Salı, Ağustos 31, 2010

Ailemin Bütün Kadınları

62. Emmy Ödülleri

Mad Men meselesinden dolayı yazmıyordum Emmy ödüllerine dair ama bu kez sevindiğim iki üç ödüle dair not düşeyim.

Birincisi fotoğrafta gördüğünüz Jim Parsons. Bu ödülü ziyadesiyle hak etmiştir. Kyra Sedgwick de ödül kazanmasını istediğim isimlerden biriydi.

En iyi komedi ödülünün Modern Family'e gideceği konuşuluyordu. Orada bir sürpriz olmadı. Edie Falco'nun komedi dalında en iyi kadın oyuncu ödülünü kazanmasının akabinde, "ben komik değilim" demesi de güldürdü.

The Pacific de tahmincileri şaşırtmadı. Keza Al Pacino abimizin de ödül alması hoş bir şey.

Jimmy Fallon'u pek komik bulmam ama ödül törenindeki performansını beğendim.

Neyse tüm liste aşağıda:

DRAMA
En İyi Dizi: Mad Men
En İyi Erkek Oyuncu: Bryan Cranston, Breaking Bad
En İyi Kadın Oyuncu: Kyra Sedgwick, The Closer
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Aaron Paul, Breaking Bad
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Archie Panjabi, The Good Wife
En İyi Senaryo: Mad Men
En İyi Yönetmen: Steve Shill, Dexter (The Getaway)

KOMEDİ
En İyi Dizi:
Modern Family
En İyi Erkek Oyuncu: Jim Parsons, The Big Bang Theory
En İyi Kadın Oyuncu: Edie Falco, Nurse Jackie
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Jane Lynch, Glee
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Eric Stonestreet, Modern Family
En İyi Yönetmen: Ryan Murphy, Glee (Pilot)

TV FİLMİ VE MİNİ DİZİ
En İyi Mini Dizi:
The Pacific
En İyi TV Filmi: Temple Grandin
En İyi Erkek Oyuncu: Al Pacino, You Don't Know Jack
En İyi Kadın Oyuuncu: Claire Danes, Temple Grandin
En İyi Yönetmen: Mick Jackson, Temple Grandin

Diğerleri
En İyi Variety Show:
The Daily Show, Jon Stewart
En İyi Reality Show: Top Chef
En İyi Animasyon: Disney Prep & Landing


Biz De Mutluyuz Kaptan!

Kaptan haklı beyler...

Yolun açık olsun Okan.

Umarım ileride sadece tek maçlık performansıyla hatırlanan bir genç yetenek olarak akıllarda kalmazsın. Biz Fenerbahçeliler, hanidir altyapıdan A takıma çıkacak ve iyi performans ortaya koyacak gençleri bekliyorduk. Birden kendimizden geçtik dünkü oyununla. Şaşırma yani.

İnşallah bunun arkası da gelir.

Pazar, Ağustos 29, 2010

Emre Belözoğlu Üzerinden Sorulması Gereken Sorular

6 resmi maçta sadece 1 galibiyet alan takım elbette ki eleştirilir. O takımın teknik sorumlusu da eleştirilir. Yönetim de eleştirilir. Bunlar anlaşılır şeyler. (Yazar birazdan bazı eleştiriler yapacağından ortamı buna hazırlıyor)

Sormak istediğim sorular ise Emre Belözoğlu ve onun sahada var olup olmamasıyla alakalıdır. Fenerbahçe - PAOK maçını izleyenlere gelsin tabii bu sorular. Onu da belirteyim.

PAOK maçının 75. dakikasında sakatlık nedeniyle Emre Belözoğlu oyundan çıktığında ne hissettiniz? Emre yerine oyuna giren kişinin Selçuk olduğunu görünce ne düşündünüz? Selçuk'la birlikte orta alanda görev yapan diğer oyuncu olan Baroni için neler düşünmektesiniz? Bu iki oyuncu Emre'nin yokluğunda Fenerbahçe orta sahasını toparlayabilecek çapta oyuncular mıdır? Defansif yönleri ne derece iyidir? Hücuma katkılar var mıdır?

Yazıya okuyanlar arasında bu sorulara uygun cevapları olanları okumaya hazır olduğumu belirteyim.

Emre'yi malum sebeplerden sevmiyorum, orası ayrı mesele ama Fenerbahçe'nin Emre'nin sahada olmadığı maçlarda orta sahası yol geçen hanına dönmekte. Bu durum da defans ikilisinin işini daha da güçleştirmekte ve bilhassa Bilica'nın defosunu iyice ortaya koymaktadır. Herkes bu aralar Alex'i konuşuyor. Dileyen Alex'li ve Alex'siz Fenerbahçe'yi tartışadursun tabii de, bunu da görsek bir zahmet. Bahsettiğim maçta Alex 120 dakika sahadaydı malum. Futbolda amaç gol atmaktır, buna eyvallah ama golü de yememek için gayretimiz olmalıdır, öyle değil mi? Lakin Emre'nin çıktığı bölümden itibaren Fenerbahçe orta sahası komple çöktü. Defansın evlere şenlik hali ortaya çıktı. Bunları hepiniz gördünüz. Üstelik bunları yapan rakip takımın ülkesinde ligin bizden çok sonra başlayacağını da hatırlayalım. Ortada fizik kondüsyon anlamında da Fenerbahçe adına tartışılası bi sorun da var elbet.

Fenerbahçe'den bahsederken bazı futbol yorumcuları Gökhan Gönül'ün yokluğunun da ciddi sorun olduğunu söylerler. Bu da doğru bir tespit ama sadece son resmi maçtan yola çıkarak yukarıdaki soruları sormak için Emre Belözoğlu örneğini vermek daha uygundur.

Bir futbol takımının sahaya çıkan kadrosunu bir tabloya döktüğümüzü düşünelim ve tam ortasına bir çizgi çektiğimizi varsayalım. Kaleci, defans ikilisi (ya da sisteme göre tam ortada olan oyuncu), orta sahanın ortasındakiler ve santrafor. Kanımca bir takımın toplam kalitesi bu oyuncuların kalitesiyle eşdeğerdir. Ve en çok da orta alanda yer alan oyuncularla... Fenerbahçe'nin iyi bir kalecisi var. Onun yedeği ise potansiyeli olan ama şu aşamada tam anlamıyla güvenilip kendisine kale teslim edilmeyeceğini düşündüğümüz bir isim.

Defansın ortasında Dünya Kupası'nda iyi işler çıkaran ve bu ligin sayılı stoperlerden biri olan Lugano var ama yanındaki Bilica ise saatli bomba (Rıdvan Dilmen nasıl oluyor da ara sıra beğeniyor bu oyuncuyu anlamak mümkün değil ve yine Aykut Kocaman'ın onu takımda tutmaktaki ısrarını da anlamak mümkün olmuyor). Defans kurgunuz da sakat yani. Lugano genelde Bilica'nın arkasını toparlayan bir oyuncudur ama onun da tam hazır olmadığı ya da sakat sakat oynadığı dönemlerde bu işi yapamadığı gerçeği var. Bu halleriyle kusursuz ikili değil bu oyuncular ve kaldı ki yedekleri de kimsenin yine tam anlamıyla güvenemediği isimler.

Emre'nin bulunduğu bölgeye tekrar gelirsek; sağlam bir Emre (hem fiziksel hem de psikolojik olarak) bu ülkenin hali hazırdaki en iyi yerli orta saha oyuncusudur (gerilerden gelen Necip'i de ilgiyle takip ediyorum elbette). Lakin Emre'nin de her an takımını eksik bırakacakmış gibi oynadığını, bir şekilde kendini sakatlamayı becermede sorunu olmadığını da unutmamak lazım. Emre'nin olmadığı zamanlar Selçuk ve Baroni ikilisi "Allah'a emanet" görüntü sergilemekteler. Bunu en son PAOK maçında da gördük zaten.

Gelelim santrafor mevkiine. Niang transferi ilk gündeme geldiğinde, blogda değil ama twitter'da bu oyuncunun Marsilya'da hücum üçlüsünün ağırlıklı olarak solunda oynayan bir topçu olduğunu konuşmuştuk. Zaman zaman hücumun merkezinde de yer aldı tabii. Fenerbahçe'de haliyle merkezde oynayacak. Şimdiye kadar da olumlu göründü. Gerekli desteği tam görmese de kendince çabalıyor, didiniyor. Umarım, "eh yeter be!" diyerek salmaz o da kendini, ki bunu yapmayacak karakterde bir oyuncu olduğunu tahmin ediyoruz. Aksi olursa, şaşırtır yani. Kanatlardan gelmesi gereken destek ve oyunda olursa Alex'in kendisini beslemesiyle iyi iş yapacağı kesin. Alex yokken bu görevi üstlenmesi muhtemel kişilerden biri Emre. Aha! Yine konu Emre'ye geldi. Peki ya Emre yoksa, o zaman ne olacak? Selçuk ya da Baroni mi yapacak bu işi? M.Topuz ve Özer çabalıyorlar ama bu konuda hala çok eksikleri var. Geriye bir de Stoch kalıyor tabii. O da hala tam hazır değil. Tüm maç boyunca 10-15 dakikalık bir patlama anı yaşıyor. Konsantrasyon sorunu var gibi. Fizik olarak da tam hazır olmadığını söyleyebiliriz.

Lafı yine sakız gibi uzattık ama yukarıdaki onca laf salatası sadece bir oyuncu özelinden Fenerbahçe'nin eksiklerini adeta "kelebek etkisi" ile anlatıyor olsa gerek. Amaç bu zira. Tamam. Alex'in Fenerbahçe'nin hücum gücü için ne kadar önemli olduğunu tartışmaya devam edelim biz bir yandan. Tamam. Gökhan Gönül'ün bu takımda yedeği olmadığını da konuşalım ama günümüz futbolunda en önemli mücadelenin yaşandığı orta sahada ligin en iyi yerlisini elinde tutan Fenerbahçe'nin, bu oyuncunun yanına aynı kalite bir isim ekleyemeyişini de konuşalım. Aykut Kocaman'ın Emre'nin yanında şans verdiği Baroni'nin sahada hiçbir varlık göstermediğini konuşalım. Emre'nin yerine giren Selçuk'un bu takımın orta sahasını toparlayamacağı gerçeğini görelim. Orta sahası çöken bir takımın hücum hattında Alex, Stoch ve Niang olsa kaç yazar? Geride Gökhan Gönül ve Lugano gibi milli takımlarının önemli isimleri olsa ne olur? Rakip takım gümbür gümbür üzerinize gelir o zaman. PAOK gibi vasat bir takım karşısında orta sahası düşen bir Fenerbahçe'nin elenmesi çok şaşırtıcı olmamalı bu sebeplerden. Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi elden kaçtı. Kaçmasa ne olurdu? Bir düşünelim. Bazen öyle maçlar olacaktı ki, Emre'nin sahadaki varlığı bile yeterli olmayacaktı. Daha rezil görüntüler ortaya çıkacaktı belki. Bunları yazmak için futbol alimi olmaya gerek yok sanırım. Aslında bu kadar uzun yazıya da gerek yok ama genelde uzun yazı yazdığınız vakit, daha çok ciddiye alınıyor. Herhalde okuyanlar, "yahu adam uzun uzun yazmış, çok ciddi bir mevzu galiba" diye yaklaşıyor olmalılar. Biraz da ondan bu kadar uzadı bu yazı.

Şimdi Fenerbahçeliler diyebilir ki, "Avrupa defteri kapandı. Ligde de öyle ya da böyle bu yarışta oluruz." Bu da bir düşüncedir ama garantisi var mıdır? Yoktur elbette. Fenerbahçe, şayet Aykut Kocaman'ın bahsettiği hedefi gerçekleştirmek istiyorsa (hedef: şampiyon olup ŞL'ye direkt katılmak) Emre'nin yerine iyi bir partner bulmalıydı evvela. Neden böyle bir sorun yokmuş gibi davranılıyor bunu anlamak güç.

En son duyumlara göre, transferin bitimine sayılı günler kala bir stoper takviyesi olacakmış. Lugano'nun yanına kaliteli bir adam lazım tabii de, yukarıda yazdığımız sebeplerden, orta sahada Emre'nin yükünü hafifletecek ve onun kadar iş yapabilecek bir adamı almayı düşünsek daha iyi olmaz mıydı diye sorası geliyor insanın.

Aykut Kocaman'a ve bahsettiği değişime inanmak istiyorum. Peşin hükümlü olmamak da istiyorum ayrıca. Ve her fırsatta sabretmekten yana olduğumu belirtiyorum. Ancak bazı konularda kuşkularım var. Bunlardan birini geçenler de yazmıştım. Diğerini de bu yazıyla gündeme getirmek istedim. İkisi de -bence- Fenerbahçe için hayati konulardır. Herkes doğal olarak gündemdeki Alex mevzusundan yola çıkarak topa girmekte ama bunları da yazmak gerek.

Evet. Şimdi yukarıdaki sorulara cevap vermek isteyenleri yorum bölümüne alalım. Bu konulara girmek istemeyenler de muhtemelen Alex'li ve Alex'siz sistemlerin eksilerini ve artılarını bloglarda, twitter'da ve forumlarda tartışmaya evam edeceklerdir. Onlara da an itibariyle saat 01.39 olduğundan iyi geceler dilerim.

Cumartesi, Ağustos 28, 2010

Eyvah Eyvah!

"...Fenerbahçe Kulübü, olumsuz sonuçların ardından bazı kesimlerce eleştirilen teknik direktör Aykut Kocaman'a sahip çıkarak, ''Başkanımız sayın Aziz Yıldırım ve yönetimimizin şu an itibari ile iki yıllık görev süreleri boyunca Aykut Kocaman görevinin başında olacaktır. Aykut Kocaman'ın iki olumsuz sonuçtan sonra gönderilmesi gibi bir durum söz konusu değildir'' açıklamasını yaptı."

Bu açıklama çok sakat oldu. Hayırdır inşallah? Aykut Kocaman da mı yolcu yoksa? Geçmişte böyle açıklamalar sonrası çok kişi gönderildi Fenerbahçe'den. İnsan tedirgin oluyor.

Çarşamba, Ağustos 25, 2010

Salı, Ağustos 24, 2010

3-2

Uzun uzun maç analizi yapmak niyetinde değilim. Kısa kesmeye çalışacağım.

Fenerbahçe son iki maçta alınan yenilgilere rağmen iyi olacağının sinyallerini veriyor. Bu değişimde ne kadar sabırlı olunabilir? Mühim olan mesele budur. Ligin en eli yüzü düzgün iki takımından biri olan Trabzonspor'a karşı (diğeri de Bursaspor) ilk yarı gayet etkiliydi Fenerbahçe. Ancak amatör takımların yediği türden goller yedi. Kaleci Mert'e yüklenilecek bir durum yok. Onun ikinci goldeki acemi çıkışı tartışılır belki ama ilk gol ve üçüncü golde diyebileceğimiz bir şey yok. Penaltı için de kurtardı dersek, abartmış olmayız. Yenilen 3. gol ise Fenerbahçe takımı için rezalettir. Şampiyonluğa oynayan bir takım böyle bir golü nasıl yer? PAOK maçında böyle lakaytlık olmamasını ümit ediyorum...

İkinci yarı ise gerek Şenol Güneş'in hamleleri, gerekse de Fenerbahçe'nin rakip savunmadan dönen topların neredeyse hiçbirini alamayaşı işin rengini bariz değiştirdi. Bu dönemde Trabonspor farka gidebilirdi.

Tekrar Fenerbahçe'ye dönelim. Lugano'nun yanına ve Emre'nin yanına iki sağlam adam takviyesi yapabilseydi Fenerbahçe, çok daha umut dolu konuşulabilirdi bu takım için. Bunu da not olarak düşelim. Bugün muhtemelen Özer'e çok eleştiri olacak. Bu eleştirileri yapanlar haklıdır da. Özer'in hayranıyım ama Özer'in basit oynayamama sıkıntısı var. Bunu aşması gerek. Bunu da kabul ediyorum.

Bu maçta Aykut Kocaman'ı eleştirsem eleştirsem neden Stoch ile başlamadı diye eleştirirdim. Zaten sağ tarafta kanat oyuncusu olmayan M.Topuz var. Solda da yine aynı şekilde Özer'le çıkmak hatadır denebilir. Maç sonrası basın toplantısında Stoch'u dinlendirdiğini söylemiş ama Aykut Kocaman.

Özetle; genel olarak Fenerbahçe'nin oyunu üzerinden maçı yorumlarsak, ilk yarı 3 tane yemeyi, ikinci yarı da gol yememeyi hak etmedi aslınd Fenerbahçe.

Perşembe günü Fenerbahçe bu maçın ilk yarısındaki mücadeleyi gösterebilirse, tur gelir. Aksi bir durum ise, pusuda bekleyenlere yarayacaktır.

Pazartesi, Ağustos 23, 2010

Enstantane #3

En arkada duran şu an Aykut Kocaman'ın yardımcılığını yapan İsmail Kartal ya da lakabıyla "Arap İsmail". Topu kapmaya çalışan ise Erdi Demir. Bir ara içeri girip çıkmıştı yanılmıyorsam. Topla ilerlemeye çalışan ise Lemi Çelik ya da lakabıyla "Başbakan Lemi". Özer Hurmacı kendisinin yeğeni olur hatta.

Akşama maç n'olur peki? Trabzonspor daha hazır konumda. Fenerbahçe'nin kalesinde Volkan'ın olmayacak olması dezavantaj. Emre'nin de oynamama olasılığı varmış. Fenerbahçe'yi zor bir deplasman maçı bekliyor.

E tabii bir de iki takım arasında oynanan son iki maçı ve etkilerini de unutmamak lazım.

Cuma, Ağustos 20, 2010

Nikahta Keramet Vardır


Son günlerin en çok konuşulan mevzularından biri şüphesiz KPSS. Efendim sorular birilerine önceden servis edildi iddiasından tutun da, kopya, şaibe vs. birçok iddia var ortada. Kanıtlanabilir mi bunlar? Bunu zamanla göreceğiz.

Akşam haberlerini izlerken ilginç bir şeye rastladım bu seneki KPSS sonuçlarına dair. Varol Döken şimdi, "ulan burada da mı KPSS diyecek?" ama yazmazsam olmazdı (eheh)

Geçen yıl bekarken girdiği Kpss'deki Eğitim Bilimleri sınavında "0" çeken, bu yıl evli olarak girdiği sınavda "full" yapan 4 çift varmış.

Demek ki boşuna demiyor eskiler, "nikahta keramet vardır" diye!

...şeklinde çıkarımımı yapar, hatta toplumsal mesajımı verir, çekilirim kenara.

not: her KPSS haberinde genelde şu yukarıdaki fotoğraf kullanılıyor anladığım kadarıyla, benim neyim eksik, ben de kullanayım dedim...

Perşembe, Ağustos 19, 2010

Teşekkürler Deivid

Devid de Souza'nın Fenerbahçe'den ayrılışını resmi site duyurmuş.

İzmir'deki Trabzon maçında şampiyonluğu getiren golün ve Şampiyonlar Ligi maçlarındaki gollerin ve tabii yaşattığın tüm güzel anlar için teşekkürler...

Pazartesi, Ağustos 16, 2010

İştahlı Takım İzlemeyeli Çok Olmuştu


Antalyaspor dün gece bilhassa ilk yarıdaki görünümüyle alt lig takımı izlenimi verse de, onu bu hale düşüren nedenlerden biri de Fenerbahçe'nin iştahlı oyunuydu. Fenerbahçe paslı oyun trafiğini ilk yarı çok iyi yaptı. Kanatları kullanma konusundaki azim de son maçlarda görünmeyen cinstendi. Fenerbahçe'yi Löw zamanından beri bu denli iştahlı izlediğimi pek hatırlamıyorum.

Alex'in yıllardır "en iyi anlaştığım golcü" diyerek dilinden düşürmediği Semih, dün Alex'in haklı olduğunu yaptıklarıyla gösterdi. Semih'in bu performansı Niang'ı düşündürmüş müdür?

Lugano'nun ve Gökhan Gönül'ün sahada yer alması Fenerbahçe savunması için çok önemli.

Sezonun ilk maçına moraliniz ve seyirci desteğinizin olmadan çıkıyorsunuz ama 4 gol atarak galibiyetle başlıyorsunuz. Bu güzel bir duygu. Ancak eksikleri unutturmaması gerekir. Bundan sonra oynayacağınız rakiplerin Antalyaspor'un ilk yarıda yaptığı gibi orta sahasını kabak gibi açmayacağı bir gerçek. Lugano her ne kadar Bilica'nın açıklarını kapatsa da, bu oyuncu hala saatli bombadır. Kenarda bu oyuncunun alternatifi olarak oturanlar ise bugüne kadar verilen şansları iyi değerlendiremediler. Bunları unutmamak lazım.

Her şeye rağmen zorlu iki maç öncesi bu gollü galibiyet ciddi moral oldu tabii.

Şimdi Aykut Kocaman'ın PAOK maçı için vermesi gereken zor bir karar var. Bir yanda Antalyaspor maçında iyi oyun sergileyen ve Alex'le çok iyi anlaştığını gösteren Semih. Diğer yanda da yeni transfer Niang. Mantıklı olan seçenek yeni gelen Niang yerine, Semih'in tercih edilmesidir. Lakin futbol çok acımasız bir oyun. Olası bir mağlubiyette ilk konuşulacak şey, neden Niang'ın oynamadığı olacaktır.

Aykut Kocaman'ın yerinde olmak istemezdim.

Pazar, Ağustos 15, 2010

Mamudo Kurban


Fenerbahçe, medyada ismi zikredilen oyuncular arasından en iyi seçeneği transfer etmiş. Fenerbahçe'ye faydalı olacağını düşündüğümüz biri olan Mamadou Niang'ın transfer haberine sevinirken, bi yandan da resmi siteyi açıyorsunuz, karşınıza şu yukarıdaki görüntü çıkıyor. Bu ne yahu?

Hay seveyim sizin "endüttürüyel fitbolunuzu" emi! Her şey reklam, her şey para pul...

Çarşamba, Ağustos 11, 2010

Aykut Kocaman'a Sormak İstediğim Tek Soru: Neden Bilica?

Fenerbahçe Spor Kulübü sportif direktörü ve aynı zamanda teknik sorumlusu olan ve çocukluğumun Fenerbahçe'sinin en önemli figürlerinden biri olan Aykut Kocaman'a elbette ki şu günlerde sormak istediğim çok soru var. Ancak şimdilik hepsini bir kenara itiyorum ve tek bir soru sormak istiyorum.

Yıllar önce Trabzon deplasmanında şampiyonluktaki en büyük rakibini yenen Fenerbahçe takımında o gün oyuncu olarak görev alan ve maçtan sonra neredeyse her Fenerbahçeli şampiyonluk şarkıları söylerken, herkesin aksine mikrofonlara şu sözleri söyleyen:
Şampiyonluk sevincim Trabzonsporlu arkadaşlarımın kaybettikleri için yaşayacakları baskıyı düşününce kursağımda kalıyor,” kişiydi futbolcu Aykut Kocaman. Rakip de olsalar meslektaşlarının acılarına kurduğu empatiyle hissedebildiğini o gün söyleyen, deyim yerindeyse taraflı tarafsız herkesin gönlünde taht kuran kişiydi futbolcu Aykut Kocaman.

Daha sonra Fenerbahçe'den gönderilmesi, futbol hayatının geri kalan kısmı ve teknik adamlık dönemi... Hayatının bu dönemlerinde de ekseriyetle saygı duyulan bir figür oldu.

Ve malumunuz en sonunda önce Fenerbahçe'ye sportif direktör oldu. Akabinde de teknik adamlık koltuğuna oturdu. Aykut Kocaman hala Türk futbolunun en çok saygı duyulan figürlerinden biridir. Hala rakiplerine gerçek manada saygı duyan kişilerden biridir.

O halde sormak isterim: yukarıda bahsettiğimiz Aykut Kocaman profiline, Bilica gibi bir oyuncuyu Fenerbahçe'de hala tutmak, ona forma şansı vermek yakışıyor mu? Üzerinde taşıdığı formanın farkında olmadığını defalarca kez ispat etmiş bu oyuncuyu Aykut Kocaman'ın takımdan uzaklaştırması için Bilica'nın daha ne yapması gerekiyor? En son Beşiktaş maçında yaptığı o malum hareketle formasını giydiği kulübü adeta küçük düşüren ve yaptığı işe (ve yine rakiplerine de tabii) saygısı olmayan bu oyuncuyu hala takımda tutmanızın sebebi nedir? Kendisi bulunmaz hint kumaşı mıdır? Değildir. Kaldı ki öyle olsa bile, mühim olan bu asırlık camiaların duruşudur. Böyle durumlarda camianın prestiji oyunculardan önce gelir.

Umarım transfer dönemi bitmeden Fabio Bilica'nın Fenerbahçe'yle ilişiğini kesersiniz. Çocukluğumun Fenerbahçe'sinin en özel figürlerinden biri olan ve bugün hala sevdiğim Aykut Kocaman'dan şu aşamada en büyük beklentim budur.

Sevgiler
el burrito


Salı, Ağustos 10, 2010

Genelde Anarşizm, Yerelde Belediye

Blogun 2000. postu Umut Sarıkaya ile alakalı bir paylaşıma ait olsun. Ve tabii Bakunin abimize. Post ne la bu arada? Entel dantel bir ifade gibi di mi ama? Pek kullanmazdım ama bu sefer yazasım geldi.

Neyse, post'umu saydım, dostumu bekliyorum.

Ramazan


Ramazan ayı ile ilgili akla gelen bu geyik fotoşopu paylaşalım yine ve ekleyelim; her zamanki gibi bu Ramazan ayının olması gerektiği şekilde hoşgörülü geçmesini diliyorum. Umarım bu dileğim gerçekleşir. Sağda solda, oruç tutmadığı için dayak yiyen insanların haberlerini okumayız. Veya oruç tuttuğu için ayıplananların haberlerini...

Cuma, Ağustos 06, 2010

Siz Kötü Zemin Görmemişsiniz #9


Tarih: 04.03.1984
Maç: Fenerbahçe 1 Sarıyer:0
Gol: İlyas

foto: Esat Yağcı'nın arşivinden...

Cemil Usta Pişirdi

Tarih: 20 Ekim 1976
Maç: Trabzonspor 1 Liverpool 0
Gol: Cemil (pen.)

Gönlümüzde Liverpool'un yeri ayrıdır. Bunu bilen bilir. Liverpool malum Trabzonspor'la eşleşti ve doğal olarak bundan 34 sene evvelki maça gitti herkesin aklı. Trabzonspor bugün aynı şeyi yapabilir mi? Futbolda imkansız diye bir şey yok. Neden olmasın? Yine de düşük bir ihtimal olarak görüyorum Trabzonspor'un tur atlamasını. Liverpool sevdalısı biri olarak ilgiyle takip edeceğim bir eşleşme olacak.

Neyse, bu tarz nostaljik şeylerin ustalarından biri Almeyda'dır aslında, pası ona atayım.

foto: itusozluk görsellerinden...

Daum Beddua Etmiş Olabilir Mi?


Christoph Daum'un bildiğiniz üzere Fenerbahçe'den gönderilişi pek hoş olmadı. Daum'un gitmemesi gerekiyordu anlamında bir cümle değildir bu. Sadece Fenerbahçe'ye yakışmayan bir görüntü ortaya çıkmıştı. Onunla alakalı bir tespittir. Ve yine Daum'un teknik direktör olduğu takımda, sportif direktörlük görevinde bulunan Aykut Kocaman'ın, Daum'un kovulmasının akabinde teknik adamlık koltuğuna geçmesi de, Aykut Kocaman'ın bu olayın arka planında hiçbir iş çevirmese dahi her fırsatta bu işte parmağı varmış izlenimi uyandıracak bir durumdur. Doğruya doğru. Yıllarca "Sakarya çetesi" elemanlarından biri olmakla anılan ve Fenerbahçe'nin efsanevi başkanlarından Ali Şen'le de arası papaz olarak Fenerbahçe'den gönderilen Aykut Kocaman'ın geçmişinde pek hayırla yâd edilmeyecek türden hikayeler bunlar.

Aykut Kocaman, Fenerbahçe taraftarın çok sevdiği bir isim. Bunda şüphe yok. Young Boys maçları sonrası bazı çatlak sesler çıkmış olabilir ama genel itibariyle tepkiler ağırlıklı olarak Aykut Kocaman'dan ziyade yönetime ve bazı oyuncularadır. Bir müddet daha böyle olacaktır. Lakin şu an Fenerbahçe'nin önünde öyle bir yol var ki, buna Aykut Kocaman'ın şansızlığı mı desek, yoksa Christoph Daum'un ahı mı tuttu desek, bilemedim.

Filmi biraz daha geri sarmak gerekirse; Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi ön elemesinde Young Boys ile eşleştiğinde herkes bir üst tura dair hayaller kurarken, "ya başaramazsak" kısmına takıldım. Ve devamında kafamda öyle bir felaket senaryosu oluştu ki, gerçekleşmesini Aziz Yıldırım'ı sevmiyor olsa bile hiçbir Fenerbahçeli istemez herhalde.

Young Boys'a elenen Fenerbahçe'ye Uefa Avrupa Ligi Play-Off eşleşmesinde gelebilecek en ters takım geldi, PAOK. Yunan takımı -yine- kağıt üzerinde Fenerbahçe'den iyi değil ama Fenerbahçe de kağıt üzerinde iyi durduğu kadar çimlerin üzerinde iyi duramıyor bu aralar. İlk maçın deplasmanda, ateşli PAOK taraftarı önünde olması yine büyük dezavantaj. Bir maç içerisinde yıkılmak için pozisyon kollayan Fenerbahçe'nin değerli topçuları için hiç uygun bir ortam değildir yani. Deplasmanda alınacak kötü bir sonuç, Kadıköy'deki rövanşta sabırsız tribünlerin takım üzerinde oluşturacağı baskıyla Fenerbahçe'nin Avrupa Lig'ine de el sallamasına neden olabilir. Bu da takdir edersiniz ki Aykut Kocaman ve Fenerbahçeliler için bir yıkım olacaktır.


Gelelim ligdeki duruma. Malumunuz Fenebahçe cezası nedeniyle sahasındaki iki maçını seyircisiz oynayacak. Bu iyi mi, kötü mü? Tribün baskısı olmayacaktır diyen adam için iyi olan bir şey ama rakip takım için de bu durumun iyi olabileceği gerçeğini düşünürseniz, Fenerbahçe için çok da iyi bir durum söz konusu değil. İçeride ilk hafta Antalyaspor'la oynayacak Fenerbahçe'nin, 2. haftada gideceği ilk deplasmanın, geçtiğimiz sezonki belalısı Trabzonspor olmasına ne demeli? Daum'un ahı mı?

Fenerbahçe belki son yıllarda Trabzon deplasmanında çok zorlanmıyor ama bu kez durumun öyle olmayacağı öngörüsünde bulunmak güç olmasa gerek. 3.hafta Kadıköy'de yine seyircisiz bir maçta Manisaspor'la oynayacak Fenerbahçe. İkinci deplasman maçı Kayserispor'la. Kolay bir deplasman olabilir mi? Sanmam.

Fenerbahçe'nin nihayet seyiricisinin önüne çıkacağı ilk lig maçı ise bir derbi. Rakip ise yıldız transferleriyle yaz aylarına damgasını vurmuş Beşiktaş. Zor bir maç olacağı kesin. Yıldırım Demirören'in her fırsatta gazladığı nefretin, son maçta Bilica'nın yaptığı kazmalıkla birlikte sahaya nasıl yansıyacağını tahmin etmek zor değil. Oldukça zor bir maç olacak Fenerbahçe için.

Devam eden haftalarda Fenerbahçe; Kasımpaşa, Gençlerbirliği, Konyaspor'la oynadıktan sonra Kadıköy'de yine bir Galatasaray derbisine çıkacak. Ve en son 10. hafta son şampiyon Bursaspor deplasmanına gidecek olmasıyla 10 haftalık bir bölümü özetlemiş olalım. Burada alınacak kötü sonuçların ardından Aykut Kocaman'ın arkasında dik durabilecek bir Fenerbahçe yönetimi olacağını sanmıyorum. Hatta daha da ileri giderek, Aziz Yıldırım'ın zamanında Oğuz Çetin'e yaptığı şeyi Aykut Kocaman'a da yapabileceğini tahmin ediyorum.

Şimdi elimizi vicdanımıza götürerek soralım kendimize, Fenerbahçe'nin şu anki hali ve önümüzdeki günler için herhangi bir önlem almayacakmışcasına plansız görünümünü gözünüzün önüne getirin. Daha sonra da yukarıda zikrettiğim maçları ve bunların arka arkaya gelecek olmasını düşünün. Aklınıza ne geliyor? Muhtemelen felaket senaryosudur sizinki de. Elbette eksiklerin takıma katılmasıyla ve takımın ligin başlamasıyla toparlanmaya doğru gidebileceği ihtimali de söz konusudur ama bir günde her şeyin düzelmeyeceğini ve Fenerbahçe'de Aykut Kocaman'ın sistemi değiştirmeye çalıştığı gerçeğini de gözünüzün önüne getirin. Yani tam anlamıyla sancılı bir süreçte Fenerbahçe. Ve böylesi bir süreçte, böylesi bir fikstür ve koşullar tam anlamıyla şansızlık değildir de nedir?


Biz zoru severiz, geyiği yaparak bu mevzuyu geçiştirmek de mümkün ama biraz gerçekçi olmak lazım. Evet. Aykut Kocaman'ı seviyoruz. Evet. Onun başarılı olmasını istiyoruz. Evet. Aykut Kocaman'ın uygulamak istediği sistemi gerçekleştirebilmesi için ona sabretmek gerekir. Lakin bir şeyi unutmamak lazım; Fenerbahçe tabir-i caizse Türkiye'nin en sabırsız camiasıdır. Her mağlubiyette en küçük sorunun devasa problemlere döndüğü bu camiada, kötü bir başlangıç yapan Aykut Kocaman ve futbolcularının önündeki bu zorlu süreci aşacağına dair emareleri ne boyutta görüyorsunuz? Hayalci misiniz , yoksa gerçekçi mi?

Lafı yine gereksiz yere uzattık durduk; özet geçelim son paragrafta... Fenerbahçe'nin şu anki durumu ve önündeki maç programına bakınca, insan ister istemez şunu diyor; acaba Daum takımdan gönderilirken başına gelenlerden dolayı Aykut Kocaman'ı sorumlu görmüş ve ona beddua etmiş olabilir mi?


Aptalız, Aptalsınız, Aptallar


Dün oynanan OFK Belgrad - Galatasaray maçını Cevad Prekazi yorumladı. Prekazi'nin maç yorumu üzerine sosyal alemde bayağı tartışma yaşandı. Beğeneni var, beğenmeyeni var haliyle. Lakin anlamadığım bir şey daha var. Olayı nasıl oluyor da Fenerbahçe-Galatasaray rekabetine getirebiliyoruz her sefer? Mesele anladığım kadarıyla önce "Rıdvan Dilmen vs. Cevad Prekazi" kıvamındaydı (maç yorumlama anlamında), daha sonra büyüdü ve her zamanki gibi Fenerbahçe-Galatasaray rekabetine dönüştü.

Rıdvan Dilmen'e küfür ederek, çaktırmadan Fenerbahçe'ye ve Fenerbahçelilere küfür edeni var; keza Cevad Prekazi'ye küfür ederek yine çaktırmadan Galatasaray'a ve Galatasaraylılara küfür edeni de var...

Arkadaş; aptal mısınız? Aptal mıyız? Nedir olay? Benim yorumcum senin yorumcunu döver yaklaşımı mıdır bu? Derdiniz nedir?

Twitter'a yazdığımı buraya da yazayım. Meseleyi herhalde bu cümle en iyi şekilde özetler.

"Bir Türkiye gerçeği: Maç yorumcularını tartışırken bile Fener-Cimbom çekişmesi yaşamak."

Perşembe, Ağustos 05, 2010

'Fenerbahçe Su' Hizmetinizde


"Fenerbahçe 2-2'lik maçın rövanşında Young Boys'a Kadıköy'de 1-0 yenilerek Şampiyonlar Ligi umutlarını yitirdi. Young Boys'un golünü adı Fransızca'da "Hoşgeldiniz" anlamına gelen Bienvenu kaydetti. Fenerbahçe'nin hedefi artık UEFA Avrupa Ligi..."

Ntv Spor'un sitesinde maç sonu değerlendirmesinin ilk paragrafı böyle. Fenerbahçe Spor Kulübü resmi sitesini açtığınızda da (an itibariyle) karşınıza çıkan haberlerden biri, "Fenerbahçe Su hizmetinizde" şeklinde.

Ne güzel! Unutun derdi, tasayı Fenerbahçeliler!
Ne de olsa "Fenerbahçe Su hizmetinizde".

Mağlubiyetin ardından bir bardak soğuk su için der gibi...

Salı, Ağustos 03, 2010

Sinema Dünyasından Haberler #12



* Pirates of the Caribbean serisinin dördüncüsüne (Pirates of the Caribbean: On Stranger Tides) ait resimler hızla nete düşmeye başladı. Bu projede Penelope Cruz, Kaptan Jack Sparrow'un eski aşklarından biri olarak karşımıza çıkacak.

* The Avengers'in beyaz perde macerasını yönetecek isim belli oldu: Joss Whedon. Filmin kadrosunda, sözleşmeleri gereği yer alacakları zaten bilinen Robert Downey Jr , Chris Hemsworth, Chris Evans, Scarlett Johansson ve Samuel L. Jackson dışında yeni isimler olarak Jeremy Renner ve Mark Ruffalo göze çarpıyor. The Avengers 4 Mayıs 2012'de gösterime girecek.

* The Hangover 2, Tayland'da çekilecek.

* X-Men: First Class filmini Matthew Vaughn'un yönetecek. Kevin Bacon'un oynayacağı düşmanın kimliği henüz açıklanmadı. Dedikodulara göre ise "Mr. Sinister" olacak. Bu filmin gösterim tarihiyse 3 Haziran 2011.

* Rise of the Apes kadrosuna James Franco ve Freida Pinto'dan sonra John Lithgow da katıldı.


* Nick Cave, The Crow yeniden çevriminin senaryosunu tekrar kaleme alacak.

* Christopher Nolan, "Inception" filminde Bond serisinden etkilendiğini ve bir Bond filmi çekmeyi seve seve kabul edeceğini açıkladı.

* 3 Eylül’de Türkiye’de vizyona girecek olan Universal Pictures filmi "Despicable Me", ilgi çekici bir filme benzemekte. Takipte olalım.

* 'Kurtlar Vadisi Filistin'in çekimleri, Tarsus’ta başladı. Filmin 5 Kasım 2010'da vizyona gireceği duyuruldu.

* Boğuştuğu finansal krizden çıkma yollarını arayan MGM, 60'ların siyah-beyaz kült bilimkurgu dizisi 'The Outer Limits'i beyazperdeye taşımaya hazırlanıyor.

* 'Sherlock Holmes 2'yi yönetecek olan yönetmen Guy Ritchie'nin Profesör Moriarty rolünde görmek istediği oyuncunun, iki Oscarlı ünlü aktör Daniel Day-Lewis olduğuna dair söylentiler var. Daha önce bu rol için gündeme gelen isim Brad Pitt olmuştu.

kaynak: imdb.com, sinemaestro.com, artperest.com, beyazperde.com

Pazartesi, Ağustos 02, 2010

R.E.M - Imitation Of Life


REM - Imitation Of Life
Yükleyen djoik. - Yüksek çözünürlüklü video keyfini yaşayın!

charades, pop skill
water hyacinth, named by a poet.
imitation of life
like a koi in a
frozen pond
like a goldfish in a bowl
i dont want to hear you cry

thats sugarcane that tasted good
thats cinnamon thats hollywood
c'mon c'mon no one can see you try

you want the greatest thing
the greatest thing since bread came sliced.
you've got it all, you've got it sized.
like a friday fashion show teenager
freezing in the corner
trying to look like you dont try

thats sugarcane that tasted good.
thats cinnamon thats hollywood
c'mon c'mon no one can see you try

no one can see you cry

thats sugarcane that tasted good
thats freezing rain thats what you could
c'mon c'mon no one can see you cry

this sugarcane
this lemonade
this hurricane, i'm not afraid.
c'mon c'mon no one can see me cry
this lightning storm
this tidal wave
this avalanche, i'm not afraid.
c'mon c'mon no one can see me cry

thats sugarcane that tasted good
thats who you are, thats what you could
c'mon c'mon no one can see you cry

thats sugarcane that tasted good
thats who you are, thats what you could
c'mon c'mon no one can see you cry

Gurur


Avrupa Atletizm Şampiyonası'nın son gününde, Kadınlar 5 bin metrede 3 Türk atlet Alemitu Bekele, Elvan Abeylegesse ve Meryem Erdoğan beraber yarıştı. Milli atletlerimizden Alemitu Bekele Avrupa Şampiyonu olurken, bir başka Türk sporcu Elvan Abeylegesse de gümüş madalya kazandı.

Öncelikle 5 bin metre finalinde 3 Türk atleti izleme şansını bizlere verdikleri için sporcularımıza teşekkür edelim. Ve sonra da yarışı birincilikle bitirip altın madalyayı kazanan Alemitu Bekele'ye ve ikinci olarak gümüş madalyayı kazanan Elvan Abeylegesse'ye de bu gururu bizlere yaşattıkları için sonsuz teşekkürlerimizi sunalım.

Sporcularımızın başarılarında pay sahibi olan herkese de teşekkürler elbette.
Başarılarınızın devam etmesi dileğiyle...

not: bu vesileyle, Şampiyona'ya katılan tüm sporcularımızı da tebrik edelim.

Pazar, Ağustos 01, 2010

Helal Olsun Sana!

Atletizmi yorumlamak benim harcım değildir ama kısa mesafe söz konusu olunca Türkiye'nin bugüne dek esamesi okunmadığını söylemek için uzman olmaya gerek yok. Ülkedeki otoriteler yıllardır, "Türk atletleri kısa mesafede başarılı olamaz, bu iş sadece yetenek değil, taktik işidir de..." der dururlardı. Onların yorumuna inandığımız için, açıkçası uzun yıllar daha kısa mesafede başarısız günler göreceğimizi düşünürdüm.

Nevin Yanıt malumunuz Fenerbahçe Spor Kulübü'nün sporcusu. FB Tv'de sürekli gördüğüm bir isim. Çalışmalarını, hedeflerini oradan takip ederdim. Hırslı biri olduğu belliydi. Hırslı derken, azmetmek anlamında tabii bu. Bazen aşırı hırs da ters tepebiliyor. Bunu da unutmamak lazım.Nevin Yanıt çalışmalarının başından sonuna kadar altın madalyayı hedeflediğini belli etmişti. Bu hak edilmiş bir başarıdır. Yarış sonrası sevinci ise en klişe tabirle, görülmeye değerdi. İnsanı duygulandıran anlardan...

Önümüzdeki birkaç gün Nevin Yanıt'ın ne zor şartlarla bugüne geldiğine dair hikayeleri okursunuz; antremanlara bir dönem belediye otobüsüyle gitmesi gibi... Bunlar işin bundan sonraki magazinsel yönü tabii. Mühim olan bir Türk atletin, imkansız gözüyle bakılan 100 metre engelli yarışında altın madalya kazanmasıdır.

Nevin Yanıt'a "helal olsun" demek lazım. Onun başarısında emeği geçenleri ve Fenerbahçe Atletizm Şubesi'ni de unutmadan elbette.


Nevin Yanıt: Ben mi?
Spiker:
Yes, oho... she's not sure, but we're, that is a wonderful performance.

***

not: Şampiyonada altın madalya kazanan diğer Türk atlet Elvan Abeylegesse'yi de bu başlık altında başarısından dolayı ayrı kutlamak lazım. Darısı şampiyonanın son gününde yarışacak olan milli atletlerimizin başına.

Başlıksız Yazı

 En son 2018'de Fenerbahçe'de bir şeylerin değişeceğine, eski düzenin yok olacağına inanarak bir yazı karalamışım. Ali Koç'tan n...