Pazartesi, Aralık 31, 2007

Tamam usta, anladık


İlk yarıyı lider bitiren Sivasspor'u tebrik etmemek olmaz, takımın başındaki Bülent Uygun'un katkısını göz ardı etmek de..


Yalnız bir sorun var. Çok sevgili medyamızın oyuncağı olmuş durumda Asker Bülent. Her gün bir gazetede yahut internet sitesinde röportajı çıkıyor ve sürekli aynı manşet "Şampiyon olmamız çok zor". Ünlü biri değilim, röportaj nasıl yapılır/verilir, röportajdaki sözlerin ne kadarı yazıda kullanılır bilmem, lakin hepsinin gerçketen söylenmiş olduğunu varsayaraktan yazıyorum. Yeter Bülent Uygun! Evet, anladık.Şampiyon olmanız çok zor, sizi şampiyon yapmazlar hatta. Bunu ısrarla başımıza vura vura anlatmak istediğin nedir? Lig sonunda en tepede olamazsan, kimse eleştirmez seni. Tribünlere ve medyaya oynamayı bırak ve işini bak(Hıncal Uluç gibi kameraya dönerekten, gaza gelerekten konuş). Gerçi böyle şeyler yazınca, insanlar eleştiriyor. Anadolu takımlarının basında boy göstermeye hakkı yok mu, diye, soruyorlar. Eyvallah, haklısınız. Medya, Anadolu takımlarına da yer vermeli ama bu kısıtlı imkanı Anadolu takımı idarecileri ve teknik kadrosu böylesine heba etmemeli.


Bülent Uygun güzel şeyler yapıyor. Ona destek veren ciddi bir kitle var. Dilerim başarıların devamı gelir ve umarım, daha nitelikli konuşmayı öğrenir.

Cumartesi, Aralık 29, 2007

LOST in 8:15 (Official Recap S1-S3)

Sergen'den aforizmalar


"Roberto Carlos’un yıldız olduğu doğru. O, çok önemli, kendini ispatlamış bir isim. Ben, Lincoln’ün yıldız olduğuna pek katılmıyorum. Brezilya forması giymemiş bir 10 numara nasıl yıldız oluyor, anlamıyorum. Son yıllarda Hagi'den sonra gelen en iyi yıldız Alex'tir. Fenerbahçe'ye katkısı çok büyük. Ayrıca Delgado'yu da beğeniyorum."

Büyük futbolcu




"Takımı yenildiğinde ağlamayan, hiçbir zaman büyük futbolcu olamaz.."
George Hagi

Mutlu Yıllar

Ola ki, bu önümüzdeki 2 gün boyunca nete giremezsem ya da blogla ilgilenemezsem diye, şimdiden kutluyorum yeni yılınızı. Sevdiklerinizle birlikte, huzur dolu, sağlıklı ve de mutlu bir yıl geçirmenizi dilerim.. Umarım çevrenizdeki hiçbir kişi , 31 Aralık günü, size şu espriyi yapmaz; "ehehhe..seneye görüşürüz abi..ehehehe"

Ayrıca memleket öyle bir hal aldı ki, yakında şu diyalogları yaşayacağız gibi geliyor bana (yoksa şüphen mi var?)

-Mutlu Noeller Bay Ortega!
-Mutlu Noeller Ali!

***

Çok hediye geliyor bu sıralar ama bir türlü beklediğim hediyeyi alamadım. Tam olarak tarif edemesem de, şu aşağıdaki gibi bir şey olabilir misal..




Blogun Hayatımızdaki Yeri [mim vol.2]

Bokunu çıkardığımı düşünenler olabilir ama ne yapayım, söz verdim. Bunu da yapacağım.Özgür şurada yapmış, pası da atmış, vazifemizi yapalım, 90'a takalım.

Önce sorular;

1. Blog yazmaya ilk defa nasıl başladım?
2. Blog yazılarımın konusu belli bir çizgide olması için çaba gösteriyor muyum? Yoksa içimden geldiği gibi mi yazıyorum?
3.Blog yazmak için gün içinde bazı şeylerden feragat ediyor muyum?
4.Blog yazmak benim için eğlenceli bir uğraşken şimdi artan bekleyiş yüzünden zorunlu bir hal almaya başladı mı?
5.Blog yazmayı daha ne kadar sürdüreceğim?

Akabinde cevaplarım;

1. Sinemafanatik'ten Cambelboy'un blogunu gördüm, çok hoşuma gitti. Ben de yapabilir miyim acaba, dedim ve başladım yazmaya.2006'nın Ekim ya da Kasım gibi başladım, yanlış hatırlamıyorsam tabii.
2. Belirli bir çaba göstermiyorum ama hayatım futbol ve sinema eksenli geçtiği için, değindiğim mevzulara da sirayet ediyor bu durum. Sadece içimden geldiği gibi yazıyorum bir de...
3. Öyle bir kaygım yahut derdim yok.
4. Öncelikle kendi kendimi tatmin etmek için yazıyorum demeliyim ama Four Four Two'nun blogumu tanıtmasıyla birlikte, bu sayfayı takip edenlerin sayısı arttı. Bu yüzden biraz daha usturuplu yazmaya çalışıyorum ama geyik bir adamız malum, nereye kadar becerebilirim bunu kestiremiyorum açıkçası.
5. Ömrüm elverdiği sürece yazmaya devam edeceğim. Bu blog olur, bir dergi ya da gazete köşesi olur..Bir bakmışsınız, internet sitesi olur.. Orasını bileyemeceğim ama yetilerimi yitirmediğim sürece yazacağım hususunda söz verebilirim..

Bunun devamında birilerini mimlemem gerekiormuş ama illa anarşik olacağım ya, ben yapmıyorum öyle bir şey. Dileyen varsa, devam eder benden. Topu havaya atıyorum ama kimsenin adını söylemiyorum (böyle de istop oynanmaz ki arkadaş ama..)

Öğreniyorum

Her geçen gün yeni bir şey öğreniyorum şu blog olayında. Bu yüzden sürekli ayarlarla, sayfayla oynuyor, değişiklikler yapıyorum..her gelişinizde farklı şeyler görmek sizi şaşırtıyor olabilir.. Kusura bakmayın.. Yaşadıkça öğreniyoruz malum.. Bu arada yorum şeysinde o alakasızca çıkan "spam kodu" sorununu halletmiş bulunmaktayım. Pudra'ya da selam ederim buradan..

Perşembe, Aralık 27, 2007

Mim

Sharbone yapmış, hoşuma gitti..Yardırıyorum ben de...

Ben küçükken, gök gürültüsü ve yıldırım birlikteliğinin, Tanrı'nın bana kızmış olması sebebiyle tezahür eden bir hadise olduğuna inanırdım..

İlk kopyamı, ilkokul 1. sınıfta hayat bilgisi dersinde çekmiştim sanırım..

Aslında ben, insan ayrımı yapmadan iyilik yapma peşinde koşan bir salağım..

En saçma huyum, herkesin benim bildiğim şeyleri bildiğini sanıyor olmam..

Cep telefonum, uykumun gelmesi için kullandığım bir araçtır..

Aşk dediğim şey, nedensiz sevmektir...

En sevdiğim blog, Pudra.. Daha çok yazmasını dilerim..

27 Aralık Fenerbahçe günlüğü

* Appiah'a "5-6 ay idmanı bırak, sahalara bile yaklaşma" demişler

* Önder Turacı'ya Rubin Kazan talip olmuş..

* Şenes Erzik anlatmış. Kaka, "Alex'e bayılıyorum" demiş.. Haber Mehmet Arslan'dan, inanalım mı?

*Yardıma muhtaç insanlar için yapılacak gösteri maçında teknik direktörlük yapacak isimlerden biri Zico ama bizi esas ilgilendiren ise maçın hakemi Ana Paula de Oliveira olacakmış..

* Tümer Metin "10 gün sonra çakı gibi askerim" demiş... Pembe tezkere bestesi de tedavülden kalkar artık.

Koemann istiyor ama peki ya Soler?



Trabzonspor'dan onu ilk transfer ettiğimizde, pek önemsenmemişti ismi. Sağ açık oynadığı dönemleri hatırlıyorum, Daum'la birlikte ön liberoya çekildi, sonrası malum.


Endüstriyel futbol sayesinde, artık tribündekiler ve televizyon ekranlarından futbolu takip edenler ön libero mevkiinin ne kadar önemli olduğunu, bir futbol takımı için adeta hamal vazifesi taşıdığını biliyor. Bu bağlamda Aurelio için "underrated" imasında bulunmaya lüzum yok. Ne var ki,bir dönem, hem Daum hem de Zico, Aurelio'yu takımda görmek istemediklerine dair rapor vermişti yönetime. Aziz Yıldırım ise Mehmet Aurelio'yu çok sevmekte, bu yüzden teknik kadronun raporlarına rağmen hep arkasında oldu. Öyle bir destek verdi ki, Brezilyalı bir sakatlık yaşamazsa, 2008 finallerinde boy gösterecek. Yıldırım'a ne kadar teşekkür etse azdır.


Psv ile oynadığımız maçlarda Koemann'ın ilgisini çekti, Valencia'ya götürmek istiyor onu. Sözleşmesinde 7 milyon doları getiren Aurelio'yu alır diyor (bugünkü gazeteler euro yazmış, ama Bayram Tutumlu 7milyon dolar demişti) . Bu Bayram Tutumlu bildiğiniz üzere herkesle kanka, Koemann'la da arası çok iyiymiş. Oyunucuyu devre arası Valencia'ya getireceğim diye söz vermiş hatta. Aurelio bu takıma çok şey vermiştir, çok iyi bir fırsat yakalamıştır, gitmeyi istemek en doğal hakkıdır bu yüzden. Yalnız önünde iki engel var. Biri Aziz Yıldırım, ki manevi babasıdır, diğeri ise Valencia başkanı Juan Soler. Aurelio, Aziz Yıldırım'ı ikna edebilir ama şu aşamada Koemann'ın Soler'i ikna etmesi zor gibi duruyor. Valencia başkanının savunması oldukça makul çünkü; "Birkaç ay sonra çok daha ucuza alabileceğimiz bir oyuncuya devre arasında 7 milyon dolar vermemiz mantıklı değil"

Yavaş yavaş Hasan Şaş!


2002 Dünya Kupası'nda Brezilya'ya attığı golden sonra yaşadığı şaşkınlık unutulmaz, "hass... olm! Brezilya'ya gol attım lan! Ne yapsam acaba?" bakışıydı o.. Orada tavan yaptı işte. Gerçi ondan önce 2000'deki Uefa kupası başarısı da var tabii.Dünya kupası finallerinde tüm mazlum ülkeler bizi desteklerken, Hasan Şaş da en çok sevilen, bilinen futbolculardan biriydi.

O zirve günlerinde ülkeden ayrılmadı (şimdi ayrılmaktan bahsediyor, pişman mı oldu ne?) , ve her geçen gün biraz daha battı. Gerets'le gelen şampiyonlukta takımın en etkili isimlerindendi ama saman alevi misali parladı yine. Sonrası malum, yetenek var, ama devamlılık yok, öte yandan her türlü çirkeflik de cabası.

Mevzuyu uzatmadan başlığa geri dönelim. Nedir bu "Yavaş yavaş Hasan Şaş"? Mısır'a giden arkadaşlarım, Hasan Şaş'ın oralarda çok popüler olduğundan bahsetmişlerdir hep. Bunu ilk duyduğumda, her ne kadar antipatik bulsam da onu, sevinmiştim. Bizim çocuklar birçok yabancı futbolcunun adını ezbere biliyor, sokaklarda top oynarken formalarını giyiyorken; bir Türk oyuncunun Mısır'da bu kadar çok sevilmesi gurur vericidir. Buraya kadar her şey normaldi, taa ki gerçeği öğrenene kadar.

Mısır'da "teenage" dediğimiz kuşağın, Hasan Şaş'a bu kadar ilgi göstermesinin esas sebebi: ülkenin en çok tutulan porno filmlerinden birinin adının "Yavaş yavaş Hasan Şaş" olmasıymış. Bu yüzden Mısırlı gençler, Türkiye ve futbol muhabbeti açıldığı an gülümseyerek "Yavaş yavaş Hasan Şaş" derlermiş.

Geçtiğimiz günlerde ülke dışına çıkma isteğinden bahseden Hasan Şaş'a, birileri Mısır'da ne kadar popüler olduğundan bahsetmeli. Sevildiği bir yere giderse, adapte olamama gibi bir problemi kalmaz herhalde.

Çarşamba, Aralık 26, 2007

Ayak tırnağı, telefon parası


- Hocam, golde Gökhan taç atarken ayakları yere basmıyor.
-Fener gol attığında ayak tırnağına kadar bakıyorsunuz.
- Bu pozisyon için telefon gelmiş de, o yüzden..
- Boşuna telefon parası vermişler..

Gel bir de şöyle bakayım

Ee.. tabii insan merak ediyor. Yakından görmek istiyor haliyle..

Yok artık, biz de abarttık ama..


"David Fincher bile elinde harika bir senaryoyla gelse, kusura bakmasın, bekler yani...Bizim sete gelir , iki defa bakar ve 'Bunları beklemek zorundayım' der...
Fikret Kuşkan

Salı, Aralık 25, 2007

Kopya değil alın teri


"Ortega oda arkadaşımdı. Kendisine büyük hayranlık besliyordum. Onu antrenmanlarda izleyerek vuruş tekniğimi geliştirmeye çalıştım. Kenneth Andersson’dan kafa vuruşlarını, Van Hoojdonk’tan da ayak içiyle vuruş tekniğini kaptım. Anelka’dan süratli düşünme ve hızlı oynama tekniklerini kapmaya çalıştım. Alex’ten ise futbolda arkadaşlığın, yardımlaşmanın önemini, tekniğin ve zekanın futbola katkısını öğrendim ve öğrenmeye devam ediyorum. Bu nedenle F.Bahçe’de oynamam en büyük şansımdır. Şimdi attığım her gol bir eski ustayı anımsatıyor. Bu goller kopya değil çalışmanın ürünüdür."
Semih Şentürk

Pazar, Aralık 23, 2007

Desibel dediğin nedir ki?


100.yıla 224 kupa


Şan şeref dolu 100 yıl..ve kanımca 100.yıl coşkusu hiçbir Türk kulübü yaşamadı bizim yaşadığımız kadar. Emeği geçen herkese çok teşekkür etmek gerek. İyi ki Fenerbahçeliyim. (hatta bi tribüncü abimizin de dediği gibi; Fenerliyiz çok şükür!)


Hedef 100.yıla 100 kupaydı ama 2'ye katladık. Daha nice kupalara inşallah...

***



Dün akşamki Trabzsonpsor galibiyetiyle ilgili fazla bir şey yazmak istemiyorum. Maçı tv'den izledim, 2.yarı berbat bir top oynadık ama 100.yılı galibiyetle kapamak yine de hoş oldu tabii. Ayrıca Alex'in bu kadro yapısı içerisinde ne denli önemli bir oyuncu olduğu bir kez daha görülmüş oldu.

Neyse, ikinci yarıya konsantre olma zamanı. Tabii araya finaller girecek yakında. Bakalım o zaman ne yapacak bu Ortega.

Yazılar seyrekleşirse, bahanemiz hazır..

Nejat İşler @ Barda

Kolay mı lan bize öyle gol atmak!

Cumartesi, Aralık 22, 2007

Ronaldo gelir mi?


La Repubblica yazmış Ronaldo için £4m teklif etmişiz Milan'a. Sezon sonunda sözleşmesi bitiyor diye kulübü de elden çıkarmaya hazırmış falan... Türk spor basını yine atlar bu habere. Adriano olayı yalan oldu malum. Bakalım bu ne kadar sürecek? Doğruluk payı da olabilir elbette. Zico, Roberto Carlos..diğer Brezilyalılar, para pul vs. etkenler nedeniyle.

Peki bize gelir mi?yahut gelirse n'olur? Ben çok mutlu olmam açıkçası. Ronaldo'yu küçümsediğimden değil. Beğendiğim tarz bir santrafor değil de ondan. Kimi beğeniyorum peki? Aslında yazmaya gerek yok, onları alamayız tabii ama belki bu satırları okuyanlar merak etmiştir..Yazalım yine de.. İbrahimoviç, Drogba ve tabii ki Henry. Görüldüğü üzere imkansız isimler.

Sürekli başarıya aç, gelecek vaad eden isimler almamız gerektiği söylenir. Doğru bir yorum. Bize bir tane R.Carlos yeter (Ronaldo buraya gelip, Carlos gibi döktürürse, lafımız olamaz elbette). Bundan sonra alınacak isim, daha sonra Avrupa'ya pazarlanacak türden bir isim olmalı. Top16'ya esas böyle girilir. Porto güzel bir örnektir bu konuda. Bazıları biz Fenerbahçe'yiz , Avrupa'ya futbolcu satmadan da iyi bir yerlere geliriz dese de, alakası yok. Bu iş anca böyle olur. Ortama uyum sağlayacaksın, bunun için de prestij ve para gerekli.

Ronaldo'yu ülke topraklarında rehabilite edebilir miyiz, bilemiyorum. Ronaldo'yu almasak n'olur?Çok şey mi kaçırırız, hayır tabii ki.Lakin ara transfer döneminde alabileceğiniz oyuncunun çok kral olması zor bir ihtimal. Bu bağlamda, bizim yönetimin Brezilyalı manyaklığı ve yıldız futbolcu avı sebebiyle Ronaldo'ya yönelmiş olması kuvvetle muhtemel. Bakalım önümüzdeki günler ne gösterecek?

Bring Color to Your Life

Haydi hayırlısı: Sevilla


Kura çekiminden sonra kurduğum klasik cümleyle başlayayım. "Ulan kimi istemesem hep onlarla eşleşiyoruz arkadaş.Bu nasıl iştir anlamadım?". Grup elemelerinden önce Liverpool ve İnter'le eşleşmemizi istemiyordum. O zamanlar İnter sempatiyle baktığım bir kulüptü ama artık değil (nedenini sorma). Bu seferde Milan ya da Sevilla olmasın da, kim çıkarsa artık diyorduk. Bu önümüze gelene koyarız mantığı değildi tabii ki de..Sadece Milan denen takımın tam bir turnuva takımı olması, her sene final ya da yarı final oynamasına kıl olmak ve onlardan çekinmekti.. Aynı zamanda Sevilla'nın da takım oyununu çok iyi oynadığını ve bize ters gelme ihtimalini düşünümemdi. Diyeceksiniz ki; "yahu Barça ya da United gelse daha mı iy olacaktı?". Tabii ki de hayır. Sadece aklıma bu iki ekip geldi kura çekimi öncesi.



Sevilla..1905..Uefa ve Süper Kupası var. Bunlar nedense çok tanıdık geliyor. Acaba bu turun habercisi mi?

Daha önce de yazmıştım.Buraya kadar geleceğimizi sezon başında biri söylese, "yaa bi git kafa bulma" yahut "abi ne çektin sen, hayırdır?" gibilerinden laflar ederdik.. Ayrıca daha düne kadar Sigma, Mtk falan filan..bugünse rakiplerimiz, durumumuz.. çok şey değişti be. Biz de yaşlanıyor muyuz ne? MTK maçında Rüştü o frikikte topu elinden kaçırdığında, "Allah'ım yine mi?" demiştim.. Bu sene Kadıköy'deyse İnter'e çakacağımızdan o kadar emindim ki. Aziz Yıldırım'ın başkanlığı döneminde, çok da kötü şeyler olmuyormuş aslında.. Evet, tribün profili her gün değişmekte..bu çok boktan bir durum ama öte yandan Fenerbahçe'de Avrupa'da söz sahibi bir ekip olmakta... Uefa'nın "Fener bu sefer İspanya'daki makus talihini yenmeye hazır" başlıkları atması, İtalyanların "Türkler, İspanyolların havasını bozmaya hazırlanıyor" şeklinde yazılar yazması.. 4. torbadan 2.tura adını yazdıran iki takımdan biri olmamız (diğeri Olimpiacos). Ülke puanını yaptığımız ciddi katkı var tabii bi de (14.lükten 10.luğa çıkmış durumdayız). Bu güzellikler devam eder inşallah.

Sevilla tribünleri, Barça ve Real'e göre daha ateşli. Bizi orada zor bir deplasman bekliyor. İlk maçın burada olması belki avantaj olarak yorumlanabilir. Bizim işimiz o gün tribüne iyi hazırlanmak, zaten gerekli hazırlıklar şimdiden başlamış durumda. Sahadakiler ise bu sene bizi Avrupa maçlarında pek mahcup etmedi, umarım bu böyle devam eder.

Kura çekimi sonrası Victor Orta'nın sözlerine kulak vermek gerek son olarak: "They are a team that have spent a lot of money and will probably strengthen again in the winter market. They have a few Brasilians, with the main one being Alex, and they are important. They have Aurelio, Roberto Carlos and Deivid too. Fenerbahçe are a strong team that like to attack and we wil have to be cautious of the atmosphere in the away game, but I think that technically we will have the edge."

Perşembe, Aralık 20, 2007

İyi Bayramlar

Tüm İslam aleminin Kurban Bayramı mübarek olsun.
Sevdiklerinizle birlikte mutlu bir bayram geçirmenizi dilerim..

Pazar yeri

SezcanCamurdan

Pazarlar sanki içime kurulur,
Akşamın fakirliği gündüzün gürültüsüyle yoğurulur...

Çarşamba, Aralık 19, 2007

The Butterfly Effect - dc ending



Filmin böyle manyak bir sonu varmış aslında. Tabii ki, biz bunu izleyemedik, "Director's cut " versiyonunda mevcut bu final sahnesi. Bana göre bu alternatif final daha iyi olurmuş ötekisine nazaran (kahramanın kaçındığı trajedi ve olay kurgusu açısından).

Haybeden Gerçeküstü Lakırtılar #4

"Senin için herhangi biriyim diye, kendim için de herhangi biri olacak değilim"

***

* Herhangi bir dost meclisinde, diğerlerinden yaşça küçük olan elemanın, bir başka kişiden bahsederken "abi afedersiniz ama yarrak gibi bir adamdır o herif" demesi.. Topluluk içinde küfür ederken "afedersin ama.." diye girizgah yapan tiplemeler ekolü... Rampaların ustasıyım, bu tiplerin hastasıyım.

*
Ağzından sakız misali küfür düşürmeyen hatunlar vardır. Nerede görürseniz kaçın dediğim tarz hatunlardandır bunlar da. Elbette ki, duruma göre bir iki küfür sallayabilir insanoğlu. Sansür kurulu değilim yanlış anlaşılmasın ama kadına yakışmayan üç şey bilirim; Sigara, küfür ve çocuk taklidi..

*
Türkçesi varken, gavurcasını kullanmaya karşıyım derdim çoğu zaman.. Artık pes diyorum. Sebep mi? Geçen gün hayran olduğum bir hocamızın benimle konuşurken, içinde 10 kelime barındıran bir cümle kurması ve bunların 7'sinin İngilizce olduğunu fark etmem, hocayı bu bağlamda uyarmam... en nihayetinde azarı işitmem, ayarı yemem.. Tamam ulan! Pes ediyorum. Bundan sonra bu kadar muhafazakar olmayacağım dil hususunda. Yine de, inanın dostlarım, benden şöyle bir cümleyi asla duyamazsınız, "Hacı, bu facebook'taki applicationları ignore edersek, sender'a report gidiyor mu bununla iglili?". Bunu aynen duydum, bir arkadaş sağolsun. Lakin benden duymazsınız, söz veriyorum.

* Raul Gonzalez ile Emre Altuğ 'u birbirine çok benzetiyorum.

* Uykusuz dergisi'ndeki Vedat Özdemiroğlu'nun tarzına hastayım. Leman'dan beri takip ediyoruz kendisini. Süper komik bir adam.

* Bloga attığım ilk yazıya baktım. O zamanlar yazı karakterinde sorunlar yaşıyormuşum anlaşılan. Bir hevesle giriştiğim bir olay olduğunu düşünüyorum demişim. Ara sıra "artık yazmayacağım" desem de, hoşuma gidiyor bu blog işi. Bi nevi hobi sanki. (ilk yazımın tarihi: 8 Ekim 2006..tey tey tey)

* Liverpool'un M.United'a yenilmesinin üzerine, Madrid de gider Barça'ya yenilirse, fitil olurum. Bazı arkadaşlar tarafından mesaj manyağı olurum..

* Birlikte sinemaya gidebileceğim, film sonrası farklı bakış açılarımız sayesinde her bir sanatsal kareyi tartışabileceğim, kısa film senaryolarımı gösterip birlikte kafa yorabileceğim, festival festival dolaşabileceğim, kafede oturmak yerine beraber kongre sergi gezineceğim, okuduğumuz kitaplar hakkında laflayabileceğim, David Lynch filmlerini beraber izleyebileceğim, hayatımda hiç duymadığım yazarları, filmleri, akımları ondan öğrenebileceğim, "haydi gidelim" dediğimde "nereye" diye sormayacak .. bi kız var mı bildiğin?

***

"You leave traces of yourself wherever you go, on whatever you touch."

God save The Queen

Ay lav yu Sosyalizm

Yabancı gözüyle Türk futbolu

Sağ taraftar yönlendirme yaptığım blogları fark etmişsinizdir. Haberdar olduğum, yazılarını beğeniyle okuduğum kişilerin bloglarını sizlerle paylaşıyorum. Bir gün fırsat bulursam, hepsini tanıtmak isterim ama bugün konumuz Fenerbahçe Worldwide.

News...Information...Rumors...Commentary, etc. on the best team in Turkish Futbol - Fenerbahce Istanbul...Böyle tanıtılıyor blog.Ülke sınırları dışından Türk Futbolunu ve Türk futbolunun en büyük kulübü Fenerbahçe'yi takip eden birisi Nathan L. Redd (bana göre de en büyük..bu yüzden muhalefet şerhi koymadım). Bloga katkıda bulunan bir diğer isim ise Ozgur R. Nazıllı.

Daha önce bir gazete pazar ekinde tanıtmıştı Nathan'ın blogunu, yurt dışından Fenerbahçe'yi takip etmekle kalmıyor, blogu aracılığıyla insanlara Fenerbahçe'yi tanıtıyor. Bu vesileyle Fenerbahçeli olan birçok dostu olmuş aynı zamanda.

Tahmin edeceğiniz üzere blogun dili İngilizce. Hem bir futbol blogu olması, hem de yabancı gözüyle futbolumuz nasıl yorumlanıyor acaba merakı..sanırım bu blogu takip etmek için yeterli sebeplerdendir..

Son olarak Nathan'ın Gençlerbirliği-Fenerbahçe maçının ardından yazdığı maç yazısından bir alıntı yapmak istedim..

***

Anyone who watches Turk futbol knows that the style of play is very different. It's very aggressive and less fluid than many other European leagues. Contrary to the beliefs of many Turks, I for one feel that the level of competition is fantastic and that the league as a whole is underrated. But I agree that it's very different. Fenerbahce faces the same problem that Galatasaray and Besiktas face. With only one other champion from the afore-mentioned Istanbul three since 1959, there is an image problem for many Turk clubs. The Istanbul big three expect a European spot every year (and usually get it), while most other Turk clubs don't believe they can ever win it. The resulting factor is that many of the less-optimistic clubs play for a draw against the Istanbul three. Any point against Fener, Galatasaray, or Besiktas suits them just fine. When the Istanbul three venture out to face some of the lesser-known clubs, the games often result in a locked-down, grind-it-out style of futbol. In the few years that I've been watching Fenerbahce, I've known them to drop several of these games each year.

Essay About Future / Nokia



Şerrefsizim benim aklıma gelmişti.

Salı, Aralık 18, 2007

David'in şeyi


David Beckham..futboldan çok özel hayatıyla gündeme gelen bir isim. Nasıl giriş ama? Kendimi bir an Kanal D haber spikeri gibi hissettim.. Neyse.

Malum yakışıklı jönümüz David, uzak diyarlara gittiğinden beri top tepmek yerine başka şeylerle uğraşıyor. Saha dışında tam gaz devam ediyor her türlü parayı indirmeye. Gözümüz yok tabii ki, Allah arttırsın..ne diyelim. Gelelim başlığın neyle alakalı olduğuna.

David Beckham, duymuşsunuzdur yahut görmüşsünüzdür, Armani reklamlarında boy gösteriyor ve bunların neticesinde sağlam para kaldırıyor ama kaldırdığı tek şey para değilmiş. Bu da İngiliz basının ilgisini çekmiş. ( Merak eden varsa, Beckham'ın seksi fotoğrafı için tıklayınız diyelim..bu da Milliyet tarzı oldu di mi) Adamlar coşmuş adeta. Fotoğraflarda, Beckham'ın cinsel organını büyütmek için donunun içine ne koymuş olabileceğine dair anketler düzenliyorlar. Anket seçenekleri arasında çorap, hamster, oğlunun beslenme çantası, tom cruise'un scientology broşürü, yılbaşı çanı, kano, ayakkabı vb. şeyler var Tüm bu saçmalık da nedir diye birbirimize sorarken, esas bomba Beckham'ın havalı eşi Victoria'dan geldi. Üzerinde hiç oynamadan aynen aktarıyorum:"David'in penisi traktör egsozu gibidir".

Bu nedir, nasıl bir cümledir, hangi akla hizmetle ağızdan çıkmıştır? Anlayan varsa beri gelsin. Sanırım insanlar bok gibi paraya sahip olunca ve de bununla birlikte şöhretli isim sahibi olunca, ne yapacağını şaşırıyor.. böyle saçmalıyorlar. Daha öncede Beckham çifti kız evlad sahibi olmak içinde ayakta seviştiklerini anlatmıştı basına. Kepazelik yahu bu! O zamanlar Madrid'te oturuyorları tabii. Olaya bak, Beckham çifti Madrid'ten nasıl seviştiklerini anlatsın, Ortega efendi İstanbul'dan bunu yorumlasın.. Sanırım bunlar kıyamet alametleri.

Dünya çizgi çizgi değilmiş, öyle değilmiş, ben gördüm..

(bkz.traktör egsozu)

'Resmi seçkinlerin' arzuladıkları Cumhuriyet

"...Neyi savunuyorsunuz? Yüzde 70'lik bir nüfus toptan tehdit olarak kabul edilsin ama banka hortumlayanlar, silah ve uyuşturucu tacirliği yapanlar, AB'yi sözde ister görünüp aslında kendi ekonomik güçlerini yitirecekler diye Türkiye'yi son derece 'karanlık' gösteren her türlü kumpası el altından destekleyenler mi yayılsın iyice koltuklarına? Bürokrasiyi çıkarlarına göre kuran yüzde 30'luk bir azınlık hep kendi sultasını sürdürsün diye gerektiğinde militarist dile sığınsın, gerektiğinde milli hassasiyetlerimizi kışkırtarak gençlerin adam kesmesine çanak tutsun.

Ama bu arada: Halkın yüzde 70'i daima mağdur edilmeye devam etsin. Mağduriyet de kendi seçkinlerini üretiyor maalesef ve kutuplaşma artıyor. Bu cumhuriyetin size verdiği nimetleri ötekiler için de isteyeceğiniz yerde cumhuriyet elden gidiyor diye kızıştırdığınız gençlerin din veya devlet adına suç işlemesine meşruiyet kazandırıyorsunuz. Acaba ne adına?"

Leyla İpekçi , Zaman /18 Aralık

Müslüm Baba'dan 'Piyano Piyano Bacaksız' Fazıl'a

"Fazıl Say rahat olsun; endişelenmesine gerek yok, memleket yerli yerinde duruyor. Memleketimiz, cennet vatanımız yerli yerinde duruyor, hiçbir şey olmaz. Atatürk’ü seviyoruz, izindeyiz. Endişe edilecek bir şey yok. Her şey güzel."

Gitmek isteyenlere duyurulur: "Biz buradayız!"

Bu ülkeyi terk ediyorum, gideceğim demişsin, zorla tutan yok seni.. Biz buradayız hala. Sen ve senin gibilere en güzel yanıtı, O vermiş zamanında...

***

Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK

Pazartesi, Aralık 17, 2007

Bursaspor tribünleri & Cendere


Takva

Ayarın böylesi!

Tarihinde çok ciddi bir Avrupa kupası başarısı olmayan bir kulüp, hiç kimsenin tahmin etmediği bir dönemde ve yine hiç kimsenin çıkma başarısı göstereceğine ihtimal dahi vermediği bir gruptan, Türkiye rekoru kırarak çıkıyorsa, bu başarıdır arkadaş. Bir de gruptaki her takımın kendi liglerinde şampiyon takımlar olduğunu da hatırlatmak gerek tabii. Bunu kabullenemeyene soda yollamak gerekmektedir..

Daha öncede yazdım, bundan sonrası bundan öncekine nazaran çok çok çok zor. Realist bir adamım, Porto dışında kolaylıkla eleyebileceğimiz bir takım olmadığının farkındayım (kimine göre Porto bile çok zor bir ekip).Yine de nasıl bisikletten düşe düşe kullanmayı öğreniyorsa çocuk, biz de devlerle oynaya oynaya aşama kaydedeceğiz. Eskiden olsa bu iş imkansız derdim. Basın ve tribünler aşırı sabırsızdır Fenerbahçe'de ama sanırım artık bazı şeyler değişiyor gibi. Bu da beni ilerisi için umutlandırıyor. Bugün top16 denen gruba kalan Fenerbahçe, yarın istikrara inanıp devam ederse, neden daha çok yükselmesin. Düşüncesi bile güzel, adeta bir devrim bu. Sigma'dan 7 yediğimiz günleri, MTK'ya elendiğimiz günleri hatırlıyorum; bir de bugüne bak. Saygı duyulmaya başlayan bir takım olmuşsun..

Neden girdiysem bu muhabbete? Neyse, mevzunun özüne dönelim. Fenerbahçe'nin gruptan çıkması, iyi futbol oynaması başarı değildir, büyütmeyin gibilerinden edebiyat yapanlar var şu sıralar. Bunlara gazetelerde, internette, sokakta rastlayabilirsiniz. Yalnız bir şey var ki, en bombalarından. Çok güldüm, paylaşayım istedim. Ekşi Sözlükte cereyan ediyor bu hadise. Galatasaraylılığıyla ünlü bir sözlük yazarı (isim cisim istemeyin), büyütmeyin diyor bu başarıyı..akabinde gelen entry ise şöyle "bu galibiyette büyütecek bi şey bulamayanlara geçen hafta sonu ellerine verdiğimizi büyütmelerini öneririm.. "

Normalde bu tarz şeylerin peşinde koşan, böyle şeyleri buraya koyup orgazm olan biri değilim.. ama son yıllarda gördüğüm en sağlam ayarlardan biriydi.Bahsedeyim dedim. Bu olaydan beni haberdar eden bir arkaşımdı (Lefter) , hala duruyor mu o entryler bilmiyorum..Belki de silinmiştir. Bir gerçek var ki, birlierinin başarısını kabullenemiyorsan, susacaksın; aksi takdirde o çok eleştirdiğiniz Aziz Yıldırım & tesadüf hikayesine konuşmaya hakkın yoktur..


Not: Bu bir başarıdır ama merak etmeyin deliler gibi büyütmüyoruz hadiseyi, ayaklarımız yere sağlam basıyor yani.. Haa bi de lütfen, her gördüğünüz sakallıyı dedeniz, her gördüğünüz Fenerliyi de antudan çıkan çılgın Türk sanmayın.. Bu da naçizane bir tavsiyedir..

Yaklaşan çaydanlık & Diyalektik Materyalizm

Pazar, Aralık 16, 2007

Champions League Compilation: All Fener Goals



Nerede gördüm: Fenerbahce Worldwide blog

3 'te 3


Ada'da işler Tuncay Şanlı adına iyi gidiyor son 3 maçtır. En son Derby deplasmanında attığı golle, takımına 3 puan kazandırdı .. Tuncay'ın 3 haftadır gol atıyor olması adeta küllerinden yeniden doğmak gibi bir şey. Sahip olduğu potansiyele elbette ki laf yok, hırs desen fazlasıyla var ama önemli şey moraldi onun için. Onu da yavaş yavaş arttırıyor. Umarım her şey onun adına böyle iyi gitmeye devam eder. Arkasından küfretmek yerine, gavur ellerde başarılı olan bir Türk evladını alkışlamayı tercih ederim.. Bu da benim hayata bakış açım..


"At the start of the season you saw a glimpse of what he can do, he's very fast and good on the ball.

"Then there came a time when he had to settle, he had moved home, he had to make friends and learn the language.

"Now he speaks better English than I do and he's taught me some Turkish words as well.

"When you saw the way he played there were some encouraging signs. This boy has so much talent and so much to give and he's still only 25 years old."

(George Boateng)

Ortaköy'den...

Ben cektim.. itirazı olan?

Fenerbahçe'deki değişim

Üç cümle, üç Fenerbahçe
Murat Yığcı 2004 yazında Futbol Ateşi dergisinde Fenerbahçe'yi şöyle tarif etmiş: "Kağıt üzerinde tek bir sorun bile yok gibi görünürken, herkesin büyük sorunlar olduğunu düşündüğü; gerçekten büyük sorunlar olduğu bilindiğinde ise herkesin her şey yolundaymışçasına rahat olduğu bir takım" ...
Ebru Köksaldı'nın geçtiğimiz hafta Fanatik Gazetesi'nde yaptığı Fenerbahçe tanımı ise 3 yıldaki bariz değişimi ortaya koyuyor: "Türkiye'de derbilerin sonucu hangi takımda değişiklik yaratmıyorsa, hangi takım normal hayatına devam edebiliyorsa esas galip de o takımdır."
Değişimin gerekçesini ise okur dostumuz Mürşide Demirkol bize iletti. Fenerbahçe TV'de Zico'nun şu sözleri yayınlanmış:
"Maç kelimesi, İngilizce'de müsabaka/karşılaşma kelimeleri ile anlamdaş kullanılırken Portekizce'deki karşılığı ise oyundur; bizim futbol anlayışımızın farkı, belki de buradadır."

Not:Uğur Meleke'nin 16 Aralık tarihli Milliyet gazetesindeki köşesinden alıntıdır..

Muhakeme

"... Zico, "Avrupa maçlarının ardından takımın performansı düşüyor" dediğinde "10 maçta 6 galibiyet, 1 beraberlik ve 3 mağlubiyet" alındığı istatistiğini delil göstererek "Rakamlar, Zico'yu yalanlıyor" diye büyük bir gazetemizde haber yapan editörün (ve onun yöneticisinin de) ufkumuzu açacak sayfalara imza atamayacağı aşikar (Zira Zico haklıdır, 10 maçta 19 puan, Fenerbahçe'nin genel ortalamasının altındadır)...
Ülkenin önemli bir futbol programında, memleketin önemli futbol adamlarından birisi "Bu ligin isabetli pas ortalaması yüzde 20 imiş" diyorsa, karşısındaki hoca da "Yahu yüzde 20 demek, 5'te 1 demek... Her 5 pastan sadece 1'i doğru olursa, 4'ü yanlış demektir. Böyle bir şey olabilir mi?" diye düşünmeden, rakamları hiç sorgulamadan kabul ediyorsa, onun futbolla ilgili (ve hayatla ilgili) analizlerinden de artık şüphe edersiniz. Aynı programda birkaç dakika sonra, "Hocam, son 5 yılda Türkiye'de ah vah denecek 14 bin pozisyon kaçmış" sözü de geçti ki, bu bilgiyi canlı yayında yorumcuların sorgulaması zordur, ama onlara o rakamları fısıldayanların da matematik ve futbol bilgisinden izleyici tereddüt duymuştur. İddiaya göre 5 yılda 14 bin, yani yılda 2 bin 800, yani maç başına yaklaşık 9 "ah vah" denecek pozisyon kaçmış! Bu ülkede bir maçta ortalama 2,5 gol atılıyor zaten... Her maçta 9 tane de "ah vah" denecek pozisyon kaçabilir mi? Her maçta 11-12 net pozisyon olur mu? Siz rakamları böyle hoyratça ve hiç muhakeme etmeden dillendirirseniz, sizin verdiğiniz başka herhangi bir bilgi güvenilir olabilir mi? Veya siz bir gün "İngiltere'deki maçlara bakıyorum da, Türkiye'de futbolun kalitesi çok düşük" dediğinizde birisi çıkıp size, "Ben de İngiltere'deki gazetelere, televizyon programlarına bakıyorum, Türkiye'de yazarlığın, yorumculuğun kalitesi daha da düşük" demez mi?

***

Hiç şüpheniz olmasın ki, dünyanın en iyi yazarları veya kainatın en gözde ressamlarının da başarılarında matematiksel düşünmenin yeri çok büyüktür. Ahmet Ümit, o fevkalade polisiye romanlarını, Sezen Aksu dilimizden düşmeyen şarkılarını yazarken matematiksel düşünme yeteneğinden faydalandılar. Beethoven'ın matematiği, Pisagor'dan çok çok geride değildi, muhtemelen Alex de Souza'nın da öyle.. O Alex, CSKA maçında ikinci golde Uğur Boral'a o pası sadece 5 km/sa. daha hızlı verse top auta çıkacak, 5 km/sa. yavaş verse rakibi araya girecekti.
Bu arada unutmadan, "matematik" kelimesi, Eski Yunanca "mathema" (öğrenme) kökünden türemiş ve "öğrenmekten hoşlanan" anlamına geliyormuş. Bilmem başka söze gerek var mı?"


Uğur Meleke, 16 Aralık / Milliyet

Cuma, Aralık 14, 2007

Haybeden Gerçeküstü Lakırtılar #3

*Geçenlerde İzmit'e gidiyorum otobüsle.Bir baktım, ömrü hayatımdan görebileceğim en güzel kızlardan biri oturuyor ön koltukta (Maria Sharapova'ya benziyordu). Bense onun bir koltuk gerisinde, çaprazında. Hayatın bana verdiği mesaj:"Herkes çapını bilecek"

* Buradan hemcinslerimi uyarmak istiyorum. Dünyanın en kötü tanımlamalarından birisidir, "yakışıklı değil ama sempatiksin" lafı. Eğer bir hatun size bunu söylüyorsa, arkanıza bakmadan kaçın. Çok ciddiyim bu hususta. Bana bir kız bunu dese hiç tereddüt etmeden dediğim şeyi yaparım. Şimdilik birileri hala "hoş çocuk" diye tanımlıyor beni , ne zaman "yakışıklı değil ama sempatik" oluruz, o zaman yapmam gereken şey bellidir derim kendime. Arkama bakmadan kaçarım, çok ciddiyim lan!

* Girizgahı bol enaniyet soslu yaptık.. Geçenlerde fark ettim ki, en çok kullandığım kelimelerden birisiymiş "gerçi" sözcüğü..

* Bazen diyorum; futbol olmasa ne yapardık? Çok fena yahu.

* Ben, Avrupa futbolunu takip etmeye başladığım günden beri Liverpool'u seviyorum. 8-0'dan sonra başlamadı bu sevda. Sanırım bazıları beni yanlış anladı. Elalemin şeyiyle gerdeğe girme sevdalılarından değilim..

* Ekşi sözlükteki "goner" ben değilim, boşuna heyecan yapmayın. Çoğu sitede "Ortega" takma adını kullanmaktayım.

* Cumartesi akşamı, bayram tatili münasebetiyle Manisa'ya gidiyorum. Vizelerdi, projeydi, sunumdu, ödevdi derken 1 hafta tatil iyi gelecek bünyeye.

* Sinema sevdalısıyım ama aynı hassasiyeti tiyatroya gösteremiyorum. İlkokul yıllarında gittim tiyatroya, o da öğretmenimizin zorlamasıyla. Geçenlerde bunu anlattım bir kız arkadaşa, beni tiyatroya götüreceğini söyledi, yalnız oyun seçimini bana bıraktı. Artık bu konuda ne kadar kabızsam, hangi sahnede hangi oyun var haberdar değilim arkadaş. Birileri yardım etsin.

* Kadıköyde yükselen 'trend' "erotic shop" olayı (tespit: oğuz)

* Feysbuk vesilesiyle bizim lisenin en güzel kızını buldum (nedense şimdi o kadar hoş gelmedi gözüme) Kendisiyle hazırlık ve lise 1'de aynı sınıfta olmak benim için gururdu (ohaa..amma abartım haa). Yok aslında esas gurur duymam gereken, onunla birlikte mezuniyet balosuna gitmiş olmamdı. Okulda yaptığım karizmayı bir düşünün hele. Gerçi, okul basketbol takımında olmak da yeterince şöhret sahibi yapıyor sizi..Hakan Şükür de lise yıllarında basket takımında oynamış sanırım. Popüler olmak için basketbolu tercih ettim demişti.

* Basketbolu izlemeyi severim, iyi oynadığım iddia edilir, oynamayı pek sevmem ama...Futbolun hastasıyım, çok da kral oynarım. Haybeden 'Ortega' denmiyor bize. İnanmayan halı saha maçına çağırabilir..

* Ortega demişken, çok yazık oldu hakkaten. Sen git Ortega gibi bir adamı transfer et, sonra takımın başında Lorant olsun. Aynı Lorant'ın daha sonra hangi takımları çalıştırdığına dikiz..

* Otobüste ayakta gitmeyi seviyorum ama her seferinde ayağıma basan öküzler yüzünden bu sevdadan vazgeçeceğim sanırım.

* Aylık akbilin ne büyük bir nimet olduğunu bu ay çok iyi anladım.. Ekonomi yapacağız diye sapıttık iyice..

* Grup CK, Fenerbahçe tribünlerinin yükselen yıldızıdır. Bu grubun bir üyesi olmaktan onur duyuyorum.

* Hayat çok garip. Bir yıl sonrası, bu blogun sahibi Ortega efendi karşınıza bir eğitimci olarak çıkabilir..yüksek lisans öğrencisi olarak da çıkabilir..ama aynı zamanda hala okulu bitirememiş bir öküz olarak da çıkabilir.. Bu son ihtimal çok kötü oldu be. Moralimi bozmaya yeter..

* "Düşünmenin suç olmadığı bir dünya kurulur mu dersin?" (Nazım Hikmet-Mavi Gözlü Dev)

* O kadar çok suni gündem var ki memlekette, üzerinde esas konuşulması gereken şeyleri hep ıskalıyoruz. Türban yasağı gibi komik bir uygulama var. Özgürlüğe inanan herkes bu yasağa karşı çıkmalı ve bu yasak toptan kalkmalıyken, biz ne yapıyoruz? Acaba türban yasağı ortadan kaldırılırsa, başı açıklar mahalle baskısı görür mü? ya da arkadaşından etkilenip başını örtmeyi mi tercih eder? gibi abuk sabuk şeyler üretiyoruz. Yapılacak şey çok basit oysa; bu olay din ve vicdan özgürlüğüyle alakalı, aynı zamanda kimsenin eğitim hakkını kıyafetleri bahane ederek engelleyemezseniz. Demokrasi diye bir şey var ise bu ülkede, bütün bu yasaklar ve tartışmalar komik kalıyor. Dön baba dönelim, aynı yere gelelim hesabı..

* Cevabımın şiddetinden susuyorum! (Necip Fazıl Kısakürek)

Ölmeye ölmeye ölmeye geldiiik


Nerede gördüm: Karamazov blog

El Burrito

Perşembe, Aralık 13, 2007

Kafam çok güzel, hayat çok güzel, Fenerbahçem her şeyden güzel..



FENERBAHÇE 3-1 CSKA


Buraya kadar gelebileceğinizi ümit etmiyorsanız, bundan sonrası için de fazlasını istemeye gerek yoktur. Bu takımın Avrupa'daki makus talihinin, cenabet Rüştü'nün (şakayla karışık da olsa ciddi bir yorumdur) gitmesiyle değişeceğine inanıyordum ama R.Carlos'un iteklemesiyle birlikte bu denli "takım" olma hüviyetine bürüneceğimizi ve adeta bir Avrupa takımı gibi oynayacağımızı asla ama asla hayal dahi edemezdim. Dün akşam Edu kendi kalesine gol attığında, maçı rahat bir şekilde takip ediyorsam, bu Fenerbahçe'de bir şeylerin değiştiğinin göstergesidir herhalde. Yenilsek dahi yolumuza Uefa'dan devam etme ihtimalimiz vardı, onu daha çok istiyordum. Bunu daha önce bu sayfalardan dile getirdim ama dün akşamki gördüğüm futbol, ve tribünler beni heyecanlandırdı açıkçası. Karşımızda as kadrosu tatile çıkmış bir CSKA vardı tabii, bunun elbette farkındayım ama bizim topçuların hadiseyi ciddiye alması, Psv maçındaki skora rağmen, maçı kazanma azimleri beni bu yönde düşünmeye sevk etti. Çok ciddi takımlar var. Grupta bir maçta yendiğimiz, diğer maçta farklı yenildiğimiz İnter bile, diğer 14 takımla kıyaslayınca zayıf halka gibi kalıyor nerdeyse. Gönlümden geçen Porto tabii ki, ama Chelsea ile eşleşeceğiz gibime geliyor.. Devler ligi tanımlaması bundan sonrası için hakkını veriyor yani. 2. tura çıkmak, bundan önce Avrupa'da ciddi bir başarısı olmayan Fenerbahçe için önemlidir, bugün İtalyan gazetelerinin "Türklerin, Avrupa'da adından söz ettirecek yeni takımı Fenerbahçe" şeklinde bizden bahsediyor olması gurur verici hakikaten. Bundan sonra çok ciddi bir takımla eşleşeceğiz ve muhtemelen karşı taraf maçların favorisi olacak ama son yılların en klişe söylemiyle; artık her takım birbirini yenebiliyor. Sahaya iki takım da 11 kişiyle çıktığı sürece, ümitli olmasınız (bu da Sinyor Terim'e ait bir söz) . Özetle çok ümitsiz konuşmak için henüz erken...


Dün akşam tribünler yine elinden geldiğince destek vermeye çalıştı. (elektronik ıslık olayından bahsetmek istemiyorum). Şu Dale Cavase olayından iyice sıkılmaya başladım bu arada. Portolular da söyledi Beşiktaş maçında. Ne besteymiş arkadaş.

***

Dün gruptan çıkmamızla birlikte, çevremde gözlemlediğim bazı tepkiler;

Galatasaraylı arkadaşlar: "Ulan biz, Fenerbahçe Şampiyonlar ligine katılsın, bize de makara çıksın diyorduk, adamlar Türkiye rekoru kırarak gruptan çıktılar..Haydaaa!!"

Beşiktaşlı arkadaşlar: "Bizim grup çok daha zordu. Sizin grupta biz olsak, biz de elimizi kolumuzu sallayarak çıkardık"

Anadolu takımı taraftarları: "Helal olsun be! Fenerbahçe sempatimi kazanmaya başladı. Çok iyi oynuyorlar, devamı gelir inşallah.."


"Bir futbolcunun efsane olması için ne yapması gerekiyor?
Bir kupa finalinde 5 gol atması mı? 50 bin taraftarın gözyaşını golüyle silmesi yetmez mi?"
( Esat Dergi )

Çarşamba, Aralık 12, 2007

Haydi Fenerbahçem!Güldür yüzümüzü


STAT: Şükrü Saracoğlu
HAKEM: Matteo Simone Trefoloni
SAAT: 21.45

Yaşar Büyükanıt invited you to join the group ''army'' now!


370 kaçak asker Facebook'ta yakalandı
Bunu hiç düşünmemiştiniz değil mi? Teknolojik gelişmeleri en yakından takip eden kurum Genelkurmay Başkanlığı...10.12.2007 21:25Genelkurmay Başkanlığı, fotoğraflı arkadaşlık sitesi Facebook’ta yapılan tarama sonucunda asker kaçaklarını tek tek eliyle koymuş gibi bulmaya başladı. Bu yolla 370 kaçak yakalandıAsker kaçakları için kötü bir haber... Facebook ya da benzeri internet sitelerinde eski arkadaşlarını arayan asker kaçaklarına kışlanın yolu gözüktü. Teknolojik gelişmeleri yakından takip eden Genelkurmay Başkanlığı, bütün aramalara rağmen bulunamayan asker kaçaklarını Facebook başta olmak üzere diğer sitelerden de takip ediyor.

SANAL ARAMALARA DEVAM
Fox TV'nin haberine göre sanal ortamda iz süren Genelkurmay bugüne kadar sadece İstanbul'da 370 asker kaçağını yakaladı. Facebookta bulunan kişisel bilgilerden, asker kaçaklarının çalıştığı kurumlara ulaşan askerlik şubeleri bu kişilerin kurumlarına asker kaçağı çalıştırdıklarına dair yazı yolladı. Kanunlara göre asker kaçağı çalıştırmak suç olduğu için iş verenler onları çalıştıramıyor, İşinden olan kaçaklarsa kışlanın yolunu tutmaktan başka çare kalmıyor. Askeri yetkililer, Genelkurmay'ın asker kaçaklarını bulmak için sanal alemi bundan sonra da dikkatle izleyeceklerini belirtti.

Şakacı seni!


Hakkaten çok şakacı şu Liverpool. İlk 3 maçlarında puanları dağıttılar, son 3 maçta fazlasıyla ve coşarak/coşturarak geri aldılar. "Şakacı seni" demeyeyim de, ne diyeyim ben?
***
Liverpool ilk 3 mac:
Porto 1-1
Marsilya 0-2
Beşiktaş 2-1
son 3 maci
Beşiktaş 8-0
Porto 4-1
Marsilya 0-4

Pazartesi, Aralık 10, 2007

Heyecanı hissetmek

8 Aralık Fenerbahçe-Galatasaray maçı, tribünden bir kare.
En sevdiğim anlardan biri. İçim kıpır kıpır olan böyle anlarda.
fotoğraf: Berfu Özlen

Pazar, Aralık 09, 2007

Gabriele Sandri'nin ardından

Sandri'nin ardından çok şey yazıldı, çizildi.. Eminim ki, çoğunuz okumuşsunuzdur. Lazio sempatizanıyım, yalnız çok iyi takip ettiğimi söyleyemem. Bu konuda Laziale 'yi geçmem imkansız ya da Liberte 'yi. Bırakalım onlar Lazio ve tribünleri hakkında yazsın. Ben değinmek istediğim mevzuya geri döneyim. Şu yukarıdaki fotoğrafta Lazio ve İnter taraftarlarının Sandri için düzenlediği yürüyüşü görüyorsunuz. Bunun muazzam bir hadise olduğunu düşünüyorum. Acaba diyorum; Türk tribünleri de benzer tepkileri verebilir mi? Elbette ki, böyle acı olaylar yaşamayı kimse istemez ama milletçe acı yaşamadıkça biraraya gelemediğimiz de bir gerçek. Tüm bunları sorgularken bir yazı gördüm. Bloga atacaktım ama sürekli erteliyordum. Kısmet bugüneymiş.. Buyrun okuyun, yorum size ait..

Bir AS Roma taraftarının Gabriele yazdığı mektuptan bir bölüm..

Every ultra is different. There are those who only active with a group and those who make up a group for themselves. Ultras are all different but they are all united by their love for their own team, their determination to endure for over 90 minutes on their feet despite the rain and the cold, they are united by the warming effect of a chant sung out at the top of their voices. They are united by the security of the friend who sleeps at their side on the train taking you home from an away game, by the swaggering walk through a rival city, by the joy of setting off on an away trip and the tiredness of the return home. They are united by that shared sandwich after hours of hunger, by that cigarette offered on the train and repaid in the stand, by that argument about the left winger on the bench shared in the gloom of a night train. They are united by a mentality. The things which unite us simultaneously divide us from the outside world, they separate us from worried parents, scandalised uncles, frightened classmates or disgusted teachers. Ultras are the exception to the rules, the unexpected which surprises you, the surprise which wipes the smile from your face when you thought you'd got away with it. Ultras are also the arm which pulls you up onto the truck before they shut the doors. Ultras are all this and more, many more emotions which can't be put into words.

Ciao Gabriele
A boy from the Sud

Bir rica

Türkiye, K.Irak'a girsin ama bu arada Ukrayna'yı ihmal etmesin.
Bilmiyorum, bu isteğimi çok mu bulursunuz?

Gerard, 8-0, Bursaspor

7 Aralık Bursaspor-Beşiktaş maçı..tribünden bir kare

FENERBAHÇE 2-0 Galatasaray

Kendimi, Hürriyet'in internet sitesi gibi hissetmeye başladım şu sıralar. Maçla ilgili yazı yazmaktansa, fotoğraflar eklemek daha basit geliyor haliyle. Gerçi bu son maçta futbol namına yazılacak fazla bir şey yoktu.. Klasik erken gelen golümüz ve ondan sonra maçı rahat bir şekilde izleyişimiz (maç öncesi de rahatız tabii her türlü). Dilimizin/parmaklarımızın döndüğünce bir şeyler karalayalım yine de..
Maçın ilk pozisyonunda Alex-Semih klasının ürünü olarak ortaya çıkan şık gol üzerine belki bir çok şey söylenebilir. Semih'in pozisyonu başlatması, ancak Alex'in verebileceği türden bir pas ve yine Semih klasıyla izleyebileceğimiz türden bir vuruş tekniği. Genç Semih sabretmesinin karşılığını alıyor sanki. Golden sonra ilk yarı bitene kadar etkin gözüken, daha doğrusu topa daha çok sahip olan taraf Galatasaray ama üretkenlik adına bir şey yok tabii. Ne ciddi bir gol pozisyonu..ne de tehlikeli sayılabilecek türden bir şut. Kalli'nin korkak kadro tertibine de değinmek gerek. Nonda'yı tek forvet görünce ve de Ümit Karan'ın kenarda olduğunu öğrenince, daha da rahatladım. Yaşlı kurt falan diyoruz ama bu kadar zayıf bir takımla çıkmak, hangi akla hizmettir..orası tartışılmalı. Deivid'in attığı 2.golümüzle daha da bir rahatladık tabii. Daha sonrası tribün şova ve makaraya dönüştü. O sırada telefonuma gelen kısa mesajlar, her derbide gelen klasik mesajlardandı. Galatsaraylılar erken gelen gole söverken, bizimkiler klasik bir Galatasaray derbisi izlediğimizden bahsediyordu.
Son 4 hafta boyunca, Gs, Kadıköy'e maç kaybetmeden gelsin diye dua ettim nerdeyse..Çok şükür isteğimiz gerçekleşti ve yine çok şükür, bizimkiler de affetmedi. Güzel bir akşamdı. Darısı çarşamba akşamına inşallah..

Grup CK diyeyim..Fazla söze gerek yok

Sen bunu fazlasıyla hakettin Genç(!) Semih.
***
Vee..tribünden ünlü simalar bölümümüz...



Başlıksız Yazı

 En son 2018'de Fenerbahçe'de bir şeylerin değişeceğine, eski düzenin yok olacağına inanarak bir yazı karalamışım. Ali Koç'tan n...