için.

Ayrıca Daum dönemindeki duran top üstünlüğünü hatırlarsak; Alex-Lugano işbirliğinin, ölü top organizasyonlarından daha çok gol anlamına geleceği öngörüsünde bulunmak yanlış olmaz herhalde.

Şimdi 6+2 krizi gündeme gelecek. Kişisel fikrim, Deivid ve Cristian ikilisinin yedeğe çekilmesi yönünde. Deivid'in oynadığı bölgede Kazım ve tam olarak fit duruma geldiğinde Özer denenebilir. Hatta Özer ilk tercih olursa daha mutlu olurum. Özer'e güvenim ve kendisinden beklentim hayli fazla. Fiziksel olarak ikinci yarı düşen rakiplere karşı, yine ikinci yarı oyuna girecek Deivid de daha etkili bir silah olacaktır diye tahmin ediyorum.

Cristian yeni geldi, ne işi var kulübe diyebilirsiniz belki, lakin şu anki görüntüsüyle Cristian'ın öyle pek ilk onbir elemanı gibi durmadığını belirteyim. Umarım ben yanılırım. Selçuk o mevkide daha doğru bir tercih gibi durmakta şimdilik.


Gelelim başlığa. Haberi alır almaz resmi siteyi açtım. Kullanılan dil garip geldi. "Uruguaylı oyuncumuz Diego Lugano ile anlaşma sağlandığı bildiriliyor", yazıyordu. Gülesim geldi. Haberi giren kişiler rivayet misali girmiş cümleleri. Sanki bilgisayarın karşısında otururken birden bir yerlerden haber geliyor, "Lugano'yla anlaşılmış deniyor" şeklinde, haberleri giren arkadaşlar da bu rivayeti "Uruguaylı oyuncumuz Diego Lugano ile anlaşma sağlandığı bildiriliyor" diye sunmuşlar Fenerbahçe taraftarına.

Bir an için kendimi Fotomaç, Fanatik vs. okuyor gibi hissetim ne yalan söyleyeyim şimdi. Neyse, adamımız Lugano döndüğü için mutluyuz özetle.

Başlıksız Yazı

 En son 2018'de Fenerbahçe'de bir şeylerin değişeceğine, eski düzenin yok olacağına inanarak bir yazı karalamışım. Ali Koç'tan n...