Cuma, Kasım 30, 2007

Başımız sağolsun

Bence artık sen de herkes gibisin!


Karşınızda mini şortu, eski atleti
ve deforme olmuş bacaklarıyla: Scarlett Johansson.
Yastayım ulan!!!

***
Gönlümle bas basa düsündüm demin;
Artik bir sihirsiz nefes gibisin.
Simdi tâ içinde bombos kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.
Mâziye karisip sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim
Kalbimde kalbine yok bile kinim
Bence artik sen de herkes gibisin.
(
Nazım Hikmet )

Teşekkür!

Blog yazma işinde beni gaza getiren iki şey oldu, daha doğrusu iki kişi. Bunlardan biri Cambelboy 'dur. Onun sayesinde haberdar oldum blogspot'tan. Çok kaliteli yazılar yazıyor sinema konusunda. Hala haberdar değilseniz, takip edin derim. Daha sonra Aceto Balsamico 'yu fark ettim. Sanırım onu artık tanımayan kalmamıştır herhalde, futbolu internetten takip edenler için konuşuyorum tabii ki. Önceleri geçici bir heves olacağını düşünmüştüm, yine de yazmaya çalıştım. Daha sonra bu iki blogun sinema ve futbol konusunda çok kalite yazılar yazdığını düşünerek, yazılarıma ara verdim. Sağolsun beni Tribün Dergi'den hatırlayan bazı arkadaşlar mailleriyle motive ettiler, yazmaya ara vermemem gerektiği konusunda beni ikna ettiler.

Sinema ve futbol konusunda çok sağlam yazılar yazıyordu bu kişiler, ben ne yapmalıyım diye sordum kendime. Benzer bir yolla devam etsem, taklitçilik şeklinde eleştiriler alırım diye düşündüm. Ve en sonunda bunu o kadar dert etmemek gerek dedim. İnsanlara bir şey öğretmek zorunda değilim, amaç çoğu zaman kendini tatmindir zaten dedim en sonunda da . Hani "yazmasaydım delirirdim" sözü var ya, sanırım olayı en iyi özetleyen yorumdur. Serbest bıraktım kendimi ve ilgimi çeken, farklı bir şeyler söylemek istediğim konularda yazıyorum uzun süredir. Her gün onlarca kişi okuyor bu blogu. Okul, iş-güç derken dinamik, her gün yenilenen bir şey sunamıyorum insanlara belki ama nihayetinde okunuyor olmak güzel bir şey..

Four Four Two dergisinin Aralık sayısı Altıpas/Web bölümünde blogumun tanıtıldığı haberini aldım. Vizeler nedeniyle zaman mefhumu yitirmiş durumdaydım, Aralık sayısının çıkmış olacağı aklıma gelmemişti bu yüzden. Hemen gittim bayiiden yeni sayıyı aldım tabii. Takip edilmek, takdir edilmek güzel duygular hakikaten de.. Blogu tanıtırken kullanılan "Ariel Ortega'nın söyleyecekleri var!" cümlesi çok hoşuma gitti. Yukarı bahsettiğim şeyleri tek cümleyle anlatıyor. Umut Sarıkaya'nın Uykusuz dergisindeki "Benim de söyleceklerim var" köşesini hatırlatıyor. Ee bir Umut Sarıkaya hayranı olarak daha da hoşuma gitti bu cümle..Bu arada Melissa Theuriau'nun da bloguma gösterilen ilgi alaka hususunda önemli bir pay sahibi olduğunu da öğrenmiş olduk. Ne demek istediğimi, Aralık sayısını okuyanlar anlayacaktır.

Öncelikle Four Four Two dergisi Altıpas ekibine buradan teşekkürlerimi sunuyorum. Kendilerine iyi çalışmalar diliyorum.. Bu bağlamda yeri gelmişken; blogu takip eden, olumlu/olumsuz eleştirilerini mail aracılığıyla bana ulaştıran herkese şükranlarımı sunuyorum..

El Burrito

Devler Ligi mi? Uefa mı?

Elinize, yüreğinize, gırtlağınıza sağlık!! diyeyim önce..
***

Başlığa baktıktan sonra, "Durum sakata binince çark etti", diye düşünmeyin. En baştan beri Uefa'ya gitmenin, bizim adımıza daha hayırlı olduğunu düşünüyorum. Rumen takımlarının son yıllarda elde ettiği başarılar ortada. Biz neden aynısı yapmayalım? Eğer aynı ciddiyeti Uefa maçlarında da gösterebilirsek, çok sağlam yerlere gelebiliriz. Şayet gruptan çıkarsak - bu elbette ki harikulade bir başarıdır- daha baba devlerin bizi beklediğini unutmamız lazım. Şu yukarıdaki fotoğrafı tercih etmemin sebebi de durumu daha iyi anlatsın diyedir. Roberto Carlos muthiş bir tekniğe sahip, keza Fenerbahçe'nin kadro yapısında çok teknik oyuncular var diyebiliriz bu bağlamda ama Chelsea, Real Madrid, Milan gibi takımlar tekniklerin yanı sıra, böyle bir boy hakimiyetine sahip. Bir üst tura çıkmamızı hava topu mücadelesine benzetirsek, R.Carlos'un Zlatan'dan topu alma ihtimalini düşünün derim. Bu imkansız mı? Tabii ki, hayır ama neden daha olabilir bir şeyin peşinde koşmak istemeyelim ki? Uefa kupası gibi misal... Bu yorumum üzerine antucu zihniyetim beni elektronik posta yağmuruna tutacak olmasından ürkmüyor değilim..




Hareket yapma Mancini, bizde senden daha teknik Zico var!


Kongre izlenimleri (devam)

2.Gün


Sabahın köründe kalkıp, "Spor ve Medya" konulu panele katılmak üzere yola çıktım. Daha doğrusu önce otobüs durağına gittim. Yaklaşık 20dk.lık otobüs bekleme , ve 75dk.lık bir trafik işkencesinin ardından Lütfi Kırdar'a varabildim. Haliyle de biraz geç kaldık. Yiğiter Uluğ, Mehmet Demirkol ve Bağış Erten isimleri beni hayli heyecanlandırıyordu. Güzel bir sohbet olacağını tahmin ediyordum. Salona girmeden önce, kapıdaki Trabzonspor Kulübü tarafından gönderilmiş olan çelenk dikkatimi çekti. Takdir ettim vallahi. İçeri girdiğimde, şöyle bir konuşmacıları kestim. Gariptir, Bağış Erten'i göremedim. Konuşmacıların hepsi de şapkasızdı. "Haydaa!!" nidalarıyla yerime otururken, 2. şokla karşılaştım. Bi de ne göreyim efenim, Feryal Pere de konuşmacılar arasında. Herhalde FB Tv torpiliyle oraya oturdu diye düşünürken, oturumun yöneticisi Atilla Gökçe tarafından, "orada öyle oturma, gel şuraya da 2-3 kelam ediver", diyerekten çağırılmış meğerse.

Mehmet Demirkol'un konuşmasını kaçırdığımı fark ettiğimde trafiğe bir kez daha küfrettim. Daha sonra Sırasıyla Atilla Gökçe, Bedri Baykam, Yiğiter Uluğ ve Feryal Pere konuştu. Aralarında olaya eleştirel bakabilen, farklı noktalara da temas edebilen tek isim Yiğiter Uluğ idi bence. Bedri Baykam, Atilla Gökçe'nin "Fenerbahçe Televizyonu'nda istediğin yorumları yapabiliyo musun?"şeklindeki zor sorusunu, göğsünde yumuşak bir şekilde istop etti ve fazla kıvırmadan yanıtladı. Politikacılar gibi yalan söyleyeceğini düşünmüştüm ama beni yanılttı. Olduğu gibi özetledi hadiseyi. Konuşmayı takip eden 100'e yakın izleyici vardı. Bu da hayli üzücü bir durum aslında. N'apalım, buna da şükür gibilerinde yaklaşımında bulundu konuşmacı isimler.

Bu bölüm bittiğinde, ayaküstü de olsa Mehmet Demirkol ile konuşabilme şansı buldum. Spor medyasının kongreye olan ilgisizliği ve bu mühim olayı, insanlara yeteri şekilde duyuramamaları konusunda karşılıklı dert yandık. Gönül isterdi ki, yazı tarzını çok beğendiğim Demirkol ile çay sohbeti yapalım. Ne var ki, o basketbol temalı konuşma için acele ediyordu, ben ise kongreyi terkedip, okula yetişmek için...

Bi de bir adam var.. 2 gündür soru sormak için yırtıyor kendini. Bi keresinde bu fırsatı verdiler elemana. Saçma sapan şeyler söyledi, lafı uzattıkça uzattı, medya'ya salladı paso.. Kendisine "kongrenin manyağı" diyorum ben. Soru sormak için zaman kalmadığını belirten Atilla Gökçe'ye itiraz edecek kadar coşabiliyor bu abi. İlgiyle takip ediyoruz kendisini..

Kongre izlenimleri

1.Gün

Spor ve bilim kongresi.. Bu iki kelimenin biraraya gelmesini elbette ki, endüstriyel futbola borçluyuz. Her konuda çamur atsak da, pozitif şeylere de sebebiyet veriyor bu olgu..Dün sabah ilk konuşmacı olarak dünyaca ünlü "Futbol asla sadece futbol değildir" adlı kitabın yazarı Simon Kuper'in vardı.. Kitabını 1 günde okuduğum insanı, böyle bir organizasyonda izlemek, hele ki Fenerbahçe'mizin önderliğinde izlemek beni çok mutlu etti. Artık milletin yeterince haberdar olmadığından mıdır, ya da ilk gün ve sabahın erken saatlerine oluşundan mıdır bilemiyorum, katılım çok azdı bence. Daha ciddi bir katılım beklerdim. Simon Kuper mühim bir isim diye düşünüyorum. Avrupa'daki Türk futbolcular hakkında güzel bir söyleşi havasında geçti onun bölümü. Daha çok Tayfun Korkut ile yaptığı röportaj üzerinden verdi örneklerini..




Kongre başkanın deyimiyle "coffee break", bize göre ise "kahve molası" döneminde nerdeyse etkinliğe katılan kişilerin %99'u takım elbiseyle dolaşırken ortalıkta, altında kot, üstünde sweat ve boynunda atkı, adeta bir apaçi gibi dolaşan bendeniz bir garip hissettim kendimi. Bir ara Aziz Yıldırım'la göz göze geldik, boynumdaki atkıya baktı, bir an "çıkar o atkıyı, git dışarıdaki Fenerium tırından bir lisanslı atkı al bakayım", diyecek diye tırsmadım değil.. Bi de ver onu bana.. falan diyormuş(Liverpool-YWNA atkısıydı).. Amanın düşüncesi bile kötü..

Öğleden önceki bölümde yerel yönetimler ve spor konulu bir konferans oldu.. Celal Doğan "Real Madrid'i 2 kez borç batağından kurtaran Real Madrid belediyesiydi", diyerek beni bir hayli güldürdü.. Melih Gökçek yine klasik tarzıyla yaklaştı olaya, bol bol kendi yaptıklarıyla övündü...Kadir Topbaş'ı anlatmaya gerek yok. Yalnız bu bölümde dikkatimi çeken ise, Bodrum-Ortakent Yahşi belediye başkanı Mehmet Kocadon oldu.. Bu isimde bir belediyenin varlığını ilk kez öğrenmem yetmiyormuş gibi, genç başkanın icraatlerini anlatışına hayran kaldım.. Müthiş bir belediye başkanı izlenimi verdi bana. Umarım yanılmıyorumdur. Çok başarılı işlere imza atmış. Konuşması bittiğinde en samimi biçimde alkışladığım başkandı kendisi..Akşam ders olmasa İlber Ortaylı gibi hoş sohbet bir insanın konuşmasını da izlemek isterdim ama heyhat! Okul ve zaman problemi işte...

Pazartesi, Kasım 26, 2007

FENERBAHÇE. 100. Yıl Spor ve Bilim Kongresi


Bilim adamları ve akademisyenler Fenerbahçe için buluşuyor

Fenerbahçemiz Şampiyonlar Ligi'nde peşpeşe yaşadığı zaferlerden sonra 100. yılını spor ve bilim kongresiyle kapatmaya hazırlanıyor. 29 Kasım-1 Aralık tarihleri arasında İstanbul'da düzenlenecek olan Fenerbahçe Spor ve Bilim Kongresi'ne; spor yazarları, spor ve bilim adamları, ekonomistler, doktorlar, hukukçular; kısacası bilimle ilgilenen herkes ve arzu eden taraftarlar ücretsiz dinleyici olarak davetli.

Fenerbahçe Spor Kulübü, 100. yılını dünyada bir ilki gerçekleştirip, "spor ve bilim" alanında kongre düzenleyen ilk takım olarak kapatıyor. Kongrede; sporcu sağlığı, spor ve hukuk, ekonomi ilişkisi, sporcu psikolojisi, yerel yönetimler ile spor, sanat ve spor gibi pek çok başlık uzmanlar tarafından ele alınacak. Konuşmacılar arasında kimler yok ki: Yazar Simon Kuper, ekonomist Prof. Szymanski, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, BJK Onursal Başkanı Süleyman Seba, Spor yazarı Atilla Gökçe, ressam Bedri Baykam, Prof. İlber Ortaylı ve daha onlarca tanınmış isim…

Dileyen bilim adamları, hukuk, ekonomi, psikoloji, sanat fakülteleri öğrencileri, spor yazarları, antrenörler ve konu başlıklarına ilgi duyan herkes üç gün sürecek kongreye davetiye ile ücretsiz olarak dinleyici olabilecek. Resmi delege olmak isteyenler ise 100 YTL karşılığında hem dinleyici olma hakkını kazanacak, hem de katılım sertifikası, 100. yıl forması, kongre çantası ve kongre bildiri CD'si sahibi olacak. Kongre İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve sergi Sarayı'nda düzenlenecek. Kongreyle ilgili detaylı bilgi ve ücretsiz katılım şartları için http://www.fbsporbilim.org/ sitesinden detaylı bilgi edinilebilir


Haybeden Gerçeküstü Lakırtılar#2

* Gün geçmiyor ki, ne kadar mal olduğumu anlamayayım arkadaş. Hatun belli işte sana yazıyor, sen bunu nasıl anlamazsın. Beni sinemaya, tiyatroya götürsene imalarında bulunuyor. Sen ne yapıyorsun peki Ortega? Çevredeki hatunları kesiyorsun, gri eşofman altı giyen var mı arıyosun, tarıyosun.. buradan caddeye akayım lan bari diye düşünüyorsun içinden.. Sonra bir öğreniyorsun, 3. ağızdan tabii, hatun sana kesikmiş..şimdi vur kafanı duvarlara.. Kaçan büyük balık oluyormuş lan!

* Ecnebi dili ve edebiyatında okuduğumuz için önüm-arkam-sağım-solum hatun dolu. Kimileri için bu bulunmaz bir nimet, bana göreyse durum biraz farklı..Dışı seni yakar, içi beni..durumları mevzu bahis yani. Sınıfın %90'ı kızlardan oluşuyor, buraya kadar her şey güzel ama güzel olan kızların hepsi kapılmış, tıpkı en güzel park yerlerinin kapıldığı gibi..Anladın sen onu.

* Ulan direk karı-kız muhabbetiyle başladım olaya. Gören teknik eğitim öğrencisi ya da mühendislik okuyan biri zannedecek. Bu arada, bir rivayete göre, İTÜ'de 5 erkeğe 1 erkek düşüyormuş. Ne kadar doğru bilemiyorum. Bilen varsa, aydınlatsın bizi.

* Kuyubaşı'ndaki büfeyi seviyorum. Hani şu yol üstünde olan. Kadıköy'den Göztepe kampüsüne giderken sağda, dönerken solda olan. Abiler tanıdı artık beni, direkman patsoyu koyuyorlar önümüze. İyi yapıyorlar, tavsiye edenzi...

* ilgimi çekmiştir; karşıya geçerken ya da oradan dönerken insanlar yaşlılara yer vermezler, misal Taksim'den Kadıköy'e dönerken. Aslına bakarsanız, çoğu zaman yer vermezler. Bu yüzden; bizim gibi anadolu çocukları yer verince çok dikkat çekiyor otobüste. Sanki çok pis bir şey yapmışım gibi bakanlar oluyor hep. N'apayım abi, biz babadan böyle gördük. Hiç unutmam bi keresinde bir teyze şöyle bir yorum yapmıştı: "Evladım, sen İstanbullu değilsin herhalde".

* "Olm, İnter size çok pis koyacak!".. Sabah akşam bunu duyuyorum. Evet, olabilir..Koyabilirler tabii ki. İnter ne de olsa. Yalnız anlamadığım bir şey var, nedir bu hırsın sebebi? Fenerbahçe Avrupa'da folluk olsun diye, Anderlecht'i elememizi dört gözle bekleyenlerin, sükut-u hayale uğramasını gözlemledik son 4 maçtır. Bu mudur yoksa bunca hırsın sebebi? Sanırım, gün artık bizim günümüzdür dediler ve son bir ümitle, İnter'e güveniyorlar. İnter bizi dağıtabilir. Dağıtsa, ne olur peki? Bir maç kaybetmiş olacağız en fazla. CSKA'ya burada koyarsak, bir üst turdayız. Onlara da yenilirsek, Uefa'ya gideriz. Belki de daha hayırlı olur. Yalnız ne olursa olsun, bir gerçek var. Zico'yu pek sevmesem de, bu takımı Avrupa maçlarına daha iyi hazırlıyor ve kim ne derse desin, ortalamanın üstünde bir futbol oynuyoruz. Nokta.

*Feysbuk manyaklığına devam.. hem de tam gaz. Şu sıralar ortaokul arkadaşlarımı bulmaya başladım. Daha doğrusu onlar beni buluyor. Milletin soyisimlerini hatırlasam, daha çok kişiye ulaşacağıma inancım tam. Çok matah bir olay mı? Elbette ki, hayır..

*Gri eşofman altı fetişizmi var bende. Bunu beni tanıyan herkes bilir. Bir arkadaşla, feysbuk'ta bir grup kurduk, adı Gri eşofman altı.. Bekliyoruz herkesi, bir tık yeter...

* İstanbul'un taşı toprağı altın değil, Sivaslı.. İnanın bana öyle.. Nerelisin abi? sorusuna verilen cevapların %80'i bunu gösteriyor. Ben anlamam.İstatistik işte.

Gel..gelen gördü İstanbul'un çilesini
Çek..Çek ki İstanbullu olasın...

Perşembe, Kasım 22, 2007

Bana arkadaşını söyle...

"Bir kimseyi tanımak istiyorsan, düşüp kalktığı arkadaşlarına bak."

Mevlana Celaleddin-i Rumi

Anonsçu rezaleti.


Dün akşam ekran başındayken fıtık oldum, bi de tribünde olsam, ne yapardım, bilemiyorum. Bilmem siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?Bu nasıl bir rezalettir arkadaş? Milli takım oleyyy!!! diye bir tezahürat yapılır mı? Hem de zorla, ısrarla.. Tam anlamıyla rezalet diye buna denir herhalde..

Adamın son 20 dakika yaşattığı rezaletten örnekler..

Dakika 70: "Hadi bağırın arkadaşlar, son 20 dakika... Lütfen!!! Hadi susmayın. Yalnız bırakmayın takımımızı..." Dakika 71: "Avrupa Şampiyonasına çok az kaldı... Hadi durmayalım!" Dakika 75: "Hadi Milli Takımımızı destekleyelim. Lütfen! Lütfen!" Dakika 77: "Kırmızı-beyaz en büyük Türkiye... Bütün stat söylüyoruz, susmak yok arkadaşlar... Arkadaşlar lütfen!!!" Dakika 78: "Kırmızı, beyaz en büyük... Hadi arkadaşlar..." Dakika 81: "Milli Takım oley... Milli takım oley... Milli Takım oleeyyyy... Hadi arkadaşlar lütfen!" Dakika 82: "Arkadaşlar bırakın izlemeyi lütfen! Hadi başlayın... Milli Takım oleeeyyy.... Oooo... Oooo... Milli Takım oley" - Dakika 85: "Arkadaşlar!!! Arkadaşlar!!! Son 5 dakika, Milli Takım için hadi..." Dakika 86: "Böyle olmuyor ama lütfen!!! Haydi dağ başını duman almış... Hadi hep beraber... Dağ başını duman almış arkadaşlar!!!" Dakika 87: "Son 2 dakika...Susmayalım arkadaşlar! Hadi bütün stat ayağa... Bütün bayraklar havaya..." Dakika 89: "Hadi arkadaşlar bütün stat... Oleyyy..." Dakika 90: "Hadi arkadaşlar lütfeen!!!" Dakika 91: "Oley oley... Şampiyon Türkiye... Sonuna geldik arkadaşlar hadi... " Dakika 93: "Susmayın arkadaşlar bitiyor..."

Çok şükür be abi!

TÜRKİYE 1-0Bosna Hersek


Çok şükür be abi! 2002'deki 3.lüğün ardından es geçtiğimiz 2 büyük organizasyondan sonra, buna da gidemeseydik, çok yazık olurdu hakikaten. Belki zar zor gittik, rezil maçlar oynadık..kendimizden beklenin çok altında kaldık ama nihayetinde finallerdeyiz. Gazla çalışan bir millet olduğumuz malum. Bu dökülen futbolumuz beni orada hiç ürkütmüyor. Oraya gidince işler değişir. Belki Terim bile kendine çekidüzen verir. Hatalarından -umarım- ders alır.. Fazla söze gerek yok. 2008 finallerindeyiz..Ayrıca kardeş halk Bosna'ya da teşekkürler..



Ve tabii ki şu son 2 maçın kahramanına da...

Pazar, Kasım 18, 2007

Norveç 1-2 TÜRKİYE


Önce çok pis yedik..Yine taçtan


-Lan Emre! Bir şut çek be
-Şakkk..
-Gol ulannnn! Koyduk be!


-Vur ulan..Vur!!!
-Gooooooooooooollll!!!!


-Terim'e bak lan Mourinho gibi olmuş


-Yürü lan Mehmet..


-Yerli plaka Salgado!!!
Gel alnından öpeyim


-Koyduk mu çocuğu?
-Koduk tabii..

***

Darısı çarşamba Bosna maçına inşallah!

Çarşamba, Kasım 14, 2007

Boyalı direk (tangos)



Uzun süredir dinliyorum bunu. Telefona melodi yaptım yani, o derece taktım, düşünün.Gitarlar ve hatunun sesi müthiş bir uyum içerisinde. Kıza da aşık oldum bu arada, her manada..

Juliette Binoche

Best tearjerkers ever... (25-01)

Daha önce Best Tearjerkers ever 50-26 listesinden bahsetmiştik. Devamı geldi listenin. İşte 26'dan aşağı doğru...

25. GOODBYE, MR. CHIPS (1939)
24. CHARLY (1968)
23. THE JOY LUCK CLUB (1993)
22. LONGTIME COMPANION (1990)
21. STEEL MAGNOLIAS (1989)


20. STELLA DALLAS (1937)
19. ORDINARY PEOPLE (1980)
18. LOVE STORY (1970)
17. GLORY (1989)
16. TITANIC (1997)


15. LIFE IS BEAUTIFUL (1998)
14. KRAMER VS. KRAMER (1979)
13. BRIEF ENCOUNTER (1945)
12. OLD YELLER (1957)
11. THE NOTEBOOK (2004)


10. FIELD OF DREAMS (1987)
9. GHOST (1990)
8. E.T.: THE EXTRA-TERRESTRIAL (1982)
7. BRIAN'S SONG (1971)
6. BROKEBACK MOUNTAIN (2005)


5. IT'S A WONDERFUL LIFE (1946)
4. AN AFFAIR TO REMEMBER (1957)
3. SOPHIE'S CHOICE (1982)
2. BAMBI (1942)
1. TERMS OF ENDEARMENT (1983)

Yürü lan Stevie!


"Aklıma ilk F.Bahçe geliyor"

Dünyaca ünlü spor ürünleri üreticisi Adidas, yeni kramponu Predator'u Fransa'nın başkenti Paris'te dev bir organizasyonla tanıttı. Tanıtıma dünyaca ünlü futbol yıldızları da katıldı. Bunların arasında geçtiğimiz hafta Beşiktaş'ı 8- 0 yenerek Şampiyonlar Ligi tarihine geçen Liverpool'un oyuncuları da vardı. Organizasyonu, Türkiye'den Sabah Spor'la birlikte CNN Türk (Alp Özgen) ve FourFourTwo (Yakir Mizrahi) izledi. Bu ikili bu röportajların yapılmasında bize önemli destek sağladı. Sabah Spor, Paris'te Türk basınında bir ilke imza attı ve İngiliz ekibinin yıldızlarıyla röportajlar yaptı. Paris'e özel uçağıyla gelen Liverpool'un yıldızı Steven Gerrard, gazetecilerin röportaj için peşinden koştukları bir isimdi.


'UMARIM EŞLEŞMEYİZ'

Ancak tüm görüşme tekliflerini geri çeviren Gerrard, yazılı basından sadece Sabah'a röportaj vermeyi kabul etti. 'Türk futbolu' denildiğinde aklına ilk gelen takımın Fenerbahçe olduğunu söyleyen İngiliz yıldız, "Şampiyonlar Ligi'ndeki maçlarını kaçırmıyorum. Gerçekten de ortaya koydukları futbola ve aldıkları sonuçlara saygı duyuyorum. Grupta ilk ikiyi, dolayısıyla turu geçmeyi büyük ölçüde garantilediler. Doğrusu Inter ve PSV gibi iki takımı yenerek ve 4 maçta mağlup olmayarak bunu hak ettiler. Bir sonraki turdaki rakibimiz olmalarını istemiyorum. Eşleşirsek işimiz gerçekten çok zor" yorumunda bulundu.

Arabın yalellisi


İki resim arasındaki fark nedir?

Durun siz zahmet etmeyin ben söyleyeyim; birinin devlet şeref madalyası var, ötekinin yok. Peki, birinin diğerinden farkı var mı? Hayır, yok.. Öyleyse bir gariplik yokmu bu işte sizce de? Amerikan'ın kuklası olmuş bir vehhabiye, sen gidiyorsun devlet şeref madalyası veriyorsun. Neden böyle yapıyorsun? Devletler arası politika.. Arap sermayesi..sıcak para..kem küm.. Bu mudur yani devlet yönetimi? İstemem ben böyle yönetimi. Zaten hiç anlamamışımdır ülkeler arası politikayı da..bana göre değil arkadaş. Karşında ne mal olduğunu duruşuyla, oturuşuyla, konuşmasıyla ayan beyan gösteren bir adam..ve biz de gidiyoruz ona şeref madalyası veriyoruz. İroni mi bu? Şerefi olmayan bir adama şeref madalyası vermek. Yoksa espri mi? Espriyse hiç komik değil, üzülerek söyleyeyim.

Salı, Kasım 13, 2007

Best tearjerkers ever... (50-26)

Entertainment Weekly, en iyi ağlatan filmleri seçmiş..

Best tearjerkers ever...
50. Rudy (1993)
49. The Shawshank Redemption (1994)
48. Cinema Paradiso (1989)
47. Moulin Rouge (2001)
46. Million Dollar Baby (2004)
45. Truly Madly Deeply (1991)


44. Dead Poets Society (1989)
43. Sounder (1972)
42. Now, Voyager (1942)
41. Little Women (1933/1994)
40. Umberto D. (1952)
39. The Champ (1979)


38. The Iron Giant (1999)
37. The Wizard of Oz (1939)
36. Jerry Maguire (1996)
35. Philadelphia (1993)
34. Saving Private Ryan (1998)
33. Imitation of Life (1959)
32. West Side Story (1961)


31. Romeo and Juliet (1968)
30. Cocoon (1985)
29. The Way We Were (1973)
28. To Kill a Mockingbird (1962)
27. The Deer Hunter (1978)
26. The Great Santini (1979)

devamı henüz açıklanmamış... listedeki filmlerle ilgili açıklamalar için tıklayın

Pazartesi, Kasım 12, 2007

Gözler seni arar ey şanlı "Zizu"


"Ne zaman sahada ne yapacağımızı bilmesek, ayaklarımız birbirine dolaşsa,işimiz çok basit: topu hemen Zidane'a veriyoruz. O nasılsa, bir şeyler yapar."

Bixente Lizarazu

Ben adam olmam!

Her vize-final dönemi bir şeye takılıyoruz. Bir ara "Lost" izliyorduk arka arkaya, şimdi de "feysbuk" manyaklığı var.. Hatta manyaklıkta son nokta bu abicim.. ve bu minvalde anladım ki "ben adam olmam". Tesaadüf müdür nedir? fonda çalan şarkıda bu olsun..

Cumartesi, Kasım 10, 2007

Birlikte diktik biz bu bayrağı!

-Fenerbahçe'yi niye destekleyeyim abi , sevmiyorum ben onları
-Galatasaray, Türk takımı değil bence, Fransız ekolü cart-curt..
-Beşiktaş bizi yıllarca rezil etti abi..Niye tutayım onları?
***
Kendimi bildim bileli hep bu cümleleri işitmişimdir.Sanırım bu tarz konuşanlara en güzel cevap bu resim olsa gerek...

ATAM, İZİNDEYİZ!


Perşembe, Kasım 08, 2007

Fenerbahçe 2-0 PSV


Sanırım sabretmemizin, sabretmeyi öğrenmemizin karşılığını almaya başladık. Yıllardır tek amacı Galatasaray'ı yenmekmiş gibi yaşaması gereken taraftar topluluğu gibi uyutulduk. Onlar Uefa kupasını alırken, biz ASY'deki 0-1lik maçla güldük, eğlendik.. Daha sonra Aziz Yıldırım geldi. Çok kızdık, çok küfrettik ama yeri geldiğinde hakkını da verdik. Hala da nefretim sevgimden fazladır,lakin bir gerçek var; bu adam geldiği ilk günden beri bu işi kafaya koydu, Fenerbahçe'nin yüzünü Avrupa'ya çevirdi, Edirne ötesindeki başarıları hayal etti. Bu yolda "0 puan çektik, United'dan 6 yedik, olmadık maçlar verdik" belki..fakat sürekli aşama kaydettik. Hani düşe düşe bisikletin üstünde durmayı, onu kullanmayı öğrenirsin yaa..işte aynen öyle. Biz ısrarla bu topçularla bu iş olmaz, Zico futboldan anlamıyor dedik(hocalıktan bahsediyorum tabii) ama başkan, hocanın arkasında durdu. Gerçi kimisi bunu diktatörlük olarak yorumlayabilir. Medyaya, taraftara gider yapmak gibi de kabul edebilir. Kısmen doğru da olabilir bu görüş ama bugün takım şu noktaya gelmişse, Aziz Yıldırım'ın daha haklı olduğu aşikar. Yıldırım "sadece saha içi başarıların yeterli olmadığını" söylediğinde, kimi çevreler bunu istedikleri biçimde algılamış ve olayı haram puanlara bağlamıştı ama adamın esasında demek istediğini anlamadık, anlamak istemedik belki de.




Dünya kulubü olmayı hayal ediyorsanız, bir dünya kulubünde olması gereken şeyleri sahip olmalısınız. Başkanın demek istediği bu idi aslında. Gerek tesisleşme olsun, gerekse kurumsallaşma açısından... Galatasaray bu konularda Fenerbahçe'nin çok önündeydi, hepimiz o günleri hatırlarız. Fenerbahçe gruplar tarafından idare edilen bir batakhane gibiydi adeta. Herhangi bir başarısızlığın ardından akbabalar gibi camianın üstüne çöreklenirdi bu gruplar. Şimdi bakıyorum da nereden nereye.. Deivid'e sabır gösterdi bu tribünler, belki hala bireysel tepkiler vardır, ki bunun önüne geçmeye imkan yok zaten ama buradaki vurgulamak istediğim nokta es geçilmiyordur umarım. Deivid bundan 10-15 sene önce kadromuzda bulunsaydı, 2 maç sonra ülkesine yollanmıştı. Biz ilk geldiği günlerde "bu adam topçu mu yahu? bildiğin sütoğlan" diye çok dalga geçtik, tribünler ıslıkladı onu, yuhaladı..sonra ne oldu? Adam 4 puan kazandırdı şimdiden.. ya Deniz Barış olayı? Eski günleri özlemle anarız hep, Efsane Maraton hatıralarından dolayı ama kötü anılar da mevcut. Deniz Barış'a kim katlanırdı acaba o günlerde..yahut en önemlisi Zico'ya. Fevri düşünmeyen biri olarak tanımlarım kendimi ama benim kafamda bile CSKA maçına kadar "Bu Zico gitsin ya, daha iyi oluruz" düşünceleri hakimken, şimdi morarmanın verdiği dayanılmaz hafiflik var. Fenerbahçe tribünleri sabretmeyi öğrendi, takıma güvenmeyi, onlara inanmayı öğrendi. Sağolsun, topçular da inandı bizim gibi.. Gerisi ortada.. Tesisleşme demiştik, onu da herkes kabul eder herhalde. Fenerbahçe, Aziz Yıldırım önderliğinde bu konuda ciddi bir atılım yaptı. Bu arada Aziz Yıldırım'ı öven bir yazı gibi oldu ama hala bu adamı sevmiyorum, orası ayrı.. Çelişki di mi? Bence de...


2000 yılında Gs'nin yakaladığı muazzam havada Terim'in oyun kurgusu kadar, elindeki müthiş yabancılar da önemliydi. Hagi gibi bir lider vardı, kale desen Taffarel'le emin ellerdeydi, defansta Popescu gibi bir dahi.. Şimdi çok şükür bu gözler Roberto Carlos gibi bir futbol dehasını canlı canlı, Fenerbahçe formasıyla izliyor.. tıpkı benim gibi tüm Türkler izliyor tabii.. Öyle sanıyorum ki, diğer takımları tutan kişiler de, Fenerbahçe'nin R.Carlos'la değişen çehresi sayesinde, bu takıma daha bir sepmatiyle bakar oldular. Çevremdeki insanları gözlemiyorum, eskiden "yahu bir türlü Fenerbahçe'yi destekleyemiyorum bu Avrupa maçlarında" diyen kişiler, bugün Fenerbahçe gol attığında, benimle birlikte gol sevincini yaşıyorlar, maçtan sonra arıyorlar, mesajlar atıp tebrik ediyorlar.. Bu başarıda R.Carlos'un katkısını görmemek aptallık olur herhalde.. 10 tane adam alacağına, bir tane al, R.Carlos gibi olsun, alem de hayran olsun..


İlk golden sonra böyle sevinmişti Colin Kazım. Maçtan sonra öğrendik ki, bir gün önce 17 yaşındaki yeğenini kaybetmiş. Çok zor bir durum gerçekten. Kazım, bu olayı maç öncesi kimseye söylememiş, maç sonrası soyunma odasında anlatmış, duygusal dakikalar yaşanmış haliyle. İlk transfer edildiğinde "Beşiktaş'ı atlatma" derdiyle alınmış bir oyuncu izlenimi uyandırmıştı ama her geçen gün tribünlerin sevgisini ve saygısını kazanıyor. Topla biraz daha az oynarsa, bizim yeni Anelka'mız olabilir belki.. peki, tamam tamam..biliyorum, abarttım..
Maçtan önce Allah utandırmasın! demiştim.. çok şükür utandırmadı. Tribünler ise çok sağlamdı. Son 20 dk.yı saymazsak tabii. 2-0 önde olan bir takım tribünlerinden "dale cavase" gazlaması yerine, daha coşkulu bir performans bekledim açıkçası.. Haa, bi de bu maça gidemedim ya..ben ona yanıyorum..

8-0

Benden önce acetobalsamico yazmış bunu, abimiz çok hızlı..hızına yetişemiyoruz. En iyisi böyle bir ürün çıkmış, isteyen varsa, sipariş edilebiliyor, memlekete de getirilebiliyor diyelim..

Çarşamba, Kasım 07, 2007

Allah utandırmasın!

Maçı başlamadan kaybetmek




Maçı başlamadan kaybetmek diye buna denir herhalde.. Beşiktaşlı oyuncuların santradan önceki yüz ifadelerini görünce, yanımdaki arkadaşa bugün kesin fark var dedim. O ise, manyak derecede Liverpool sempatizanı biri olduğumu bildiği için, abarttığımı düşündüğünü söyledi. Sonuç ortada. Sahada futbol namına hiç bir şey koymazsanız, dünya'ya futbolu öğreten İngilizler acımaz işte böyle..KOP forumlarında sevinçle birlikte bir şaşkınlık mevzu bahis.. Bir önceki maçta yenildikleri bir takımı, böylesine hezimete uğratacaklarını düşünmediklerini söylüyorlar. Kimin aklına gelirdi ki zaten? Beşiktaş ilk maçı kazanarak nasıl herkesi şaşırttıysa, bu farklı mağlubiyetiyle de kafalarda soru işareti bıraktı. Benzer şaşkınlık Ada basınında da var. Onlar da farklı skorun şaşkınlığı içerisinde.. Football365'in editörü soruyor. Bravo!Peki, Liverpool orada nasıl kaybetti? diye.
Tartışmalı bir kararla kaybedilen bir derbinin ardından -hele ki yönetiminiz ortamı böyle germişken- böylesi ehemmiyetli bir avrupa kupası maçına zihinsel olarak hazırlanmak güçtür. Yine de bu denli saçma sapan hatalar yapılması için bahane midir? Tabii ki hayır. Galatasaray 2000 yılında Uefa Kupasını kazandığında Chelsea'den 5 yemişti gibilerinden yorumlar yapılıyor, Beşiktaş yeniden toparlanabilir deniyor. Evet, o dönemi hepimiz hatırlıyoruz da, acaba bugünün Beşiktaşı, o dönemin Galatasaray'ı gibi top oynuyor mu? Önce buna bir cevap verelim.. Benim cevabım net: hayır, alakası yok hatta.

Salı, Kasım 06, 2007

İhtiyaca binaen yazılmış bir yazıdır...

Baktim yorum bolumunden iyi giydirmeye basladiniz, cevap yazayim bari.. Bu arada bi de kutsal ittifak yok diyorlar, nasil yok kardesim..2 yazı yazdik, Bjklisi, Gslisi yardirmaya basladi :)

---

Ben, Fenerbahce'nin Aziz Yildirim'la birlikte degisen yonetici profilinden memnun oldugumu iddia etmiyorum zaten. Onceki yazilarimda Suleyman Seba gibi bir baskan istedigimi siklikla belirtmisimdir. Dolayisiyla Fenerbahce yonetimi hep boyleydi laflari havada kaliyor. 1907'den, Yildirim donemine kadar Turkiye'de en cok sempatiyle bakilan kulup olmak, ve de "halkin takimi" olarak taninmanin sebebi bu olsa gerek. Lakin, ne var ki simdi isler degisti. Birilerinin gozundeki para ve iktidar hirsini gormek guc degil. Dedigim gibi bu durumdan hosnut degilim. Su an Turkiye'nin en cok antipatiyle bakilan kulubu oldugumuz asikar, bunun sebebini de yukarida zikrettik zaten.Ben, Fenerbahce ve digerleri edebiyati da yapmiyorum.Sanirim yanlis anlasildim. Benim dusuncelerimTribun Dergi'den "Huxley"in bakis acisiyla benzer. Benim derdim insanlarin yanlis yonlendirilmesi. Turkiye'de lobiciligi en iyi yapan takim Galatasaray'dir yorumuna katiliyorum, bunu Besiktaslilar da gayet iyi biliyorlar aslinda. Belki Demiroren'le birlikte, Gs camiasiyla can ciger kuzu sarmasi oldular ama gecmisteki serefli ikincilikler laflarini da unutmuyorlardir bence. Gectigimiz sezon ASY'de oynanan ve Gs'nin kazandigi mactan sonra, forza forumlarinda eski tribuncu abilerinin, bugunun genc Bjk taraftarlarina yazdiklarini da unutmadik.. Garip olan bir baska sey ise, Bjk ve Gs taraftarinin uydurdugu tum komplolari biraraya toplayip bakiyorsun, bir tez digerini curutuyor. O zaman hangi iddiaya inanacagina sasiriyor insan. Bununla ilgili cok guzel bir yazi vardi (heyecanlanmayin, antu'dan degil), bulabilirsem buraya da yazarim.. Su an Aziz Yildirim olmasa, butun bu feryatlar da olmaz aslinda. 20 yil once var miydi? Yoktu...neden yoktu? Cunku o zaman herkes Galatasarayli yoneticileri konusuyordu..Neyse, derdimizi anlatabilmisizdir umarim..

Bu arada Tribun Dergi deyince surekli aklima gelen ama bir turlu yazma firsati bulamadigim yorumumu yapayim buradan bari.. iyi ki ayrilmisiz yahu oradan.. Nedir forumdaki bu anti-Fener sevdasi? Anlamis degilim. Anti-Bizans'tan da beter.. Benzer olaylara tepki verirken, konunun oznesi Fenerbahce ise "edepsizce yazilar doseyenler, ozne degisince sus pus oluyorlar". Yoneticileri de ayni ne yazik ki.. Anelka'nin elle attigi gole verilen tepkileri hatirlayin, bi de Besiktasli Burak'in elle gol attigi mac sonrasini.. Bir hafta sonra "El degmemis temiz bir lig istiyoruz" yazili pankartlarla sahaya cikan takim var miydi?

Neyse, yine td'ye donelim..TD tayfasinin 3 maymunu oynamasina gulup geciyorum artik.Bir ara bunu Goztepelilere yapmislardi, hatirlayan cikar belki. Bi de savunmalari var. Neymis efendim, sitede en cok kollanan taraftar grubu Fenerbahcelilermis..yedik mi, tabii ki hayir.

Pazartesi, Kasım 05, 2007

Aaa..Müjde Ar!

Bence budur!

Yıllardır aklımda cümlelerini kurduğum ama bir türlü makul ifadelerle kağıda dökemediğim şeyleri, Tribün Dergi kullanıcılarından "huxley" çok güzel özetlemiş.. Bence bunun üstüne yorum yapmaya gerek yok, ama illa ben yazarım, karşı çıktığım noktalar var diyen olursa, aşağıdan yorum kısmına yazabilirsiniz tabii..

---

Galatasaray camiasi cok akilli ve zeki..Yoneticilerinden, taraftarina kadar..Biz hepimiz ayniyiz diyoruz ya..Aslinda bazi konularda cok farkliyiz...Her camianin belli basli degismeyen karakteristikleri var...Neyse GS'nin de karakteristigi lobiciligi masa basi islerini cok iyi becermesi..Bizim AY "sampiyonluklarin sadece sahada kazanilmadigini ogrendim" dediginde bile mesaj alinmadi.Herkes AY'a yuklendi,GS'liler dahil..Orada gosterilen adres verilmek istenen mesaj algilanmak istenmedi..Ergun Gursoy'un Malatya'ya yolladigi arabalar ne kadar konusuldu bu ulkede..GS o kadar zeki insanlar tarafindan yonetiliyor ki, an fazla zarar goren iki camia bile gerektiginde GS ile beraber olup FB'ye karsi cephe alabiliyor..Lise'den itibaren bu isler iyi ogretiliyor yoneticilere..Trabzon'dakilerin ikinci takimi hep GS'dir..Bizden nefret ederler, tamam..GS'yi neredeyse ciceklerle karsilarlar...GS de her firsatini buldugunda TS'yi tokatlar, sampiyonluktan eder...Nedense TS'nin hic sesi cikmaz...Turkiye'ye serefli ikincilik tanimini sokan iki takim vardir...Birincisi malum ikinci olan BJK'dir..Bu yillarda sampiyon olan takim sizce hangisidir? Tabii ki GS...Bunlari cabuk unutan balik hafizali yoneticilerimiz ne yaparlar, GS ile ortak pankart yapip Fener'e karsi cephe alirlar...Besiktas GS macinda katledilir, Besiktas'in sesi cikmaz...Fenerbahce macinda hata olup olmadigi tartisilan calinmis bir duduk uzerinden ligden cekilirler...Tum oklar Fenerbahce uzerine cevrilirken sevgili GS de son dakika penaltilarla, ofsaytlarla inceden mali goturur...Bizim hatamiz nedir? AY geldikten sonra oyunu Cimbomun kurallariyla oynamaya baslamak, hatta daha iyi bir sekilde..Cibanin basi bellidir, uyanik olun biraz yahu..

Lafı ağzımdan aldın başkan!

"Bugün 3 puanımız gasp edildi. Böyle bir hakem görmedim. Ligde hakemlerin yönetiminden herkes huzursuz. Eğer bu Federasyon, bu Merkez Hakem Kurulu ve bu hakemler bu işi yapamıyorlarsa, siktirip gitsinler. Yeter artık, her maç aynı şeyi yaşıyoruz''

Gaziantepspor başkanı İbrahim Kızıl, Galatasaray'la oynadıkları ve 1-1 berabere biten maçın ardından, yedikleri ofsayt kokan golün üstüne bu yorumu yapmış..Lafı ağzımdan aldın başkan.. Bu Federasyon ve bu merkez hakem kuruluna söylencek en güzel söz budur..

Pazar, Kasım 04, 2007

Çekilin aradan o zaman, kalalım Cimbomla başbaşa!


Mühim olan netice diyorlar, o zaman maç hakkında fazla konuşmaya gerek yok. Bir gol fazla atınca kazanıyosun zaten..Delgado da bunu söyledi maçtan sonra.

Gelelim "çekiliyoruz, yan basıyoruz, 2 ileri 1 geri yürüyoruz" olayına. Geçtiğimiz sene Türkiye kupası maçında bizim yönetimin benzer ağlaklıklarına gülenler, taşşak geçenler..bu sefer daha da abartı bir biçimde mızmızlanıyorlar. Belki de tek derdi Fenerbahçe'yi yenmek olan bazı basiretsiz yöneticilerin bu tarz konuşmaları normal karşılanmalı ama insan yazıktır demeden geçemiyor. 100 yıllık Fenerbahçe camiası Aziz Yıldırım, Mahmut Uslu ve Şekip Mosturoğlu gibi basiretsiz insanların laflarıyla hareket edemez demiştik geçen sene; şimdi de aynısını söylemek gerek. 100 yılı devirmiş bir başka takım olan Beşiktaş Jimnastik Kulübü, Yıldırım Demiören ve Sinan Engin gibi kişiliksiz isimlerin oyuncağı mı olmalı? Gidiyoruz, geliyoruz, çekiliyoruz..önde basıyoruz.. Nedir bu yahu? Son dakika o pozisyon olmasaydı, ne olacaktı peki? ya da Bobo ve Batuhan topu o çerçevenin içine atabilseydi? Her şey güllük gülistanlık mı olacaktı? Affan Keçeci ve İsmet Arzuman sütten çıkma ak kaşıklar olarak mı kalacaktı? Ayrıca, 2 gün önce İsmet Arzuman "cici" iken, noldu da birden "tu..kaka" oldu.. ve şimdi de istifa etmesi gerekiyor? Çok garip hakkaten. Koskoca camiaların düştüğü duruma bak arkadaş.. Gs'de durum çok mu farklı? Orada da Adnan Polat var malum..

Neyse..başlık da gibi diyorum ben de... çekilin madem aradan, kalalım Cimbomla başbaşa..




Cuma, Kasım 02, 2007

Kedi-Köpek


Bahis yapsaydık lan keşke!

Başlığa bakıp aldanmayım, hayatımda elime kalem alıp, kupon yapmışlığım yoktur..pek yoktur.. tamam tamam..bir iki kez arkadaşlara şu maça oynayın demiştim..itiraf ediyorum.

Bizim MösyÖzgür blogunda Beşiktaş-Liverpool maçı hakkında tahminde bulunmuş, aşık Memo'dan esintiler sunarak hatta. Nasıl becerdiyse de hissetmiş, tutturmuş, çok hoş olmuş. Az önce fark ettim. Aferim lan Özgür! Madem ilham geldi, atsana bir kısa mesaj. "Hacı, akşam kırmızılara feci kayacaz" yazıver bana. Gerçi ben ezelden beri bi Liverpool sevdalısı olarak, bu mesaja neremle güleceğimi şaşırarak, kaale almazdım orası da ayrı.. Buradan bu satırlara okuyan gönül dostlarına sesleniyorum: bundan kelli böyle ilham alırsanız, bana da şettirin. 3-5 papelin lafı olmaz aramızda..hahah

Ben de Mançester'e ve de İnter'e kaydığımız maçlardan önce iddiaya girmiştim milletle..ve yine United'ın yarım düzine gol yediğimiz maçta da tahminlerimde yanılmamıştım. Neyse, bu da Özgür'ümüzün dizeleri..

Hayatının dibe vurduğu günler ,
Alternatip arayı$ında bülbüller,
Bu ak$am Liverpool'a kim gömer,
Tombul tombul memeler.

Türkiye, Malezya olmasın, Ukrayna olsun mümkünse..

Her Türk asker doğar, peki ya her Ukraynalı??


Bir ara saçma sapan bir geyik vardı; Türkiye, Malezya olur mu diye? Öncelikle bu iddiaya götümle güldüğümü belirttikten sonra, bu memlekette radikal dinci diye tabir edilen bir güruh dışında kimsenin böyle bir şeye katılacağını sanmıyorum.Aynı zamanda onların çok az diye tabir edilen bir kısım olduğuna da inanmaktayım. Haa gidersin Çarşamba mahallesine, orada çok vardır, orası ayrı.Neyse, buna inanan Doğan Medya grubunun gazına gelerek, kısmen de kandıralarak konuşuyordur derim ben. Hani, Hürriyet ve Milliyet gibi kartel medyanın ne kadar dansöz olduğunu bilmeyen yoktu? Ne oldu da birden bu elemanların gazlamasıyla "ulan yoksa Malezya mı olacağız" diye ağlaşmaya başladık ki? Yahu, bu adamlar rüzgar nereye eserse, oraya dönüyorlar. Bunların kitabı, imanı, hatta tanrısı "para, makam ve menfaat".. Eminönü'nden Fındıkzade'ye gidiyorum, tramvaydadım. Yanımda oturan abi Posta gazetesini okuyor.Hakkari'de şehit olan askerlerimizle ilgili haber var mı diye baktım şöyle göz ucuyla. Manşetteki haber dikkatimi çekti:" Malezyalı kadınlar Türk hemcinslerine sesleniyor: Aman siz bize benzemeyin!". Allah Allah diyorum, 2 gün önce hain pusuda şehit düşen askerler bizim kardeşlerimiz, bu vatanın evladı değil miydi? Ya da bu Posta gazetesi hangi döneğindi acaba? diye soruyorum kendi kendime.. Yanımdaki abi durumu fark etmiş olacak ki, "haklısın birader. bi bok yok bu gazetede. Almayacağım bir daha. Zaten bulmacası için alıyordum" diyor.. Bir de böyle bir olay var. Adamlar memleketin en çok okunan gazetesi sözde ama millet bulmacası, dantel takımı için alıyor..kimisi de Haydar Dümen için..
Sadede geri dönüş yapacak olursak, bu kadar evhamlı olmaya gerek yok. Bazı şerrefsiz medya kuruluşlarının gazına gelmeye de gerek yok. Dün ve de bugün hala iktidarla "al gülüm-ver gülüm" yapan adamların gazıyla, hükümete sallıyoruz.. vallahi elin oğlu götüyle gülüyordur buna. Bir şeyleri protesto edeceksek, şerrefsizlerle birlik olmaya gerek yok bence. Biz bize yeteriz.. Bu ülkeyi de her türlü koruruz. Atalarımız korudu, aynı nesilden geldiğimize göre, biz de yaparız.. Bu kadar..

Not: bu yazıyı daha da uzun yazmıştım aslında ama geçenlerde bir e-posta geldi. Çok sert yazıyosun gibilerinden bir eleştiri aldım. Doğrudur, ne diyeyim abi, sen de haklısın.. Onun için kısa kesiyorum ve fesybuk'ta gördüğüm Türkiye, Malezya olmasın, Ukrayna olsun duasına, can-ı gönülden "amin" dediğimi belirtiyorum..
Esen kalın...


Al beni..götür gittiğin yere.. ya da dur, ben geleyim yanına, Kiev'e!!!


Başlıksız Yazı

 En son 2018'de Fenerbahçe'de bir şeylerin değişeceğine, eski düzenin yok olacağına inanarak bir yazı karalamışım. Ali Koç'tan n...