Salı, Ağustos 28, 2007

Ne yapmaktayım?

İngilizce öğretmenliği sertfika porgramı ya da kamuoyunda bilinen adıyla "formasyon" için karar aşamasındayım diyordum hanidir. Önceliğim Doğuş Üniversitesi yönündeydi ama okuldan hala ses seda çıkmadığı için Marmara'ya kaydı bizim ibre. 31 ağustos kayıt için son gün. Öte yandan Kocaeli Üniversitesi'ndeki öğrenciliğimiz hala devam etmekte. Kalan dersler nedeniyle okulu uzattık malum. Seneye nasipse 2 okul birden okuyan bir adam olacağım gibi..

Bunu neden bloga yazdım, inanın bilmiyorum. Artık e-posta gönderesim yok insanlara. Birçok kişi ne yapacağımı sorup duruyor. En iyisi buradan anltayaım durumu dedim. Nasıl olsa burayı takip edenlerin sayısı bir hayli fazla.. Ayrıca "neden artık toplumsal çıkarımlar yaptığın e-postalardan yollamıyorsun?" diyenlere de: kısıtlı bir zaman dilimini bilgisayar karşısında geçirdiğimi ve geleceğime dair bazı şeylerin henüz netlik kazanmamasından dolayı uzun soluklu yazılar yazmak için havamda olmadığımı da hatırlatayım buradan..

Siz en iyisi aceto balsamico'yu takip etmeye devam edin.. Son yıllarda okuduğum/takip ettiğim en iyi blog diyebilirim.. buna ek olarak sayfanın sağ alt taraflarında kalan takip edilesiceler bölümünden de güzel yönlendirmeler yaptım size..onları da görün.

Hafta sonuna kadar garip bir yoğunluk içerisinde olacağım gibi. Buralar da yeni yazı görmezseniz şaşırmayın.. Bi de bu satırları okuyanların geçmiş kandilini kutladığımı da yazıp, son vereyim cümlelerime...

Selametle...

Pazartesi, Ağustos 27, 2007

Kaybolan masumiyet!


İsrail'in Netiv Haasara yerleşim bölgesi yakınlarında öldürülen bir Filistinli militanın cesedinde robotla bubi tuzağı araması yapılıyor. Gazze Şeridi'nin Erez geçiş noktasından dün İsrail'e sızarak Yahudi yerleşim bölgesine saldırmak isteyen iki Filistinli militan, İsrail askerleriyle girdikleri çatışmada öldürüldü. İsrail askerleri, istihkâm robotuyla militanların vücutlarında patlayıcı kontrolü yaptıktan sonra cesetleri bölgeden uzaklaştırdı.

Göğüs standardı

Avrupa Birliği, kadın polislere "göğüs standardı" getiriyormuş. Bürokratlar, göğüs çevresi 90 santimetreden küçük kadın polislerin geceleri özel aydınlatmalı giysiler giymesini öngören tasarı hazırlıyorlarmış. İskoçyalı yetkililer falan parlak giysilerin sürücülerin dikkatini çekeceğini belirtmişler.

Bir kadın polisin hadiseye tepkisi...

"Parlak pantolonlar, benim küçük göğsüm var demek anlamına geliyor. Bu çok saçma"


Normalde böyle giyiniyor ablalar...

An ordinary day...

Yavaşla! Sağa çekkk!!


Utku abiye (91) selam olsu buradan...

Theo Gebreselassie


Theo Gebreselassie. Babası Etiyopyalı annesi ise Çekoslavak. Çek Cumhuriyeti Milli Takımı'nın formasını giyen ilk siyahi futbolcu olarak ülke tarihine geçmiş(U21 milli takımı). Çek Cumhuriyeti İkinci Ligi ekiplerinden Vysocina Jihlava'da oynuyor, 20 yaşında. Mevkisi orta saha.Hiç izlemedik. Kumaşı nasıldır bilmiyoruz.

"Birisi ilk olmak zorundaydı. Bu takımın bir parçası olduğum için çok mutluyum. Uzun yıllar bu formayı giymek istiyorum" demiş..

Teknik direktörü aramak..


Vestel Manisaspor antrenörü Orhan Çıkrıkçı, kaybettikleri Denizlispor maçından sonra cezası nedeniyle maçı tribünden izlemek zorunda kalan teknik direktör Giray Bulak'ı çok aradıklarını söylemiş.

Aslına bakarsanız, oyunu daha üst bir mevkiden takip etmek avantajdır. Premier ligde bunu görüyoruz zaten. Belki ilk etapta hocanın oyuncularla diyaloga girmesi zor oluyor düşüncesi gelebilir akıllara, ama yine de yedek kulübesi yerine, tribünden maç izlemek teknik adamın avantajınadır..

Avrupada bir çok teknik adam, tribündeki yardımcılarından karşılaşmanın gidişatına dair yorumlar alır. Kulaklıkları mp3 dinlemek için takmıyorlar yani.. Giray Bulak'ın oyunu daha iyi okuması adına olumlu bir durum olmuş, lakin bu dezavantaj gibi görünen durumu, lehine çevirememiş V.Manisaspor teknik heyeti...

Türk futbolcusu duygusaldır, atağa çıkarken saha çizgisinden kendisine bağıran hocasıyla daha bir gaza gelir ya da hata yapınca gözü kenardaki hocasını arar gibi teoriler de üretebiliriz tabii. Lakin ben olması gerekenden bahsediyorum.

Biraz da Orhan Çıkrıkçı'nın sözlerina takıldım ben.. "Giray Bulak'ı çok aradık" ifadesi garip duruyor. Abartıyorumdur belki.. Bilemiyorum..

Pazar, Ağustos 26, 2007

Forma Kriteri?

Bir hafta önce inanmadıklarına hangi kriter ile forma veriyordu. Daha doğrusu bu formayı almanın kriteri ne? İyi oynamak mı, iyi sözleşme yapıp, farklı pasaporta sahip olmak mı? Semih'e, Ali Bilgin'e, Kazım'a veya Kemal'e nasıl anlatacaksınız, "İyi oynar ve mücadele ederseniz formayı alırsınız" diye... Ya da Alex'e, Deivid'e veya Kezman'a, "Böyle oynarsan bir daha forma alamazsın" diyebilir misiniz? Dünün güzellikleri de vardı elbette.*

Gürcan Bilgiç

*2-0 biten Fenerbahçe - Sivasspor maçı sonrası yaptığı yorum...

My name is Altintop!


Bundesliga'da Bayern München, Hannover 96'yı bu hafta 3-0 gibi farklı bir skorla geçerken, Bilal Ribery ve Hamit Altıntop'un performansından bahsetmemek olmaz şimdi. Bayern taş gibi bir takım kurmuş. Bundesliga ve Uefa kupasının bir numerolu favorisidir bu takım. Geçen seneki hüsrandan iyi ders almışlar anlaşılan..

2002 yılında müslümanlığı seçen eski Galatasaray'lı Ribery, bu sene Bayern'in yaptığı en iyi transferlerden.Aslına bakarsanız Alman ligini tercih etmesini yadırgamıştım ama Ribery için önemli değilmiş anlaşılan. Böyle devam ederse, çok kısa bir süre içerisinde La Liga ya da Premier Lige doğru yol alır.. Eski adı Frank olan Scarface, artık Bilal ismiyle anılmak istiyormuş. Bu tercihine de bizden "helal olsun lan Bilal" demek düşüyor..

Hamit'in her geçen gün artan performansı milli takım için sevindirici. Umarım ileride Türkiye ligine gelmek gibi bir hatayı yapmaz. . Bayern'i keyifle izlemeye devam..

Bu da Hamit'in attığı şık gol.

Pazartesi, Ağustos 20, 2007

Biraz ara...


Şöyle gidelim, biraz kafa dinleyelim bir hafta kadar. İmkan olursa, oradan tatil izlenimlerini de yazarız.. Fotoda gideceğimiz yere dair ipucu var, bilenler rahatlıkla tahmin edecektir zaten...

Cumartesi, Ağustos 18, 2007

Pisliksin Materazzi!


Son dünya kupasında Zidane'ın ne sebeple Materazzi'ye kafa attığı sorusu nihayet cevabını buldu. Pislik Materazzi ne söylediğini açıklamış.

Dünya kupasi finalinde Zidane'in "Formamı mı istiyosun" sorusuna "Preferisco la puttana di tua sorella" diye cevap vermiş. Bunun anlamı "Ablan olacak orospuyu tercih ederim"demek.

Hakkaten de pisliksin Materazzi!!!

Cuma, Ağustos 17, 2007

17 Ağustos!



Unutmadık..Unutmayacağız...

Bayrak krizi


Slaven Koprivnica-Galatasaray maçı öncesinde, Gradski Stadı'nda bayrak krizi yaşanmış. Maçın yapıldığı stadın bayrak direklerinde Galatasaray'ın bayrağının yer almaması üzerine Galatasaraylı yöneticiler maçın başlamasına az bir süre kala normal boyuttaki bayrağı direğe çektirmişler. Olması gereken de bu zaten.

Daha önceden ise şöyle bir görüntü var. Sanırım bu görüntünün yakalanmasını sağlayan oradaki gurbetçilerimiz. Kendilerince bir çözüm yolu bulmuşlar, ama ihtiyaç kalmamış tabii ki.

Perşembe, Ağustos 16, 2007

Mehmet Scholl'ün jübilesi



66 bin kişinin önünde son kez 7 numaralı formayı giydi. Fotomaç her sene ya Fener'e ya da Cimbom'a getirirdi onu. Türk asıllı olduğu için gelecektir diye düşünenler olmuştu ama Mehmet Scholl tam 15 yıl giydi Bayern Munchen formasını.

Beckenbauer kupasında Barça'yla oynanan maçta son kez çıktı sahaya ve dakikalar 53'ü gösterirken, yerini Bayern'in yeni 7 numarası Ribery'e bıraktı.

1992 Karslruher SC'den gelmişti Bayern'e, çok önemli işler yaptı. Şampiyonluklar kazandı.Bundesliga tarihinde 8 şampiyonluk yaşayan tek topçu olarak rekoru var Mehmet'in. Kısa bir süre önce Bayern Munchen kulübü tarafında "onur futbolcusu" seçildi. Gönül isterdi ki, Türk Milli takımında oynasın, Türk futboluna böyle bir hizmeti olsun ama nasip değilmiş. Almanlar bizden önce kapmıştı onu.

Maç sonu jübile yapan herhangi bir topçudan duyacağımız klasik duygu yüklü açıklamalar gelmiş Mehmet'ten..

'Taraftarlara hoşçakal deme zamanı geldi. Sizlerle geçen zamanı çok tattım. Futbol oynama şeklimi beğenmenize sevindim'' ''Bir daha görüşüp görüşemeyeceğimizi kim bilebilir ki. Kesin olarak bildiğim tek şey, edindiğim iyi ve kötü anı ve tecrübeleri hiç kimsenin benden alamayacağıdır. Sizlere iyi dileklerimi sunuyorum''

Son olarak maçı Barça'nın 1-0 kazandığını, golü de Messi'nin attığını belirtelim.

Ölüm, öldürülmek,trajedi...

Bir insanın ölümü trajiktir, 10 insanın ölümü dramatiktir, 1 milyon insanın ölümü ise sadece bir istatistiktir.
Josef Stalin

Çarşamba, Ağustos 15, 2007

Robben:" Bırakın gideyim!"


Daha önce Robben'in peder beyi olan Hans Robben'in, Kim Real'de oynamak istemez ki dediğini duyurmuştuk burdan. En son Wesley Sneijder and Royston Drenthe gibi Hollandalı oyuncular Real'i tercih edince, Robben'in Real sevdası yeniden ateşlenmiş. Real Madrid'teki Hollandalı durumlarıyla iligli aceto balsamico'daki Portakal Madrid yazısını okumanızı tavsiye edeyim aklımdayken.

El Mundo Deportivo'ya göre Robben kulübüne Real'e gitmek istediğini söylemiş. Madrid yöneticileri adeta Nuri alço edasıyla şunu diyorlarmış oyuncuya: "Vatandaşlarınla birlikte antremana çıkmak istemez misin?"

Bu zorlamalarla kafası iyice karışan Robben'in önündeki tek engel Mourinho. Portekizli teknik adam okuduğumuz kadarıyla, Hollandalı'yı şimdilik bir yere bırakma niyetinde değil..

Salı, Ağustos 14, 2007

Henry severler derneği

"He can do things Ronaldo can't. When he's in the mood there's no stopping him. He is like no other striker."
Alan Smith


"The last player you want the ball to go to is the best player on the planet."
Steven Gerrard (Arsenal'in Liverpool'u 2-1 yendiği maçta geri pası Henry'ye atmasına dair)


"Ronaldinho is a special player, but Thierry Henry is probably technically the most gifted footballer ever to play the beautiful game."
Zinedine Zidane


"There is only one word to describe Henry —a nightmare. He is one of the best strikers in the world and a kind of player a goalkeeper doesn't want to face."
Carlo Cudicini



"Sometimes when i see the speed Henry moves on the pitch he looks like he's bought a motorbike. If i have to mark him on wednesday, i will just have to get myself one as well."
Alessio Tacchinardi


"He's the best player in the world and already one of the all time greats."
Ruud Van Nistelrooy


Not: Her ne kadar benim açımdan dünyanın en antipatik kulüplerinden birine gitse de (bkz. Barça), Henry alemin en kral topçularındandır. O iğreti forma içerisinde onu izlemek ilk bakışta işkence gibi duruyor ama n'apalım katlanacağız artık. Sadece futbol izlemek istiyorum. Bu yüzden Henry diyorum..

Bi de bu başlık Gökhan kardeşime armağandır...

Pazartesi, Ağustos 13, 2007

Sinan Engin : Her takıma lazım(!)


Birkaç "post" önce Çarşı'nın, Sinan Engin'e karşı olan hissiyatını gösteren pankart fotolarını koymuştum. Çevremde Sinan Engin'in tekrardan göreve gelişini olumlu karşılayan bir tane Beşiktaşlıya rastlamadım arkadaş. Bu adam etkili biri, yalan değil. Saha dışı bağlantılarını duymayan yok. Yıldırım Demirören ve Sinan Engin birlikteliği, Beşiktaş'ı daha da antipatik yapıyor, lakin şampiyon da yapabilir bu detay. Bunu es geçmemek lazım (anladın sen onu..)

Neyse efendim, bugün Beşiktaş Genel Sekteri Kenan Öner'in konuyla alakalı cümleleri dikkatimi çekti diyeyim size. Siyah-Beyazlı taraftarların genel menajer Sinan Engin'e gösterdiği tepkinin büyütülmemesi gerektiğini ve iyi bir Sinan Engin'in takıma katkılarının olacağını söyledi.

Koyulaştırdığım kısıma dikkat. "İyi bir Sinan Engin'in takıma katkıları olacaktır" dedi yani. Sanki yeni transfer edilen bir oyuncudan ya da takımda daha önceden barınan ama sonradan bir ayrılık yaşayan, nihayetinde tekrardan takıma kazandırılan eski bir oyuncudan bahseder gibi.. Hayli garipsedim bu lafı. "İyi bir Sinan Engin" nasıl oluyor acaba? Yedek kulübübesinden sahaya inip, sağ kanattan yapılan ortaya Hakan Şükür misali havada asılı kalmanın ardından sağlam bir kafa kor mu misal? Kendi açtığı ortaya, yine kendi vurup gol atar mı ya da? Eğer "iyi bir Sinan Engin"den kasıt buysa, her takıma lazım derim böyle adamlar.

Yönetim uyuma. Sinan Engin= Her takıma lazım(mış). Hemen el atın olaya..

Pazar, Ağustos 12, 2007

İtalyan usulü haremlik-selamlık


İtalya'da erkeklerin tacizlerine dayanamayan kadınların yeni tercihi "kadın plajlarıymış". Fotoğrafta da görüldüğü üzere "erkeklere hayır" diyorlar.

Şimdi bu kareden çıkarılacak 2 ders var; birincisi, sapık dünyanın her yerinde sapıktır. Abazanlık, taciz vs. bize özgü olaylar değildir. İkincisi ise, bu olay bizim memlekette yaşansa, ortalık birbirine girerdi. İrtica, Cumhurbaşkanlığı Seçimi, Chp'nin seçimdeki başarısızlığı bile bu olaya bağlanırdı (abarttım biraz, farkındayım) Neyse, ne diyorduk? Demek ki, kadınların böyle bir tercihi olabiliyor. Kimi bunu taciz edildikten sonra ifade ediyor, kimi ise önlemini önceden alıyor.

Asllına bakarsanız esas mevzu insanların özgür tercihlerine müdahale etmemek. Şunu bi çözersek, diğer sorunları çok rahat aşarız...

Hayal ve realite


"Oyuncularımla hiçbir zaman yakınlaşmam. Sette bu tür şeylerden hoşlanmam ama hep Angelina'yla sevişmeyi hayal etmişimdir"

Oliver Stone

Anla beni sevgilim, futbol sevdadır...

"Sevgilim, bir kez olsun sabredip doksan dakika, izlesen şu güzelim oyunu, inan vazgeçeceksin yüzümde gördüğün heyecana şaşkın şaşkın bakmaktan..."

Feridun Düzağaç

Bi Nartallo vardı, n'oldu ona?

Beşiktaşlılara hitap eder gibi olduk bu ara ama n'apalım öyle denk geldi. Şimdi de aklıma Nartallo geldi. Arjantinliydi ama şu an piyasada olan isimler gibi değildi, doğuştan kazmaydı. Bi Delgado'ya bak, bi de Nartallo'yu hatırlamaya çalış.. Hey gidi günler. Saçımı hayatta kestirmem demişti bu eleman. Hala dün gibi hatırlarım. Beşiktaş'tan ayrılırken Milan'a gideceğim demişti, akabinde Petrolofisispor'da buldu kendisini..

Hayatım Futbol/Sayı 8'den...





Osvaldo Nartallo
Hafızalardan silinmeyen bir tablo; Fotospor gazetesinde yayınlanan fotoğraflarda yeni Kempes olarak lanse edilen Nartallo, transferinden bir gün sonra Fulya tesislerinde basın mensuplarının önünde top sektirmektedir. Ama rivayet odur ki, hiçbir denemesinde beş sektirmeden öteye geçemez. Kariyerine San Lorenzo takımında başlayan ve Orlando Pirates, Angelos de Puebla, Granada gibi takımlarda oynayan Osvaldo Nartallo, Türk futbol tarihi ve Beşiktaş adına izlediğimiz en ilginç futbolcularından biriydi. Dededen gelen İtalyan kanı sebebiyle kısa sürede Serie A'ya transfer olacağını her fırsatta dile getiren Arjantinli oyuncunun Beşiktaş'tan ayrılışı, çizme istikametine değil Petrolofisi istasyonuna doğru olmuştu. Nartallo, oynadığı sezon Beşiktaş'ın en golcü oyuncu-larından birisi olmuştu, ama attığı gollerin yarısının boş kaleye, geri kalan yarısının da burun, kalça, diz, sırt gibi ayak dışı organlarla atılmış olması ilginçti. Ancak yine de oynadığı sezon Fenerbahçe'ye her iki maçta da 2-1 yenilen Beşiktaş'ın iki golünün de sahibi olması, hele bunların arasından Kadıköy'de attığı golün Beşiktaş kariyerin-deki en güzel gol olması da dikkat çekicidir.

Çarşı'dan, Sinan Engin'e hoşgeldin partisi



Cumartesi, Ağustos 11, 2007

Neden geldim İstanbul'a?


İstanbul Büyükşehir Belediyespor'la oynanan maçın ardından R.Carlos'lu fotoğraf "combo"su.. Muhtemelen maç sonrası kendisine başlıktaki soruyu soruyordu. Daha öğreneceğin ve öğreteceğin o kadar çok şey var ki. Yanına Önder, Can ve Edu'yu alıp "nasıl kademeye girilir" dersinden başlayabilirsin..

Colin ve Kazım, ikiniz de adam olun ulan!


Bu Colin Kazım'ı Beşiktaş'ın elinden kapkaç yaparak aldığımızı bilmeyen yoktur zaten. Oğuz Çetin ve Ünal Karaman dışında hakkında olumlu konuşan çıkmadı şimdiye dek. Fatih Terim farklı bir oyuncu olduğunu söylüyor ama önce sıkı çalışması gerekmiş falan filan. Benim ilk izlenimim; elemanın Türkiye ligini feci derecede küçümsediği yönünde. Garip olan ise çok büyük bir takımdan gelmediği halde, Colin ve Kazım'ın bu denli havaya girmesi. Tamam Premier Ligde oynamış olabilirsin ama nedir yani? Gazetelerde ve tv'de sürekli şakacı hallerini anlatıyorlar, maskot gibiymiş herif. Zaten bir maskotumuz eksikti? İsmi güzel ama şimdi ne diyeyim.. Colin Kazım, bi de Richards'ı var..

Doğan Çil bu sululuk durumunun hemen farkına varmış olacak ki, şöyle bir haber yapmış. Tebrik ediyorum kendisini. Kalemine sağlık(!) diyorum Doğan Çil...

Fenerbahçe’nin İngiltere Premier Ligi’nden kadrosuna dahil ettiği Colin Kazım, takıma ilk geldiğinde sempatik kişiliği ve şakaları ile bir anda Sarı-Lacivertliler’in maskotu olmuştu. Ancak aradan geçen zamanda işin dozunu kaçırınca antipati toplamaya başladı. Yerinde duramayan yapısı, hiperaktif kişiliğini ve aşırılığa kaçan şakalarını ilk başlarda Kazım’ın gençliğine veren Teknik Direktör Zico ise diğer oyuncular durumdan rahatsız olunca talebesini uyarmaya karar verdi. Genç futbolcuyla bire bir görüşme yapan Brezilyalı çalıştırıcı, kendisine bir dizi tavsiyede bulundu ve bir an önce toparlanması gerektiğini söyledi. Zico’nun görüşmede, “Gençsin, içinin kıpır kıpır olduğunu biliyorum. Ancak Türk örf ve adetlerine göre yaşaman gerekiyor. Tabii ki İngiltere’de doğup büyüdüğün için bunları bilmemen doğal ama dışarıdan bakıldığında hiç de hoş görünmüyorsun. Kendine çeki düzen ver” dediği, Colin Kazım’ın da “Haklısınız hocam, bunu hiç düşünememiştim. Bundan sonra kendime daha çok dikkat edeceğim” karşılığını verdiği öğrenildi. Hocasından uyarı alan Colin Kazım’ın sululuğa kaçan şakalarına son vermesi ise en çok takım arkadaşlarını rahatlattı.


Perşembe, Ağustos 09, 2007

Dolores O'Riordan - Ordinary Day

Her şeyin bir ilki vardır


Her şeyin bir ilki vardır. Koskoca Roberto Carlos, koskoca Real Madrid'te oynarken şampiyonlar ligi önelemesi diye bir şey olduğunu duymuştur tabii ama oynamak hiç nasip olmamış ordayken. İspanya'da elin oğlu boş durmuyor, Real kötü giderken Barça puan topluyor, Barça takılırsa Valencia devam ediyor puanları toplamaya. En son bi de Sevilla çıktı başımıza. Özetle adamlar ülke puanında zirvedeler. Öneleme nedir bilmezler tabii İspanyada oynayan büyük takım topçuları.

Şayet bir terslik, sakatlık falan olmazsa Roberto Carlos hayatında ilk kez Avrupa kupalarında bir öneleme maçına çıkacak. Daha dur Carlos. Bu başlangıç. Sen daha ne ilkler yaşayacaksın bu memlekette..

Hadi hayırlısı bakalım..

Mourinho:"Sabreden derviş, muradına erermiş"

Chelsea'nin kimine göre kibirli, kimine göreyse karizmatik menajeri Jose Mourinho sezon öncesi futbolcularını sabırlı olmaları konusunda uyarmış. Malum Chelsea gibi büyük takımlar (özellikle Premier Ligdeki büyük takımlar) her sezon ortalama 50-60 maç ortalamasıyla oynuyorlar. Bu yüzden adamların kadroları hayli geniş oluyor. Pazar günü oynamayan adam, çarşamba günü ilk onbir çıkabiliyor.

Bizde ise durum farklı, daha az maç yapıyoruz, Avrupa kupalarında daha ilk turlarda eleniyor takımlarımız. Haftada 3maç yapmayı öğrenmeliyiz derler hep. Bu sözü kendimi bildim bileli duyarım ama hala haftada 3 maç yapmaya alışan bir takım olmadı. Yani süreklilik sağlama adına. Yoksa Galatasaray'ın Uefa kupasını kaldıran kadrosu hayli başarılıydı bu hususta. Bi de yeri gelmişken bir tespitte bulunayım. Sezon öncesi kamplara takımlarımız genelde 30-40 kişilik kadrolarla giderler. Sezonun başlamasına az bir süre kaldığında da, gazetelerde teknik adamların kadroyu 24-25 kişiye indireceğini okuruz. Bunun sebebi, takımlarımızın haftada 3 maç oynamayı beceremesinden mütevellit, Avrupa kupalarına erken veda etmesidir. Haftada tek maç oynayan bir ekipte 35 futbolcuya ne gerek olsun ki?

Son olarak Mourinho'dan vecizeler diyeyim...

"Everybody is intelligent enough to understand that we play around 60 matches a season - and no one plays 60 matches," said the Portuguese manager speaking on Chelsea TV. "If you are not first-choice at the beginning of the season you know that, step by step, you will get matches."

"Last season every player played more than 20 matches. When they come to Chelsea they know that it is not easy to play but, at the same time, they know Chelsea normally progress in every competition, and reach finals or semis."

"We are playing a lot of matches. We need rotation so the players know it's difficult, but at the same time they know that the chances will be here for them."

Çarşamba, Ağustos 08, 2007

İnsan manyak olmasın

Koyu-yorum...

4 Ağustos 2007, Radikal / Gökhan Özgün:

...Demirel'in ısrarla Baykal'ın siyasette kalmasına destek vermesine şaşmamalı. Çünkü Demirel'in meşhur 'pişkinlik' geleneğini devam ettirecek Baykal'dan daha büyük bir kabiliyet yok etrafta...

Kendine gel Tolga Karel!


Tolga Karel, artık ne kadar doğru bilmiyorum, yeni bir film projesine hazırlanıyorumuş. Bu filmde Jean Reno ve Monica Bellucci'nin de oynayacağı kesinleşmiş.

Filmin hikayesine bakacak olursak, medya ve mafya temalı bir aksiyon filmi olduğu ortaya çıkıyor. Tolga Karel gazeteci, Monica Bellucci bir medya patronunun karısını, Jean Reno ise mafya babasını oynayacakmış. Ben hala bu haberin gerçekliğini sorgularken, elemanla yapılmış bir röportajı okudum. Tolga Karel'e rol arkadaşı Monica Belluci'yi sormuşlar, o da cevap olarak demiş ki..

"Bu film kariyerimde çok önemli bir adım benim için Monica Belluci 42 yaşında olmasına rağmen aslında hálá taş gibi bir kadın. Gerçekten çok hoş kadın. Çok heyecanlıyım, bakalım ne olacak.Monica Bellucci'nin sevdiğim tarzı şu; sinemada çok rahat soyunan, nü fotoğrafını çok iyi bilen, ekranda avam durmayan bir erotizmi kullanan bir aktris."

Oha Tolga! Tamam sus! Anlıyorum seni, Monica ile aynı sette olmak bile insanın kalbini yerinden söker ama fantezilerini anlatmanı istemiyorum/istemiyoruz. Eğer gerçekten böyle bir şans yakaladıysan, haline şükret, işine odaklan yeter birader. Monica Bellucci'nin taş olduğunu cümle alem biliyor zaten. Hatırlatmana gerek yok..

Salı, Ağustos 07, 2007

Lucas Leiva ve Anfield Road

"Mükemmel oyunculardan kurulu bir kadroda yer almak benim için önemli bir fırsat olacak. Anfield'da sahaya çıkacağım günü sabırsızlıkla bekliyorum."


Kim heyecanlanmaz ki?

Pazartesi, Ağustos 06, 2007

Sucker..

Cafcaflı final şovu ve dansçı kızlar


Böyle ikidir yazmadan, sadece foto koyan bir blog yazarı olmayı kendime yakıştıramadım. Araya yorum sıkıştırayım. Futbol fedarasyonu sağlam harcama yapmış final için anlaşılan. Show Tv'de şu görüntüyü yakalayamadılar, sınıfta kaldılar. Sadece dumanını gördük ne yazık ki...


Tribünde kız olmasın ama saha içinde olabilir... Toptan karşı değilim hatunlara, yanlış anlaşılmasın...

100.yıl Süper Kupa'sız olmazdı tabii






Başlıksız Yazı

 En son 2018'de Fenerbahçe'de bir şeylerin değişeceğine, eski düzenin yok olacağına inanarak bir yazı karalamışım. Ali Koç'tan n...