Cuma, Şubat 29, 2008

Kim yalan söylüyor?

Dün Galatasaray resmi sitesinde Lincoln'ün yapmış olduğu açıklamayı okuduk. Bugünkü Milliyet gazetesinde ise Lig TV mubabiri Oğuz Tongsir'in "Lincoln İngilizce biliyor" açıklamasına yer verilmiş. Öte yandan Volkan hala "Sıkıyorsa dışarıda söylesin aynı lafları" derken, benim kafama takılan esas mesele ise Türk örf adet ve ananelerimiz vurgusu. Şimdi bu açıklamaların ardından çıkan sonuç şu: Gavurlara ana avrat sövebiliriz çünkü onlar için mühim bir şey değil bu. Kafamı cidden kurcaladı bu mevzu,ya benim bugüne kadar tanıdığım ecnebiler biraz farklıydı ya da Volkan olayı fazla abarttı.Onun kararını siz verin.

Bu arada olaya en yakın isimlerden biri olan Gsli Barış'ın maç sonu açıklaması da bir hayli komikti. Orada ne yaşandığını soran muhabire, "Volkan abi ve Lincoln arasında tatsız bir olay yaşandı ama Lincoln onun anasına küfretmedi" açıklamasını yaptıktan sonra, muhabirin tekrardan "Lincoln orada tam olarak ne söyledi? Bize açıklar mısın?" sorusuna ise, "Anasına küfretmedi, ancak bunu söyleyebilirim" demesi de güldürücü ve de düşündürücü bir açıklamaydı.

Kim yalan söylüyor peki? Volkan mı, Lincoln mü? Bunu öğrenmek biraz zaman alabilir, tıpkı Zidane ve Materazzi hadisesinde olduğu gibi.. Sahada oynanan futbol dışında her şeyin konuşulduğu bir derbiydi işte. Ve hala bunları tartışmaya devam ediyoruz. Öte yandan 2 gün sonra başka bir derbi var ama basın hala Cüneyt Çakır ve kırmızı kartlarıyla meşgul. Bu da ilginç.

Son olarak bilmem onaylar mısınız ama Milli takım çalıştırıcısı Fatih Terim'in bu mevzuya el atması gerekmez mi? şayet bir şeyler yapıyorsa da, bunu basınla paylaşması hoş olmaz mıydı?



Lig Tv' bu videoyu YouTube'dan nasıl kaldırtmamış hayret ettim. Volkan'ın diz darbesinin öncesini izlerken Lincoln'ün topuklayışına dikkat, 2.20-30 arası. Ayrıca Hakan Şükür'ün 0.41'deki yumruk atma girişimi de gözden kaçmadı (yakalarım her türlü)

Son kupa

Son aldığımız Türkiye Kupası.1982-83 sezonu, bendeniz daha dünyada yokum, 84 yılında teşrif etmişim çünkü. Kupayı kaldıran isim efsane libero Alpaslan Eratlı.

Perşembe, Şubat 28, 2008

Galatasaray 2 Fenerbahçe 1

KartalSafa zamanında İsmet Arzuman için "Evet, sen o elindeki gibisin" demişti.
Sadece Arzuman değil, Çakır da öyle..

***

Bu macin hakemini savunmak tamamen sacmalik,cunku adamin standardi yoktu. Gokhan Gonul'u oyundan attigi pozisyondan sonra aynisini Alex yapti..onu neden atmadi?ya da Lincoln neden oyundan atildi?Bir futbol musabakasinda hakem oyunun onune geciyorsa, orada bir sorun vardir..Gonul isterdi ki Umit Karan'in harika futbolu yahut Gokhan Gonul'un muthis slalomu sonrasi attigi golu konusalim ama Cakir her seyi berbat etti.

Ve son sözü Adnan Polat söylesin:"Fenerbahçe'ye karşı olan şansızlık zincirimizi kırmamız için böyle saçma sapan bir maçın olması gerekiyordu"

Çarşamba, Şubat 27, 2008

Mardinli değilim ama

Tribün Dergi 'den Zapatista tartışma konusu açmış forumda, oradan direk link verip, bu satırları okuyanları oraya yönlendirmek isterdim, fakat konu başlığının açıldığı bölümü yalnızca üye olanlar görebilmekte, bu yüzden buraya atalım..

***

Cumhuriyet gazetesinin solcu olduğu iddia edilir kimilerince, bana göre değildir, sana göre solcu dediğin Cumhuriyet okumalıdır diye devam eder bu tartışma. Burada sorun şu ki, Cumhuriyet yazarlarından Hikmet Çetinkaya 4-5 ay önce kaleme aldığı bir yazısında şu ifadeleri kullanmış.

***

"İzmir Konak Belediye meclisi'nde meclis uyelerinin coğunluğu Mardinli...İzmir'de Mardinliler Konak'ı isgal etmis. dönerciler, kokoreççler o güzelim Halit Ziya Bulvarı'nın içine etmisler...bir süre önce İzmir'de o cirkin görüntüleri görünce çok üzüldüm...o güzelim kent giderek İzmirlilerden uzaklaşıyordu..."

***

İzmirli değilim ama çocukluğumda İzmir'e çok gittim. Malum Manisa-İzmir arası mesafa oldukça yakın. İzmir'i ve dolayısıyla İzmirlileri bilirim. Bu yüzden hayatımda bu kadar saçma bir yorumu nadir gördüğümü ifade etmek istiyorum. Bu nasıl bir mantıktır? Bu nasıl bir genellemedir? Yazıyı foruma ekleyen Zapatista "Cumhuriyet Gazetesi ve Irkçılık" başlığını uygun görmüş. Aslına bakarsanız, Cumhuriyet gazetesinin bu husustaki ilk eylemi değildir bu. Kendileri gibi olmayan/düşünmeyen herkesi "tu kaka" şeklinde gösteren zihniyetten bahsediyoruz. Dönerciler, kokoreçler, Mardinliler..falan filan.. bu ne ki şimdi? Bu tarz yazarlardan bahsederken, fil dişi kule göndermesi yapılır. Sanırım burada "cuk" oturmakta. Halktan bu denli uzak olup, onları aşağılama lüksünü kendinde görmek.Öte yandan "halkçıyım" ayağına yatmak...vallahi "pes" doğrusu. Mardinli değilim ama bugüne dek Mardinli çok arkadaşım oldu. Çetinkaya'nın anti-Mardin duruşunu bu yüzden anlayamam sanırım. Zaten insanları "Bayburtlu, Urfalı, Antepli, İzmirli vs." diye ayırmamaya özen gösterdim tüm hayatım boyunca. Bilmiyorum çok mu abartıyorum ama Türk basının önemli kalelerinden biri olduğu iddia edilen ve hatırı sayılır bir okuyucu kitlesi tarafından takip edilen Cumhuriyet gazetesinin bu yaptığı ayıptır. Yazıyı Hikmet Çetinkaya yazmıştır,Cumhuriyert'in suçu yoktur, deyip bu eleştirimi abartı bulanlara, Doğan grubu medyası ve İslamcı medya diye bilinen gazetelere, sürekli olarak getirdiğimiz eleştirileri hatırlatırım. Son olarak, "hayatında kaç kez Cumhuriyet okudun ki, bu kadar rahat bok atıyorsun", diyen çıkarsa..bütün gazeteleri elimden geldikçe her sabah internette takip etmeye çalışıyorum diyeyim.

Bilal'i sıkı tutun!


Efenim Ankarasporlu Bilal Kısa'dır bu fotoğrafta gördüğünüz oyuncu. Tekniği iyidir, Fenerbahçe altyapısından yetişmiştir ama anadolu kulüplerinde dolanıp duruyor uzun süredir. Belki Beşiktaş'ın altyapısından yetişse, Türk futbolu adına daha olumlu işler yapabilirdi.Konumuz şu ki; Fenerbahçe-Ankaraspor maçında Bilal'le ilgili birçok espri yapılmış Zico'nun web sitesinde. Yazıyı kaleme alan Zico'nun kendisi. Lakin bu haber yeni düştü taraftar forumlarına. Brezilyalı hoca http://www.ziconarede.com.br/ isimli sitesinde 10 Ocak’ta yazdığı yazıya, “Komik isimli adam'' başlığını atmış. ‘Komik isimli adam’ ise az önce dediğim gibi Fenerbahçe altyapısından yetişen Ankarasporlu Bilal Kısa.Peki nedir Bilal'i bu kadar komik yapan unsur? Bilal adı Portekizcede "penis" anlamına geliyormuş. Kasım ayında yapılan maçtan önce, Fenerbahçe'deki Brezilyalılar bu durumla ilgili çok espri yapmışlar kendi aralarında. Zico gibi saygılı bir adamdan bu tarz şakalar beklemezdim düşüncesine kapılanlara, yine Zico'nun ağzından çıkan şu cümlelere bakınız diyorum: "Futbola ve futbolcuya her zaman saygı duyuyorum ancak bazı oyuncularını esprilerine gülmeden edemedim" Peki Zico'yu güldüren bu espriler neymiş, bir de onlara bakalım: “Bilal’i çok sıkı marke etmeliyiz'', “Bilal, sahada çok sert olursa, kırmızı kart görür'', “Bilal’i kim tutacak?''. Zico’nun yazısı, maç sonunda Edu’nun söylediği şu sözle bitiyor: “Çok zor maç oldiu. Ancak dediğim çıktı, Bilal çok yoruldu.''

Yılın transferi


Henüz 2008'in ikinci ayındayız, bu kadar iddialı başlık atmak uygun mudur bilinmez ama 27 Şubat itibariyle memleket sınırlarındaki en flaş transfer havalimanında hiçbir basın mensubuna yakalanmadan oteline yerleşti. Daha sonra gerekli imzalar atıldı ve basına tanıtıldı. Kanal1'de tekrardan yayına başlayan, ekranların en gereksiz şovmeni M.Ali Erbil'in sunduğu Çarkıfelek programının yeni hostesi Victoria Silvstedt olmuş. Ondan önce İbrahim Tatlıses'in uzatmalılarından dansöz Asena vardı. Kimdir bu Victoria, neyin nesidir vb. soruları soran okuyuculara, google görsellerden bu ismi aratmanız yeterlidir nasihatini verelim. Erbil'i ve Çarkıfelek'i kaldıramayan bu bünye, Victoria için ekran başına oturur mu?Bence oturur..Aksini düşünenler için: Victoria Silvsted'in seksi fotoğrafları için tıklayınız seçeneğini ekleyelim. Fikriniz değişecektir muhtemelen..

Not: İmzayı attıktan sonra basına konuşan Victoria:"Türk erkekleri seksi ve gösterişli. Çok fazla Türk erkek arkadaşım oldu. Erkekte kılları severim. Türk erkeklerinde bu oldukça fazla" dedi. Ayrıca imza törenine katılan bir grup taraftar, Victoria'yı omuzlarına almak istediyse de, bu istek nedense güvenlik güçleri tarafından engellendi.

Salı, Şubat 26, 2008

Bu kaç?

G.Saray, Leverkusen önünde 5-0 mağlup götürüyor maçı...Rakibiyle kafa kafaya çarpışan Servet için doktor sahada...Tedavi tamamlanınca Servet ayağa kalkıyor...Doktor 5 parmağını açmış soruyor:“ Bu kaç?...”Servet, tabeladaki skoru 5 parmak olarak gözünün önünde görünce bozuluyor:“-Biliyoruz!...” (alıntıdır: Ömer Söztutan)

Bravo (!)


Kupa maçı öncesi bir şeyler yazayım dedim, sonradan yazmak yerine sözü nostaljik bir fotoğrafa vereyim diye değiştirdim fikrimi. Galatasaray 5 as futbolcusundan yoksun çıktığı maçta Fenerbahçe'yi yenmiş. Sarı Kanaryalar gazetesi ise gösterdiği gayretten ötürü rakibini tebrik ediyor ve "Bravo Galatasaray" başlığını atıyor. Şimdi böyle bir şeyin olması çok güç elbette, ayrıca taraftarların da bu tarz bir beklenti içerisinde olduğunu sanmıyorum. Benim gibi gariplerin hoşuna gider bu tip şeyler. Sürekli eskiler ne kadar güzelmiş muhabbeti yapıyorum. Gören de 50li yaşları devirdik zannedecek. Henüz 23 yaşındayım ama nostaljik olana ilgi duyabilirim herhalde. Son olarak bu fotonun üzerine işte Fenerbahçe'nin değişen çehresi yorumu yapabilir kimileri ama şunu unutmamak gerek. Fenerbahçe değişirken, Galatasaray sütten çıkma ak kaşık olarak mı kalmıştır?

Pazartesi, Şubat 25, 2008

Jon Stewart şov

* “Alzheimer hastalığına yakalanan bir kadının, kocasını unutmasını anlatıyor. Hillary Clinton bu film için ‘yılın filmi’ dedi. Sizin de başınıza gelebilir” ( en iyi kadın oyuncu dalında Julie Christie’nin rol aldığı filmi ‘Away from her’ün konusunu anlatırken)
* “Oscar ödülleri 80. yılını kutluyor. Demek ki Oscar, Cumhuriyetçi Parti’den başkan adayı olabilir” (Cumhuriyetçi adayların yaşlarına gönderme )
* “Sadece Afrikalı Amerikalı olduğu için değil, ikinci ismi Hüseyin. Irak’ın eski tiranıyla aynı. Soyadı da, Usame bin Ladin’in ismiyle kafiyeli. Bunları aşmak kolay değil” (Demokrat aday Barack Obama için)

80. Oscar ödülleri


En iyi film: No Country for Old Men
En iyi yönetmen: The Coen Brothers - No Country for Old Men
En iyi erkek oyuncu: Daniel Day-Lewis - There Will Be Blood
En iyi kadın oyuncu: Actress: Marion Cotillard - La Vie En Rose
En iyi yardımcı erkek oyuncu: Javier Bardem - No Country for Old Men
En iyi yardımcı kadın oyuncu: Tilda Swinton - Michael Clayton
En iyi özgün senaryo: Diablo Cody - Juno
En iyi uyarlama senaryo: Joel and Ethan Coen - No Country for Old Men
En iyi yabancı film: The Counterfeiters - Avusturya
En iyi animasyon: Ratatouille
En iyi kısa metrajlı animasyon film : Peter and the Wolf
En iyi kısa metrajlı belgesel film: Freeheld
En iyi uzun metrajlı belgesel film: Taxi to the Dark Side
En iyi sanat yönetmeni: Sweeney Todd
En iyi görüntü yönetmeni: Robert Elswit (Kan Dökülecek-There Will Be Blood)
En iyi kostüm: Alexandra Byrne (Elizabeth: Altın Çağ)
En iyi makyaj: Didier Lavergne ve Jan Archibald (La Vie en Rose-Kaldırım Serçesi)
En iyi şarkı: “Falling Slowly” - Once, Glen Hansard ve Marketa Irglova
En iyi görsel efekt: The Golden Compass
En iyi özgün müzik : Dario Marianelli (Atonement)
En iyi kurgu: The Bourne Ultimatum
En iyi kısa metrajlı film : Live Action Short: Le Mozart Des Pickpockets
En iyi ses kurgusu : The Bourne Ultimatum
En iyi ses miksajı: The Bourne Ultimatum

---
Javier Bardem, Tilda Swinton şaşırttı. En iyi animasyon ve en iyi yabancı filmde bir klasik yaşandı. Sanırım Naziler, soykırım vb. konuların işlendiği filmler akademi tarafından çok seviliyor. Bourne Ultimatum hak ettiğini hat-trick yaparak aldı, bu sevindirici.En iyi görsel efekt de ise Golden Compass ise hafif kaldı sanki.Pek içime sindiremedim.
---
Törenden önce Ntv'de Oscar tahminleri programı vardı yine. Çok şey vardı ilgimi çeken ve buraya yazmak istediğim.Lakin şu an sadece gecenin bombasından bahsetmek istiyorum. Ece Sükan 'ın kırmızı halı yorumlarında sıra Javier Bardem'in geçtiğimiz sene giydiği kıyafete gelince, sözlerine "Geçen sene Javier..bizim Bardem yani.." şeklinde başlamasıydı bu kesinlikle, beni bayağı güldürdü.
---
Bu da gecenin esprisiydi herhalde, Jon Stewart, “Normalde ABD’nin başkanı olarak siyah ya da kadın birini gördüğünüz tek yer filmlerdir, onda da bir göktaşı Özgürlük Heykeli’ne çarpıyor olur”

...


Sen sıcacık yatağında uyuyorken, bu vatan 15 şehit verdi.. diye devam eden bir mesaj aldım az önce. Direk bana yazılmış bir mesaj değildi bu tabii, vatansever kişilere yolla şeklinde bitiyordu çünkü. Hani sürekli söylenen cümledir bu, biz sıcacık yatağımızda yatıyorken, askerlerimiz dağdaki şerefsizlerle savaşıyor kelamı. Bi okuruz şöyle geçeriz ya da dinleriz bi yerde yine geçeriz. Neden böyle bilinmez.Dün akşam haberlerinde şehit cenazelerini izledim. Yine içim parçalandı, yine gözlerimden yaşlar süzüldü. Tanımadığın insanlara ağlamak..ama bu vatanın evlatlarıydı onlar, 20li yaşlarda gencecik bedenler..kelimenin tam manasıyla şehit onlar..Peki 10dk. sonra ne oldu? Yine muhabbete devam.Böyle mi olmalı? Tabii ki hayır..ama yapacak bir şey de yok.Sanırım yapabileceğimiz tek şey onlara dua göndermek.Kendini avutuyorsun, dedi bir vatandaş. Duanın ne yararı olabilir? Orasını bilemem, ben sadece şu an için yapabileceğimin en iyisini yapmaya çalışıyorum, o da manevi destek olmalı.

Cumartesi, Şubat 23, 2008

Johnny Depp

Johnny Depp, 1984'te A Nightmare On Elm Street'te rol aldığında, 21 yaşındaydı.

Cuma, Şubat 22, 2008

Sinyal


Maratonun eski hali. Şimdiler de buna sinyal diyoruz ama yine şimdilerde, stadın yeni halinde bunu biraz zor yaparız.Orası da ayrı. Aa..bi de ne varsa eskilerde var(mış)

Nutella


Seni tanımadan öncelerde rest çekmiştim dünya'ya...

Neden Göztepe?

İnsanlar bazen soruyor "Neden Göztepe?" diye. Neden neden neden..Biraz daha tekrarlarsak anlamını yitiriyor bu soru sözcüğü. Fenerbahçeli bir adamda Göztepe sempatisi olamaz mı yani? Renkleri sarı kırmızıymış, Fenerli adama yakışmazmış..halt etmişsiniz. Şimdi de diyecekler, buraya bunu yazdın ya, Karşıyakalı takipçilerin alınacak.Ne alakası var kardeşim? Ben sadece Göztepe'yi sevdiğimi açık açık belirttim. Bu sorun olmamalı. Şayet hem Karşıyaka hem Göztepe sempatim var ayaklarına yatsaydım, esas sorun bu olurdu.

-Neden Göztepe?
-İnadına Göztepe!!

Vur da demedik ama öldürmüşsün


Uefa'ya göre Fenerbahçe-Sevilla maçının adamı Alex de Souza'ydı. Bana kalırsa burada bir hata var, çünkü o gece maçın esas kahramanı Uğur Boral idi. D.Alves'in bulunduğu kanadı adeta yol geçen hanına çevirdi, tüm bunlar yetmezmiş gibi isabetli ortalar açtı. Kezman'a yaptığı orta çok şıktı, hem de ters ayağıyla yapmasına rağmen. Kimilerine göre Uğur ucuz bir Tuncay Şanlı taklidinden ibaret, bazı Fenerbahçeliler ise onda Erol Bulut potansiyeli görüyorlar, ve bu yüzden pek sevmezler. Galatasaray'a 6-0 'dan çok daha önce tarihi fark atma fırsatı bulmuşken, yaptığı o saçma hareketle her şeyi batırmıştı o maçta, daha sonra da aforoz edildi zaten. Gerçi şimdi Edu'nun kendi kalesine attığı gollerle yaptığı hat-trick'i görüp, üstüne fazla çullanmıyor oluşumuza bakıyorum..Sanırım bazı şeyler değişti ya da olay sadece yabancı oyunculara olan hoşgörümüzden ibaret. Peki ya aynı hataları Yasin yapsaydı ne olurdu? Neyse, mevzumuz şimdilik bu değil. Dönelim Uğur Boral'a. Girişte bayağı övdük onu, şimdi gelelim başlığın sebebi hikmetine. Öncelikle şu aşağıdaki cümleler basının uydurması değil,bizzat Uğur'un ağzından çıkmış kelamlar. Ne demiş peki Uğur Boral? Önce ona bakalım...
"Ben onları değil, onlar beni nasıl durdurur diye düşünürüm hep. Bu tarz maçlarda da daha iyi motive olurum. Ben kendime yapı olarak çok güvenirim. Bu galibiyet ve bu oyun bizim için çok iyi oldu.Şimdi onlar düşünsün"
Son cümleye kadar her şeyi anlarım ama "şimdi onlar düşünsün" demek biraz abartı değil midir ey Uğur Boral?(Hıncal Uluç misali seslen) Ne oldu? Rakibe 5 tane taktık da benim haberim mi yok? Sevilla gibi güçlü bir ekibi burada yenmek, güzel bir duygu elbette ama ciddi bir avantaj yok be güzel kardeşim. İspanyollar oradaki her maçta paso rakibine yükleniyor zaten. "Şimdi onlar düşünsün"..Ee düşünüyorlar zaten de, "amanın biz nasıl yaparız da burada 3 gol atarız" tarzı bir düşünce değil bu. Adamlar burada bize 2 gol atmış nihaeyetinde. Attığının bir fazlasını da yemiş. Ne demek bu? Gol yemeden, bir tane attığında turu geçiyor yani..Sadece onlar düşünmesin.Sen de düşün bunları. Takım arkadaşların da düşünsün.. Alves'i ilk maçta maymun ettiğin için eyvallah ama bi de bunun rövanşı var.Bunu da unutmamak gerek.Üste çıktın diye bu kadar sevinme diyor ya hani güreşte, o misal yani. Haa bi de vur da demedik ama öldürmüşsün diyesim geldi röportajda kullandığın kelimelere.. 4 Mart'ı sadece onlar değil,biz de düşünelim...di mi ama..

Arkadan sallamak


Real Madrid başkanı Ramon Calderon internet üzerinden taraftarlarıyla sohbet etmiş. Ronaldo ve Kaka transferinin şu aşamada imkansız olduğundan bahsetmiş, "İmkansız olan bir şeyden bahsetmenin anlamı yoktur.." diyerek. Barça'ya göre kadrolarının daha iyi olduğunu söylerken, eski hocaları Capello'nun arkasından da sallamayı ihmal etmemiş. "Geçen sezonki şampiyonluk Capello'nun değil, oyuncuların eseriydi. Schuster'in takımı, Capello'nun takımında göre daha güzel futbol oynuyor" . Peki haklı mı? Şimdilik haklı gibi duruyor..

Futbol

Futbol ezilen halkın mutluluğudur..
George Weah

Muhteşem Pankartın Öyküsü

Fenerbahçemiz, Şampiyonlar Ligi 2. tur ilk maçında İspanyol devi Sevilla`yı, Saracoğlu`nda mağlup ederken, takımımızın elde ettiği zaferden sonra bu muhteşem geceye damgasını vuran ikinci olay Telsim Tribününde acılan dev pankart ve yapılan koreografiydi. Bu muhteşem eser tribünlerimizin genç grupları Grup CK ve UNİFEB`in eseriydi.
Bu pankartın hazırlığı için nasıl büyük bir emek verdiklerini bildiğimizden, kendilerinden bu pankartın öyküsünü hazırlamalarını istedik. Böyle bir güzelliği tribünlerimize ve ekran başındaki milyonlara yaşattıkları için onlara sonsuz teşekkür ediyoruz. İşte kendi ağızlarından pankartın öyküsü:
21 Aralık 2007. Sıradan bir tarih değildi. İlk defa grup kuralarından sonraki kuraları farklı bir heyecanla izleyecektik. Önceleri 2.tur kura çekimini izlerken ayakları uzatıp keyifli keyifli seyrederdik. Nasıl olsa yoktuk biz. Bu sefer farklıydı herşey. Kura çekildi ve Sevilla çıktı.

Tabi hemen telefon trafiği başladı CK ve UNIFEB arasında. Tarihi maç için nasıl bir organizasyon yapılmalıydı? Pankart mı yoksa başka bir olay mı? Bu düşüncelerle zaman akıp giderken sadece tek birşey belliydi.Yapılacak çalışma Fenerbahçe`nin şanına yakışır bir şekilde olacaktı. Amacımız belliydi sadece nasıl bir yoldan gitmeliydik, bu düşünülüyordu


İki grubun organizasyon kadrosu Unifeb derneğinde bir araya geldi. Telsim altta dev pankart üstte koreografi planı çerçevesinde tartışmalar başladı.
-böyle çok güzel
-yok yok bak bu daha iyi
-aslında bu olmalı bence



Sonunda aklın yolu bir mantığından ortaya birşey çıkarabildik. Mehmet Duru`nun katkılarıyla beraber hazırdı çalışma. E hazırdı da nasıl yapılacaktı? Litrelerce boya, 1380 metrekare bez ve daha başka bir sürü şey için harcanacak para. Nasıl hazırlanacaktı bunlar? Bunun telaşı sardı bu sefer bu insanları. Herşeyi en uygunundan halletmek lazımdı tabiki.

Detaylı araştırmalar ve sonunda en uygun gereçler en uygun şekilde temin edildi.Tamam bu da olmuştu.Ne kaldı geriye? "MEKAN" Nasıl bir uğraştı o...İstanbul`un haritası çıkarılırdı o uğraşmalar yer gezmeleri mekan arayışları sonucu .Kiraya uygun olan yerler ya boya kullanımı nedeniyle yada 10 günlük süreç nedeniyle bir türlü kiralanamadı. Artık kara bulutlar toplanmaya başlamıştı.Yok etmek lazımdı bir an önce. Her şey göze alınarak yarı açık telsim koridoru seçildi. Maksat şu gereksiz bulutlar gitsin ve şu iş yapılsın.

O kadar konsantrasyon sağlanmıştı ki Türkiye Kupası unutuldu .Kura çekimi vardı sabah sabah. Rakip kim olacak diye izlerken "Galatasaray" adı anıldı. Yine ele alınan telefonlar yine söylenen "abi ne olacak şimdi?" sözleri. Herşey Sevilla`ya aktarılmıştı. Ya Gs maçı boş geçilecek yada Sevilla organizasyonu değişecekti.

Ama Gs maçını boş geçmek olur muydu? Görkemsiz bir mekanda derbi olur muydu? Beklentilerin çokluğu nedeniyle Sevilla çalışmasını dondurup Gs maçına yöneldik birden. Sebepsiz zamansız bir maç. Sevilla pankartına kalkan fırçalar daha kurumadan Gs pankartına indirildi. Süren çalışmalar ve ortaya çıkan çubuklu. Ne güzel görüntüydü o? Karambole gelsede yinede layıkıyla biten bir iş için içimiz rahat bir şekilde Sevilla`ya odaklanmıştık .İptal etmek olmazdı bunu. Bu işe karar verdik mutlaka yapılacaktı. Ne olursa olsun.


Bezler kamyonete yüklendi ve mekana götürüldü çizim amacıyla. Olmadı. Mekan uygun değildi resmin çizimine. Başından beri şans eksikliği ile giden çalışma artık iyiden iyiye insanlara "yeter artık" dedirtti.Yok yok hırstan öteydi artık. Resmen tek gaye ettik kendimize şu çalışmayı.


Resim değişti,ertesi gün açık alanda pankartın çizimi tamamlandı. Boyama heyecanı ile boya kutuları açıldı ancak meteorolojiden gelen yağış uyarısı ile kapakları tekrar kapattık.

Perşembe sabahı başlıyorduk artık.76*18,4 ebatındaki bir pankartı 90*5 gibi bir yerde nasıl boyayacaktık? 4`e katlanan bir pankart ve parça parça boyanan.ilk gün 1.parça bitti.ertesi gün yine toplanıldı ve sabahlama kararı alındı. Cumartesi günü bu iş bitecek diyerek cuma sabahından başlandı 2. parçadan başlayarak boyamaya.


Akşam olunca "kim sabahlayacak yahu adam kalmadı" derken sabahlamaya gelenlerin sayısı 41`i buldu.Bir yandan Rize maçı izlenirken bir yandan fırçalar boyalara batırılıyordu .O kadar kaptırmışlardı ki kendilerini sadece gol olunca maça bakmaya başladılar. Fedakarlık etmek lazımdı tabi o sırada bazı şeylerden.


Pankart çabuk kurusun diye 2 büyük ısıtıcı pankarta tutulurken geriye kalan ufak ısıtıcı ile ısınılmaya çalışıldı. "Aşk Cefa İster" diye asılan pankartın temasıydı belkide bu. Gerçekten cefa mı isterdi? Bu gençlere göre evet. Saat sabah 4 olunca Mehmet Duru`nun türkü konseri ile içler tamamen ısındı. Vız geldi tüm esintiler.


Pankart kuruyunca provaya girişilmek istendi. Ama dedik ya,vardı bir uğursuzluk. İstanbul`a beklenen kar tam da o gün yağmıştı. Apar topar depoya konulan pankart Salı günü prova için açıldı.


En başından beri süregelen düşünce zincirinin son halkası pankartın nasıl açılacağına dairdi. Bakıldığında böylesine bir pankartı düz açmak oldukça zor bir işti. Ama o kadar emekten sonra illaki bir yolu bulunup o pankart açılacaktı. Sağdan soldan gerilen ipler neticesine pankart, "aaaç" sesleri ile açıldı. 3 dakika sürmüştü açılması. Bunu 1 dakikaya indirmek için verilen uğraşlar sonunda işe yaradı. Gecenin sonunda Telsim üste dizilen kartonlarla beraber ertesi güne ümit bağlandı. 5 dakika için verilen emek, değseydi bari tüm bunlara.


Gece 02:00`de haykırılarak söylenen "Fenerbahçeli olmanın gururu bizlere yeter" bestesinde eller bu sefer fırça için değil sahip olunan bu gurur için kalktı. Herşeyin özetiydi belkide.
Maç saatinde heyecan kat sayısının zirve yapması neticesine beklenen an geldi ve sorunsuz bir şekilde herşey tamamlandı.
Senin için Fener senin için...



***
Not: Bu müthiş yazı için...sipeyşıl tenks tu messi30(Arda)

Perşembe, Şubat 21, 2008

Fenerbahçe 3 Sevilla 2


Futbol Günlüğü'nden Haluk Karahan'ın derlediği
fotoğraflardan alıntıdır.

Geceyi en iyi özetleyen kare buydu sanırım. Maç öncesi demeçlerinde Jimenez fazlasıyla küçümsedi rakibini. Şimdi ise zeminin bozukluğundan dem vuruyor. Sevilla'daki zemin cillop gibi olunca, bu tek onlar için avantaj olmayacak elbette. Fenerbahçe'deki oyuncular kuzeyli mestektaşları gibi değil. Jimenez burada yine hata yapıyor. Kim ne derse desin Sevilla kalitesindeki bir ekibi 3-2 yenmek başarıdır, hem de 3 kez öne geçerek. Lakin bir gerçek var ki, maç içerisinde Sevilla'nın etkili olduğu 10'ar dakikalık iki bölümü, Zico tekrar tekrar izlemeli ve tüm bunların üstüne rakibin kendi evinde müthiş baskılı oynadığı gerçeğini eklemeli. Avrupa'nın en kaliteli 16 takımı arasında olmak gurur verici, çok avantajlı bir skor olmasa da Sevilla'yı 3-2 devirmek ise bunun üstüne mutluluk sosu oldu. Maçla ilgili uzun uzun yazı döşemek isterdim ama az önce Noat Samisa'nın maç sonrası yazısını okudum. Çok sağlam bir analiz olmuş yine. Üstüne konuşmaya gerek yok dedim.Rövanş maçı için her şeye rağmen umutluyuz ama R.Carlos gibi tecrbübe abidesi bir ismin orada oynamayacak olması çok kötü oldu.

Maçtan bir gece önce, saat 01.oo civarı
Telsim tribününde prova yapılmakta.


Tribündeki el emeği çalışmamızın fotoğraflarını görükçe, tüm çekilen yorgunluk unutuluyor.En iyi karelerden buraya atacağım inşallah. Şimdilik görselliği geçelim ve dün akşam artık değiştiğini bas bas bağırarak belli eden Fenerbahçe tribün profili üzerine bir iki laf edelim. Belki de tarihimizdeki en önemli maçtı dün gece oynanan. Taraftar değil, müşteri diyeceğim güruh yine formdaydı. Takımın desteğe en çok ihtiyaç duyduğu anlarda sessizleşen, sadece gollerde bağıran seyirciyi ben neyleyim arkadaş. Yazıklar olsun! Cidden yazıklar olsun..

Çarşamba, Şubat 20, 2008

Allah utandırmasın


"Sen o formayı ıslat, mücadele et, yeter ki iste..Biz hep olduk arkanda, yine oluruz yenilsen bile.." demiştik sene başında. Yeter ki mücadele etsinler bu akşam, başka bir isteğim yok. Tribünde günlerdir süren bir çalışma. El emeği göz nuru bir eser ortaya kondu. Ve en son dün akşam saat 8'den, gece 2'ye kadar süren hummalı prova. Donduk ama tüm bu yorgunluğa değecek inşallah.Fazla söze gerek yok. Maç saatini bekliyoruz. Allah utandırmasın...

Liverpool 2 Inter 0

Maç oynandığı sırada stadda, Sevilla maçı için son hazırlığı yapıyorduk. Bu yüzden canım Liverpool'umun İnter'e 2 tane iteklediği maçı izleyememek üzücü ama Sevilla için tribüne yapılan çalışmada emeğimizin bulunması bunu unutturuyor. Telefona gelen mesajlar aracılığıyla maçı takip edebildim. Öyle ya da böyle Inter'i 2-0 yenmek güzel bir şey. Tek gollü bir galibiyet olsa,biraz zorlardı ama Gerard'ın attığı golle, Liverpool turu geçti diyebiliriz. Tabii 1964/65 yılındaki eşleşmeşi unutmamak lazım. Liverpool'un ilk maçı 2 farklı kapatmasına rağmen, 2.maçı kaybederek elendiği tek takım Inter. Tarih tekerrür eder mi? Umarım etmez.

Pazartesi, Şubat 18, 2008

Fenerbahçe'nin Kaderi ve Tufan Türenç


Fenerbahçe Spor Kulübünün 1998 yılındaki başkanlık seçimlerinde iki aday ön plana çıkmıştı. Biri herkesin tanıdığı, Ali Şen'in kafasına rakı bardağı koyduğu Vefa Küçük, diğeri ise o döneme dek camiada adı sanı pek duyulmayan Aziz Yıldırım. Nasıl olduysa artık seçim sonuçları açıklandığında, Yıldırım'ın bir oy farkla Küçük'ü geçtiğine şahit olmuştuk. Daha sonrası ise malum, 10 yıllık bir saltanat dönemi.

Hürriyet gazetesi yazarlarından Tufan Türenç o seçimle ilgili bir yazı kaleme almış. Evden, Vefa Küçük'e oy verme niyetiyle çıktığını ama üye aidatını ödemeyi unuttuğu için oy veremediğini anlatmış. O gün oy verebilseydim, oylar eşit çıkacaktı, ve belki de Fenerbahçe'nin kaderi değişecekti, diyor. Kader hadisesi çok derin bir mevzu. Bu husus üzerine buradan ahkam kesmeye ne niyetim var ne de cesaretim. O yüzden fazla yorum yapmadan, Tufan Türenç'in yazısından alıntı cümlelerle son vermek lazım..
***
"Aziz Yıldırım’ın seçildiği 1998 kongresine oy kullanmak üzere gittim.İki başkan adayı vardı. Biri Vefa Küçük, öteki Aziz Yıldırım.Vefa Küçük önceki yönetimdeydi, onu tanıyordum. Aziz Yıldırım adını ise hiç duymamıştım.O nedenle oyumu Vefa Küçük’e verecektim.Ancak kongrede aidatımı yatırmayı unuttuğumu öğrendim. Yatırmak istedim.Tüzüğe göre bunun olanaksız olduğunu ve oy kullanamayacağımı söylediler.Arkadaşlarla biraz sohbet ettikten sonra eve döndüm.Akşam haberlerde kongreyi Aziz Yıldırım’ın sadece 1 oy farkla kazandığını öğrendim.Kaderin garip cilvesi işte.Eğer oyumu kullanabilseydim Aziz Yıldırım ile Vefa Küçük’ün oyları eşit olacaktı."

"El Fenomeno mazide kaldı"


Şampiyonlar ligindeki Arsenal-Milan eşleşmesinin tarihi yaklaştıkça iki taraftan gelen maç öncesi demeçleri de artmaya başladı. En son konuşan iki isim var; biri Kaka, diğeri Wenger. Bu eşleşme için Arsenal'in genç takımıyla, Milan'ın yaşlıları maçı yakıştırması yapıldı. Bunu Kaka da teyid ediyor ama takımından da fazlasıyla emin. Bu aşamadan sonra tecrübe daha ağır basacaktır diyor. Arsenal'in klasik İngiliz futbolu anlayışının dışına çıktığı bir gerçek. Bu konuyu "Brezilya tarzı futbol oynuyorlar" diyerek özetlemiş Kaka, ve yine doğru bir tespiti var "Chelsea ya da Liverpool'a karşı oynasaydık, bu 2 maç da çok sıkıcı geçerdi ama Arsenal maçları çok zevkli olacak". Ülke futbolunun gündemi Sevilla maçıyla meşgul olacak ama bu maçı da boşlamamak gerek.


Arsenal cephesi susuyor mu peki? Tabii ki, hayır. Arsene Wenger olaya realist yaklaşıyor. Basının, Ronaldo mevzusuna gereksiz boyutta takıldığını, şu an için onun konuşulmasının mantıksız olduğunu söylemiş. Ve en bomba yorumu da sona saklamış "Ronaldo tekrar geri dönecektir, ancak onun korkulan bir isim olduğu günler mazide kaldı”. Şu son 1 haftadır herkes Ronaldo'yu överken, onun hala fenomen olduğunu iddia ederken, Wenger'in bu doğru ama bıçak gibi keskin demecine, Milan cephesinden bir yanıt gelecek mi bakalım. Son olarak Fransız hocanın Milan'daki en tedirgin edici oyuncu olarak Kaka'nın ismini zikretiğini belirtmeye gerek var mı?

Bir adet mutsuz Crespo


32 yaşındaki Arjantinli yedek beklemenin kendisine koyduğunu açıklamış en sonunda. uzunca bir süredir sabırla bekliyor hakkaten, ama en sonunda patladı ve bu durumu "saçma" olarak nitelendirmiş. Taraftarına ve takım arkadaşlarına desteklerinden ötürü her türlü teşekkürü ettikten sonra, iş esas mesaja vermesi gereken kişiye, Mancini'ye gelmiş. İnter teknik direktörü, Crespo'nun şansız bir şekilde sakatlandığını açıklamıştı. Bu açıklamaya bir yorum yapma ihtiyacı hisseti Crespo, daha fazla mutlu adam maskesi takamayacağını ve bu durumun canına tak ettiğini söyledi. Tüm bunları söylerken de Mancini'ye göndermelerde bulundu "Şanssızlığımdan dem vuran ilk kişi Mancini. Ancak bir santraforun güvene ihtiyacı vardır. Şahsen kendimi, takıma sadece Şampiyonlar Ligi'nde değil, Serie A'da da yardımcı olabilecek düzeyde görüyorum. Bugün oyunda 85 dakika kalarak rekorumu kırdım. Şubat ayında böyle bir durum utanç verici" . Şimdi tüm bu açıklamaların ardından Türk spor basının bu olaya balıklama atlamasını ve "Crespo Fener'e", "Aziz Başkan bombayı patlattı:Crespo" şeklinde manşetlerle bizlere aktarmasını beklemek için müneccim olmaya gerek yok..

Deplasman


Fenerbahçe, deplasman, setra,gazete, kırık otobüs camı, atkı,koltuk, deplase olmak..

Pazar, Şubat 17, 2008

O ve

Bir grup andaval diye devam etmeli bu yazı. Hiç tanımadığım adamlara andaval demek istemem durduk yere ama O'nun arkasında ben olmadıkça, hepsi andaval benim gözümde.Bu fotonun altına girilen etiketlerde "afet-i devran" payesi olmayacak. Fikrim değişmedi, hala aşığım kendisine ama arkadaki arkadaşlar varken, afet-i devran'a atmamak gerek bunu. Bir grup andaval lafıma takılan olmaz umarım, zira eğer önde Melissa varsa, geridekilere anca andaval derim. Ben yokum ya o karede, o hesap işte.. Buna halk arasında kendi kendine gelin güvey olmak diyorlar di mi?

Nostalji kokan tezahüratlar #2

Bundan sonra nostalji kokan tezahüratları buraya ekleyeceğim demiştim. Tarih 8 Eylül 2007'i gösteriyordu. Unutkanlık böyle bir şey işte. Arada kaynadı gitti bu yazacağım besteler. Yine bundan sonra fırsat buldukça buraya eklemeye çalışacağım diyeyim (ama söz vermeyeyim bir kez daha, ne olur ne olmaz, unutkanlık başa bela), tabii önce tribün ekabirlerline danışmak lazım, sormak lazım "abi böyle böyle bir beste varmış, doğru mudur?" diye..Ondan sonra buraya ekleriz..

***

1981 - 82 Fenerbahce - Goztepe / Ali Sami Yen



Döndük sahaya doğru açtık ellerimizi
Yalvardık Kanarya'ya duysun diye bizleri
Avaz avaz sesimiz yukseliyor tribünden
Şampiyonluk hırsını yaşıyoruz yeniden..

Ahşap desenli mineflo

Danny Dyer, Kadıköy, 12.Adam

Efsane Maraton ruhu yok oldu. O günleri yaşamasak da doğru düzgün, bu yorumu yapmak zor olmasa gerek. İzlediğimiz videolardan ve büyüklerimizden dinlediğimiz hikayelerden yola çıkarak "bitti" diyoruz. Kimileri ise Kadıköy'ün şu anki haline gıpta ediyor, o da ayrı bir mevzu. Bu sanırım tribünlere bakış açımızın ne kadar değişik olduğunun göstergesi. Benim oyum eski olandan, daha samimi olandan, Efsane Maraton'dan yana..Geri gelir yahut gelmez, onu tartışacak değilim bu yazıda. Sadece gönlümden geçeni belirtmek istedim. Biz tüm bunları forumlarda, bloglarda tartışırken, elin gavuru ülkemize geldi ve International Football Factories programı için materyal topladı. Kim bu vatadaş peki? Danny Dyer..

Danny Dyer 'ı bilmeyen varsa, önce şuraya tıklasın. Daha sonra da şu yorumu okusun. Elin gavuru kendince bir yorum yapmış, fazla da abartmamak lazım tabii. Yorum sayfasından birbirimize girmeyelim mümkünse..

"Kadıköy'de gördüklerim, bugüne kadarki gördüklerimden çok farklıydı. Bu taraftar misafir için her türlü iyiliği yapabilir, ama rakip için asla! Daha önce rakip takımın bu kadar ıslıklandığı bir yer görmedim. Gerçekten 12.Adam diye bir şey varsa, o Kadıköy'dedir.."

Cumartesi, Şubat 16, 2008

Atatürk gibi adamdı rahmetli

Leverkusen maçında, güzel bir iş çıkarttı Galatasaray tribünleri. Buradan tebrik edelim ama burada esas alkışlanması gereken bu haberi önümüze sunan Hürriyet ekibi. En güzel yorum Aceto'dan gelmiş:Pes.

Ben, Hürriyet spor servisinden bu kepazeliği geçiştirme adına şöyle bir açıklama bekliyorum: Biz orada Atatürk derken bir benzetme yapmak istedik..metafor bu yahu. Bilmiyor musunuz? Rahmetli Marlon Brando 'yu çok severiz..Atatürk gibi adamdı gözümüzde. Valla!

Buffon tabii ki


Buffon mu, Casillas mı diye sorarsanız bana, tabii ki Buffon derim. Durduk yere Buffon'la birini kıyaslama derdinde de değilim aslında. İspanyol medyasının anlamsız milliyetçiliği işte. Buffon vs. Casillas haberleri yapıyorlar son yıllarda. Eğer hali hazırda halen oynayan kaleciler arasında en iyi kaleci kimdir diye soruluyorsa, bunun cevabı kesinlikle Buffon olmaldır. Evet, biliyorum Casillas ve Cech de çok iyi kaleciler ama diyorum ya, illa birine gidecekse bu en iyi kaleci payesi, bu Buffon'a aittir..İspanyol Iker Casillas, İtalyan Gazetta dello Sport 'a konuşmuş. “Benim dışımda beş tane mükkemel kaleci var. Buffon, Reina, Palop, Cech ve Van de Sar demiş ve eklemiş, “Buffon'la beni karşılaştıramazsınız. İkimizin de farklı stilleri ve fiziksel özellikleri var”. Doğrudur,bu karşılaştırmayı yapmanın manası yoktur.Birini illa bir başkasıyla kıyaslama merakı, sadece Türk spor basınına özgü değil, bunu da gözden kaçırmamak gerek. Yine de ben, tüm bu yazdıklarımdan sonra,bir kez daha, Buffon varken gerisi teferruattır diyorum. Şu an halen kalecilik yapan isimler içindir ama bu yorumum. Yanlış olmasın.

Erkek Yönetim

Uğur Vardan'ın Çarşamba günü yazdığı gibi "Bu yönetimin kadınlarla bir sorunu var gibi"Kadın yöneticiye "Elinin hamuruyla bu işlere karışma" Takıma "Karı gibi oynamayın len!"Eleştirene de "İ.ne'lik yapma!"Yönetimin söylediklerinin tribündeki karşılığı bu. Daha doğru cümlelerle söylenmiş olması, bunlardaki hakaretin dozajını azaltmıyor. Tam errrrkek, hep errrrkek bir yaklaşım bu!Tabii yukarıda anlattıklarımızın da tribüncesi var."Önce evdekilerin karnını doyur da sonra Kayseri'ye, Manisa'ya hovardalığa git" gibiYa da "erkek adam önce evdekilerin harçlığını verir" gibi."Erkek adam borcuna sadık olur" gibi.Bugüne kadar yönetimler ve futbolcular basından, çoğu zaman da haklı olarak çok şikayet etti. Ancak bu kadar seksist, bu kadar yerlerde sürünen bir tavır, hiç görülmemişti. Hem de çok değil, Seba'dan sadece 2 başkan sonra!Beşiktaş yönetimine, çok geçmeden toplu bir terapi tavsiye ediyorum. Çünkü bu iş tam psikologluk, yok! Daha da ötesi psikiyatrlık bir hal almaya başladı.

Mehmet Demirkol

Ronaldo ve Takvim


Eminim ki, Ronaldo'nun sakatlığıyla ilgili çok yazı okumuşsunuzdur son günlerde. Durun siz söylemeden ben tahmin edeyim, tüm bu yazılarda, yerde acılar içerisinde kıvranan bir adet Ronaldo fotoğrafı vardı ve başlık ise "Fenomenin Sonu" idi dimi? Bingo!


Ronaldo'nun sakatlığı ve tüm olan bitenle ilgili detayları futbol bloglarından takip etmek mümkün, bu yüzden ilave yazı yazmak lüzumsuz olur kanaatindeyim. Benim mevzum bu hususta başka. Bu sefer Takvim gazetesiyle ilgili. Her gün tiraj kaygısıyla, gazetenin sol üst köşesini Fenerbahçe'ye ayıran bu gazete, Ronaldo'nun sakatlığı haberine de çok güzel bir yaklaşım getirmiş yine.


"...İsmi sık sık Fenerbahçe ile anılan Ronaldo'nun ise Fenerbahçe'ye gelme ihtimali kalmadı. Milan'ın Livorno ile oynadığı maçta sakatlanan Ronaldo'nun 1 yıl sahalardan uzak kalacağı açıklandı... F.Bahçeliler'in heyecanla beklediği yıldız için tüm gözler yeniden Başkan Aziz Yıldırım'a çevrildi..."

Ben bu gazetede çalışan ve bu haberleri yapan arkadaşlarla tanışmak istiyorum. Ronaldo falan değil, esas fenomen bu vatandaşlar..keşke bunların sonu gelse de, böyle saçma sapan haberler okumasak..

Terim

Bugün Terim'den gidiyoruz,öyle denk geldi n'apayım. Karede gördüğünüz üzere sahada sinirlenen futbolcu Fatih Terim'i, hocası yatıştırmaya çalışıyor(hocası da sanırım Turgay Şeren-yanlışım varsa düzeltin)

Dersimiz İngilizce




Vatandaş, Terim'in ingilizcesine olan hayranlığını, bu güzel tişörtleri tasarlayarak göstermiş. Fazla söze ne hacet. Hayli güzel olmuş..(ilgilenen varsa gittigidiyor.com 'dan temin edebilir)

Başlıksız Yazı

 En son 2018'de Fenerbahçe'de bir şeylerin değişeceğine, eski düzenin yok olacağına inanarak bir yazı karalamışım. Ali Koç'tan n...