Çarşamba, Nisan 30, 2008

Gerets'in Vefasızlığı

-Galatasaray'da yaşadığınız tecrübe, Marsilya'da ileri adım atmanızı sağladı mı?
-Kesinlikle. Kutsal bir deneyimdi. Gerçekten tanınmamış bir kulüptü. Marsilya öyle değil. Türkiye, tamamen bir macera. Türkiye'de 2 yıl çalıştığımız zaman, istediğimiz her yere gidebiliriz

***

Marsilya'da çok mutlu olduğunu anlatırken, myfreesport.fr internet sitesinin muhabirinin yukarıda gördüğünüz sorusuyla karşılaşıyor ve akabinde o garip cevabı veriyor Erik Gerets (haber kolpa değilse tabii). Buna ancak vefasızlık denir herhalde. Futbolun içinde olan bir adamın, "Galatasaray tanınmamış bir kulüptü" demesi için, ya buradakilerle ciddi bir problemi olması gerek ya da şakacı bir kişiliğe sahip olması. Gerçi şakaysa bile pek güldürecek türden değil, daha çok üreticisine güldürecek türden olmuş bu laf. Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray'ı Avrupa futboluyla ilgilenip de tanımayana rastlamadım ben. Öte yandan tarihinde bir adet Uefa ve bir adet Süper Kupa olan bir takımdan bahsediyoruz. Gerets çeviri kurbanı olmamışsa, bizim oraların meşhur deyimiyle "sap yiyip saman sıçmış" diyebiliriz. Bir insan ancak bu kadar vefasız olabilir sanırım? Şampiyon yaptığı ve bu başarısıyla kendisini şu an bulunduğu takıma getiren etmenlerden biri olan Galatasaray'ı hor görmesi saçmalıktır.En başta belirttiğim şeyi yineleyeyim..Haberin kolpa olmama ihtimali üzerine şekillendirilmiş bir yazıdır bu. Tekrardan dikkatinizi çekerim.

Son olarak, "Galatasaray'ı savunmak ya da Gerets'e kızmak sana mı kaldı?" şeklinde tepki mailleri atacak olan varsa, baştan söyleyeyim:Sadece kendi penceremden yorumluyorum hadiseyi. Hiçbir takımı ya da kurumu temsil etmiyorum..Nokta


Tahsin Kaya,Sezon Açılışı, Selçuk ve Bozuk Para Yağmuru

Selçuk'a hayır - Fenerbahçe Stadı pazar günü "Selçuk" diye inledi. Fenerbahçe'de iki kez gol krallığı yaşayan yıldız futbolcunun geri alınmamasına, seyirci çok büyük tepki gösterdi.Bir ara Amigo Kemik, başkan Tahsin Kaya'yı yanındakilerden kopararak, tribüne doğru yürüttü.Eliyle seyircileri Selçuk için tezahürata davet ederken Tahsin Kaya parmağını sallayarak olmaz diyordu. (Fotoğraflar:Gürcan Bilgiç-Hamdi Kurt)

Böyle yazıyor haberde.Bize anlatılanları nakledecek olursak; 87-88 sezonun açılışında Selçuk geri alınmadığı için tepkilidir taraftar, bozuk para yağmuruna tutar sahayı..Yerdeki bozuklukları basın mensupları toplamaya çalışır, o esnada tribünlerden "aç köpekler" sesleri yükselince, utanırlar, paraları toplamayı bırakırlar..

The Rising Sun Over Europe


Fenerium'dan alışveriş yapma fikrine pek sıcak bakmayan biriyim ama şu atkı bunu değiştirecek sanırım. Chelsea maçı için yaptığımız "The Rising Sun Over Europe" pankartı, atkı olarak piyasaya sürülmüş. Sezonun hatırı sayılır görselliklerinden biriydi. Bize de almak düşer..

M.United 1 - Barcelona 0

İngilizlerin dünyaya savunma nasıl yapılır dersini verdiğini düşünmeye başladım iyice.Oysa bu işi en iyi yapanlar İtalyan takımlarıydı hani..United aradığı golü 14.dakikada bulunca maçı fazla zorlamadı diyebiliriz.Şampiyonlar Liginde çeyrek finalden ötesinde tek tük gol atan ama yememek için de kasan takımlar başarılı oluyor. Modern futbolun can sıkıcı yönlerinden birisi de bu olsa gerek. Golün ardından topu evirip çeviren taraftı Barça ama Messi,Eto'o, Henry gibi etkili isimlere rağmen geçemedi United kalesini. Dün geceki maçın ardından, Londra'da Chelsea duvarını aşamayışımız gayet normal karşılanmalı diye düşünüyorum.

Bu maçın ardından "Yar saçların lüle lüle, Rijkaard sana güle güle" diyebiliriz herhalde. Yarı finalin ilk ayağında beklediğimiz takım turu geçip finale çıktı. Bakalım Chelsea-Liverpool eşleşmesinden nasıl bir sonuç çıkacak?

Salı, Nisan 29, 2008

Rezaletin Böylesi

Fenerbahçe tribünlerinin son yıllardaki tutan en güzel sloganıdır "Hep destek tam destek" kelamı..Bu bir..İkincisi "Yaşam biter, destek asla" sloganını düstur edinen bir grubun üyesidir bu blogun yazarı. Şimdi tüm bunların ışığında yapılan bu salaklığı savunacak değilim, ancak şöyle bir şey oldu:yenilginin ardından ne tv.ye baktım ne de nete..Jordan reis haber verdi bana durumu mesaj atarak. Olayı bilmediğimden, daha çok klasik bir küfürleşme olmuştur tahminiyle ve de mağlubiyetin verdiği moral bozukluğuyla "hak etmişlerdir" demiştim ona.. Sonra maçın ertesi günü bloga yazı girerken hala görüntüleri izlemediğim için, taraftar her zaman haklıdır yazdım buraya. Akabinde yazıyı yayımlar yayımlamaz (bu nasıl bir cümle oldu yaa) videoyu izledim ve yanlış bir yorum yaptığımı fark ettim. En iyisi yazıyı geri alayım derken, 2 yorum ve bir mail geldiğini gördüm. Bu ne hız be abi? diyorum buradan o kardeşlerime. Sonra tekrar döneyim mevzuya. Bu hareketin savunulacak hiçbir yanı yok elbette. İyi gün-kötü gün dostu taraftar ayrımı bu gibi hadiselerde belli olur. Takıma tarihinin en başarılı performansını yaşatan topçulara yapılan bu muamele reva mıdır? Alex'in yaşattıkları ortadır, Kezman'ın en masum olduğu maçlardan biridir, kaldı ki öyle olmasa bile bu saçmalığa sebep olmamalıdır..

Haa..bi de "Are you player?" rezaleti var aslında ama en iyisi mi ona hiç girmeyeyim..

Süper Mario Jardel

"Kötü arkadaşlar edindiğimde yanlışlar yapmaya başladım. Ardından boşandım, depresyona girdim ve kokain kullandım. Çocuklar için bir örnek olmamam gerek"

Placebo-Every Me Every You



sucker love is heaven sent

you pucker up, our passion's spent
my hearts a tart, your body's rent
my body's broken, yours is spent

carve your name into my arm
instead of stressed, i lie here charmed
'cause there's nothing else to do
every me and every you

sucker love, a box i choose
no other box i choose to use
another love i would abuse
no circumstances could excuse

in the shape of things to come.
too much poison come undone
'cause there's nothing else to do
every me and every you
every me and every you
every me, me

sucker love is known to swing
prone to cling and waste these things
pucker up for heavens sake
there's never been so much at stake

i serve my head up on a plate
it's only comfort, calling late
'cause there's nothing else to do
every me and every you
every me and every you
every me, me

every me and every you,
every me, me

like the naked leads the blind
i know i'm selfish, i'm unkind
sucker love i always find
someone to bruise and leave behind

all alone in space and time
there's nothing here but what here's mine
something borrowed, something blue

every me and every you
every me and every you
every me, me

every me and every you
every me, me

Küçücüktüm Ufacıktım #2

Cristiano RonaldoPatrick Kluivert- Frank Rijkaard
Filipo-Simone İnzaghi

Nuno Gomes

#1

Yuh!

O Chelsea Bu Chelsea Mi?

Bizim futbol fakiri derbimizle kıyaslayınca insan üzülüyor, ulan imkan olsa da Ada'ya uçsam, futbolun hasını izlesem diyor valla..Kadıköy'de 2-1'lik skorla yenildiğinde bu mudur yani denen Chelsea 2-1'le geçti United'ı. Tam tersi bir skorla Kırmızı Şeytanların bu işi bitireceği öngörülmekteydi oysa. Gerek Ferguson'un taktik hataları, gerekse Mavilerin daha çok inanmışlığı bu skoru tayin etti. Maç esnasında Drogba'ya küsen Ballack'ın tripleri unutulmayacak türden karelerdendi..Tabii galibiyetle birlikte tekrar kucaklaşmaları da ayrı mesele. Futbol bu yüzden güzel işte..Her an her şey olabiliyor.

Öte yandan United hala bir adım önde ve şampiyon olacak gibi görünüyor.

Pazartesi, Nisan 28, 2008

Şampiyonu Belli Eden Maç




Dün akşam yanımdakilere bu yorumu yaptığımda, bana 2 sezon öncesi Kadıköy'de Galatasaray'ı 4-0 yenen Fenerbahçe'nin, son hafta şampiyonluğu kaptırmasını hatırlatıyorlardı. Burada durumu biraz farklı bence. Gs'ye sadece 1 puan yetiyorken, Sivasspor'un da büyük maçlardaki performansını da üstüne ekleyince, bu dakikadan sonra şampiyonluk beklentisi içerisine girmek fazla hayalperestlik olur kanımca..

Maça gelecek olursak. Dün akşam rakibini oynatmayan bir Gs vardı sahada. Bunun yanında sahada ruh gibi dolaşan Fenerbahçeli oyuncular. Öyle kötüydüler ki, aralarında birinin adını ayırıp "işte şu iyi oynadı" diyebileceğimiz biri dahi yoktu. Öte yandan Gs'de ise nerdeyse tüm topçular büyük özveriyle oynadılar. Daha fazla inanan tarafın kazandığı bir maç oldu..ve ne yazık ki böyle oldu diyorum bir Fenerbahçeli olarak...

Maçın adamı bana kalırsa, kesinlikle Servet'ti. Belki de hayatının topunu oynadı. Galibiyet golünü atan Nonda'nın adı burada zikrediliyor olabilir ama aklı selim yorum yapma kabiliyetinde olanlar bu gerçeği görürler herhalde.

O kadar garip bir durum ortaya çıktı ki, tarif etmek dahi güç. Bir yanda Avrupa'nın en iyi 8 takımı arasına girmiş, kadrosu ve yönetiliş şekliyle ülkedeki rakiplerine oranla -şu anki görünümüyle- hayli önde olan bir takım..öte yandan sezon başından beri hem Avrupa performansıyla hem de ligde oynadığı futbolla tartışılan, zaman zaman taraftarını çileden çıkaran bir takım. Maç öncesi Fenerbahçe'nin çok rahat kazanacağını öngörenler ne yazık ki yanıldılar. Futbol böyle bir şey işte. İnanmadan, mücadele etmeden kazanılmıyor.

Dün gecenin özeti buydu aslında. İstemeyen Fenerbahçe, inanan Galatasaray'a hem maçı kaybetti, hem şampiyonluğu verdi.

Bu iş bitti.Şampiyon belli oldu. Artık 2.olup, önümüzdeki sezona bakacağız..

Cumartesi, Nisan 26, 2008

Eva Longoria:Yengelerin MVP'si

Taraf gazetesinin haberine göre, Eva Longoria, internet ortamında yapılan tüm oylamalarda açık ara fark atıyormuş rakiplerine. Bir ara otobüs duraklarındaki Magnum reklam afişlerinde görürdük onu, kendimizden geçerdik...Yanlış anlaşılmasın. Allah sahibine bağışlasın dyoruz.Tony Parker abimize de selam ediyoruz..

Sinyalin Böylesi

Derbiye gidememenin verdiği üzüntüyle kendimi futbol dışı şeyler yazmaya adadım bugün. Farkındasınızdır zaten. Biletler çıktığında burda olamamak, sabahlayanlar arasında yer alamamak üzücü oldu. Orada yaşanan rezaleti görünce ayrı bir sinirlendim, o da var tabii.. Maç Lig Tv'de izlenir diyeceğiz artık pazar akşamı. N'apalım..

Öyle ya da böyle Feysbuk hayatımıza girdi artık, ne zaman çıkar bilinmez. Bu biraz bizlerin elinde ama şu an için gidişattan memnunum ben..

Bundan 2 ay önce, Edinburgh Universitesi'nden okuyan bir hatun kişi bendenize bir ekleme talebi göndermişti. Hatun olunca gönderen, insan ister istemez ikilemde kalıyor; acep biri yem mi atıyor diye? Önce şöyle bir profilini dolaştım, baktım 1000 küsür fotoğrafı var, gerçek olduğuna ikna oldum. Kabul ettim (apaçiliğe bak ama).Akabinde mesaj attı bana. Hala İstanbul'da mısın? diye soruyor..Allah Allah diyorum, kim bu acaba? Kafayı yemek üzereyim.Evet diyorum ve olay kalıyor öyle..

Aradan uzunca bir zaman geçiyor.Ben unutuyorum bu mesajlaşmayı..Neyse geçenlerde aynı hatun kişiden bir mesaj daha geliyor.. "Merhaba Hassan, 11 Haziran gibi erkek arkadaşımla birlikte İstanbul'a geleceğiz. Yalnız maddi durumumuz çok iyi değil (nasıl bir şeyse bu artık..Adamlar İstanbul'a geliyorlar ordan ama durumları iyi değilmiş). Mümkünse birkaç günlüğüne senin evinde kalabilir miyiz acaba diye soracaktım?"

Bayram değil seyran değil, nereden çıktın güzelim sen? tepkileriyle cevap yazıyorum. O tarihlerde İstanbul dışında olacağımı belirtiyorum (koca bir yalan..halbuki tam final dönemi) ve mesajın sonuna İstanbul konusunda merak ettiğin ya da yardım istediğin bir şey varsa ben buradayım, yazıyorum..Bunun üstüne bir cevap yazar mı bilmem, ama hayatını sinyal felsefesi üzerine şekillendirmiş biri olarak, alkışlıyorum Giulia'yı.Böyle bir şey yapmak hiç aklıma gelmemişti...ama eklemeden de geçemiyorum buradan..Misafirerver insanlarız ama elin tanımadığım adamını evime almam ben Giulia'cım..Tek gelsen neyse yani..

Bu olayı anlattığım kız arkadaşlarımdan birisi ise noktayı koyuyor yaptığı yorumuyla ve kopmama vesile oluyor.. "Üçlü yaparsak olur deseydin"

Fatih Akın Arkayı 4ledi

Fatih Akın son dönemlerde yaptığı işlerle adından sıkça söz ettiren bir isim. Kurgu ve senaryo konusunda çok başarılı olduğunu düşünmekteyim.Bol bol ödül toplamakta bu yüzden. En son Almanya'da 4 ödül birden kazanmış..

En çok para getiren ödüllerden biridir Lola..Yaşamın Kıyısında filmiyle Fatih Akın, ’En İyi Film’, ’En İyi Senaryo’, ’En İyi Kurgu’ ve ’En İyi Yönetmen’ ödüllerini aldı. Bunun yanında da 5 milyon doları da cebine attı. Hangisi daha önemli,ödüller mi,5 milyon dolar mı?Ona da siz karar verin artık.

Sabahların Sultanı Mehmet Ayan

Radyo dinleyen bir insanım.Çoğu zaman da Lig Radyo'yu dinliyorum. Bilenler vardır muhakkak, bu radyonun yayın yönetmeni Mehmet Ayan. Severek takip ediyoruz kendisini. Geçenlerde Gökmen Özdemir'le yaptıkları programda hoş bir diyalog yaşandı. Çok güldüm..

Gökmen Özdemir: Derbi sonrası pazartesi günkü sabah programını dinleyeceğim.
Mehmet Ayan: Amma atıyorsun..Kaç kez dinledin ki sen benim programımı? Pazartesi dinleyeceksin..
Gökmen Özdemir: Birkaç kez dinlemiştim, yoldayken falan..ama sen sabah programı yapıyorsun ben ne yapayım? Seda Sayan gibi.. Sabahların sultanı Mehmet Ayan..

Her Söylediği Gündem Olan Adam Ve Diğerleri

Hakan Şükür'ün, Kutlu Doğum Haftası ve derbi ilişkilendirmeli yorumu üzerine birçok şey söylendi, yazıldı, çizildi. Fenerbahçeliyim ama nedense şu Hakan Şükür'ü antipatik bulmuyorum. Bize gol attığı anlar ve Senegal maçındaki performansı nedeniyle ettiğim küfürleri bir yana koyacak olursak, Türk futbol tarihinin önemli golcülerinden biri olduğu için saygı duyarım, hatta bizim tribün Torinolu Şaban muamelesi yapsa da, ben severim yani..ve bu yüzden çok eleştirilmişliğim vardır arkadaş çevresinde.

Neyse mevzuya geri dönelim. Hakan Şükür'ün açıklamasından ziyade, bunun üzerine yorum yapan iki isim ve söylediklerine takıldım ben. Biri Bülent Uygun, diğeri ise Fatih Altaylı.. Fazla uzatmadan aşağıya söylediklerini kopyala-yapıştır usulüyle aktaracağım..Ben sadece ne alaka diyorum, aksini düşünen varsa yorumlayabilir..

Bülent Uygun:"Hakan Şükür’ün açıklaması olay çıkmaması için temennidir. Ben yanındayım. Onun karşısındaki insanlar, kendi inançlarına farklı olduğu için bu tarzda eleştiriler yapmış olabilirler. Bunları söyleyenleri de zaten hiçbir zaman Cuma’ya giderken görmedim"

Fatih Altaylı: "Peygamberin doğum günü eskiden tek gün olarak, kandil şeklinde kutlanırdı..Şimdi bir haftaya yaydılar bunu..Bi de bunu bilinçli olarak 23 Nisan'a denk getirdiler..Benim için Hakan'ın sözlerinden ziyade, bu daha önemli"

Cuma, Nisan 25, 2008

Tribünde Koreografi #3

Hajduk Split
Ahlawy
Milan
Bari
OM

Sami Yen (Nostalji)

Sami Yen'den eski bir görüntü. Şöyle bir sordum soruşturdum, net bir tarih veremedi kimse. Belki de Gs tribünlerinden yaşı geçgin abilerden ziyade, bizim gibi gençleri tanıdığımız için böyle oldu. Bilgisi olan bizi de aydınlatsın derim. Nostaljik mevzularda kuru kuru fotoğraf atmayı pek sevmiyorum zira.

Helal Olsun F.Bahçe Taraftarına

Derbi öncesi nostalji moduna geçiyoruz, önce bizim tribünlerden başlayalım.Altı çizili yere dikkat derim ve Erhan Köknar'ın haberini bugüne taşıyan Esat Yağcı'ya ayrı bir teşekkür ederim..

Bu Ne Biçim Bir Laf Böyle

"Ayakların başları yönettiği toplumda kıyamet kopar.."

Böyle demiş Başbakanımız.. İşçi bir babanın oğlu olarak, ve yine kendisi de eski bir işçi olduğu halde, böyle bir cümleyi hangi akla hizmetle kurmuş anlamadım. Ağzından kaçtı desek, saçma olur. Başbakan lafını bilir de konuşur. Öteki türlü bir durum varsa, o zaman eyvah ki eyvah.. Böyle bir söz nasıl söylenir yahu? Hayretler içerisindeyim duyduğumdan beri..Yazık..Çok yazık.

Başbakan sinirlendiği zaman fazla hararet yapıyor, mevkisini de unutuyor sanırım... Başka da söz etmek istemiyorum. Siyasi mesajlar verince, "sizin işiniz futbol yazmak değil mi?" vb. uyarı mailleri alıyoruz. Bunu da hiç anlamadım ilk günden beri ya, neyse..

Perşembe, Nisan 24, 2008

Diego Alfredo Lugano Moreno

-this guy has so much heart
-An excellent defender,what a pity he plays in Turkey!


Defansın göbeğinde yüreğine ortaya koyarak oynayacak bir topçuya ihtiyacımız vardı.Aradığımızı Uruguay'dan bulduk. Tam adı:Diego Alfredo Lugano Moreno.. Rakipler sertliğinden yakınıp sevmiyorlar onu. Bizse ara sıra olmadık kartlar görse de mücadelesinden ötürü hayranız ona. Her ne kadar turu geçemesek de, Drogba'yı kilitlemesiyle Avrupa futboluna iyice göz kırpmaya başladı. Taliplilerinin başında Juventus geliyor.Gönül ister ki takımda kalsın..

Amerika kıtasının topçularıyla ilgili bir forumda Diego Lugano başlığını gördüm.Bu kadar çok hayranı olduğunu bilmiyordum.. Genel kanı yurekten oynadığı yönünde, ki biz de bu yüzden seviyoruz başta dediğim gibi..Elemanın biri de Türkiye'de oynaması üzücü demiş. Gelip de bize sordun mu haa?Sorarım sana Fransız arkadaş. Biz sizin forumlara girip Karim Benzema'nın Fransa'da oynaması üzücü diyor muyuz? Kızdırmayın adamı..

Lugano bizimdir ve inşallah birkaç yıl daha bizimle birlikte olmaya devam eder..

Frikik Üstadı


Juninho Pernambucano

Mi(m)utluluk

Sanırım tum bunlar yazı yazmam için yapılıyor. Oysa ben daha az yazıp, milleti okumayı düşünüyorum bu aralar. Az önce Taylanov tarafından mimlendiğimi fark ettim..Mutluluğun resmini istiyor benden..Ahanda yukarıdaki karedir benim için..Galatasaray'a gol atmak. Fenerbahçe'de futbolcu olsam, bunu isterdim tabii ki. Olamadık. Benim yerime orjinalim olan "el burrito" yaşadı ama bu mutluluğu..O da güzel..

Mimlenmişiz Yine

Yine bir mim vakasıyla karşı karşıyayız. Bu sefer Vincenzo mimlemiş. Aslında bu mimlenme hadisesinden sıkılmaya başlamıştım ama bu sefer mevzu kitaplar olunca, ben de yapayım istedim..Bölüm İngiliz Edebiyatı üzerine olunca insan ister istemez okuyor bir şeyler ama ben ders dışı okuduklarımdan bahsedeyim en iyisi..Yoksa vizeden bir gece önce birçok romanın Türkçesini sabahtan akşama kadar okuyup bitirmişliğimiz var. Rapbitt şahidimdir..

En çabuk biten
: John Steinbeck-Fareler ve İnsanlar (1 saat/145 sayfa)
Hayal kırıklığı : Ayşe Kulin-Sevdalinka
En akıcı siyasi kitap Mustafa Armağan-Abdlhamit'in Kurtlarla Dansı
Sonunu doğru tahmin ettiğim kitap: Paulo Coelho-Simyacı
Aynı şeyleri bin defa söyleyen: Şu an aklıma gelen bir isim yok..
Başlayıp bitiremediğim: Yok diye hatırlıyorum..
Beklemede: Turgenyev-Rudin
Son okuduğum:Turgenyev-Babalar ve Oğullar (Biraz geç oldu farkındayım)
Okuduğum: Mehmet Ali Büyükkara-Kabe'nin İşgal Tarihi
Okuyacağım: Oğuz Gören-Bir Yeşilçam Masalı (Türk Sinemasında Yönetmen Olmak)

Ben de, şayet beni kaale alırlarsa, Pudra, NYG ve Dardanos'u mimliyorum..Beklemedeyiz..

Barceolna 0 Man.Utd 0

Ne yalan söyleyeyim; bu iki takımı da pek sevmiyorum. Maç esnasında garip duygular içerisindeydim ama Barça'yı daha az sevdiğimden United kazansa mutlu olabilirdim tabii. Maç öncesi United bu işi 10dk.da bitirir diye düşünmekteydim. Gerçi Ronaldo o penaltıyı kaçırmasaydı, tahminimiz tutardı belki..Lakin o dakikadan sonra yalan oldu Kırmızı Şeytanlar. Barça'nın hakkını vermek lazım.Her ne kadar gol atmakta muvaffak olamasalar dahi, United'ı sahasına hapsettiler. Ben yine de Fergie'nin bu skordan memnun olduğuna inanıyorum. Barça'nın turu orada geçme şansı oldukça düşük..

Hem United'ı, hem Barça'yı seven Derda kişisi maçı hangi duygularla izledi acep?

Liverpool 1 Chelsea 1

Avram Grant'in çok ballı bir insan olduğunu düşünmeye başladım. Riise'nin kendi kalesine attığı gol, Chelsea'ye turu getirebilir. Maç öncesi L'pool adına turdan çok ümitliydim ama son dakika golü biraz ümitsizliğe itti beni. Stamford Bridge'de Liverpool'un işi hiç de kolay olmayacak. Gol atması gereken taraf kırmızılar olduğu için maç benim açımdan hayli stresli olacak ne yazık ki..Uefa maçın adamı olarak Kuyt'u seçmiş. Gerçekten de sahanın en diri ismiydi.Chelsea'de Lampard'ın yine kayıp olması ise garipti.

Yarı finalin ilk maçında tahminim tutmadı. Çok rahat geçeriz diye dşünüyordum oysa.

Pazar, Nisan 20, 2008

Fenerbahçe 4 Denizlispor 1

Kezman topu boş kaleye yuvarlayamadığında, telefonuma gelen mesajlar haddi hesabı yapılamayacak türdendi. Bu kadar çok sevildiğimi bilmiyordum. Bir alt yazıda belirttiğim gibi maçı tv.den izledim. Kezman kaçırdıkça, tribünlerden homurtular yükseldikçe fitil oldum. Maç öncesi daha pozitif bir hava varmış sanırım. Ne olursa olsun, 90dk. takımdaki tüm oyunculara destek verilmeli. Boş kaleye gol kaçıran topçu için de geçerli bu durum. Deniz Barış, Tümer Metin gibi isimleri sevmezdim ama maç esnasında onları ıslıklayan, bu oyunculara küfür eden birçok adamla tartıştığımı hatırlarım. Şayet hep destek tam destek sözü haybeden söylenmemişse, olması gereken budur. Buna inandım.

Tribünler, Denizlispor'a 4 gol atılınca rahatlamıştır herhalde. Bu yazıyı yazarken Galatasaray 1-0 öndeydi İBB karşısında, sürpriz beklemiyorum bu dakikadan sonra. Anlaşılan Sami Yen'de unutulmaz bir derbi olacak..

Ara Sıra Yapmak Lazım

Vizeler sonrası kafa tatilimin son gününde Yenişakran'a gittim. Neresi orası diyen olursa, İzmir'in Aliağa ilçesine bağlı şirin bir tatil köyü. E malum Egeliyiz, biraz bölgecilik yapma hakkımız olsun, severim burayı. Çocukluğumda çok giderdik Foça'ya, Dikili'ye, Çeşme'ye ve tabii Şakran'a. Son yıllarda rota daha çok Dikili/Denizköy ama Şakran'a da gidiyoruz ara sıra. İmkanı olanlara tavsiye ederim. Şayet gürültüden patırtıdan uzak, kafa dinleme sevdalısıysanız, oldukça güzel bir yer. Daha çok İzmir ve Manisa'dan gelenlerin bulunduğu bir yer, bunu da belirteyim.

İyi oldu. Kafa dinledik. Dün Denizlispor'u farklı yenmenin güzelliğinin üstüne iyi geldi. Tribünde olamama, maçı tv.den izleme gibi olumsuzluklara rağmen, çok şükür moralimiz yerinde..

Başlıkta da yazdığımız üzere; ara sıra yapmak lazım böyle..

Potaya Göz Göz yazmışlar,dikkatimi çekti.
Telefonla yakalayalım dedik bunu da..

Cuma, Nisan 18, 2008

Tribünde Koreografi #2

Porto
Pana
Roma
Barça
Fenerbahçe

Not: Roma ve Barça tribün fotoları için Academy_Berkant'a teşekkürler..

Ein Hund


Kendi çektiğim fotoğrafları buraya taşımaya değer bulmuyorum.Lakin bu biraz farklı tabii. Moda'da dolaşırken karşıma çıktı bu sevimli şey. Adeta poz verdi bana. Çok hoşuma gitti...Bu arada fotoğrafı çekerken, ister istemez evin içini de görme fırsatım oldu. İçeride bir sürü Fenerbahçe posteri var. Onu da söyleyeyim..

Son olarak bu işi hakkını vererek yapanların olduğunu ekleyeyim..Buyrun Hayata inat susanlar..

Tylerdurdenizm

self-improvement is masturbation.
self-destruction is the answer

Sawyer Gelmiş

Hep kendimize oynayacak değiliz ya, biraz da bayan okuyucuları sevindirelim Lost dizisinin yakışıklı oyuncusu Josh Holloway memlekete gelmiş. Bir reklam filimde oynayacakmış (sanırım Magnum reklamları oluyor bu). Bu akşam da Kanal D'de Beyaz Show'a çıkacakmış. İlgililere duyurulur.

Bu arada, şayet Lost dizisindeki gibi bir durum başıma gelse, kesinlikle Sawyer'ın yaptıklarını yapardım. İlk sezonki halinden bahsediyorum tabii. Milletin malllarını alıp, tekrar onlara satması beni çok güldürüyordu. Bi nevi "survival of the fittest" durumları...güçlü olan ayakta kalır. Başka türlü nasıl yaşanır ki öyle bir yerde?

Deniz Ülke Arıboğan

Geçenlerde Biggins onun için "Böyle rektörüm olsun ömrüm boyunca üniversitede okuyayım" demişti. Her ne kadar artık üniversiteden bıkmış olsam da, böyle hoş bir rektörüm olsa, bu düşüncemden vazgeçebilirim belki. Kendisinin fanatiklerinden biri olma yolunda hızla ilerlemekteyim..

Kendisi eski MİT'çi Mahir Kaynak'ın kızı, aynı zamanda Lütfü Arıboğan'ın da eşi. Birçok rektörün düşünüp de söylemekten çekindiği şeyleri ulu orta ifade edebiliyor olması ilginç.Bunu Akp iktidarına bağlayanlar olabilir ama kendisinin -şimdilik- Akp ile pek alakası yok. Hatta 22 Temmuz 2007 seçimlerinde Demokrat Parti'den aday olacakken son anda vazgeçmiştir. Bunun sebebi de Bahçeşehir Üniversitesi'nin kapılarının rektör olarak kendisine açılmasıdır.

Göreve geldiğinde Türkiye'nin dokuzuncu bayan rektörü olmuştu. Bu rakam daha sonra artışa geçti tabii. Akşam gazetesinde yazılarına rastlayabilirsiniz. Neyse, lafı fazla uzatmadan rektör hanımın dikkat çekici sözleriyle bitirelim yazıyı..

"Türkiye'de tüm üniversitelerin bütçesi 3,5 milyar dolar, burada sadece Harvard Üniversitesi'nin bütçesi 40 milyar dolar. Türkiye'de birçok işadamını dolaştım. Öğrenci okutalım, burs versinler diye; eşlerine binlerce dolarlık Louis Vuitton marka çanta alan işadamları, tek bir öğrencinin 10 bin dolar olan bir yıllık bursunu bile çok buldu; üstelik vergiden düşmelerine rağmen. Önce bu kültürü oluşturmamız gerekiyor. Uğrunda ölmeye değer bir ülkemiz var; fakat uğrunda yaşamaya değer bir şey üretemiyoruz."

"Laiklik konusunda çok hassas biriyim; fakat türban konusunun laiklikle bir alakası olduğuna inanmıyorum. Üniversite öğrencisinin kapıya kadar gelip peruk takarak içeri girmesi, çıkarken de tekrar başörtüsünü takmasıyla laikliğin nasıl korunduğunu anlayamadım. Bunun bilimsel, sosyolojik herhangi bir izahını da bulamıyorum."

"Bir ülkede ordu
günlük siyasetin malzemesi yapılırsa sadece silahlı kuvvetler, partiler ya da hükümet yıpranmaz, ülke ciddi yara alır. Burada askerin siyaseten durduğu noktanın dışında, uygulamaya yönelik bir zamanlama var. Asker savaşını bitirmiş zaferle geri dönüyor ve bunu siyasi spekülasyon haline getiriyorsunuz. Kendisini arkadan vuranı asker affetmez. Bu tepkisellik dünyanın her yerinde, tüm ordularda olur. Zaferini kutlamaya hazırlanan asker bambaşka bir mücadelenin malzemesi yapıldığını, kendisi cephedeyken arkada başka şeylerin olduğunu gördü. Kaç cephede birden savaşabilirim` diye düşündü."

"Türban artık üniversitelerdeki bir sorundan ibaret değildir.ABD'de her yerde türbanlı öğrenci görüyorum. Demek ki ABD'nin laiklikle alakalı bir sorunu yok."

100. Gol

88-89 sezonundan, 100.gol.. Golü atan Turhan. Fenerbahçe, Sarıyerle oynuyor ve maçı 4-3 kazanıyor. Fotoğrafın altına not düşen Murat Oktay Özen şöyle diyor:"Bu galibiyetle Uefa Kupasına Sarıyer değil, Galatasaray gitmişti"

Perşembe, Nisan 17, 2008

Haybeden Gerçeküstü Lakırtılar #7

* "Eğer ölümden sonra hayat yoksa, hayatın kendisi ölümdür..." Tolstoy

* Hayatım Manisa-İzmir-Kocaeli ve İstanbul dörtlüsünde geçti bugüne kadar. İnşallah bu dönem okuldan mezun olabilirsem, ki önümde 4 ders kaldı engel olarak, öğrencilik hayatım (lisans anlamında) bitecek..İş hayatına doğru hafiften yelken açacağız ve İstanbul'dan uzaklaşma ihtimali doğacak.Fenerbahçe'den, Üsküdar'dan ve dostlardan uzaklaşma gibi durumlar nedeniyle, bu durum beni hayli düşündürmekte son zamanlar..

* Bu arada ALES'e girip her şeye rağmen şansımı deneyeceğim tabii. ÖSS'ye 2003 yılında girmiştim, aradan 5 yıl geçmiş ama sanki 20 yıl gibi geldi bana. Üsküdar'daki ÖSYM bürosuna gittim ALES kaydı için. 2 dakika bile sürmedi, sıra bekleme diye bir dert yoktu, bi de web cam'den fotoğrafımı çektiler. Garipsedim bu yenilikleri..Siz bizim zamanımızda görecektiniz ohoo..gibilerinden cümleler kurdum benden küçük olanlara.

* Sanırım Orta-2'den beri evin perdelerini asma görevi bana ait. O dönemden beri evin en uzun kişisiyim. Sebebi bu olsa gerek. Kanımca dünyanın en zor işlerinden biri o ıslak perdeleri asmaya çalışmak(ıslak asıldıkları takdirde ütü derdi olmuyor-muş). O esnada omza, bele ve bileklere binen ağırlık, daha sonra bi 10dk. kendine gelememe durumu..Çok zor hakkaten.

* Son yaptığım halı saha maçına hazırlıksız yakalandığım, üzerime maçta giyecek uygun bir forma bulamadığım için, bugüne kadar hiç giymediğim bordo-mavi sweat'le gittim. Takımda beni tanımayan adamlardan "Trabzon pas", "Trabzon buraya oyna", "Helal Trabzon" vb. sözler işitmek de pek garip geldi.

* Geçenlerde fark ettim, Adidas hakkaten de çok sağlam ayakkabı yapıyor. İşte size kanıtı. Orta-3'e giderken YKM mağazasından bir çift Adidas halı saha ayakkabısı aldım ve belki inanmayacaksınız ama hala giymekteyim onu. O derece sağlam yani. Şayet aranızda "Orta-3'ten beri ayağın hiç büyümedi mi?" sorusunu soran olursa diye, şimdiden cevabımı vereyim istiyorum; 44,5 ayakkabının numarası.O zaman bir numara büyüğünü al, seneye de giyersin demişti Annem..Öyle almıştık..İster inan, ister inanma ama olay aynen böyle gelişti aga..

* İnsanların feysbuk'a üye olmamasını, siteyi sevmemesini anlarım ama her türlü apaçiliği yaptıktan sonra, "Yok aga, bu feysbuk bana göre değil..Çok dandik.Amele kaynıyor" yorumları yapmalarına kıl oluyorum. Şansımızı zorladık ama bir şey düşüremedik, desen..10 numara adam olursun gözümde halbuki.

* Orta-3'te okul çapında düzenlenen turnuvada şampiyon olan takımımızın kadrosuna bakıyorum. Kimi hala okuyor benim gibi, kimi askerde..kimi iş hayatına atılmış..Aramızdan sadece biri futbolcu oldu. 1.ligde oynuyor ama ne adını söylerim ne de hangi takımda oynadığını..Spekülasyonlara mahal vermeyelim, di mi ama..

* Memlekette toplu olarak bir kafayı yiyiş söz konusu sanırım. Vizeler sonrası tatil modunda olduğum için ailemin yanındayım şu an. Sabahları televizyon izliyorum her üniversite öğrencisinin memleketteyken yaptığı üzere. Hangi kanalı açsam ya evlenme derdiyle yanıp tutuşanlara rastlıyorum ya da program program gezen teyzelere. Dikkat ettim. Bazıları nerdeyse tüm programları dolaşıyor. Komik olan, program sunucularının da bu teyzeleri sanki kırk yıllık ahbaplarıymış gibi tanımaları, diyalog kurmaları..

* Bir arkadaşım var. Sabah akşam feysbuktan ecnebi hatunları listesine eklemeye çalışıyor, onlara mesajlar atıyor falan. Aylardır peşinde olduğu ve kendisine pas vermediğini söylediği bir Rus hatun var. İddialaştık ve bir de ben deneyim şansımı dedim. Ne mesaj attım, ne de dürttüm hatunu. Sadece ekleme talebi yolladım, hatun kişi de bunu kabul etmiş. Arkadaşım şu an kafayı yiyor, bu iş nasıl oldu diye. Halbuki farkında değil.."Vahşi bir cazibem var da.. kızlar dayanamıyor..."

*
Bu arada blog aleminde, madde madde hayata dair en iyi tespitleri yapan kişilerden birisi Sharbone gibi geliyor bana, yoksa şüphen mi var?

*
Şu sıralar okuyacak kitap bulamayan ya da kitap tavsiyesi bekleyen varsa, Utku Yasavul'un Endirek Serbest Atışlar kitabını size önerebilirim. Daha önce Romanista da bahsetmişti bu eserden.. Detaylar için bakabilirsiniz. Bu arada yazarı, şu an kapalı olan Alman Kale blogundan hatırladığımızı da unutmadan söyleyelim..

* Hayat bir imtihandır ama kimse iyilerden kopya çekmez..

Yanlış Tedavi

France Football dergisine konuşan Roberto Carlos, Sevilla maçının hemen ardından kendisine verilen ilaçların yanlış olduğunun anlaşıldığını ve bu nedenle de sakatlığının beklenenden uzun sürdüğünü söylemiş..

Öncelikle olaya başka bir yerden giriş yapalım. Fenerbahçe Spor Kulübü'nün şu an için Beşiktaş ve Galatasaray'dan birçok konuda daha düzgün idare edildiğini söylemiş Hıncal Uluç. Kendisini seversiniz sevmezsiniz, o ayrı mesele ama bu yorumda ciddi bir haklılık payı var. Hem yönetim, hem de teknik kadro anlamında işler tıkırında gidiyor Fenerbahçe'de (görünüm böyle)... Galatasaray ve Beşiktaş'taki çalkantılı gündeme bakacak olursak, bu tespiti yapmak zor olmasa gerek.Buna da kurumsallaşma diyorlar modern futbolun lügatinde. Hadiseye bir de "ota boka muhalefet adam" Kemal Belgin'in yorumuyla bakarsak, kazın ayağı öyle değil. Fenerbahçe'de diktatörlük var (bunu Hıncal Uluç da her bir daim söyler gerçi). Kulübe, Aziz Yıldırım'dan habersiz toplu iğne dahi alınamazken, hangi kurumsallaşmadan bahsediyorsunuz?diye soruyor. Bu arada nedense bu tip şeylerde hep toplu iğne örneği verilir. Onu da parantez dışı belirteyim.. Bu yoruma da eyvallah dememiz mümkündür.

Şimdi tekrar dönelim sporcu sağlığı konusuna. Fenerbahçe futbol takımındaki sağlık ekibinin ne işe yaradığını anlamış değilim. Sene başından beri sakatlık sorunu yaşayan ama bir türlü iyileşemeyen, ve işin kötüsü yanlış tedavi kurbanı olan oyuncular mevcut takımda. Deniz Barış ve en son Roberto Carlos bunun örnekleri. Öte yandan İBB'ye kiralık olarak gönderilen Kerim Zengin örneği var bi de. Gönderildiğinde sakattı ve ligin ilk maçı olan Fenerbahçe karşılaşmasına dahi çıkması mümkün değil deniyordu. Bir de baktık, Kerim o gün ilk onbir çıkmış hatta Fenerbahçe'ye gol atmış. Maç sonunda Zico bu olayı şöyle yorumlamıştı:"Kerim bizdeyken hep sakattı,antremanlara çıkamıyordu.Bugün ise oldukça sağlıklı göründü. Sanırım doktorlarımız bir yerde hata yapıyor". Zico kibar adam olduğu için böyle ifade etmişti durumu. Peki Fenerbahçe'nin şu anki kulüp doktoru kim? Piyer Arzuman. Ondan önceki isim Ethem Kavukçu'ydu.Oldukça başarılı bir isimdi. Futbol hayatı bitti denilen Selçuk Şahin'i tekrar takıma kazandırmıştı. Tuncay'ın takımdan ayrılmasıyla birlikte, o da gitti. Piyer Arzuman da göreve işte böyle geldi.


Sevilla maçında sakatklanan Roberto Carlos yanlış tedavi sebebiyle sahalara bir türlü dönemediğini açıklamış dedik girşte. Burada Arzuman'ın ciddi hatası olduğu gündemde.Hemen yüklenmemek gerek Piyer Arzuman'a denebilir ama onun da tartışılacak o kadar çok hatası var ki (bunlar sadece iddia gerçi) İşte bazıları:Appiah'a yanlış olarak astım teşhisi konulduğu..Alex, Semih ve Roberto Carlos'un iyileşti denilerek 1 maç forma giymeleri, akabinde tekrardan ciddi biçimde sakatlanmaları.. Sporcu sağlığı bana uzak bir konu aslında. Turgay Renklikurt değiliz ki bu konuda ahkam keselim ama kulağımıza gelen şeyler negatif ne yazık ki..

Piyer Arzuman

Şimdi olayı tekrardan kurumsallaşma bahsine getirelim..Her konuda vizyonunu genişlettiği iddia edilen Fenerbahçe Spor Kulübünün en önemli branşlarından biri olan futbol takımının doktorunun bu kadar tartışmaya açık biri olması ve buna bağlı olarak sakatlanan futbolcularının bir türlü iyileşememe gerçeği varken, hangi kurumsallaşmadan bahsediyoruz Allah aşkına?Kurumsallaşmanın yolu elbette ki kulüp doktorundan geçmiyor ama birçok konuda ilerlediği gözlemlenen bir kulüpte, bunun önemli bir kriter olması gerektiğine inananlardanım. Bu yüzden yazıyı Mehmet Demirkol tarzı bitirmek isterim.."Kulüp doktorun kaçıncı kez yanlış tedaviye uyguluyor ve siz dünya kulübü olmaktan bahsediyorsunuz..Hadi canım sende!"

Başlıksız Yazı

 En son 2018'de Fenerbahçe'de bir şeylerin değişeceğine, eski düzenin yok olacağına inanarak bir yazı karalamışım. Ali Koç'tan n...