Pazartesi, Eylül 29, 2008
Sansür
Alkışlarlayaşıyorum.com'dan Mesut Bahtiyar'ın yazısı okunmalı.Bir şeyler yapmalı. Elimizden geldiğince tepki vermeliyiz..
Bu böyle gitmez...
Tepki vermek isteyenleri şuraya alalım, sansuresansur.org.
Mutu Seneye Roma'da Mı?
Bu bir iddia sadece. En azından şimdilik. İddiayı ortaya atan ise La Nazione.
Temmuz ayında Fiorentina tarafından Mutu'yla ilgili 20 milyon Euro'luk bir teklif aldıklarına dair bir açıklama gelmişti. Fakat teklifi reddettiklerini, Mutu'yu hiçbir yere salmayacaklarını açıklamışlardı daha sonra.
Haberdeki iddiaya göre; Mutu'nun yeni imzaladığı 4 yıllık sözleşmenin sebebi, önümüzdeki yaz takımdan ayrılmasına izin verileceğini dair söz alması. Bunun bir benzerini Luca Toni yapmıştı, ve daha sonra Bayern'e gitmişti diye hatırlatıyorlar haberde.
Bunu bir yere not alıyoruz. bakalım bu iddia doğru çıkacak mı?
Mesut Özil
Çarşamba günü Bremen ciddi bir deplasmana gidiyor Şampiyonlar Ligi'nde. Rakipleri hafta sonu derbide kaybeden Inter. Bakalım Mesut maçta forma şansı bulabilecek mi? Onun için ciddi bir sınav olacaktır.
Öte yandan, böyle bir yeteneğin Türk Milli Takımı'nı tercih etmemesi de oldukça üzücü.
Pazar, Eylül 28, 2008
Deivid Topla Buluşmuş
Bu sezon başlamadan önce talihsiz bir sakatlık geçirdi. Onun yokluğunda forma şansı bulan Kazım ve Burak hem medyayı, hem taraftarı bir türlü mutlu etmedi, ve hala edemiyor.
Herkes dört gözle Deivid'i bekliyor. İnternet sitelerinde "Deivid topla buluştu" haberlerini okuyan taraftar seviniyor.
Futbol çok garip hakkten. 2 yıl önce tribünden Deivid'e sövenler, bugün Deivid'in bir an evvel takıma girmesi için duacı.
Uzun lafın kısası, Deivid topla buluşmuş. Mutlu mesut olduk cümbür cemaat.
Sivasspor 2 Fenerbahçe 1
Maçla ilgili yazının gecikmesinin iki sebebi var. Birincisi, maçın sadece son 10 dakikasına bakabildim, doğru düzgün maç analizi yapmak bu bakımdan zor olur. İkincisi ise, maçı yorumlayanları takip edince insan da bir şeyler yazma isteği kalmıyor. Zaten söylenmesi gereken şeyler söylenmiş, şimdi aradan 2 gün geçince üstüne ben yazarsam israf-ı kelam olur herhalde.
Yürüye yürüye şampiyon olma sloganıyla lige giren Fenerbahçe, işin yarısını halletmiş durumda. 3 deplasman, ve elde var 0.
Durmak yok, yürümeye devam..
Not: Fotoğrafa dikiz.Yorum size ait.
Cumartesi, Eylül 27, 2008
Cuma, Eylül 26, 2008
Eric Gibi
Bu kez konu Ronaldo. Basına konuşan Fergie, transfer döneminde Ronaldo'nun Real Madrid'e gitmek istemesini anladığını, Avrupa'nın güneyinden gelen futbolcuların çoğunlukla Barça ve Madrid gibi kulüplere gitmeyi çok istediklerini söylemiş. "Cristiano da bunu düşünüyordu. Bunu gayet iyi anlıyabiliyorum" itirafında bulunmuş Fergie.
"Şu an onun için en iyi yerin United olduğunu anlattım" diyor. Vakti gelince gideceğini, ama şu an bu durum söz konusu olamayacağını ısrarla vurgulamış bir toplantılarında. Ve Ronaldo'ya, "Taraftarın sevgisini, takdirini kazanarak buradan gitmelisin" demiş. Örnek olarak da Eric Cantona'yı göstermiş.
"Stadyumdaki kalabalık hala ona tezahüratlar yapıyor. Eric gibi kahraman olarak git" diye de mesajını vermiş.
Ve son olarak Ronaldo için, "Bir gün buradan ayrılacak, ama henüz değil" demiş medyaya.
FasulyedenKom'un Yeni Hali
FasulyedenKom; binlerce koyunun arasında yaşamlarımıza başka bir anlam katmamızın gerekliliğini farketmemizin ardından oluşturuldu. Günümüz gençliğinin okumayan, yazmayan daha da kötüsü düşünmeyen bir et yığını hale getirilmesinin değersizleşme anlamına geleceğini düşünen biz, kendi mecramızda, dilimiz döndüğünce ve hedef kitle kaygısı taşımadan, sadece yazmak adına, yazmanın var olmak yolunda önemli bir adım olduğunu göstermek adına bu siteyi hazırladık.
Bazen sarfettiğimiz boyumuzu aşan lafların aksine iddialı değiliz, en iyiyi biz bilmiyoruz, hatta neredeyse hiçbirşey bilmiyoruz.. Ancak çiğ düşünce sistemimizin yanlış yığınları arasında kalan iki kelam doğru varsa onu bulmaya, beslemeye, büyütmeye, çoğaltmaya kararlıyız..
Herşeyin imaj ve pazarlama olduğu çağımızın hunharlığına inat çocukluk yıllarını, bakkal amcayı, 9 aylığı, hem kaleci hem de oyuncu olmayı, hatta sırf topu olduğu için fasulyeden oynatılmayı özleyen, Türkiye’nin de jeopolitik konumu gereği fasulyeden sayılmasına üzülerek tanıklık eden bizler, Cumhuriyetin bekçisi olma vazifesi sırasında uyuyakalan gençlerin uyandığında herşey için çok geç olmasından korkuyoruz..
Gerginliğimiz ondan…
***
Mecmuanın sokak çocukları 2004 yılından beri tehlikeli sokaklarda en harbisinden yazılar döşemekte. Zaman zaman hadiselere gergin yaklaşan, zaman zamansa daha ılımlı yazıların olduğu bir site olduğunu fark edeceksiniz. Bunu sebebi de yazar kadrosundan kaynaklanmakta. Aslında yazar kadrosu demek dorğu olmaz. Birkaç arkadaşın biraraya gelip oluşturduğu bu webzin, bugün giderek büyüdü ve üyelik seçeneğini de okuyucalara da açarak, fasulyeden'in duruşuna uygun yazılar yazma imkanı sağlıyor sizlere.Baştan söylemek gerek. Sitenin elemanlarının büyük bir çoğunluğu Fenerbahçe tribünlerinden ama sitede Fenerbahçe ağırlıklı yazılar çok değil. Daha çok gündeme, hayata dair lakırtılar mevcut.
Farklı üslubu, gergin yaklaşımlarıyla kısa zamanda hastası olacağınız düşündüğüm bir webzin.
Son olarak sitenin künyesindeki şu satırlarla son verelim bu yazımıza.
** FasulyedenKom, Basın Meslek ilkelerine uymaya söz vermemiştir.. Bi de taşşak geçmişlerdir bu ilkelerle.. terbiyesizler..
dip not: dea, bu yazıyı okuyorsan bana mail at, hesap numaramı göndereyim sana..
Kemal Belgin`in Yıldız Adayı Gürkan Sermeter Kimdir?
Kemal Belgin`in Yıldız Adayı Gürkan Sermeter Kimdir?
Meşhuuur futbol uleması Kemal Belgin 24 Eylül`de www.maraton.com.tr`de bir yazı yazarak el değmemiş bir futbol cevherini Türk futboluna armağan etti. Galatasaray`ın UEFA Kupası`ndaki rakibi İsviçre`nin Bellizona takımında oynayan Gürkan Sermeter`i gelecekte "Müthiş bir futbolcu olur bundan" diyerek lanse etti. Kemal Belgin`in yazısının Gürkan Sermeter`le ilgili bölümü şöyle:
Oooo bu
Gürkan da kim?
Bellizona takımında Gürkan Sermeter isimli bir Türk aslanı izledim. Müthiş bir futbolcu olur bundan... Aklı olan acilen Türkiye’ye getirir... Ve iki yıl, belki de bir yıl sonra büyük paralara satabilir. Ben şimdiden yazayım da...
http://www.maraton.com.tr/article.php?article_id=3541
Biz de bu yazıdan sonra merak ettik araştırdık, kimdi bu Kemal Belgin`in gelecekte müthiş bir futbolcu olacağını ilan ettiği, "aklı olan acilen Türkiye`ye getirir" dediği Gürkan Sermeter?
Şu anda forma giydiği AC Bellinzona takımının resmi sitesine göre Gürkan Sermeter, orta sahada oynuyor, 8 numaralı formayı giyiyor, İsviçre vatandaşı, 181 cm boyunda, 71 kg ağırlığında. Buraya kadar garip bir şey yok her şey normal.
AC Bellinzona Resmi Sitesine Ulaşmak İçin tıklayınız
Fakat futbol uleması Kemal Belgi`nin, "müthiş bir futbolcu olur, aklı olan acilen alır" dediği Gürkan Sermeter`in doğum tarihine baktığımızda gözlerimize inanamadık.
Kemal Belgin`in Gürkan Sermeter hakkında yazdıklarından sonra biz bu futbolcuyu genç, kariyerine yeni başlamış biri olarak düşünüyorduk ki; ne görelim! Gürkan Sermeter meğer 14 Şubat 1974 doğumluymuş. Evet yanlış okumadınız Kemal Belgin`in futbol dünyasına yıldız adayı olarak lanse ettiği Gürkan Sermeter tam 34 yaşında...
Futbolun gerçek bir uleması olduğunu bu son buluşuyla bir kez daha kanıtlayan Kemal Belgin`i tebrik ediyor, ancak bu buluşları yaparken elini çabuk tutmasını bir 15 sene kadar acele etmesini rica ediyoruz.
not: antu.com'dan alıntıdır..
Soccerblogs
Şurada Mert sormuş. "Ortega, konu ile alakasiz ama ingilizce futbol Blog'u var mı tavsiye edecegin?" diye. Cevabı ayrı bir yazıda verelim istedim. Herkes haberdar olsun, daha iyi olur herhalde.
Blogdan kasıt böyle tek kişinin uğraştığı bir şeyse, onları çok sık takip ettiğimi söyleyemem..ama blog mantığıyla hazırlanan sayfalar var. Şu aşağıdakileri tavsiye edebilirim (aralarında bazılarını tek kişi hazırlıyor yine de, o ayrı).
http://www.epltalk.com/
http://www.thespoiler.co.uk/
http://www.whoateallthepies.tv/
http://billsportsmaps.com/
http://gramsciskingdom.blogspot.com/
http://pitchinvasion.net/
http://www.runofplay.com/
http://spanglyprincess.blogspot.com/
http://www.theoffside.com/
http://spanishfootballsports.blogspot.com/
http://arsenalist.com/
Dedikodu içinse şuna bakabilirsiniz.
http://www.kickette.com/
En son Ljunberg'in özel hayatına yakın markajlar sonucunda bir çok kişi haberdar oldu gerçi bu sayfadan :)
Son olarak manyak olmadığımı, fırsat buldukça bu adresleri takip ettiğimi belirteyim. Bütün gün bilgisayar başında değiliz. Bunu ayrıca "şu konu hakkında neden bir şeyler yazmıyorsun ya da şu konu hakkında yazmalısın" diye mail atan arkadaşlara da söylemiş olayım. Listeye daha birçok adres eklenebilir ama sık sık güncellenen sayfaları yazmak istedim.
Not: Ayrıca, sayfanın sağ tarafına, aşağılara doğru widget denen şeyden ekledik. Soccerblogs başlığı altında, futbol bloglarından seçmece restgele yazılar çıkacak. Bu biraz sayfanın açılışını ağırlaştırabilir. Olağandışı bir ağırlık söz konusu olursa, bunu bana bildirirseniz sevinirim.
el burrito
İstanbul
Kadir Gecesi
Hayatım boyunca tuttuğum oruçların nerdeyse tamamı okul günlerime denk gelmiştir. Bu sene kendimi garip hissettim. Artık öğrenci olarak gidecek bir okulum yok. Ders, ödev-rapor, sınav stresi yok. Onların yerini başka şeyler aldı. Ama Ramazan'ın benim açımdan garip geçmesine sebep oldu bu durum. "Ders bitse de, eve gidip iftar vaktine kadar yatsam" düşüncesi yoktu bu sene misal.
Son olarak bu Ramazan ayından çıkardığım dersin; "İmaj hiçbir şeymiş, susuzluk her şeymiş" olduğunu belirtip, yazıyı da "Tüm İslam aleminin Kadir gecesi mübarek olsun" dileğiyle bitireyim..
Kılıçdaroğlu vs. Fırat
Beni şu an için ilgilendiren tek şey şu yukarıdaki kare. Biri diğerine "müfteri" der, ötekisi "Bay Baron" der.. Kameraların olmadığı ortamlarda tabii okkalı küfürler ediliyordur muhakkak..Ama eninde sonunda "ne pis bir şey şu siyaset" dediğimiz olayda, hasmınla tokalaşıyorsun, objektiflere gülüyosun falan. Sırf bu gibi samimiyetsiz yaklaşımlardan dolayı yıllardır siyasete bulaşmamaya çabalıyorum. Umarım bu tavrım ömrümün sonuna kadar sürer..
Belki de, bu samimiyetsizlikler sadece siyasette yok diyebilirsiniz. Doğrudur..ama en çok siyasette oluyor. Zaten bir ben eksikmişim gibi, oraya da yetişmek istemem. Ben bana yetiyorum zaten dertlerimle..
Bu fiyata bilet satmak ayıptır!
Prensip olarak televizyonda söylediklerimi yazıya taşımamaya çalışırım. Aynı sakızda debelenmeyeyim diye. Ama bu sefer konu ciddi ve söz uçar diye korkuyorum. Bülent Timurlenk blogunda değindi ilk. Ben de Futbol Ekstra’dan kaldığımız yerden devam ediyorum ve Türkiye’deki bilet fiyatlarını, futbolun giderek pahalı bir zevk haline getirenleri bir de rakamlarla ‘teşhir’ ediyorum.
İki paragraf ekonomi yazısı kıvamında gidelim. Önce ‘Üç Büyükler’in bilet fiyatlarına bakalım, sonra da Türkiye’nin ortalama aylık gelirinin (olmaz ya) hadi 1000 YTL (~550 avro) olduğunu varsayalım. Fenerbahçe, Gençlerbirliği maçının en ucuz biletini 44 YTL olarak açıkladı. Yani 24 avro. Beşiktaş-Gaziantep maçının en ucuz bedeli 19 avro (35 YTL), Galatasaray ise lige 27 avroyla başladı (50 YTL), sonra tribün dolmayınca 16.4 avroya (30 YTL) çark etti. ‘Üç Büyükler’in ucuz bilet ortalamasını 20 avro sayarsak, ayda iki maça gidebilmek için ortalama gelirin yüzde 10’unu ayırmak zorundasınız demektir.
Şimdi Avrupa’yla kıyas edelim. Kriterimiz maç günü ‘kazığı’ değil müdavim taraftara
sunulan en ucuz bilet fiyatı. Dünyanın en pahalı liginin en pahalı takımı Man. United’ın bileti
20 avro. Ayda iki maçın aylık gelire oranı yüzde 2’yi bulmuyor. Arapların sonsuz bütçesine teslim olan Manchester City ise Robinho’yu izletmek için 27 avro istiyor. 16 yaş altı taraftarlar için bu 12 avroya düşüyor. Zenginler kulübü diye bilinen Chelsea’nin kale arkası 44 avro.
Ama onlar da ‘Gençler için 19 avro yeter’ diyor. Liverpool’da baba-oğul paketi maç bileti 35’er avro. Baktığınızda hiçbir biletin aylık ortalama gelire oranı yüzde 2’yi bulmuyor. Üstelik genç ve öğrenci indirimi var ve pek çok takımın Avrupa Kupası biletleri daha ucuz. Hadi orası İngiltere, futbol orada ezeli beri işçi sınıfı sporu. Peki ya diğerleri... Kısa bilgiler verelim. Bayern’in en ucuz bileti 5 avroya kadar düşüyor, Stuttgart çocuklara 7 avroya bilet satıyor. Schalke 10, Dortmund 12 avro diye belirlemiş rayici. Yine orada da aylık gelirin yüzde 2’sini bulmuyor maliyet. Devam edelim. Barcelona’nın en ucuz bileti 24, Real Madrid’in 20 avro. Milan 13 avroya Kaka, Pato, Ronaldinho’yu izletiyor. Mourinho-Ancelotti kapışmasını 22 avroya izleyebileceksiniz. Üstelik İtalya’da da Avrupa maçları daha ucuz. Üstüne üstlük bütün bu ülkelerde gençlere, öğrencilere indirimli biletler var. Eee...
Şimdi sadede gelelim. Görüldüğü üzere, oranlara bakarsanız Avrupa’da bizim kadar
pahalı bilet satan yok. Neden? Biz daha mı zenginiz? Statlar daha mı konforlu? Toplu taşıma olayı çözüldü mü? Arıyorum, tarıyorum, hakikaten bir tanecik olsun makul neden çıkar mı? Ben bulamıyorum. Tek vaatleri var: Ölümüne sevdiğiniz takımın fiyatı bu diyorlar, yerseniz... Aşkın karşılığını ancak tek taraflı öderseniz görürsünüz... Ne oluyor peki? Maçın bitmesine 10 dakika kala arabası trafikte kalmasın diye stadı terk eden, yağmurda, çamurda kombinesine rağmen evde televizyon başını tercih eden, parasının karşılığı göremeyince homurdanan, karşılıksız değil karşılığını ödediği için, ödediği kadar seven ve parasının karşılığını talep eden bir seyirci tribünleri dolduruyor, daha doğrusu dolduramıyor.Oysa futbol yoksul sporu, en çok da orta alt sınıfın eğlencesi, umudu. Ama belli ki onlaryoksulları, dar gelirlileri tribünde istemiyorlar.
Sol bek, sağ açık olarak girebilirler belki o mabede, ama tribünlerde biraz zor otururlar.
Hiç unutmuyorum. Bir Fenerbahçe-Rizespor maçıydı. 6-0 kazanmıştı Sarı-Lacivertliler.
Rahmetli Kayhan Kaynak televizyonların bile çekemediği, 40 metrelik bir füze fırlatmıştı.
O maça gitmekle, o golü görmekle övündüm yıllarca. Yatakhane arkadaşımın kompozisyon ödevini yapıp kazandığım paralarla almıştım bileti. Ailemden hiç maç parası istemedim.
Harçlıklar yetiyordu. Şimdi 16 yaşında bir yeğenim var, Tutku. Neyse ki futbolla ilgilenmiyor kızcağız. Gündeliğinden artırdığı para sinemaya, tiyatroya zar zor da olsa yetiyor. Ama asla Fenerbahçe’yi, Galatasaray’ı, Beşiktaş’ı izlemeye değil...
Yazık
Bir insanı eleştirebilirsin. Yaptırımlarının ne denli hasar verdiğini cümle aleme duyurabilirsin. Buna bir lafım elbetteki olmaz. Zira aynısını blogu açtığım ilk günden beri yapıyorum. Ama gelgelelim bir insanın kusuruyla dalga geçmeyi asla onaylayamam. Nasıl ki rakip takım tribünleri Başkanın "r" harifini tam olarak söyleyememesini dalgaya alıp pankart yapmışsa, bu da o hesap olmuş.
Hiç olmadı işte bu hareket..Yazık..Ciddden çok yazık.
Perşembe, Eylül 25, 2008
Fergie'den Para Babalarına Nasihat
"Parayla her şeyi satın alamazsınız. Bu yaz bu durum kanıtlanmıştır. Ronaldo'yu satmak istemedik, diğer kulüpler de en iyi oyuncunlarını satmak istemezler. ve satın alabileceğini sadece birkaç oyuncu vardır."
"1950'lerde Sunderland'e 'The Bank of England Team" denirdi. ve onlar küme düştü. Garantiniz yok."
"11 adam alabilirsiniz, 11 tane Robinho alabilirsiniz. Fakat bu bir takım etmez, eder mi?"
"Yönetme sanatı dengeli ve farklı karakterdeki oyuncuların karışımıyla ortaya çıkan türden bir takım kurmaktır. Bu en önemli şeydir. "
Rafa'nın Yeni Hedefi:Gareth Bale
Şaka bir yana haberi yapan The Sun gazetesi. Habere ne kadar itibar etmeliyiz derseniz, bizdeki Posta, Takvim nasıl gazetecilik yapıyorlarsa öyle işte..Aşağı yukarı aynı ayardalar. Ona göre düşünün yani.
Mourinho Severler Derneği
"Mourinho harika bir teknik adam. Onu beğeniyorum. Birçok kişi onu sevmiyor ama ben seviyorum."
"Juve her zaman Juve olacaktır. Her zamanki gibi kazanmak isteyeceklerdir"
Yorumsuz vol.2
''Her takıma attığım gol sevinci gibi olacak. Çok aşırı ve fazla olmayacak. İnşallah gol de atarım Galatasaray'a''
Önemli bir durum söz konusu burada. Ben 7 yıl Avrupa'da oynadım. İnsanlar hala Galatasaray'dan buraya gelmişim gibi düşünüyorlar, ama ben Newcastle'dan geldim. En büyük arzum Fenerbahçe formasıyla çok gol atmak. Bunlardan bir tanesi, bir kaçı da fazlasıyla Galatasaray'da olursa daha mutlu olurum''
''Türk medyasının gösterdiği gibi bir Emre yok ortada. Para için Fenerbahçe'ye gelmiş, bütün her şeyi geride bırakıp gelmiş bir Emre yok. İngiltere'de ne kadar para kazanıyorsam, Türkiye'de de aynı parayı kazanıyorum. Ben Fenerbahçe'ye para için gelmedim. Kendi hedeflerim için geldim. Newcastle'dan ayrılma dönemimde en samimi yaklaşımı gösteren takım olduğu için, kulübün başında Aziz Yıldırım olduğu için, ailem Fenerbahçeli olduğu için buraya geldim"
''Oynadığım takımlar benim üzerimden yıpratılmaya çalışıldı. Milli takım başta olmak üzere... Şu anda Fenerbahçe ile alakalı sıkıntı olabilir. Oynadığım takımın başarısı için her şeyi yapmaya hazırım. Sevdiğim insanlar da var basında. Sevmediğim insanlarla bile olsa oturup konuşmaya hazırım. Onlar işi çıkılmaz noktalara sürüklemeye başladılar. Kendi kulübümün taraftarına karşı bile beni edef göstermeye çalıştılar. Taraftarımla sıkıntı yaşayacağımı düşünmüyorum, ama medya ile yine bu tartışmalar sıkıntılarımız olacaktır. Her türlü mücadeleye hazırım. Milli takım ve Fenerbahçe büyük kitlelere hitap ediyor, milli takım ve Fenerbahçe'nin menfaati söz konusu olunca her türlü mücadeleye, kavgaya, gürültüye bile hazırım''
''Galatasaray'a büyük hizmetler yaptığımı düşünüyorum. Çocukluğumda Fenerbahçeliydim. Kader beni 13 yaşımda Galatasaray altyapısına taşıdı. Daha sonra A takıma çıktım ve çok güzel günler yaşadım. Bu demek değil ki Fenerbahçe'de güzel günler yaşamayacağım. Fenerbahçeli bir genç olarak Fenerbahçe'ye gelmiş olmaktan çok mutluyum. Çocukluğumda, ailem Fenerbahçeli olduğu için Fenerbahçeliydim. 13 yaşımda transfer oldum. Galatasaray'da inkar edilemez güzel duygular yaşadım. Oynadığımız takımlarla özdeşleşiyoruz biz, ama profesyonel futbolcu olduğumuzdan dolayı şu an benim için esas olan Fenerbahçe'nin başarısı. O dönemde de esas olan Galatasaray'ın başarısıydı. Fenerbahçeliydim, bu bir gerçek. Beni yakından tanıyan insanlar bilirler. Kimseye cici çocuk görünmek için de söylemiyorum bunu. Öyle bir kaygım yok''
''Kendimi ne kadar güçlü hissedersem, o kadar devam edeceğim. Bu erken yaşlarda da olabilir, geç yaşlarda da. Futbolun içinde açıkçası kalmak istemiyorum. Bu piyasayı, bu ortamı çok sevmiyorum. İyi bir aile babası olmak, bir ticaret adamı olmak belki...Belki Fenerbahçe Kulübü ile özdeşleşirsem kulübün bir bölümünde çalışmak olabilir. Aktif bir teknik adam veya yönetici olarak medyanın içinde olmak istemiyorum''
Haberin tamamı burada. Konuyla ilgili yorum yapmak istemiyorum..
Çarşamba, Eylül 24, 2008
Pazarlık Yapar Mısınız Acaba?
Tüm bunların üstüne Lyon Başkanı Jean-Michel Aulas bir açıklama yaparak Karim Benzema'nın fiyatını duyurmuş:100 milyon Euro. Evet, yanlış okumadınız, tam tamına 100 milyon..
Jean-Michel Aulas pazarlığa açık mıdır acaba? Bir de onu belirtseymiş, çok güzel olurmuş.
Kazım Kanat
Basketbol maçlarında oyuncuların soyisimlerini söyleme ekolü sanırım Murat Murathanoğlu'yla başlamıştır. Futbol yorumcuları arasında oyuncuları isim ve soyisimleriyle hiç sektirmeden söyleyen tek kişiydi Kazım Kanat.
Bazen yaptığı sivri dilli yorumlarıyla bizi sinirlendirse de, Ahmet Çakar'la garip tartışmalar yapsa da, severdik onu. Onda deli cesareti vardı desek yeridir. Kimsenin dile getiremeyeceği mevzulara değinirdi.
İyi adamdı Bay Kazım Kanat..Kanserle mücadelesi herkese örnek oldu.
Allah rahmet eylesin.
Halı Saha Klişeleri
*Maçın henüz başıdır. Takımdan bir oyuncu uzaktan abanır, top dağlara taşlara gider. "Beyler paslı oynuyoruz, bam güm oynamayın" der birisi. 5 dakika sonra az önce topu dağlara taşlara yollayan eleman bu sefer sağlam vurur, top 90'a gider. Az önce paslı oynamamız gerektiğini söyleyen abimiz, gol sevincinde aynen şöyle der, "Aferin...beyler, hep böyle, devam"
* Top sahadaki bir arkadaşın hassas noktasına gelmiştir. Öneriler hazırdır;"Zıpla olm", "Hacı, git işe bir kenara" vb.
* Kaleci olarak sahaya çıkan bazı arkadaşlar ücretin yarısını ödeme konusunda ısrarcı olurlar. Şayet iyi kaleciyse bu kişi, takımın diğer elemanları bu duruma razı olurlar.
* Sabit bir kalecisi olmayan takımda, ekseriyetle takım içi kavgaların çıkması muhtemeldir. "Abi, ne var ileride ya? Gel biraz kaleye geç, bir bok yaptığın yok zaten" şeklinde sitemkar cümleler işitilir.
* Halı saha maçı organize etmek dünyanın en zorlu işlerinden biridir. Mümkünse hiç bulaşmamak gerekir. İnsanların peşinden koşmak, telefonda millete yalvarır moda geçmek, giden kontorler vs. Bunlar gerçekten adamı yiyip bitiren etkenlerdir. Maçı organize edebilmek için bu gibi durumlarda yalan söylenebilir. "Abi sen geldin mi, tamamız. 12 oluyoruz" gibi. Bunu telefon açtığınız herkese söyleyebilirsiniz. Etkili oluyor.
* Rakibin kalecisi iyi çıkınca, hemen "Nerden buldunuz bu kaleciyi? Lisanslı mı?" muhabbetleri yapılır.
* Defansta tek başına kalan ve sürekli rakip ataklarıyla boğuşan eleman en sonunda isyan eder;"Ya a..... koduğumun yerinde herkes forvet. Defansa gelen bir Allah'ın kulu yok. Defansa gelin lannnn!!!"
* Rakip dişli çıktı mı, yapılan fiks yorum:"Abi adamlar her hafta oynuyor. Ezberlemişler birbirlerini"
* İstediği pasları bir türlü alamayan, göbeğiyle birlikte forvet mevkinde konumlanmış, yaşça sahadaki kişilerden oldukça büyük gösteren abimiz bir türlü istediği pasları alamıyordur. En sonunda dayanamaz, adeta patlar:"S.......m atacağın pası.. yarım saatir bağırıyorum kale önünde."
* Topu ayağına aldığı zaman 35 kişiyi çalımlamaya çalışan, her pozisyonda en olmazı, en zor olanı yapmaya çalışan tipler vardır. Bu kişiler Hasan Şaş gibidir. Çalım üstüne çalım atma meraklısıdır, ki bunlar en kıl olduğum halı saha topçusu tiplemelerinde kafadan liste başıdır. Maç biter, yenilginin verdiği sinirle elemanın biri çalım manyağı arkadaş için şu yorumu yapar:"Bir dahaki maç Mehmet'i çağıracaksanız, ben yokum. Pas pas diye yırtınıyoruz ileride, herif görmüyor bizi"
* Defansta çakılı oynayan ikililerden biri takım korner kullanırken, ileri çıkmaya karar ver. Ve yanındaki partnerine, "Abi, sen geride kal" der. Diğeri önce davrandığı için, geride kalmalıdır bu kişi. Biraz erken davransa, o gidebilirdi, ama artık çok geçtir. Bir keresinde böyle bir diyaloga şahit olmamın akabinde, defansta kalan bir abimiz, kornere giden partneri için "Pezevenk sanki Luciano. Her kornerde gol atıyor ya, ondan ileri çıkıyor ibne" demiştir. Yarılmama vesile olmuştur.
* Maç tahmin edilenden daha kötü geçiyordur. takımlardan biri diğerini ezip geçiyordur adeta. Sahadaki oyunculardan biri dayanamaz bu duruma, ve "Abi böyle olmayacak, Ahmet'i size verelim, Vedat bize geçsin" der. Orada anlaşılması gereken şudur;Ahmet iyi oynuyordur, Vedat ise toptan çakmadığı gibi, fasulyeden muamelesi görmektedir. Bu gibi durumlarda Vedat olmak zor olmalı. Böyle bir psikolojiye girmek istemezdim açıkçası.
* Maç bitmiştir. Kazanan takımın oyuncularının rakipleriyle dalga geçme zamanıdır. "Ya siz kesmiyorsunuz artık bizi. Haftaya da böyle oynayacaksınız, hiç gelmeyelim boşuna" şeklinde rakiple alay edilir. Olayı özele indirgeyenler de olabilir. Bacak arası gol yiyen kaleciyle alay edilir. Boş kaleye atmayan kazmanın üstüne gidilir vs.
* Bir sakatlık pozisyonu yaşananır. Rakibine sert giren oyuncular bu gibi pozisyonlarda ikiye ayrılır. Birinci grup rakibinin durumunu soran, yardım etmeye çalışan iyi niyetli insandır. İkinci gruptakiler ise öküz yaradılışlıdır. Bazen bu gibi durumlarda arkalarına dahi bakmazlar. Maç sonrasında o pozisyon tartışıldığında topa müdahale ettiklerini söylerler. Sağlam bir küfürü hak ederler.
* Kimileri bu tip maçları çok ciddiye alır. Maç başlamadan önce bütün takım kalenin önünde toplanır. Herkesin geçeceği pozisyon söylenir. Yine paslı oynanması gerektiği vurgulanır. Ama tecrübeyle sabittir ki, maç başladıktan en fazla 5 dakika sonra oyuncular kafasına göre oynamaya başlar.
*Halı sahada amaç amatörce heyecan yaşamaktır. Bu sebeple ödetmesine ya da iddiasını oynanan maçları hiç sevmem. Ortada bir hediye varsa, maçlar tekme tokat geçer. Kavga gürültü bol olur. Halı saha denen şey eğlence amaçlıdır, ter atmaktır mevzu.Kavga etmeye meyilli olanlar gitsin "dövüş kulübü" açsın.
Not: Yukarıdaki maddeler tamamen kendi gözlemlerim sonucu ortaya çıkmıştır. Her halı sahada yaşanması muhtemeldir. Ekşi sözlük yahut başka bir kaynaktan araklama değildir. İzin gösterme zorunluluğu olmaksızın her yerde yayınlanabilir..
50
The Special One bir yandan bu Pazar oynanacak Milano derbisine hazırlanırken, bir yandan da sağa sola laf yetiştirmeye devam ediyor. Pietro Lo Monaco'yla girdiği ağız dalaşının ardından, rakiplerine saygısı olmadığı yönünde eleştirilen Mourinho," Alem buysa,kral benim" şeklinde bir açıklama yapmıştı. Tevazusunu göstermişti en klasından. Eksik olmasın.
Haberlere göre SKY muhabiri Massimo Mauro, Mourinho'ya soruyor:"Fabio Capello'nun Juve'de yaptığı 3 sezon şampiyon olma başarısını (3 scudetto-1971/72, 1972/73, 1974/75 -Juventus) tekrarlayabilecek misiniz?" Bunu sorarken de Mancini'nin İnter'de son 2 yılı şampiyonlukla kapattığını hatırlatıyor bir de tabii.
Jose yine kendinden emin bir şekilde cevaplıyor soruyu.
"Hangisi daha zor bilmiyorum. 3 yıl şampiyon olmak mı, yoksa Chelsea'de yaptığım gibi 50 yıl sonra takımı şampiyon yapmak mı?"
İnsanın hayatında kıyak geçtiği isimler olur. Bu kişilerin şımarıklıkları, laubalilikleri gözünüze fazla batmaz. Jose Mourinho bu kişilerdendir benim için. Ben de ona "The Special One" muamelesi yapanlardanım. Zengin patronunun ona sunduğu lüks imkanlar sayesinde Chelsea'nin 50 yıl sonra şampiyon olduğunu iddia edebilirsiniz belki.Ama Mourinho'nun kariyerini ve başarılarını bir kez daha incelemenizi öneririm. Sanırım o zaman Jose hakkındaki fikirlerinizi değişecektir.
Salı, Eylül 23, 2008
Astroloji, Burç, Fal vs.
Hayatım boyunca anlayamayacağım şeylerden biridir hatun kişilerin burç, fal, astroloji takınıtısı. Üniversitede 1.sınıfta olduğum dönemler. Okulun ilk günleri. Yemekhanedeyim. Doğal olarak ekseriyetle tek başıma oturuyorum o zamanlar. Sınıftan sadece adını bildiğim bir kız geldi.Karşıma oturdu. Muhabet ettik falan. Hatun kişi burç manyağıymış. Sohbetin bir yerini burçlara bağladı, ve dakikalarca konuştu. Yükselenimi sordu? O güne kadar bihaber olduğum bir şeydi. Doğum tarihimi, saatini falan sordu yanlış hatırlamıyorsam. Daha sonra "ben akşam bakarım, yarın sana söylerim" dedi. Dalga geçiyor sandım. Gidip evde araştırma mı yapacaktı ki? Neyse ertesi sabah sınıfa girdim. Biri hoplaya zıplaya yanıma geliyor. Tam günaydın demeyi niyetlenmiştim ki, "senin yükselinin yay" dedi. Ne yükselini ne yayı sabaha sabah, diyemedim tabii. Güzel hatundu. Terslemek olmazdı (yazar burada az şerrefsiz olmadığını vurguluyor çaktırmadan). Bu arada ikizler burcu olduğumu söylediğimde, "bence sen hiçbir kıza ikizler burcu olduğunu söyleme" dedi bana. Sonra sanki karşısında düşmanı varmışcasına, ikizler burcu erkeğinin özelliklerini sıraladı. Kendimdem tiksindim o dakikalarda.. Sonraları o kızla çok samimi olduk. Ders çıkışlarında onu istasyona kadar götürüyordum. Aslında götürmek istemiyordum ama yalvarıyordu. Sokakların durumundan bahsediyor, Anadolu çocuğu duruşumdan faydalanmak istiyordu. Hatun kişi güzel olunca da, haliyle yardımsever Türk erkeği moduna girmiştim. Zaten İzmit'te vakit geçirmektense, Kadıköy'e gitme fikri her zaman daha cazipti (yazar burada kimi zaman hatun kişiyle birlikte trene bindiğini söylüyor) O kız 3.sınıfta okulu bıraktı. Nedenini bilmiyoruz. Geçen sene Moda'da gördüm, yanında 2 kız daha vardı. benimse yanımda bir kız arkadaş vardı. Bu sebeple karşısına çıkıp, nerelerdesin sen diyemedim..Bir daha görür müyüm bilmem?
Finallere 1 hafta vardı. Derslere gidip gelen ama pek not alamayan bir öğrenciydim. Sınıftan aynı evde kalan 2 kız vardı. Daha çok samimi olduğum kızı aradım, dışarıda olduğunu, yarım saat sonra evlerine gidersem, ders notlarını ondan alabileceğimi söyledi. Yarım saat sonra evlerine gittim. Kapıyı açan kişi notlarını alacağım kız değil, onun ev arkadaşıydı. O da bizim sınıftandı ama sadece selamlaştığım biriydi o döneme kadar. Beni içeri buyur etti. Girmek istemiyor gibi davrandım, ama yalandı bu hareketim. Zira hava sıcacktı ve dışarıda keriz gibi dolaşmaya niyetim yoktu. İçeri girdim. Bir baktım hatun kişi şortla dolanıyor ortalıkta. Gerçi şort demeye bin şahit lazım. 80'li yıllardaki futbolcular gibiydi diyeyim siz anlayın. Temizlik yaptığını, odaya geçmemi söyledi. Herhalde üzerine daha düzgün bir şeyler giyecek diye düşündüm. Yanılmıştım. Sadece kolsuz kıyafetin yerine, bol bir tişröt giyip odaya geldi. Notları almak için geldiğimi, ev arkadaşının bana telefonda söylediklerini anlattım ona. Bana bir kahve yapabileceğini söyledi. Sevmesem de, ayıp olur şimdi reddetmek düşüncesiyle "olur" dedim. Gitti, kahve yaptı geldi. Sınıftan, sağdan soldan, ilişkilerimizden bahsettik. Sevgilisinden yeni ayrıldığını öğrendim orada. Bense çok süper gitmese de, bir ilişkim olduğunu söyledim sadece. Kahvemi bitirdim. Fal bakabileceğini söyledi.Anlamam, etmem, inanmam şeklinde dirensem de..kaçarı yoktu. Zaten notları alacağım kız arkadaş hala eve gelmemişti. Falıma bakmaya başladı. Aklımda kalan 10 madde var. Ve inanılmaz bir şekilde bunların 10'u da gerçekleşti. O dönemler ilişkim olan hatunla nasıl ayrılacağımı bildi, denizlerde olan bir akrabamın yakın zamanda beni ziyaret edeceğini söyledi (içimden hassiktir demiştim buna..uzakdoğu'daydı çünkü halamın oğlu.kendisi denizciydi) .1 hafta sonra İzmit'e geldi. Fıtık ameliyatı olacağını için gemiden ayrılmıştı. O gün söylediklerine inanmamıştım, ama sonradan her birinin gerçekleşmesi garip geldi. Beni yakından tanıyan biri değildi. Bu bakımdan şaşırtıcı geldi bana... Öte yandan hatun kişiyle o gün aramızda olan biteni merak eden varsa, ki muhtemelen vardır, size onları burada anlatacak değilim. Şaka lan şaka..Benim sevgilim vardı o dönemler.Kendisini aldatacak değildim ya? Hem zaten o dönem hayatımda ciddi manada aşık olduğumu düşündüğüm tek kişiydi o. Sonra n'oldu? Ayrıldık tabii..Aynı durum şimdi olsa ne mi olur? Buna cevap vermeyeyim..Ha bi de, notları alacağım hatun o gün akşama kadar eve gelmemiş. Bense işimi halledip, onun dönmesini beklemeden notları fotokopicide çoğalttırıp eve dönmüştüm. Yarım saat sonra geleceğim deyip, akşama kadar gelmemek..bu da hatun kişilere özgü bir şeydir işte.
Tribün Dergi forumlarında bir konu açmışlar. Doğum gününüze ait çok ilginç veriler yazıyor. Merak edip tıkladım, ve beni daha sonra şu sayfaya yönlendirdi. Doğduğum günü girdim oraya. Ve karşıma çıkan sonuç yine şaşırttı beni. Forumdaki konuya da aşağıdakini yazdım işte.
Ya ben inanmam bu tarz şeylere ama benim için yazılan şu cümlelere bakıyorum..çok uyuyor..da..nasıl oluyor? Ben sadece o tarihte doğduğum için mi yaşıyorum bu gerçeği? Çözemedim..
"Hossohbet ve eglencelisiniz. Bu özellikleriniz de kolay arkadas edinmenizi sagliyor. Pek cok insan sizi seviyor ama sizi gercekten anlayan cok az insan oluyor.Bunun sebebi karmakarisik ruhunuzun derinliklerine inebilmeyi cok az kisinin basarabilmesi. Ugrastiginiz size zevk veren konulardan cabuk bikiyorsunuz.Olaylari genelde oldugu gibi kabulleniyorsunuz.Yani fazla dert edinmiyorsunuz. Zaten mucadele etmekten de hoslanmiyor cabuk pes ediyorsunuz. Kivrak zekaya sahip oldugunuzdan baskalarini acimasizca elestirmek ten kacinmiyorsunuz. Sozcukleri kullanmadaki yeteneginiz iyi bir elestirmen,yazar,konusmaci, ya da sunucu olmanizi saglayabilir. Sevgisiz yasamayan bir insansiniz. Bu yuzden sizi seven ve anlayan biriyle birlikte olmadikca mutlu olmaniz mumkun degil.."
Chelsea'den Ayrılmam Söz Konusu Değil
Portekizli teknik adam Mourinho'nun İnter'e gidişinin ardından, Chelsea'den transfer etmesi muhtemel isimler ortaya atıldı medya tarafından. Bunlardan biri de Terry'di.
Kariyerini Stamford Bridge'de noktalamayı düşündüğünü her fırsatta dile getiren Terry, son günlerde medyada çıkan "İnter, Terry'i almayı düşünüyor" haberleri için açıklama yapmış.
"Jose, benim Chelsea'den ayrılmayacağımı bilir. Chelsea'de büyüdüm. Buradaki her şeyi seviyorum ve sonsuza dek burada kalmayı umut ediyorum. Jose beni bütün tutkusuyla transfer etmek istemiş olsa bile, buradan asla ayrılmayacağımı bilir" demiş.
Günümüz futbolunda bayrak adam mefhumu ortadan kalkmak üzere. Son temsilcileri Totti, Maldini gibi isimler. Terry bu yolda ilerleyen nadide oyunculardan. Umarım kariyerini Chelsea'de noktalar. Kulüplerinde sembol olmuş oyuncuların, başka takımlarda oynama ihtimalini bile sevmiyorum.
Pazartesi, Eylül 22, 2008
Açın Kapıları, Kafam Bozuk Zaten
60. Emmy Ödülleri
Drama dalında En İyi Senaryo: Matthew Weiner (Mad Men)
Drama dalında En İyi Yönetmen: Greg Yaitenes (House)
Drama dalında En İyi Kadın Oyuncu: Glenn Close (Damages)
Drama dalında En İyi Erkek Oyuncu: Bryan Cranston (Breaking Bad)
Drama dalında En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Dianne Wiest
Drama dalında En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Zeljko Ivanek (Damages)
Komedi dalında En İyi Yönetmen: Barry Sonnefeld (Pushing Daisies)
Komedi dalında En İyi Kadın Oyuncu: Tina Fey (30 Rock)
Komedi dalında En İyi Erkek Oyuncu: Alec Baldwin (30 Rock)
Komedi dalında En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Jean Smart (Samantha Who)
Komedi dalında En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Jeremy Piven (Entourage)
En İyi Mini Dizi: John Adams
Mini dizi dalında en iyi kadın oyuncu: Laura Linney (John Adams)
Mini dizi dalında en iyi erkek oyuncu: Paul Giamatti (John Adams)
En İyi Eğlence, Müzik, Komedi Programı: The Daily Show with John Stewart
En İyi TV Dizisi: Recount
En İyi Senaryo: Kirk Ellis (John Adams)
Eğlence programı dalında En İyi Yönetmen: Louis J. Horwitz
En İyi Reality Yarışma Programı: Jeff Probst (Survivor)
Tribünde Koreografi #8
Not: Bursaspor'un yaptığı koreografiyi çok beğendim. Mesajı çok güzel. Liverpool ve Genoa koreografileri için Hasan Gürsu'ya teşekkürler.
Ödül Geri Alınır Mı?
Beşiktaş Kulübünün lisanslı ürünlerinin satışını yaptığı BJK Store mağazalarının adını "Kartal Yuvası"olarak değiştirmesi çok güzel bir hareketti. Bu hareketi gören Türk Dil Kurumu da Beşiktaş'a ödül vermişti. Buraya kadar her şey güzeldi, ta ki aynı Beşiktaş'ın son çıkardığı ve yukarıda gördüğünüz atkısına kadar. İlk başlarda bu atkıda ne yazıyor, ne denmek istiyor diye kasmıştık kendimizi. Sonradan anlaşıldı ki mesaj şöyleymiş, "Alayına Gider". Bu mudur yani? Bu ne perhiz derler adama... Ne güzel bir hareket yapmışsın, keşke bizim kulüp de böyle yapsa diye tebrik etmişiz. Sonradan yapılana bak.
Direk "Alayına gider" yazılsa, bu durumdan şikayetçi olup savcıları göreve çağırabilirdi Hıncal Uluç belki de, ama 10 numara atkı olurdu öte yandan. Bunu da söylemek lazım.
Ayağına Sağlık Kaptan
İki deplasmandan eli boş dönen Fenerbahçe. Boş dönmekle kalmayıp ortaya futbol namına bir şey koyamayan görüntü de bunun üstüne kötü bir sos olarak eklenmeli. Ve bir de bunların yanına hafta içi Porto'ya yenilmek, Şampiyonlar Ligi'ne de kötü başlamak.
Gençlerbirliği maçı öncesi bütün olumsuz bulutlar takımın üstünde dolanıyordu. Fenerbahçe'nin önemli isimleri sakatlık derdiyle boğuştuğu için takım bir türlü ideal 11'ini bulamadı. Ama Galatasaray'da da birçok sakatlık var, fakat sahaya çıkan takım yine de bu ligin kadro olarak oldukça üstünde. Bu demektir ki, Fenerbahçe yönetimi transfer döneminde takıma gerekli takviyeleri yapmamış ve derinlikli bir kadro oluşturamamıştır. Bu yüzden başarısızdır.
Maç öncesi Gençlerbirliği'nin puan alma olasılığı yüksekti. Bu hem biraz Fenerbahçe'nin genel görüntüsü, hem de Ankara ekibinin geçen hafta ortaya koydu oyunla alakalıydı. Hafta içerisinde yaptığı açıklamada Fenerbahçe futbol takımı kaptanı Alex de Souza "daha fazla hataya yer yok" şeklinde konuşmuştu. Ve Fenerbahçe'de hafiften de olsa bir kıpırdanma olduğu belliydi maçın başlarında. Ne var ki, rakibinin üstüne Daum döneminde olduğu gibi müthiş bir şekilde yüklenen bir Fenerbahçe takımı yoktu sahada. Daha çok Zico dönemindeki yavan futbol anlayışı devam ediyordu. Zico takımın ağır oynamasını, "Bu kadro hızlı oynayamaz" yorumuyla açıklıyordu. Oysa Aragones tam tersi düşünmekte. Geldiği günden beri Fenerbahçe'ye uygulatmaya çalıştığı şey atağa hızlı çıkmak üzerine kurulu. Fenerbahçeli futbolcular bunu yapmak için uğraşıyorlar ama Kazım ve Uğur şu an oynadıkları futbolun üstüne bir şey koymak için çabalamazlarsa (Burak'ın ilk onbirde devamlı yer alabileceğini düşünmediğim için onu yazmadım), takım bir hayli zorlanacaktır. Bu sistemde kanatlarda oynayan oyuncular çok önemli. Bu sebeple Fenerbahçe için Deivid'in sakatlığı büyük talihsizliktir.
Alex'in bu sene olağanüstü bir gayreti var. Kaptanlığın üstüne, hak ettiği 10 numarasını da alınca, kaptan köşküne tam olarak yerleşti. Maçın kilitlendiği anda yine sahneye çıktı, güzel bir kontrol ve şık bir vuruşla oyunu açtı. Fenerbahçe takımın şu an için vazgeçilmezidir Alex. Nazar değmesin diyelim. Gerçekten de çok farklı bir oyuncu. Hagi'yle birlikte Türkiye ligine gelmiş en yararlı yabancı oyuncudur yorumlarımıza katılmayan olmaycaktır herhalde. Fenerbahçe'nin maçı kazanmasındaki en büyük etkendir Alex de Souza.
Gençlerbirliği takımını daha dirençli olur diye bekliyordum. Yanıldım. İlk yarı zaman zaman iyi pas yapan bir görüntü çizseler de, Fenerbahçe'nin moralsiz durumundan yararlanamadılar. Mesut Bakkal maç sonunda iki takımın da kötü futbol oynadığından bahsediyordu. Gençlerbirliği takımı maç öncesi Kadıköy'e puan almak için gelmiş izlenimi veriyordu, ama Mesut Bakkal'ın öğrencileri o kadar kötü oynadılar ki, 10 kişi kalmasalar da Fenerbahçe'ye karşı koyabilecek görtüntüden uzaktılar. Bakkal kendi takımın kötü görüntüsü üzerine kafa patlatsa daha iyi olur sanırım.
Aragones'in Yasin ve Can denemelerinin ardından Önder Turacı'ya forma şansı vermesi, geç de olsa güzel. Her ne kadar Gençler forveti Fenerbahçe defansını zorlamamış olsa da, Önder'in defansta olması Yasin ve Can'a nazaran daha çok güven vermekte.
Kalede Volkan Babacan'a fazla iş düşmedi. Bu maça bakarak ona sanki Casillas olacakmış gibi yaklaşılmamalı. Abartmayı çok seviyoruz nedense. hava toplarındaki kendine güvenen görüntüsü iyi puandır onun için.
Emre Belözoğlu için ekstra konuşmak gerek. Kazım ve Uğur'un kendilerini pek geliştiremeyen görüntüleri içerisinde, Alex'e yardımcı olabilecek ve oyunu dikine çabuk oynayabilecek meziyetteki tek adam Emre. Bu sorumluluğu kaldırabilmede ciddi sorun yaşamakta yalnız. Fiziksel olarak hala hazır değil. Buna ek olarak Galatasaray günlerindeki gibi anlamsız hareketler yapmakta. Sarı kartı varken rakibine yaptı sert müdahale için hakem bir sarı kart daha gösterse, kimse bir şey diyemezdi. Başkan, manevi oğlunu maçlara psikolojik olarak hazırlarken, bu ayrıntıyı da es geçmemeli.
Başkan demişken, dakikalar 83'ü gösterirken "aman trafiğe yakalanmayalım" düşüncesiyle tribünleri terk eden seyircileri görünce, ne düşünüyor acaba kendisi? Eserinden memnun mudur? Merak ettim bunu. Bileklik rezaletinden hiç bahsetmek istemem şu an. Öyle ya da böyle 3 puan almış takım. Huzurumuz kaçması, di mi ama?
Pazar, Eylül 21, 2008
Ivan Zamorano
Hey gidi.Bir zamanlar Ivan Zamorano vardı. O zamanlar bende de Inter sevgisi vardı. tey tey tey.
Efsaneydi tek kelimeyle. Ne yapıyor ne ediyor diye kurcalarken karşıma şu fotoğrafı çıktı. İşin magazinsel boyutu tabii ki bu.
Wiki'ye göre 490 maçta 230 gol. Hey gidinin Korkunç İvan'ı. Gece gece nerden aklıma geldiysen artık.
Kılavuzu karga olanın
Peki her atasözü doğrudur,hemen kabullenmeliyiz diye bir yargı olmalı mı? Bence hayır. Misal "Kılavuzu karga olanın burnu boktan çıkmaz" derler. Şimdi bu söz nasıl ortaya çıkmış bilmiyorum ama bildiğim bi şey varsa, o da çok doğru olmadığı. Açıklayayım niye böyle düşündüğümü. Malumunuz yeryüzünün ilk cinayet davasının aktörleri Habil ve Kabil kardeşlerdir. Bir dişi için birbirine giren bu iki insanın kavgaları, Kabil'in kardeşi Habil'i öldürmesiyle son bulur. Ama sonuçlanmamış bir durum vardır. Kabil kardeşinin ölü bedenini ne yapacağını bilemez. Düşünür, düşünür, aklına bir şey gelmez. Sonra bir bakar, karganın biri, ölü olan bir başka kargayı toprağa gömüyor. Ahanda ben de böyle yapayım der ve ceseti layık olduğu yere gönderir. Şimdi sorarım, bu olayda karganın kılavuzluğu olmasaydı Kabil ne yapardı ya da kargayı örnek aldı da kötü mü oldu ? Geçeyim ikinci örneğime, bir dergide okumuştum. Trafiğin kalabalık olduğu güzergahlarda, özellikle trafik ışıklarının bulunduğu bölümlere mevzilenirmiş bu kargalar. Ağızlarındaki cevizleri trafik seri bir şekilde akarken yola bırakırlarmış, daha sonra kırmızı ışığın yanmasından istifade edip, yerde biraz önce üzerlerinden geçen arabalar sayesinde kabukları kırılmış olan cevizleri bir güzel midelerine indirirlermiş. Bu derece zeki bir hayvanı, biz nasıl olur da senin kılavuzluğun boktan kardeşim diye yargısız infaz ederiz. Bilmeyenler için söyleyelim, alet kullanma becerisi maymunlardan daha gelişmiş olan karga hayvanı (Veteriner hekim Niyazi Gül konuşuyor, dikkatle dinleyelim) ayrıca sosyal yapı bakımından insan topluluğuna da çok benzer. Hatta derler ki, kuş türleri arasında en akıllı olanıdır.
Özetle, sadece kötü bir gırtlağa sahip diye bir hayvan bu denli eleştirilmeyi hak etmiyor. Bundan sonra yolda yürürken kafamıza pisleyen ya da sabahın köründe ötüşüyle bizleri o tatlı uykumuzdan uyandıran bu hayvana hemen öyle küfüre basmayalım. Aralarında 150 yıl yaşayanları var. Belki sizin küfür ettiğiniz karga, Cumhuriyetin kuruluşunu hatta Kurtuluş Savaşını görmüştür. Ayrıca Jean de la Fontaine'in tilki ve karga hikayesine de sadece gülüp geçelim. Ancak fabl'larda olur böyle şeyler diye .
Not: 1994 tarihli Alex Proyas yapımı "The Crow" filmi de güzeldir, tavsiye edilir.
not: Düzeltme için karakalem'e teşekkürler..
Cumartesi, Eylül 20, 2008
Arda Turan Arsenal'e Mi?
Hem ezeli rakibimizin oyuncusu olduğu için, hem de Arsenal gibi futbolu adama yeniden bir kez daha öğreten tarzda bir kulüple adı anıldığı için Arda'nın Ada'ya gitmesini çok isterim. Lakin Sami Nasri'yi almışlarken, bir de üstüne Arda'yı alırlar mı? Pek sanmıyorum.
Şen Kardeşler Kıraathanesi Tadında
Nurgül yeşilçay:"Nasıl bir soru bu ya?" :)
Çiğdem Anad:"Yani hangisi seni daha çok güldürüyor."
Nurgül Yeşilçay:"Tabii ki Cem Özer"
Pınar Kür:"Ama bu çok şey bir soru. Kızı sıkıştırır gibi yani"
Çiğdem Anad:"Yok öyle değil. Hangisine daha çok gülüyosun.Tercih, seçim gibi"
Pınar Kür:"Yani hala iyi bir soru değil. Hep komikleri tercih ediyosun gibi"
Müjde Ar:"Hep komiklere veriyosun der gibi aslında"
Kelimesi kelimesine hatırlamıyor olabilirm bazı sözleri ama Müjde Ar aynen bunu söyledi, o esnada Nurgül Yeşilçay gülerken masaya kapandı. Müjde Ar'ın ne kadar rahat biri olduğunu şuradan, ve şuradan biliyoruz zaten. Bizi esas ilgilendiren ve güldüren ise programın formatı.Biraz daha zorlasalar, 4 erkeğin biraraya gelip her halükarda yapacağı bel altı muhabbetler seviyesine getirecekler programı.
Omuz Omuza
Yukarıdaki fotoğraf Köln'den.Anti İslam konferansına karşı insan zinciri.
Cuma, Eylül 19, 2008
Uefa Kupası
Hertha Berlin - St Patrick's: 2 - 0
APOEL - Schalke: 1 - 4
Nordsj- Olympiacos: 0 - 2
Slaven - CSKA Moskva: 1 - 2
Moskva - K1 - 2
Litex - Aston Villa: 1 - 3
Cherno More - Stuttgart: 1 - 2
H. Tel-Aviv - AS Saint-Etienne: 1 - 2
Ban- Spartak Moskva: 0 - 1
Wolfsburg - FC Rapid Bucureşti: 1 - 0
Hamburg - AFC Unirea Urziceni: 0 - 0
Feyenoord - Kalmar: 0 - 1
Omonia - Man. City: 1 - 2
Nancy - Motherwell: 1 - 0
Brann - Deportivo: 2 - 0
Portsmouth - Guimar2 - 0
Slavia - Vaslui: 0 - 0
Austria Wien - Lech Poznan: 2 - 1
Zilina - Levski: 1 - 1
BEŞİKTAŞ - METALİST KHARKİV: 1 - 0
FC Timişoara - Partizan: 1 - 2
NEC - Dinamo Bucureşti: 1 - 0
BELLİNZONA - GALATASARAY: 3 - 4
Young Boys - Club Brugge: 2 - 2
KAYSERİSPOR - PSG: 1 - 2
Racing - Honka: 1 - 0
Sampdoria - Kaunas: 5 - 0
Br- Rosenborg: 1 - 2
Milan - Zürich: 3 - 1
Dinamo Zagreb - Sparta: 0 - 0
Sevilla - Salzburg: 2 - 0
Dortmund - Udinese: 0 - 2
Rennes - Twente: 2 - 1
Borac - Ajax: 1 - 4
SSC Napoli - Benfica: 3 - 2
Everton - Standard Liege: 2 - 2
Tottenham - Wisla Krak2 - 1
Braga - Artmedia: 4 - 0
Set- Heerenveen: 1 - 1
CS Mar- Valencia: 0 - 1
Başlıksız Yazı
En son 2018'de Fenerbahçe'de bir şeylerin değişeceğine, eski düzenin yok olacağına inanarak bir yazı karalamışım. Ali Koç'tan n...
-
Geçenlerde blogdan " Meşin Yuvarlağın Beyazperde Serüveni "ne dair bir araştırma yapıyorum, diye yazmıştım. Bitirebilirsem buraya ...
-
All about Turkey from alcinoo on Vimeo . Short film in stop-motion, 4'46". Photo shooting: August 09, Istanbul Turkey Animation: ...