Perşembe, Temmuz 31, 2008

En iyi 50 Çizgi Kahraman...


En iyi 50 Çizgi Kahraman...

Ünlü İngiliz sinema dergisi Empire, 'En Süper Çizgi Roman Kahramanları'nı belirledi. Birinciliği, Kripton gezegeninden gelen 'Çelik Adam' Superman kaptı. Listenin tamamı şu şekilde ...

1- Superman
2- Batman
3- John Constantine
4- Wolverine
5- Spider-Man
6- Dream
7- Judge Dredd
8- The Joker
9- Magneto
10- The Thing
11- Jesse Custer
12- Spider Jerusalem
13- Vladek Spiegelman
14- The Hulk
15- Death
16- Rorschach
17- Iron Man
18- Halo Jones
19- The Punisher
20- Wonder Woman
21- Captain America
22- Hunter Rose
23- Obelix
24- Deena Pilgrim
25- Dr. Doom
26- Marv
27- Johnny Alpha
28- The Tick
29- Swamp Thing
30- Emma Frost
31- Usagi Yojimbo
32- Lex Luthor
33- Venom
34- Dr. Strange
35- Hellboy
36- Agent Graves
37- Daredevil
38- Cerebus the Aardvark
39- The Mekon
40- Scott Pilgrim
41- Green Lantern
42- The Saint of Killers
43- Astro Boy
44- Jenny Sparks
45- Deadpool
46- J. Jonah Jameson
47- Apollo
48- Harvey Pekar
49- Captain Haddock
50- Spawn

The Dark Knight Returns Beyaz Perdeye mi Uyarlanıyor?

Yeni bir Batman serisinin 5 yıl içinde gerçekleşebileceğini söylemiştim fakat ilk dedikoduların bu kadar çabuk çıkabileceği, tahmin sınırlarımız dahilinde değildi. Yeni neslin Sin City ve 300 ile tanıdığı yazar Frank Miller, 1986 tarihli Batman klasiği The Dark Knight Returns'u beyaz perdeye uyarlaması için Zack Snyder'a destek vererek, bu yolda ilk somut adımı atmış oldu.

Comic Con'daki Watchmen panelinde sorulan bir soru üzerine yönetmen Zack Snyder, çizgi romanın beyaz perdeye uyarlandığını görmek isteyeceğini söyleyince, ertesinde yapılan Entertainment Weekly Visionaries panelinde Frank Miller'a cevap hakkı doğdu. Miller, "bunu istediğin zaman yapabilirsin Zack" yanıtıyla Snyder'a yolu açmış oldu. Mevcut serinin prodüktörü Michael Uslan'ın da böyle bir uyarlamaya sıcak baktığı söyleniyor.

sinemaestro.com

Daniel "Okçu" Güiza

Foto: Fenerbahçe Dergisi

Başkanın Yeni Manevi Oğlu

Fenerbahçe Dergisi'nin Ağustos sayısıyla ilgili detaylı bilgiye şuradan ulaşabiliyoruz. Önce onu belirtelim.. Gelelim fotoğrafa, eskiden Aziz Yıldırım'ın manevi oğlu Elvir Baliç'ti. Bunu bilmeyen yoktur herhalde.Hatta bir keresinde Sergen bu durumdan şikayetçi olduğunu belirten bir açıklama yapmıştı.

Artık devir değişti. Manevi oğlu gitti Aziz Başkanın (hatta kefen giyerim, o formayı giymem dediği takıma gitti). Eski çamlar bardak oldu ve hatta Emre Belözoğlu da Fenerbahçe forması giydi. Buraya kadar anormal olan şeyler bitti mi sandınız? Hayır bitmedi.. Ağustos sayısıyla ilgili bilgilere bakınca görüyoruz ki Emre şunu demiş; "Can ve Cemil ağabeyler gibi sembol olmak istiyorum" Aman da aman.. Haber şöyle devam ediyor;

"..Babasının koyu bir Fenerbahçe taraftarı olması nedeniyle çocukluğundaki ilk formasının bir Fenerbahçe forması olduğunu anlatan Emre Belözoğlu, Fenerbahçe'de en az 8 yıl top oynayacağını söyleyip futbolu Fenerbahçe'de bırakmayı düşündüğünün sinyallerini vererek, Can Bartu ve Cemil Turan gibi Fenerbahçe'nin idol haline gelmiş, sembol futbolcularından biri olmayı hedeflediğini açıkladı. "

Arkanda Aziz Yıldırım gibi bir destekçin olduktan sonra 8 yıl kafadan oynarsın tabii..Baksana daha şimdiden Can ve Cemil ağabeylerinin tahtına göz dikmişsin.

Elvir Baliç öldü, yaşasın yeni manevi oğlan Emre..

What Is Next?

Maliye Bakanı Kemal Unakıtan böyle demişti gazetecilere. Ben de buradan okumayacaklarını bilsem de, yetkililere sesleniyorum. Dailymotion sitesini de kapatmışsınız..

Sırada ne var?

Satanistler(!) İstanbul'daydı

Başlığı görünce hemen afallamayın. Satanistin ne olduğunu biliyoruz, keza Metallica'nın da nasıl bir grup olduğunu(parantez içerisindeki ünlemi gözden kaçıran olur belki, açıklayalım biz yine de). Lakin bunu bilmeyen, yahut başka bir niyeti olan Ali Bulaç dünkü yazısında resmen saçmalamış.

Ne diyor Ali Bulaç? Önce ona bir bakalım..

"...Bu laik, ateist, agnostik, aczmendi müsveddelerinin de umurunda olmadı. Transa geçmiş vaziyette kafalarını sallamaya devam ettiler; tepindiler; kendilerine özgü ritüelleriyle satanizmden ödünç tapınmalar yaptılar"

Oha dediğinizi duyar gibiyim. Durun daha yetmedi. Devam ediyor Bulaç;

"İçtiler, bağırdılar, gürültüyü bastıran gürültü cinsinden müzikleriyle İstanbul semalarından arşa yükselen çığlıkları, bedenleri parçalanan masum insanların feryatlarını bastırmaya çalıştılar."

Bu nedir arkadaş? Kendinde miydin bunları yazarken? Olayın ardından tv.lerde canlı yayını kesmeyen, eğlenmeye durmadan devam eden, hatta olayla ilgili iki üç kelime edip, tekrardan bas gaza modunda eğlenen yarışma programlarına ve orada bulunanlara sallayabiliriz, ki buraya kadar Ali Bulaç'la hemfikirim, fakat konser için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. "Gürültüyü bastıran gürültü cinsinden müzikleriyle İstanbul semalarından arşa yükselen çığlıkları, bedenleri parçalanan masum insanların feryatlarını bastırmaya çalıştılar." ne demektir yahu? Sürekli olarak insanları manipüle etmemenin öneminden dem vuran yazarların, 180 derece dönerek bu tarz yazılar döşemeleri "bu ne perhiz" dedirtiyor insana. Yarın birgün metal müzik dinleyen, siyah giyen insanların sokaklarda tacize uğradıkları, linç edildiklerine dair haberler görürsek, o zaman ne yazacak acaba Ali Bulaç? Merak ettim şimdi..

Yazık vallahi..

Not: İlk fotoğrafı Onur'un feysbuk'taki albümünden çaldım..Haberi de yok. Ne güzel..Basın meslek ilkeleriyle alakam olmadığı için rahatım..Ohh..

Değişim Zaman Alır

Fenerbahçe 2 Mtk 0

1999 yılında Fenerbahçe ile MTK Uefa Kupası mücadelesinde karşı karşıya gelmişler ve turu geçen taraf Macar ekibi olmuştu. Bugün kadro yapısı, kulüp yönetimi, ekonomik koşullar, tesisler ve stadyumuyla 9 yıl öncesine nazaran çok daha iyi durumda olan Fenerbahçe, kendisine kıyasla zayıf olan rakibine karşı yine boyun eğer mi sorusu gündemdeydi maç öncesinde.

Takımın başında son Avrupa Şampiyonu ekibin hocası var bu kez. Forvetinde ise La Liga'nın son gol kralı ve İspanya Milli Takımının 3. forveti olan Güiza var. Aslına bakarsanız Fenerbahçe kadrosun gol krallarını barındıran bir kadro. Türkiye Ligi gol kralları Alex ve Semih, Hollanda Ligi gol kralı Kezman, La Liga gol kralı Güiza ve kimsenin farkında olmadığı 19 aş altı Milli Takım Avrupa Şampiyonası Elit Turnuvası gol kralı İlhan Parlak. Sanırım bu 5 isim, Fenerbahçe'nin kadro yapısının 9 yıl öncesine nazaran ne denli değiştiğinin göstergesidir.

İspanyol hoca yönetimindeki Fenerbahçe'nin hazırlık kampında yaptığı maçlarda yeni bir sistemle sezona hazırlandığı biliniyordu. Daha çok pas yapan ve atağa daha hızlı kalkan bir takım modeli oluşturmaya çalışıyor Aragones. Elbette bu değişimin gerçekleşme süreci öyle öyle kolay kolay olmayacaktır. Dün geceki maçta bunu gördük zaten. Yine de Fenerbahçe geleceğe dönük olumlu sinyaller verdi. Bu kesin. Alex'in bugüne kadarki görüntüsünün aksine koşan, rakibine baskı yapan görüntüsü gecenin güzelliklerindedi. Lakin tek önlibero oynayan Selçuk'a yardım için sık sık geriye gelen Alex, bu yüzden orta alana daha yakın oynuyor ve bu da hızlı hücumu hedefleyen Fenerbahçe'yi zaman zaman yavaşlatıyor. Alex'in oyunu okuyup, en iyi alternatifi arayarak oyunu başlatma hüneri, Aragones'in istediği hızla birleşebilirse Fenerbahçe'nin hücum varyasyonları ciddi manada öldürücü olabilir. Bu sistemde Semih'in forvet arkasında Alex'e yardımcı oyuncu kurucu modeliyle oynadığını söyleyebiliriz. Aragones'in Semih'in oyun zekasını, ayağında topu tutabilme yeteneği bu bağlamda kullanmak istiyor. Tabii böyle olunca, Semih gol yollarından uzakta kalabiliyor. Dün akşam Semih'in ceza sahası içerisinde fazla olmamasının sebebi buydu. Girdiği tek pozisyonda kendi çabasıyla, rakibini geçerek sol çaprazdan sol ayağıyla yaptığı vuruş vardı. Maçı izleyenler sadece bu pozisyondan yola çıkıp, Semih'in ilk onbir oynadığı için etkisiz kaldığı görüşünü dile getirirlerse, yanılırlar. Zira dediğim gibi, Semih oynadığı pozisyon icabı gol yollarında etkisiz gibi göründü.

Maçla ilgili yorumları yaparken, rakibin MTK olduğunu hatırlayıp ona göre konuşmak da fayda var. Fenerbahçe'yi daha üst düzey takımlara karşı oynadığı maçlarda izlemek lazım. Dün geceki maçın tek göstergesi şu olabilir; Fenerbahçe sahasında oynayacağı derbileri ve Şampiyonlar Ligi maçlarını saymazsak, ekseriyetle MTK gibi kapanan Anadolu takımlarına karşı oynayacak. Zaman zaman rakibinin arkasına atılan toplarla ciddi pozisyonlar buldu Fenerbahçe. İlk yarıda soldan Uğur Boral, ikinci yarıda sağ taraftan Colin Kazım etkili bindirmeler yaptı. Bilhassa Kazım çok istekliydi. İstediği zaman rakibini çok kolay eksiltebilen bir oyuncu. Oynadıkça kendine olan güveni artıyor. Tek sorunu takım hızlı bir şekilde atağa çıkabilecekken, topla gereğinden fazla oynayarak vakit kaybettirmesi. Sanırım İspanyol hoca, Kazım'a bu hususta bir şeyler söyleyecektir.

Dün geceki maçta esas merak edilen konulardan biri de Emre Belözoğlu'ydu. Öncelikle şunu belirtmek gerek ki, Emre'nin tekniğine kimse bir şey diyemez. Daha çok sorun olan, Emre'nin Galatasaraylı kimliğiydi ve bu yüzden taraftarın bir kısmı bu transfere karşı çıkıyordu. Emre'nin imza töreninde Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım ilk defa bir transfer için taraftarına emreder bir biçimde "Emre'ye sahip çıkın" dedi. Emir büyük yerden olunca, taraftardan toplu protesto beklentisi de haliyle gerçekleşmedi.Taktik detaya dönecek olursak, Emre'nin Alex'le iyi bir uyum yakalayacağı kesin. Zorluk seviyesi yüksek olan maçlarda, Fenerbahçe'nin tek forvetle sahaya çıkacağını, Emre'nin de Selçuk'la birlikte önlibero mevkiinde oynayacağını düşünüyorum.

Bol bol gol pozisyonuna giren Fenerbahçe'nin rakibini uzaktan attığı 2 golle yenmesi gecenin garipliklerindendi. Roberto Carlos geldiğinden beri kendisinden beklenen gollerden birini attı. Şimdi sıra geldi frikikten bir gol atmaya.Taraftarın beklentisi bu yönde çünkü.

Fenerbahçe orada da fazla zorlanmadan bu turu geçecektir. Kadro yapısı ve imkanlarıyla da bunu yapması gerekiyor zaten. Gecenin en iyi adamı kimdi sorusuna cevabım, Colin Kazım'dır. Topu ayağına her aldğında tribünleri heyecanlandırdı. Göze hoş gelen hareketleri de cabası.

Tribünler için yorumum, takımın değişiminin zamana ihtiyaca olduğu gibi, onların da var diyorum. Zaman zaman saman alevi misali parlamalar oldu ama daha iyi olması gerekir tabii ki.

Fenerbahçe, Aragones yönetiminde göz hoş gelen bir futbol oynamayı amaçlıyor ve bunun için biraz daha zamana ihtiyacı var. Taraftara ve medyaya da bu durumda biraz sabretmek düşüyor.
Çünkü değişim zaman alır.

Çarşamba, Temmuz 30, 2008

Şimdi Kırmızı Giyme Zamanı

İrlandalıları Dolores Mary O'Riordan'dan beri severim.Buna ek olarak, beğendiğim bir oyuncunun, hastası olduğum kulüple anlaşması beni ziyadesiyle memnun etti..bir sorun var ama..Rafa'yı hala sevmiyorum..kabullenemiyorum..

...

Bugüne kadar Güngören'de hiç işim olmadı..Terör saldırısının olduğu sokağa hiç gitmemiştim. Güngören benim için yakınlarından geçerken tabeleda ismini gördüğüm bir yerdi sadece.

Pazar gecesi o hain saldırı olduğunda tv.den uzakta bir yerdeydim. Gecenin 2sinde tv.yi açtığımda tam olarak ne olduğunu anlamadım. Ertesi akşam ana haberlerde izleyince, ne kadar kalleşçe bir saldırı olduğunu gördüm..

Her haber saatinde hayatını yitiren bir vatandaşımızın hikayesini izledim...3 yaşındaki Aleyna'dan tut, henüz doğmamış çocuğuyla ölen Filiz İkiz'e kadar..

İnsan hiç tanımadığı kişiler için gözyaşı döker mi? Bu soruyu daha önce yine bu sayfalardan sormuştum. Terörist saldırılar neticesinde şehit olan askerlerimiz içindi o soru..Bu sefer senin benim gibi sivil olan, o an sadece o caddeden geçen, her şeyden habersiz masum insanlarımız için soruyorum bu soruyu... Duygularını gizlemeye çalışan, kolay kolay ağlamayan bir insanımdır..ama bu sene kendimi iyice kaybetmeye başladım bu tip olaylarda. Metanetli olmak gerek, teröristleri sevindirmeyelim diyorlar haberlerde..N'apalım arkadaş? Durmuyor, kendiliğinden akıyor bu gözyaşı denen meret..

Bir kez daha görüldü ki terör denen namert şey; dil, din, ırk, cinsiyet, yaşlı, genç ayrımı yapmadan alıyor canları..

Bu hain saldırıda hayatını yitirenlere Allah rahmet eylesin diyorum..mekanları Cennet olsun..

Cumartesi, Temmuz 26, 2008

Öylemiymiş

Google'da bir aratma esnasında karşısına bu blog çıkan bir arkadaş söyledi. Şöyle bir tanım varmış orada. Hoşuma gitti doğrusu..

"Fenerbahçe,spor dünyası ve yaşam hakkında yorumlar içermektedir."

Hagi Galatasaray'a Karşı

Tarih: Nisan 1989
Steaua Bucureşti 4 Galatasaray 0

Bu Top Çizgiyi Geçti Mi?

Foto: M.Oktay Özen
***
Tarih: 16.11.1991
Stad: Fenerbahçe
Maç: Fenerbahçe 2 Beşiktaş 2
***
Bu maç oynandığında 7 yaşındayım, hayatımda duyduğum ilk galiz küfürler bu maç gününe denk gelmiştir herhalde. O günden beri Ahmet Çakar'a kıl olmamı da şu yukarıdaki kareye borçluyuz diyebilirim.

Fenerbahçe 2-1 öndeyken, Beşiktaş'lı Şifo Mehmet'in şutu çizgi üzerindeyken, Fenerbahçe'li Semih tarafından uzaklaştırılmış, daha sonra yan hakem bayrağını kaldırarak gol koşusu yapmıştır. Bu maçla ilgili araştırma yaparken, ekşi sözlükteki ilk entry'i dikkatimi çekmişti. "Petekdoku" rumuzlu yazar, maç esnasında yapılan canlı bağlantıdan aklında kalanları yazmış. Ben o kadar net hatırlamıyorum vallahi, ne yalan söyleyeyim..ama okumanızı tavsiye ederim. Hatta bu maçla ilgili tüm yazılanları okuyunuz..

Yıllar yılı Beşiktaş'ın Fenerbahçe'ye attığı son dakika golleri arasında en can sıkıcı olan budur. İşin tersi bu topun çizgiyi geçtiği bile tam olarak netlik kazanmış değildir. Yine de atı alan Üsküdar'ı geçti misali, gol kararı verilmiş ve maç berabere bitmiştir. Aynı zamanda Beşiktaş'ın namağlup şampiyon olduğu sezonda olmuştur bu olay. O bakımdan da garip bir pozisyondur bu.

Yıllar sonra konuyu kurcalayamaya çok meraklı değilim. Pozisyonun fotoğrafını görünce, yazasım geldi bunları... Bana göre bu pozisyon gol değildi. Bugün artık bir anlamı olmasa da bu görüşü savunuyorum. Ben olaya Fenerbahçeli kimliğimle baktığım için belki de bu yorumu yapıyorum..Belki de, Beşiktaşlı ve Galatasaraylılara soracak olsak, onlara göre kesinlikle goldür bu pozisyon.

Son sözü söylermişcesine konuşan Galatasaray'lı eski yönetici Yurdeşen Karahasan ne demiş? bir de ona bakalım: "Ben maçı izledim.Pozisyon goldü"

Balotelli:"En Ukala Ronaldo"

"Benim idolüm Ronaldo... Luis Nazario olan Ronaldo tabii ki. "
"En ukala kim mi? Cristiano Ronaldo.
O gerçek bir fenomen, favorilerimden biri, fakat tavırlarına dayanamıyorum.."
***
*La Gazetta dello Sport'a böyle konuşmuş İnter'li Mario Balotelli.

Hleb:"Barça'da İşler Çok Farklı"

"Londra'da işler çok farklı, benim için bu sorun değil, çünkü bizler profesyoneliz ve (her yere)uyum sağlayabiliriz."

"Buradaki antremanlar hoşuma gidiyor. Henry ve Gudjonhsen, Guardiola'nın ne söylediğini anlamamda bana yardımcı oluyorlar."

"Henry bana çok yardım ediyor, benim için çeviri yapıyor, onunla çok konuşuyoruz, ve ondan öğreniyorum..Bana her şeyi açıklıyor ve sürekli olarak burada işlerin nasıl döndüğünü öğretiyor."

"Buraya çabuk adapte olacağım. La Liga'nın, Premier Ligden farklı olduğunu biliyorum, fakat burada iyi olacağıma eminim."

Mia Wasikowska ve Alice In Wonderland

Kendisi Avustralyalı ve 1990 doğumlu. Bale eğitimi aldıktan sonra sinemaya geçiş yapmış. Tim Burton, animasyon ve gerçek oyuncuların birlikte rol alacağı Alice in Wonderland filminin başrolünde oynatacağı yıldız adayını buldu haberini okurken karşıma çıktı.Takip edeceğiz artık onu. Bu arada, Alice in Wonderland filminin 2010 yılında gösterime girmesi planlanıyor..

Twofifty

Daha önce vermiş miydik bilmiyorum ama, The Dark Knight vesilesi ile yeniden popülerlik kazanan IMDB Top 250 listesine dair en pratik ve işlevsel dış kaynak olan twofifty.org' u yeniden gündeme taşımanın zamanı geldi. Size listedeki filmlerden hangilerini izlediğinizi, yükselen ve inenleri, yeni girenleri görmenizi ve başkalarının listeleriyle beraber filmlere yorum imkanını sunan twofifty'i her sinemasevere öneriyoruz.

Üstelik siteye üye olmak için mail falan beklemeniz gerekmiyor. Buradaki formla giriş yapmanız ve sonrasında izlediğiniz filmlerin -mouse ile tıklamak suretiyle- üstünü çizerek kendi izlenmişlerinizi oluşturmanız mümkün. Sağ üst köşede toplam rakamı da görebilirsiniz. Geçen yıllara göre daha da hızlı güncellenen siteyi sık kullanılanlarınıza ekleyip arada ziyaret etmenizi öneririz. Duyumlarıma göre de sitenin altında bir Türk'ün imzası varmış. Ellerine sağlık diyoruz.

sinemaestro.com

2008-09 Fenerbahçe Formaları

Çubuklu hariç, bu yeni formaların tasarımını beğenmedim. İnternette yapılan yorumlar milletin beğendiğini gösteriyor, bir tek geri kafalı benim sanırım.

Siz neler düşünmektesiniz?

Sadece Gözleri Değil, Kendi de Küçülen İnsan: Yalçın Küçük

Efenim, vakti zamanında kendisinin kitaplarını okumuş, televizyon programlarında demeçlerini izlemiş bir ademoğlu olarak derim ki; Yalçın Küçük artık yaşının da vermiş olduğu bir unutkanlık ve ne söylediğinin farkında olmamacılık sürecini girmiş durumdadır.
Sabah akşam tv.lere çıkmasına bir lafım yok elbette, ara sıra sinirlenip elini masaya ya da önündeki kitaplara vurmasına da takılmıyorum.Hatta bunu sadece tv yöneticileri istiyor diye yaptığını söylemesine bile gülüp geçiyorum ama şu son Ergenekon mevzusundaki bir garip savunma biçimleri, Sivas Kongresi'yle ilgili yanlış saptamaları, Atatürk'ün karakteri hakkında ima ettiği laflar vb. son hareketleriyle Yalçın Küçük artık sadece konuşurken gözleri küçülen değil, aynı zamanda kendisi de küçülen bir insan olmuştur.
Bugün, Nedim Hazar, onunla ilgili hoş bir yazı kaleme almış. Aşağıda bahsi geçen yazının bir kısmını bulabilirsiniz..

Bir dönem Mustafa Kemal ile ilgili yazdıklarını, üstelik tespitten ziyade kanaat olarak söylediklerini savunmak yerine, 'Efendim Batılılar böyle söyler' kurnazlığına sapması ayrı bir komedidir. Bir dönem oryantalist ağzıyla konuşup, bu fikirleri kitap adı altında yayınlayacak, sonra ciddiye alınınca kıvıracaksınız.
Sivas Kongresi ve Manda meselesi. Küçük, kendince Amerikan kaynaklarına bakarak, 'Sivas Kongresi'nde mandacılık kabul edilmiştir' yalanına sarılmıştır. Oysa Kongre'nin kararları açık ve nettir: "Mandacılık ve himaye kabul edilemez.." Yalçın Küçük kendini desteklemek adına o dönem Ermeni Meselesi'nden dolayı bölgede cirit atan ABD Heyeti ve General Harbord'u 'Resmi Manda Heyeti' gibi sunar. Oysa bu doğru olmadığı gibi Uğur Mumcu'dan tarihçilere kadar birçok isim bunun öyle olmadığını söylerler. Bunu bizzat Atatürk de söyler ve Harbord ile yapılan görüşmenin şahitleri ve çekilen telgraflar da... Lakin Küçük, kendi kafasında oluşturduğu bir gerçekliğe mi inanır yoksa 'tersten vurayım da namım yürüsün' diye mi bilinmez, hep aynı masalı okur durur.
Atatürk'ün despot olduğunu söylerken de aynı kıvraklığı sergilemek ister lakin, 'ezikti, sinsiydi' türü kanaatlerini gizleyemez, gizleyemeyecektir.
Bir taraftan eğlenceli olan bu manzara, özellikle Ergenekon medyasının sığınacak başka liman bulamadığından Küçük ve onun gibi birkaç isme sarılmasıyla farklı bir tabloya dönüşüyor. Zira Yalçın Küçük haddini ve mantığı aşarak şöyle diyor: 'Bu ülkede dönmeler ve Sabatayistler ile ilgili tek otorite benim. Benim dediğim kişi dönmedir...' Ve sonra inanılmaz bir ego ve çarpıtma örneği olarak Cumhurbaşkanı Gül'ün kendisini adam yerine koyup yolladığı, 'ben dönme filan değilim' içerikli mektubunu kendini şişirme örneği olarak sunabilecek kadar kendinden geçiyor. Şöyle diyor: 'Henüz karar vermedim. Başka varsa onlar da yollasın, öyle karar vereceğim...'
Bu tür insanlar laftan da anlamadıkları için, kendi kurguladıkları bir dünyada kendilerini evrenin merkezine koyarak bir atmosfer oluşturuyorlar. Düşünsenize memleketin tarihî gerçekleri Yalçın Küçük'e kalmış durumda!
Fıkrayı bilirsiniz: Bekri Mustafa, yoksul bir mahallede bir caminin önünden geçmektedir. O sırada musalla taşında bir tabut vardır, fakat namazı kıldıracak imam ortalarda yoktur. Cemaatin beklemekten canı sıkılır ve başında kavuğu sırtında cübbesiyle oradan geçen Bekri Mustafa'yı hoca zannederek yakasına yapışırlar. Namazı onun kıldırmasını söylerler. Bekri, 'yok ben hoca değilim' dese de dinlemezler ve zorla öne geçirirler. Bekri Mustafa namazı kıldırdıktan sonra tabutun örtüsünü açar ve ölünün kulağına bir şeyler fısıldar. Cemaat ölüye ne söylediğini merak eder. Bekri Mustafa gülerek cevap verir, 'Sen şimdi aramızdan ayrılıp ahirete gidiyorsun. Eğer orada, bu dünyanın ahvalini sana sorarlarsa, Bekri Mustafa imam oldu dersin. Onlar durumu anlar...' dedim.
Soran olursa 'Yalçın Küçük Türkiye'de otorite olmuş' diyeceğiz...
Anlayan anlar durumu...

Cuma, Temmuz 25, 2008

Oğuz-Tanju El Ele

Hatırladığım ilk forma numarası kavgası Oğuz ve Tanju arasında gerçekleşmişti. Fotoğraftan önce muhtemelen "Oğuz, Tanju el ele, hep beraber tribüne" diye çağırılmışlardır..

Yalandan verilen birlik beraberlik görüntülerini çok sevdiğimi söyleyemem..

Tolstoy'un Mezarı

Dublaj İşkencesi

"Haydi bastır West Ham, ölümüne West Ham.."
O da neydi öyle? yumuşaklar gibi..

Çarşamba, Temmuz 23, 2008

Bakış Açısı

Sevinç ve Hüzün

Radovan Karaciç yakalandı. İki cihanda da sürünür inşallah dileklerimi yolluyorum buradan..Bu haber Bosna'da sevinçle karşılandı. Sadece Bosna'da değil tabii. Yaşadığım yerde birçok göçmen komşumuz var, arkadaşlarım var. Hepsi çok sevindi bu habere ama aynı zamanda hüzünle karşıladılar bu haberi. Radovan Karaciç ismi onlara çok kötü şeyleri hatırlatıyor zira..

Karaciç geç de olsa yakalandı ve şimdi yargılanacak. Evet, bu güzel bir haber..ama peki ya kaybedilen insanlar geri dönecek mi? İşte bu noktada hüzün devreye giriyor. Buruk sevinç denen şey bu olsa gerek...

Sanma Şahım..

Romanista blogunda Sagopa'nın Gölge haramileri şarkısının analizini yapmış. Orada Yavuz Sultan Selime ait bir dörtlük var. Yukarıdan aşağıya ve soldan sağa okunabilen bir dörtlüktür. Muazzam bir şeydir. Duymayan kalmasın minvalinden buraya taşımak ister bu fani..

Sanma şahım /herkesi sen /sadıkhane /yar olur
Herkesi sen /dost mu sandın /belki ol /ağyar olur
Sadıkane /belki ol /alemde bir /serdar olur
Yar olur /ağyar olur /serdar olur /dildar olur

The Dark Knight'tan Sinema Tarihinin En Yüksek Açılışı: 155 Milyon Dolar

The Dark Knight rekorları altüst etmeye devam ediyor. İlk gün açılış rekorunu 66.4 milyon dolarla kırdıktan sonra haftasonu açılış rekorunu da 155 milyon dolarla Spider-Man 3'ü de geçerek kırdı. Ayrıca IMDB'de de 46.915 oyla ve 10 üzerinden 9.5 oy ortalamasıyla 1. sıradaki yerini sağlamlaştırdı.
sinemaestro.com

R80

Ronaldinho'nun Milan'a transferinin ardından hangi forma numarasını alacağına dair yorumlar vardı. 10 numarayı seven oyuncu, İtalyan kulübünde de 10 numarayı alır deniyordu. Ronaldiho "R10" adıyla markalaşmıştı zaten..

Milan'da durum biraz değişti onun için. Seedorf 10 numarayı vermek istemediğini söyledi. Gilardino'dan boşalan 11 numarayı ise Ronaldinho kabul etmedi..Ve sonunda Ronaldinho'nun doğum tarihi olan 80'de forma numarası olarak karar kılındı..

Ronaldino'nun yeni imajında da böylece "R80" şeklinde bir değişiklik olacak yorumları var dış basında. R10'u çöpe atın, R80 geliyor..

İmkansız

Mourinho "Ronaldo'yu almamız imkansız" demiş. Durduk yere söylememiş tabii ki bunu. feelfootball.com sitesine konuşurken, Ronaldo transferi de gündeme gelince, "Her zaman objektif ve gerçekçi olmaya çalışırım ve de kulübümden imkansız olan bir şeyi asla istemem." demiş.

Bu tarz transferlerin kulüplere ve duruma göre de değişebileceğini söylemiş bir de. "Arsenal, Henry'i Barça'ya sattı.Peki onu Chelsea'ye satarlar mı? Hiç sanmıyorum" diyor.

Ronaldo hiçbir zaman aklımda değildi diye de transfere son noktayı koymuş. Tabii bu son nokta yorumu siteye ait. Mourinho'nun kafasındaki planı kestirmek zor..

Başkan Korumasında

Emre Belözoğlu kendisini 4 yıllığına Fenerbahçeli yapan sözleşmeyi imzaladı. Kulüp Başkanı Aziz Yıldırım, taraftarın bir kısmının tepkisini çeken bu transfer için şu tarz bir yorumda bulunmuş:

"Emre'ye Fenerbahçe kucak açmıştır. Tüm taraftarlarımızdan bu konuda destek olmalarını bizzat istiyorum. . Onlardan da bunu bekliyorum. Emre de bunun karşılığını kulübümüze verecektir
Artık Fenerbahçe'de işler taraftarın ya da medyanın isteğine göre dönmüyor, tüm ipler Aziz Yıldırım'ın elinde. Emre transferi de bunun son delillerinden. Peki Bu diktatörlükten şikayetçi miyim? Evet desem ne değişir ki?

Pazartesi, Temmuz 21, 2008

66>50

Kadıköy Şükrü Saraçoğlu Stadyumunda Şampyonlar Ligi Çeyrek Final maçında Chelsea'yi izlemenin bedeli: 50 ytl

Kadıköy Şükrü Saraçoğlu Stadyumunda Şampiyonla Ligi Ön Eleme maçında MTK'yı izlemenin bedeli: 66 ytl


***


MTK demişken, buradan Rüştü'yü de saygıyla analım




Sinyal #3

Foto:M.Oktay Özen
Tarih: 10.09.1988-Fenerbahçe Stadı-Samsunspor Maçı
Maraton tribününe bilet bulamayan ve tırmanmak zorunda kalan taraftarlar..
***

Kadıköy (Yaz-Kış)

Bir kış günü..İzmit trenini beklerken telefonla çekmiştim..
Aynı açıdan olmasa da, bahar aylarında yine İzmit trenini beklerken..

Not: Fotoğrafçılığa merak salmış değilim. Arka arkaya fotoğraf koymuş olmam tamamen tesadüf..

Ağva'dan Sevgilerle

Ağva'daydım..Tatil yap(a)mayanların canını çektirmek gibi olmasın..

Plajı da böyle bir yer işte. Ben pek beğenmedim açıkçası.
Egeli adamız, bizi kesmedi sanırım.

Abiler edebiyat yapmış, saygı duymak gerek..

Fizikle öğrendim,
Kimyayla çöüzüyorum
Edebiyatla söylüyorum
Seni seviyorum
Gruppo CK

24

24 desem aklınıza ne gelir? Bir günlük zaman dilimini belirleyen rakam mı? Yoksa Jack Bauer mi? ya da başka bir şey..

Bugünlerde 24 denildiğinde aklıma gelen şey, 1 yıl, 2 farklı okul ve bölüm geliyor benim aklıma..

Kocaeli Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde bu dönem İstanbul'dan sadece sınavlara gelip giderek aldığım ders sayısı 11.. Marmara Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği Sertifika Programı'nda aldığım toplam ders sayısı ise 13.. Etti mi sana 24..

Sene başından beri, şu 24 dersi verdiğim günü görebilecek miyim acep der dururdum. Çalışınca oluyormuş, siz de çalışın gibi didaktik mesajlara girmeyeceğim. Heyecan yapmayın. Sadece fazlasıyla kişisel olan blogumda, okuyucuyla bunu paylaşmak istedim. Her ne kadar bu sayfaya futbol blogu muamelesi yapılsa da, kişisel bir olaydır gözümde.

Bundan sonrası için bazı planlarım var elbet. Öte yandan, 3 ayrı meslek dalından 3 ayrı iş teklifi geldi. Biri eğitimcilik, biri tercümanlık, biri de medya ile ilgili..Bakalım önümüzdeki günler neler gösterecek.

Pazartesi, Temmuz 14, 2008

Hido-Emre Kınay-Sunay Akın

Hido
Emre Kınay:"Fenerbahçe'nin gittiği yol Türk sporu için her zaman doğru yoldur"

Sunay Akın konuşsun, saatlerce bıkmadan usanmadan dinlerim..

Not: Fotoğraflar Fenerbahçe Dergisi Temmuz sayısından..

Pele:"Köle Değilsin"

"Eğer ücret ödenmeden ya da kontratsız çalışıyorsan, kölesindir"
"Kontratı bittiğinde, Ronaldo istediği yere gitmekte özgürdür"

Transsiberian

Sinemaestro'dan "Operadaki Hayalet" yazmış.

2004 yapımı El Maquinista (Makinist) filmi ile büyük ilgi toplayan yönetmen Brad Anderson gerilim türündeki yeni filmi Transsiberian (Sibirya Ekspresi) ile yine sağlam bir yapıma imza atmış gibi görünüyor. Filmin kadrosunda Woody Harrelson, Emily Mortimer ve Ben Kingsley isimleri göze çarpıyor.

Filmin konusuna biraz değinirsek; Evli ama mutsuz bir çift olan Roy (Woody Harrelson) ve Jessie (Emily Mortimer), çalıştıkları kilise tarafından bir görev için Rusya'ya gönderilirler. Bütçeleri kısıtlı olduğundan dolayı Çin'den Rusya'ya Trans Sibirya Demiryolu’nu kullanarak gitmeye karar veren çift; yine aynı sebepten ötürü kompartımanlarını başka bir çiftle paylaşmak zorunda kalır. Oda arkadaşları Carlos (Eduardo Noriega) ve Abbie (Kate Mara), ilk bakışta eğlenceli bir çift gibi gözükse de; biraz dikkatle izlendiğinde, eğlenceliden ziyade gizemli bir havaları olduğu anlaşılmaktadır. Trenin mola verdiği istasyonlardan birinde, manzarayı fotoğraflamak için trenden ayrılan Roy, vaktinde dönmeyi başaramayarak treni kaçırınca Carlos ve Abbie'yle yalnız kalan Jessie için işler bir anda değişir. Sakin ve biraz da eğlenceli geçmesi öngörülen bu tren yolculuğu; bir anda ihtiras, yalan, işkence, uyuşturucu ve cinayete uzanan bir kedi-fare oyununa dönüşecek ve korkunç bir kovalamaca başlayacaktır...

Rıdvan Dilmen'li Saba Magnum Reklamı

Kaygısızlar Jenerik



Kanımca Türk televziyon tarihinin en iyi dizisidir. Üstüne tanımam diyeyim.. Lise arkadaşlarımla ne zaman biraraya gelsek, saatlerce Kaygısızlar'ı konuşabiliriz.. Ben anlamam şimdiki Binbir Gece, Yaprak Dökümü vb. dizilerden. Türkiye'de dizi denince akla Kaygısızlar gelir arkadaş..

Unutulmaz bir Kaygısızlar repliğiyle öldürücü darbeyi vuralım..

Burcu karşıdan gelen taksiyi durmak için bağırır, taksici de yolcusunu almak için aniden frene basar..buraya kadar her şey normal gibidir ama bir de aşağıdaki kısa diyaloga bakın derim..

Burcu: Taksiii!!!
Taksici: Yolcu

Futbol

Ara sıra buraya tarihteki ünlü isimlerin futbolla ilgili söylemiş oldukları güzel sözleri taşıyorum. Bu kez sözü Borges'e vermek gerek. Futbolu çok güzel anlatmış..

"Futbol, cok baska bir sey. Size ihanet etmez, sizi yari yolda birakmaz. Size küsmez. Her daim size heyecan verir, keyif verir.. Istediginiz zaman ona ulasabilirsiniz, zamana göre degisik ayarda tutkular sunar. Fanatizmin sinirlarinda gezinmiyor, bir seye, klube endeskli bir spor anlayisi degil de taraftarligi da icinde barindiran bütüne, yani futbolun kendisine asiksaniz demli cay gibi size cok cüzzi bir miktara sunulmus dünyanin en güzel seyidir.. Bir demli cay icin de ayni seyi dusunurum. Kimi insanlarin milyon eurolar vererek ulastigi hazza ben bir güzel pasa cayi ile erisebiliyorum."

Aykut-Rıdvan

Özlüyorum lan o günleri..çocukluğumu..çocukluğumun Fenerbahçesini..

Pazar, Temmuz 13, 2008

Talihsiz Hadiseler Dizisi

Önce sol ayak fibula kemiği kırıldı

Şimdi de annesini kaybetti

Bu kısa dönemde çok zor hadiseler yaşadı Deivid. Sakatlık dediğin gelir geçer gözüyle bakmak lazım ama insanın annesini kaybetmesi..Tarif edilemeyecek türden bir acı olmalı. Fenerbahçe Resmi Sitesindeki habere göre 73 yaşındaki Maria de Souza bir buçuk gün önce kalp krizi geçirerek vefat etmiş. Bu tarz hadiseleri yorumlamak çok güçtür. Tavsiyede bulunmak da bir yere kadardır.Yine de, Deivid'e sabır dilemekten başka çaremiz yok.

Türkiye-Euro 2008

nereden (ç)aldım: ninjaindisguise

Gel Diyenler Git Diyenler

Lampard'a "Inter'e git" diyen de var, "gitme" diyen de..Arsenal'e gelmeden önce Inter'de oynayan Hollandalı efsane Bergkamp "gitme" diyenlerden. Şu aşağıdaki sözler ona ait.

"Bir kere Premier Ligde oynadıysan, hiçbir şeyin ondan daha iyi olmadığını fark edersin. İtalyan Liginin güzelliğini görmek zor."

"İtalya'da oynayan hücum mantığındaki bir oyuncu için problem asla kendi oyununu oynayamayacak olmasıdır."

"Ordaki taraftarlar beraberlikle mutlu oluyorlar. Bazen beraberliği galibiyetle eşdeğer görüyorlar.Tek dertleri sonuç. Ben de sonucu önemserim ama aynı zamanda oyun tarzını da önemserim.."

"Ayrıca orada özel hayatıma da müdahaleler vardı. Bundan hiç hoşlanmadım.."

Bergkamp bunları söylerken (baştan belirteyim, bunları çeviren benim..belki cümle düşüklükleri olabilir), Vieira ise doğal olarak Lampard'ı hoş karşılayacaklarından bahsetmiş..

"Lampard burada hoş karşılanacak mı? O fantastik bir oyuncu ve onun gibi oyuncularla oynamak isterim.Bir tane daha iyi oyuncu olacak"

"Burada 3-3 ya da 4-4 gibi beraberlikler yok. İngiltere'deki gibi açık bir futbol anlayışı da yok ama Frank sorun yaşamayacaktır..Merak etmeyin.."

"İyi bir oyuncu dünyanın her liginde oynayabilir ve Lampard da iyi bir oyuncu. Burada bir sorun yaşayacağını sanmam.

Başlıksız Yazı

 En son 2018'de Fenerbahçe'de bir şeylerin değişeceğine, eski düzenin yok olacağına inanarak bir yazı karalamışım. Ali Koç'tan n...