Filler tepişirken, çimenler bir kez daha ezilir...
Pazartesi, Mayıs 31, 2010
Blog Söyleşileri #4: Şadan Erturgay
Geçtiğimiz günlerde Grup CK'nın sitesinde Fenerbahçe tribünlerinin sevilen ve önemli simalarından Şadan Ağabeyle bir söyleşi gerçekleştirmiştim. Söyleşiyi blogda da paylaşalım, daha çok kişi okusun istedim. Buyrun...
***
Yaşam biter Fenerbahçelilik asla bitmez!
Sizi tanımayanlar için kim olduğunuzu, Fenerbahçe ve tribün sevginizin nereden geldiğini anlatmanızı isteyelim önce.
İlk gittiğiniz Fenerbahçe maçı hangisiydi?
1967 yılında yanlış hatırlamıyorsam. Fenerbahçe-Vefa maçıydı.
Bir zamanlar “halkın takımı” olarak zikredilen Fenerbahçe için bugün aynı şeyleri söylemek mümkün mü?
Bence mümkün. çünkü Fenerbahçe'nin halkın sevgisini kazanmasının sebeplerinden biri de ülkemizi işgal eden emperyalist güçlere karşı oynadığı maçlardaki galibiyetleri ve cepheye kulübümüz tarafından yapılan yardımlar halk tarafından sevilmesine vesile olmuştur.Bizler de Ata’mızdan aldığımız bu emaneti haklın takımı olaraktan devam ettiriyoruz.
Tribünlerle ilgili bir soru sorayım. Geçmiş dönemdeki anlayış ile şimdiki arasındaki fark nedir? Yıllarını tribüne vermiş ağabeylerin bugün tribüne ve tribün kültürüne sahip çıkmaları gerekirken, birçok ismin aksine tribünden uzaklaşmasının sebebi nedir?
Geçmiş dönemdeki anlayış ile şimdiki arasındaki fark sevgi bağının eksik olması. Siz de belki hatırlarsınız. O zamanlar sizler çok genç yaştaydınız. İnönü’de kimseyi dışarıda bırakmazdım. Tribünlerde şapkaları çıkartıp para toplatırdım ki dışarıdaki kardeşlerim içeri girsin diye. Ve herkes seve seve verirdi. Şimdi ise anlayış çok değişti. Tribünden uzaklaşılmasının sebebini iste ekonomik şartlara bağlıyorum.
Birkaç yıldır Fenerbahçe tribünlerinde ilginç olaylar yaşanıyor. Bunlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bence bu olayların yaşanmasındaki en büyük sebep taraftar gruplarının fazla olması ve birbirleri ile tam olarak diyalog kuramamaları.
Aziz Yıldırım nasıl bir başkan?
Daha ayrıntı için Facebook sayfamda notlar bölümünde Aziz Yıldırım'a ve taraftara hitaben yazmış olduğum çağrı notumu okursanız düşüncelerimi anlamış olursunuz.
Efsane Maraton denince aklınıza neler geliyor?
Efsane Maraton denilince bizim zamanımız ve bizden sonraki bir dönem geliyor. nşallah yine eskisi gibi olur.
Fenerbahçe ve diğer tribünlerinden unutamadığınız simalar kimdir?
Galatasaray tribününden Mehmet Abi ( Bizim amigo Yaşar abinin kardeşi.). Beşiktaş tribününden Şeref. Bizim tribünden ise hiçbir abimi ve kardeşimi unutamıyorum.Unutmak mümkün değil.
Sizi tribünle alakalı en çok üzen olay nedir?
Taraftarlarımızın birçok gruba ayrılarak parçalanması. Bence grupların birleşerek eskisi gibi tek ses olması lazım.
Tribün kültürü adına bugün olumlu bulduğunuz, geçmişe kıyasla daha iyi dediğiniz şeyler var mı?
Tribün kültürü olaraktan eskisi gibi olunmasını isterim. Yalnız teknoloji imkanların daha fazla olması ve bu imkanlardan olumlu yönde yararlanılması tribün kültürü açısından olumlu buluyorum.
Günümüzde birbirine düşman tribünler olduğu gibi, araları çok iyi olan tribünler de var. önceki yıllarda durum nasıldı?
Bizim zamanımızda Fener'in Fener’den başka dostu yoktu. Biz hepsini aynı kefeye koyardık.
En sevdiğiniz tezahürat hangisi? Fenerbahçe tribünlerinin tezahüratlarını genel olarak nasıl buluyorsunuz?
Döndük sahaya doğruyu.. Milyonlarca ... Tezahüratlarından hepsi birbirinden güzel :)
Fenerbahçe-Galatasaray maçı futbol derbisidir. Fenerbahçe-Beşiktaş maçı ise tribün derbisidir derler. Bu yoruma katılıyor musunuz?
Ben buna katılmıyorum. Bizim için tribün derbisi yoktur. Fenerbahçe tribünü tektir.
Geçmişte yaşanan olaylı Eskişehir deplasmanı dendiğinizde aklınıza ne geliyor?
Olmaması gereken olaylar yaşandı. Biz Bozuyök'e geldiğimizde emniyeti uyardık. önümüze bir ekip arabası verdiler öyle stada gittik. Daha sonra olaylar başladı.İnşallah öyle olaylar bir daha yaşanmaz.
Biraz da futbol soralım. Endüstriyel futbol diye bir kavram çıktı. Bu konudaki düşünceniz nedir? Genel itibariyle, eski günleri özleyen nostalji sevdalılarına “geçti o günler” diyenler haklı mı?
Endüstriyel futbolla beraber taraftar profili de değişti. Seyirci oldular. Takım yenmiş yenilmiş umursamaz oldular. Oysaki geçmiş yıllarda bizim tribünlerimiz öyle miydi? Eskiyi bizler de sizler de çok arıyoruz..
Fenerbahçe tarihinin en kötü transferi sizce hangisi?
Bence kötülerden çok yanlış transferler yapıldı. Maldonado gibi.
Efsane Maraton denince aklınıza neler geliyor?
Efsane Maraton denilince bizim zamanımız ve bizden sonraki bir dönem geliyor. nşallah yine eskisi gibi olur.
Fenerbahçe ve diğer tribünlerinden unutamadığınız simalar kimdir?
Galatasaray tribününden Mehmet Abi ( Bizim amigo Yaşar abinin kardeşi.). Beşiktaş tribününden Şeref. Bizim tribünden ise hiçbir abimi ve kardeşimi unutamıyorum.Unutmak mümkün değil.
Sizi tribünle alakalı en çok üzen olay nedir?
Taraftarlarımızın birçok gruba ayrılarak parçalanması. Bence grupların birleşerek eskisi gibi tek ses olması lazım.
Tribün kültürü adına bugün olumlu bulduğunuz, geçmişe kıyasla daha iyi dediğiniz şeyler var mı?
Tribün kültürü olaraktan eskisi gibi olunmasını isterim. Yalnız teknoloji imkanların daha fazla olması ve bu imkanlardan olumlu yönde yararlanılması tribün kültürü açısından olumlu buluyorum.
Günümüzde birbirine düşman tribünler olduğu gibi, araları çok iyi olan tribünler de var. önceki yıllarda durum nasıldı?
Bizim zamanımızda Fener'in Fener’den başka dostu yoktu. Biz hepsini aynı kefeye koyardık.
En sevdiğiniz tezahürat hangisi? Fenerbahçe tribünlerinin tezahüratlarını genel olarak nasıl buluyorsunuz?
Döndük sahaya doğruyu.. Milyonlarca ... Tezahüratlarından hepsi birbirinden güzel :)
Fenerbahçe-Galatasaray maçı futbol derbisidir. Fenerbahçe-Beşiktaş maçı ise tribün derbisidir derler. Bu yoruma katılıyor musunuz?
Ben buna katılmıyorum. Bizim için tribün derbisi yoktur. Fenerbahçe tribünü tektir.
Geçmişte yaşanan olaylı Eskişehir deplasmanı dendiğinizde aklınıza ne geliyor?
Olmaması gereken olaylar yaşandı. Biz Bozuyök'e geldiğimizde emniyeti uyardık. önümüze bir ekip arabası verdiler öyle stada gittik. Daha sonra olaylar başladı.İnşallah öyle olaylar bir daha yaşanmaz.
Biraz da futbol soralım. Endüstriyel futbol diye bir kavram çıktı. Bu konudaki düşünceniz nedir? Genel itibariyle, eski günleri özleyen nostalji sevdalılarına “geçti o günler” diyenler haklı mı?
Endüstriyel futbolla beraber taraftar profili de değişti. Seyirci oldular. Takım yenmiş yenilmiş umursamaz oldular. Oysaki geçmiş yıllarda bizim tribünlerimiz öyle miydi? Eskiyi bizler de sizler de çok arıyoruz..
Fenerbahçe tarihinin en kötü transferi sizce hangisi?
Bence kötülerden çok yanlış transferler yapıldı. Maldonado gibi.
Unutamadığınız Fenerbahçe kadrosu hangisi? Sebebi nedir?
1974-1975 sezonunun şampiyonluk kadrosu. çünkü o sezon Fenerbahçe'nin yaptığı maçların gazeteden çıkan resimleri deftere yorumlarıyla beraber yapıştırarak bir arşiv oluşturdum. 5 defter olarak hala bende duruyor.Belki kulüp müzesine hediye edeceğim. O yüzden sezonu unutamıyorum.
2000’li yılların başlamasıyla Türk futbolu geçmiş yıllara kıyasla gerek kulüp gerekse de Milli Takım bazında oldukça başarılı işlere imza attı. Sizce bu gelişimdeki en büyük sebep nedir?
O dönem kulüpler iyi bir jenerasyon yakaladılar. Bu jenerasyon da milli takıma yansıdı.
Sorularımıza vakit ayırıp cevaplandırdığın için çok teşekkür ederim. Sizin gibi yıllarını tribüne vermiş ağabeyleri tanımak, böyle blog söyleşileri yapmak benim gibiler için büyük keyif…Tekrardan teşekkürler. .
Grup CK'da kardeşlerim... ben de size çok teşekkür ederim. Fenerbahçe tribünlerine 36 senesini vermiş bir tribün lideri olaraktan tribüne sizin gibi değerli kardeşlerimi kazandıran bir abi olaraktan ben teşekkür ederim. İnşallah grubunuz daha güzel şeylere imza atar. Benim bir sözümle söyleyişi bitirelim.
"Yaşam biter FENERBAHÇELİLİK asla bitmez.."
Sevgiler
Şadan Abiniz...
Cumartesi, Mayıs 29, 2010
City Maçı Başlamadan Önce
29 Mayıs 1453
29 Mayıs 1453'ten beri İstanbul'a sahip olmak... Her türlü kötü yanını bi kenara koymak... Bugün sadece İstanbul'a, İstanbul'un güzelliklerine, İstanbul'un fethine konsantre olmak...
İstanbul'un bütün olumsuzluklarına rağmen kıymetini bilmek gerek. Ve çok fazla düşünmeye gerek yok daha güzeli var mı diye... En güzeli bu ülke toprakları içinde.
Napolyon'un da dediği gibi: "Eğer dünya tek bir ülke olsaydı , başkenti İstanbul olurdu."
not: yukarıdaki resim feysbuk'taki GFB fan page'den.
Cuma, Mayıs 28, 2010
Siz Kötü Zemin Görmemişsiniz #8
Perşembe, Mayıs 27, 2010
Sezonun Özeti
Sezonu özetleyen fotoğraf karesi nedir diye düşünürken akla gelen onca kare vardı. Bir Galatasaraylı için Baros'un sakatlandığı an olabilir mesela. Bir Beşiktaşlı için Bobo'nun (Alex'in kankası olduğundan bilerek) kaçırdığı penaltı olabilir. Bir Fenerbahçeli için Güiza'nın kaçırdığı her gol pozisyonu olabilir.
Gürcan Bilgiç: "Kirli" dedikleri ligde Bursaspor'un şampiyonluğunu görenlerin, hangi taharet ile temizlenecekleri de anlatılamaz."
Bütün sezonu özetleyen, şampiyonlukla alakalı bir kare olmalıydı. O esnada şu meşhur "epic fail" temalı Kadıköy'deki "timsah yürüyüşü" fotoğrafı geldi aklıma, ancak o da yetersizdi.
Tüm bunları değerlendirirken; Futbol Plus dergisinin düzenlediği "Yılın Futbol Oscarları" ödül töreninde çekilen bu fotoğrafı gördüm. Bu arada neden "Oscar" deniyor, orasını anlamadım ya, neyse...
Bursaspor'un şampiyon olması için Fenerbahçe'nin puan kaybı gerekiyordu. Bunun için de en büyük görev belki de Trabzonspor'un kalecisi Onur'a düşüyordu. Onur kimilerince vazifesini yaptı, kimilerince ise Onur sadece şanslıydı. Fenerbahçeli oyuncular topu kaleye bir kez daha göndermek konusunda başarısız oldu. Öyle ya da böyle Bursaspor'un şampiyonluğunda pay sahibi olan isimlerden biridir Onur. Kendisine ödülü Bursaspor teknik direktörü Ertuğrul Sağlam'ın vermesi de manidar olmuş öte yandan. Fenerbahçeli (!) medya neden hala sessiz acaba. İşin latifesi tabii ki bu.
Daha ciddi olan kısma geçelim; bugün ödül alan Onur'un, Fenerbahçe maçında bir gol daha yemiş olma ihtimalini ve Fenerbahçe'nin maçı kazanmış olduğunu düşündüm bir an. Sonra da şu olası tepkiler geldi aklıma;
"Trabzonspor maçı satmış."
"Kaleci Onur'un performansı şaibeli."
"Bu maç araştırılsın."
Bugün televizyon ekranlarında ve gazete köşelerinde Bursaspor devriminden bahseden kişilerin, böyle bir sonuç da nasıl da çark edeceklerini düşünmemek için saf olmak lazım. Şu an nasıl çark ettikleri ortada değil mi ki zaten? Peki, buradan ne sonuç çıkaralım ey el burrito efendi? denecektir. Bir sonuç çıkarmaktan ziyade Gürcan Bilgiç'in söylediği o muazzam sözü onlara aktarın ve ne düşündüklerini sorun. Hangi takımı tutuyor olursanız olun, fark etmez. Bu saçma sapan "filanca maç satmış, şu eleman şaibeli" masallarına itibar etmeyen herkes şu soruyu o kişilere sorsun. Cevap almayacağınızı bilseniz dahi sorun. Maksat bu kişilerin pişkinliklerini açığa çıkarmak zaten.
DC Comics: 75 Kült Çizgi Roman Kapağı
DC Comics gelmiş geçmiş en iyi 75 çizgi roman kapağını seçmişti. Bayağı vakit geçti üzerinden ama futboldu, voleyboldu derken sinemaya, sanata dair detayları, haberleri girmeyi, yazmayı unuttuk. Onları dökelim ortalığa. Dünya Kupası'na az da olsa vakit var. Oyalanalım bunlarla biraz daha...
75 çizgi roman kapağına birden burada yer vermek güç olur elbette. Listenin tamamına buradan erişebilirsiniz. Biz ilk 10'a bakalım.
***
10- Cover Art by: Neal Adams
9- Cover Art by: David Mazzucchelli
Onuruna Sahip Çık!
Tribününe sahip çık.
Tribüncüyüm diyorsan bu dava senin davandır.
Bu tutuklama hepimize karşı yapılmıştır.
Kardeşlerimiz tutuklandı.
Bu olaylarda tribün ve taraftara yönelik suç ve suçlu tartışması yapılamaz.
Kaldı ki tutuklamalar keyfidir.
Tribüncüler tutuklanmıştır.
Tribünün ellerine kelepçe vurulmuş,
tribüncüler demir parmaklıklar ardına gönderilmiştir.
Talebimiz kardeşlerimizin hemen ve koşulsuz ÖZGÜRLÜKLERİNE KAVUŞMASI.
TRİBÜNE ve KARDEŞLERİNE SAHİP ÇIK.
TRİBÜN ve TRİBÜNCÜ ONURUNDUR.
ONURUNA SAHİP ÇIK.
HEMEN ŞİMDİ!
Pazartesi, Mayıs 24, 2010
Sinema Dünyasından Haberler #11
* Empire Dergisi geçtiğimiz ay, nisan sayısında, 25o. sayısına özel olarak Back To The Future serisinin de 25. yılını kutlaması münasebetiyle yukarıda gördüğünüz kapakla çıktı. Daha önceki kapaklara erişmek isteyen arşivciler buradan buyursun.
* Quentin Tarantino bu yıl 1-11 Eylül tarihleri arasında gerçekleşecek Venedik Film Festivali'nde jüri başkanlığı yapacak. Ve festivalde Sofia Coppola (Somewhere), François Ozon (Potiche), Monte Hellman (Road to Nowhere), Julian Schnabel (Miral) gibi isimler yarışacak.
*63. Uluslararası Cannes Film Festivali düzenlenen ödül töreniyle sona erdi. Altın Palmiye Taylandlı yönetmen Apichatpong Weerasethakul'un Loong Boonmee raleuk chat (Uncle Boonmee Who Can Recall His Past Lives) adlı filmine verildi.
*Pedro Almodovar ve Antonio Banderas 20 yıl sonra yeniden bir arada. Filmin adı: La piel que habito. 2011'de vizyona girecek film, Thierry Jonquet'in 1995 tarihli romanı Mygale'den uyarlanma.
* Mision: Impossible serisinin 4. halkasının gösterim tarihi Aralık 2011'e ertelendi. Filmin yönetmenlik koltuğunda ise Brad Bird oturuyor.
*Christopher Nolan'ın Inception'u yeni fragmanı ile karşınızda.
* Rise of the Apes 2011 yazında seyirciyle buluşacak.
* Güzel insan Sofia Vergara'nın da kadrosunda olduğu The Smurfs (Şirinler) projesinden bir adet Hank Azaria'lı Gargamel fotoğrafı.
* 'Jurassic Park', 'Mumya', 'Shrek', 'Sapık', 'Terminatör'... ABD'de Universal Stüdyoları, gerçek hayattan uzaklaşıp film dünyasının içine dalmak ve ünlü filmlerin çekim mekanları görmek isteyenlere, hayal dünyasının kapılarını aralıyor. Detay için buradan buyrun.
* Uygar Asan’ın yazıp yönettiği Düğüm adlı uzun dijital çalışma, Sirbistan’ın Novi Sad şehrinde her yıl 05 - 12 Haziran tarihleri arasında gerçekleştirilen Cinema City Film ve Medya Festivali’nde.
* Oscar Ödülleri, 2011 yılında, Şubat ayında verilecek.
* Megan Fox hayranlarına (kendim de dahil tabii) kötü haber: Transformers 3'te Megan Fox yer almayacak.
kaynak: Imdb.com, sinemaestro.com, sinema.com, beyazperde.mynet.com, ntvmsnbc.com
Pazar, Mayıs 23, 2010
Enstantane #2
İnönü, 1973
Eskiden maç sonrası ertesi gün gazetelerini okurken en çok dikkatimi çeken ve en çok hoşuma giden kelime "enstantane" idi. Müthiş bir kelime gerçekten. Daha çok sahadaki futbolcuların mücadeleleri için kullanırdı gazeteler ama zaman zaman tribünden karelerde de yazardı.
Gece gece bu güzel nostaljik kare için hangi başlığı kullansam derken ( ki başlık konusunda çok kabızlık çekerim, sanırım Uçan Hollandalı'dan ders almam gerek) aklıma meşhur "enstantane" sözcüğü geldi.
Şu an bana hayatının sonuna kadar tek bir kelime kullanacaksın, çabuk seç bir kelime deseler, hemen "enstantane" derim. Tam enstantane havamdayım... O derece yani.
foto: Oktay ağabeyin arşivinden.
Cumartesi, Mayıs 22, 2010
Gökhan İnler #2
İster Fenerbahçeli deyin,
İster Beşiktaşlı...
Bir gerçek var ki, adam iyi topçu ve zamanında Fenerbahçe yönetimi ve Daum sağolsun oyuncuyu elden kaçırdı. Sonra Beşiktaş da aynen beğenmedi, onu gönderdi...
Milli Takımda da değerlendiremedik onu.
Ülke futbolu olarak elimizden kaçırarak dünya futboluna kazandırdığımız bir başka isimdir Gökhan İnler. Ve şimdi de her transfer döneminde peşinden koştuğumuzdur, kadrolarımıza katmak istediğimizdir.
Garip bir sirkülasyon sanki.
Cuma, Mayıs 21, 2010
Ben Fenerbahçemi İstiyorum
12 senelik Aziz Yıldırım iktidarı döneminde kazandığımız ve kaybettiğimiz birçok şey oldu. Sportif başarısızlıkların başarılardan daha fazla olduğu bir dönem yaşattığı (kazanılan kupa/kazanmak için yarışılan kupa) oranına bakıldığında açıkça ortaya çıkmaktadır. Ancak benim eleştireceğim bu sportif başarısızlıklardan ziyade benim için daha önemli olan başka konulardır. Aziz Yıldırım döneminde kişi olarak yaşadığım üzüntüleri emin ol 90’lı yıllarda 5.’likler 6.’lıklar alırken yaşamamıştım. O dönem kötü kadrolar kötü yönetimler kötü takımlar vardı ve başarısız oluyorduk. Ancak benim için değerli olan birşey hala yerinde duruyordu; o da insanların önemli bir kısmı tarafından sevilen, Anadolu’da saygı duyulan, gittiği şehirlerde insanlardan kaçırılmayan insanlarla iç içe olan halkın takımı Fenerbahçe idi. Biz yaşanan 12 yıl içerisinde herşeyden önce bunu kaybettik. Kuruluş ilkelerimizi, varolma nedenimizi yitirdik. Evet Aziz Yıldırım stad yaptı Fenerium’ları yaydı, kulübü büyüttü ama bunların hepsini yediğinden içtiğinden feragat ederek kulübüne destek olan bizler sayesinde yaptı.
Ancak zaman içerisinde iş öyle noktaya geldi ki Aziz Yıldırım bunları sadece belli bir zümre ile yaptığını düşünmeye başladı kulübü bu anlamda küçülttü. Bugün kombine kartını alan, Fenerium’lardan alışveriş yapan, kulüp üyesi olan, imkanları ölçüsünde deplasmana gitmeye çalışan bir taraftar profili olarak kulübe belli bir artı değer yaratan 34 yasindaki ben, eğer bunları yapabiliyorsam bunun temelinde çocukluğumda harçlıklarımdan para biriktirerek bugünkü stadın rahatlığını gördükten sonra beğenmediğimiz stadda 7-8 saat bilet kuyruklarında bekleyerek seyrettiğim maçlar neticesinde kazandığım Fenerbahçelilik ruhu yatmaktadır. İşte Aziz Yıldırım önce bunu kaybettirdi bu kulübe. Bugün bir öğrencinin para biriktirip o stada girmesi mümkün mü 66 liralık kale arkası bilet fiyatıyla. Stada gelemeyen çocukları şifreli yayın yapan kanalı seyrettirerek mi Fenerbahçe’li yapacağız? Gelecekte forma, kombine vs. alabilecek, kayıtsız şartsız kulübüne destek olacak taraftarları bize öfke kusulan şifresiz kanalları seyrettirerek mi elde edeceğiz? Bilet fiyatları 22 lira olduktan sonra tekrar sampiyonluk potasına girmiş olmamız da bu zihniyetin yanlışlığını gösteren ufak ayrıntıdır.
Renkdaşlarımızla kavga eden F.Akyel, uğrunda birçok fedakarlık yaptığım Kulübüme, Beşiktaş taraftarı ile birlikte küfür eden Tümer Metin’e, karaktersizliği konusunda hemen herkesin hem fikir olduğu Emre Belözoğlu’na, Sporellerin, Lefter’lerin, Can Bartu’ların, Rıdvan Dilmen’lerin formasını giydirmek bu kulübe yapılmış en büyük ihanetlerden biridir.
Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Atatürk ilkelerine bağlılıktan bahsederken nasıl bir anlayışa hizmet ettiği belli olan bir sermaye grubunu Fenerbahçe erkek basketbol takımı aracılığıyla sadece daha çok başarı gelecek diye bu kulüple özdeşleştirmek ise içime sindiremediğim bir başka konudur. Genel Kurul salonunda kürsüden bunu eleştiren bir bayan üyeye Yüksek Divan Kurulu Başkanı’nın sözlü hakaret ve fiili saldırıda bulunması Atatürk’ün izinde olduğu söylenen kulübümün gittiği noktayı açıkça ortaya koymaktadır.
Aziz Yıldırım her şeyi ben bilirim her şeyi ben yaparım havasında eleştiriye tahammülü olmayan tavırları ie yarattığı korku imparatorluğunda yanına aldığı 2-3 kişi ile Fenerbahçemi Fenerbahçe olmaktan çıkarmaktadır. Yönetim Kurulları sadece göstermelik olarak oradalar. Yapıcı eleştirileri dahi başkana iletmek yönetim kurulu üyeleri için maalesef büyük bir korku haline gelmiştir. Kulüp içerisinde yarattığı bu havayı dışarıda da yaratmaya çalışan Aziz Yıldırım, kulübün bir nefret merkezi haline gelmesine neden olmuştur. Gün geçtikçe bütçe olarak büyüyoruz ama kulüp olarak küçülüyoruz. Bu nefreti kendi aramızdaki konuşmalarda dahi, biz zenginleşiyoruz o yüzden insanlar bizi kıskanıyor ile açıklayarak aslında gerçeklerden uzaklaşıyoruz. Ayrılan hemen her futbolcumuz ve birçok yöneticimiz ile problemli ayrılıyoruz. Ve bütün suçu bizler hep bu giden futbolculara, yöneticilere atıyoruz. Şu anda başkanın kurmuş olduğu bir sanal dünya var ve biz orada yaşıyoruz.
Futbol takımına gelince. Yıllardır bizi dünya kulübü oluyoruz palavrasıyla yöneten Sayın Aziz Yıldırım’a şunları sormak istiyorum
1) Her sene son anda transfer yapmak mı dünya kulübü olmaktır yoksa planlı programlı transfer yapmak mı?
2) Bir takımı 2 sene Kezman’a 2 sene Guiza’ya mahkum ederek 4 sene forvetsiz oynatmak mı dünya kulübü olmaktır?
3) Tuncay, Marco vs futbolcuları menajerleriyle yaşadığın kişisel inatlar yüzünden gönderip, daha büyük maliyetlerle Josico, Maldonado gibi adamları transfer etmek mi dünya kulübü olmaktır?
4) 2006 yılında yaşanan olaydan sonra ardına teneke bağlayarak gönderdiğin teknik direktörü üç sene sonra çok daha iyi şartlarla getirmek mi dünya kulübü olmaktır?
5) 2006 yılında elimizden çalınan şampiyonluğun bedelini o maçın hakemine ödetememek mi dünya kulübü olmaktır? O sene Anelka’nın faul yaparak attığı golün bütün sezon aleyhimize elle atılmış gibi konuşularak medyada kullanılmasını engelleyememek mi dünya kulübü olmaktır?
6) Senelerdir bir türlü çözemediğim amortisman hesabıyla futbolcuları bedava kaçırmak mı dünya kulübü olmaktır?
7) 17 kulüp aleni bir şekilde karşımızda iken Kulüpler Birliği denen yerde onların başkanlığını yapıp kendi kulübünü menfaatlerini ayaklar altına almak mı dünya kulübü başkanlığıdır?
8) Hergün televizyonda derneklerden sorumlu yöneticimiz şu ilde dernek açtı haberi verilirken kupa finali için bir şehri süsleyemeyen, oraya 3-5 bin bayrak ve forma götürerek halkın sevgisini kazanamayan,futbolcusunu halktan kaçıran kulüp mü dünya kulübüdür? Böyle işleri yaparak kulübe birşeyler katmayan, sadece şampiyonluk baloları düzenleyen derneklerin sayısıyla övünmek mi dünya kulübü olmaktır.
9) Ortega, Hooijdonk, Anelka, Carlos, Alex gibi adamları getirip bunları ulusal yayın yapan kanallara çıkarıp Fenerbahçe sempatisi yaratamamak aksine insanlardan kaçırmak mı dünya kulübü olmaktır?
Ben giden şampiyonluklar veya kupalar için değil, Aziz Yıldırım’ın Fenerbahçe’yi Fenerbahçe olmaktan çıkarttığı için başkanlık görevini artık bırakması gerektiğini düşünüyorum. Ondan boşalacak göreve de Aziz Yıldırım’ın artılarını örnek olarak alıp eksilerini ortadan kaldıracak vizyon sahibi birinin gelmesini arzu ediyorum. Şunu da açık olarak belirtmek istiyorum ki eğer Aziz Yıldırım bugün bırakır, kongrede aday olur ve karşısına kendi menfaatleri için kulübün dışında olduğu zaman camiamıza zarar veren Hakan Bilal Kutlualp gibi insanlar veya Şadan Kalkavan gibi vizyonu olmayan insanlar çıkar ise oyum yine Aziz Yıldırımındır. Ancak kulübümüz içerisinde bu saydığım karakterde insanlar dışında çok kaliteli, bu yükü taşıyacak kişiler vardır ve kulübü gelinen bu noktadan alarak arzuladığımız noktalara taşıyacaktır. Aziz Yıldırım’ın böyle bir başarısızlığın ardından gitmesinden çok mutlu olmayacağım ancak zamanında gitmesini bilseydi bugün bu durumda olmayacaktı(k).
Daum için ise söyleyebilecek pek fazla birşey yok bence. Her şeyden önce kendi menfaati için her şeyi yapabilen, kişiliğinden nefret ettiğim bir insan. Teknik direktör olarak ise ligde her zaman ilk üç içerisinde yer alabilecek ama hiçbir zaman keyif vermeyecek takım yaratan, günü kurtarmaya yönelik çalışan bir profili var. Dolayısıyla bizi, hepimizin arzuladığı büyük başarılara ulaştıracak biri asla olamayacaktır. Kapasitesi ve vizyonu buna uygun değildir. Büyük ihtimalle de başkan kendini kurtarmak için yüklü tazminatını ödeyip gönderecektir. Tazminatı aldıktan sonra Daum’un da buna çok üzüleceğini zannetmiyorum. Daum’u savunanları da anlamıyorum. Hele hele 4 yıl çalışılması gerekir, istikrar yakalamamız lazım diyenleri hiç anlamıyorum. Çünkü Daum’la üç yıl daha çalışırsak gideceğimiz maksimum hedef kazanabileceğimiz 1 şampiyonluk belki de 1 Türkiye kupasıdır. Ne bir futbolcu kazanabiliriz ne de Avrupa’da bir başarı. Ayrıca kazanamadığımız yıllarda da 2006 ve 2010 yılında yaşadığımız ağır travmaları yaşamamız büyük olasılıktır. Ancak şunu da belirtmeden geçemeyeceğim; bu başkana ve yönetim kuruluna hiçbir şekilde güvenim yoktur. Daum’u gönderdiklerini açıkladıktan sonra pazar akşamına kadar kendisiyle devam etmeyi düşündüklerinden dolayı hiçbir hazırlıkları olmadığından ötürü eminim dünya kupası sonrası ondan daha berbatını başımıza musallat edeceklerdir.
Ben olumsuz bir durumda günlerce ortadan kaybolan bir başkan değil, taraftarın göz yaşı sel olurken ona güç verecek bir lider istiyorum. Ben kendisine müdahale edildiğinde para için sesini çıkarmayan, olumsuz bir durumda futbolcusunu suçlayan teknik direktör değil bulunduğu kulübü ve hedeflerini iyi anlayan, sorumlulukları üzerine alan, vizyonu olan bir teknik direktör istiyorum. Ben 3 ay önce Fenerbahçeme küfür edip sonra bu formayı giyenleri değil, bu formadan kopartılınca taksicilik yapan ruhta futbolcuları istiyorum.
Netice olarak ben şampiyonluk, kupa vs.’den önce 1899 yılında temelleri atılan 1907 yılında kurulan, Bağdat Caddesi’nden ibaret olmayan, halkın sevgilisi Fenerbahçemi istiyorum.
Saygılarımla
Özgür Kandil
***
Blogun takipçilerinden Özgür Bey, bu yazıyı e-posta olarak göndermiş. Kendisinden izin alarak bu yazıyı blogda yayımlamak istedim. Sağolsun o da kabul etti. Yazı için kendisine bir kez daha teşekkürler...
Kader, Tedbir ve Tevekkül
Hürriyet'in web sayfasından alıntıdır;
...Ocağın önünde toplananlara hitaben konuşan Erdoğan, geçmiş olsun dileğinde bulunarak, şunları söyledi: “Üzüntümüz büyük. Ama bu bölgenin insanı bu tür olaylara alışık. Şöyle 20 yıl gerisine gidiyorum. 90’lı yıllardan bugüne Zonguldak’ta bu tür faciaları hep yaşadık. Kömür ocaklarına ben de indim. 2 bin metre derinlikte madencilerin nasıl çalıştığını gördüm. Onlarla iftar yaptım. Bu mesleğin kaderinde bu var.”
‘Bir günde bitmez’
“Mesleğe girerlerken de bu tür şeyler olabileceğini bilerek giriyorlar. Babası, amcası göçükte kalmış, bir bakıyorsunuz o da madenci olmuş. Bu tür olayları gördük."
‘Bir günde bitmez’
“Mesleğe girerlerken de bu tür şeyler olabileceğini bilerek giriyorlar. Babası, amcası göçükte kalmış, bir bakıyorsunuz o da madenci olmuş. Bu tür olayları gördük."
***
Başbakan kaderden bahsedince aklım ister istemez tedbir ve tevekkül kelimeleri de geldi. Bu üç sözcüğün Türk Dil Kurumu'nun internet sayfasındaki karşılıklarına bakalım.
Kader (yazgı): Tanrı'nın uygun görmesi, Tanrı'nın isteği, kader, ezelî takdir, yazı, alın yazısı, hayat, mukadderat, takdiriilahî.
Tedbir: Önlem, hazırlık.
Tevekkül: Herhangi bir işte elinden geleni yapıp daha sonrasını Allah'a bırakma.
***
Konuyla ilgili düşüncemi Başbakan'a uygun dille izah edebilmek için geçmişte yaşanmış bir hadiseyi örnek göstermek isterim. "Konuyla birebir örtüşüyor mu?" sorusu akıllara gelebilir ama vermek istediğim mesajı veriyorsa, benim açımdan sorun yoktur. Ve öyle zannediyorum ki bu örnek, kendisinin bu hadiseyi en iyi şekilde tahlil edebileceği bir örnek olacaktır.
***
-Deveni nereye bıraktın?
Bedevi:
-Allah’a emanet ettim.
Rasulûllah kendisine şu cevabı verir:
-Evvela deveni sağlam kazığa bağla, daha sonra Allahû Tealâ’ya emanet et!
(alıntıdır)
***
İnanan biriyseniz ölümün her faninin kaderi olduğuna inanırsınız, ancak nasıl olsa ölümüm kaderimde var diye kendinize dikkat etmiyorsanız tedbirinizi almıyorsanız ve yine sorumluğunuz altındakilerin hayatları için de tedbir almıyorsanız, orada bir sakatlık vardır.
Daha fazla söze gerek yoktur herhalde.
Perşembe, Mayıs 20, 2010
Çarşamba, Mayıs 19, 2010
Turkcell Kim Telefonda Kimi Motive Ediyor Ligi
Aziz Yıldırım'ın ve Şekip Mosturoğlu'nun bugünkü basın toplantısını takip edemedim ama internette yazılanlara bakınca ve daha sonra olayın giderek daha da içinden çıkılmaz bir hale geldiğini görünce şaşırmamak elde değil.
Ve tabii bir yandan da bunca hengamenin arasında Bursaspor'un ve Ertuğrul Sağlam'ın başarısının ehemmiyeti güme gidecek sanırım, düşüncesi de hasıl oluyor.
Mevzuya geri dönelim.Şimdi bir gün içerisinde onlarca şey söylendi. Lakin en garip gelenine burada değinmek isterim.
Efendim, bir iddia atıldı ortaya. Bu iddiaya göre, Rüştü Reçber ligdeki bazı oyuncuları Fenerbahçe maçı öncesi arıyormuş, "aman şaibeye neden olma, korkmadan çık, topunu oyna" diyormuş. Rüştü bu iddianın kanıtlanması durumunda, "futbolu bırakacağını" açıklamış. Yerinde bir tepkidir. Beşiktaş yönetimi ise ne alakaysa artık, böyle bir durumun olabilitesi üzerinde durmuşlar. İki açıklamayı alt alta koyunca çok garip duruyor. Önce ona bakalım;
Rüştü Reçber-Beşiktaş
"Oyuncumuz Rüştü Reçber, 24 saatini kulübü için harcayan bir sporcu olarak başka takımlardaki meslektaşlarıyla onların maçlarında korkmadan ve cesurca oynamalarıyla ilgili telefon görüşmesi veya şahsi görüşme yapması kadar doğal bir şey yoktur."
Beşiktaş JK
Bir tutarsızlık yok mu? Rüştü doğal olarak "böyle bir şeyi konuşmam" diyor, ki konuşmaması lazımdır. Doğal olan budur. Beşiktaş'ın açıklamasında ise "konuşabilir, ne var bunda" demeye getirmişler lafı. Ne alaka yahu? Rüştü neden böyle bir şey yapma lüzumu hissetsin? Rüştü'nün başka işi gücü yok mu? Burada bir gariplik yok mu?
Bunun doğru olmadığına inanmak isterim. Ve bunu, beni yakından tanıyanlar gayet iyi bilir, bir numaralı Rüştü muhalifi olarak yazıyorum.
Gelelim ikinci kısma; şimdi Şekip Mosturoğlu da resmen çam devirmiş. Ali Yıldırım'ın bu olay üzerine Rüştü'yle görüştüğünü söylemiş. Neden -miş'li, -mış'lı ifadeler kullanıyorsun? diye soranlar çıkabilir. Girizgahta belirttiğim üzere, basın topalantısını ve sonrasını takip edemedim. İnternetten ulaşabildiklerim kadarıyla yorumluyorum. Şekip Bey'in açıklaması da komedi. Eleştirdiğiniz bir şeyden bahsedip, mevzuyu düzeltme amaçlı benzer bir harekette bulunduğunuzu söylemek de tuhaf değil midir?
Ve en son bölüm. Şimdi çıkarımda bulunma zamanı. Anlaşılan o ki; Turkcell Süper Lig adından da anlaşılacağa üzere iletişim konusunda sıkıntısı olmayan, hatta ciddi manada iletişim çılgınlığının yaşandığı bir ligmiş. Rüştü'nün samimi olduğu meslekdaşlarını arama ve maç öncesi telkinde bulunduğu iddiasından yola çıkarak bundan sonrası için bazı önerilerde bulunmak mümkündür. Ne gibi?
Bundan sonra;
* Rüştü Reçber, Süper Ligde yer alan ve "Milliyetçi" çizgideki oyuncuları bazı maçlardan önce arasın ve "korkmayın" mesajı versin.
* Emre Belözoğlu, Süper Ligde yer alan ve kimilerince "Cemaatçi" diye tabir edilen oyuncuları bazı maçlardan önce arasın ve "korkmayın" mesajı versin. (Bu konuda Hakan Şükür'den destek alabilir)
* Alex de Souza, Süper Ligde yer alan ve Brezilyalı dindar oyuncuları bazı maçlardan önce arasın ve "korkmayın" mesajı versin.
* İvan Ergiç, Süper Ligde yer alan ve "Marksist" oyuncuları bazı maçlardan önce arasın ve "korkmayın" mesajı versin.
* Arda Turan, Süper Ligde yer alan ve tiyatroya, sinemaya ilgi duyan oyuncuları bazı maçlarda önce arasın ve "korkmayın" mesajı versin.
* Matteo Ferrari, Süper Ligde yer alan ve "gece hayatına düşkün" diye bilinen oyuncuları bazı maçlardan önce arasın ve "korkmayın" mesajı versin. (Bu konuda Pascal Nouma'dan yardım alabilir)
Bu listeyi genişletmek mümkün. Şu an için bu kadar yeter. (İsteyen yorumlarda listeye eklemeler yapabilir tabii)
Velhasıl kelam, nihai paragrafta toplumsal bir mesaj verecekmişim gibi oldu ama daha çok Fenerbahçeliler özelinden bir mesaj olsun. Rüştü isterse kaleci Murat'ın yedi sülalesini Fenerbahçe maçından önce aramış ve "korkmayın" demiş olsun. Ne değişir? Önemli olan Fenerbahçe'nin kendi elinde olan şampiyonluk şansını, son 90 dakikada değerlendirememesi ve bi nevi kendi eliyle son maçta şampiyonluğu Bursaspor'a vermiş olması değil midir? Öyledir tabii. Onun dışında ne desek gırgır şamatadır. Yukarıda yaptığımız da budur.
Pazartesi, Mayıs 17, 2010
Özür Bekleyen Türk Futbolu
Öncelikle sezon başından son maçın son dakikasına kadar gösterdiği mücadele ve dün gece bu mücadelesini şampiyonluk kupasıyla taçlandıran Bursaspor'u başta teknik adamlığını ve kişiliğini çok beğendiğim Ertuğrul Sağlam olmak üzere tebrik ederim.
Efendim gelelim esas meseleye; sezon başından beri ülke futbolunda garip tantanalar yaşandı. Aslı astarı olmayan iddialar döndü durdu gündemde. Bu iddiaları ortaya atanların renk tercihleri zaman zaman değişti ama temel itibariyle hepsinin iddiaları kuruntulardan, suni gündem oluşturma çabalarından ibaretti. Neymiş efendim, "Kalecilerin performansı şüpheliymiş", "Bobo, penaltıyı Alex'in kankası olduğundan bilerek kaçırmış", "Bursaspor'u şampiyon yapmazlar", "Bu ligde şampiyonun kim olacağı önceden ayarlanıyormuş", "Kasımpaşa'nın kalecisi Murat ve Ankaragücü kalecisi Serkan maç satmış", "Leo Franco da maç satmış", "Trabzonspor kupayı, Fenerbahçe şampiyonluğu alacakmış, her şey ayarlanmış", "Serkan Balcı eski Fenerbahçeli olduğu için takım arkadaşlarına Fener'e yenilelim demiş", "Ligi kim birinci bitirirse bitirsin bu lig şaibeliymiş" vs. Bunlar akla ilk gelenlerden bir tutam... Buna benzer onlarcasını sokaktaki adamlardan duyduk. Bunlar normal karşılanabilir. Çünkü taraftar duygusal bakar olaya ve her zaman kendi başarısızlığını dışsal sebeplere bağlar. Peki ya bu iddiaları gazetelerindeki köşelerine, televizyon ekranlarına taşıyan futbol adamlarına ne demeli? Hatta daha da ileri gitti mevzu, devletin bir bakanı hiç utanmadan, sıkılmadan yukarıdakilere benzer saçma sapan kelamlar etti iki gün evvel.
Peki dün gece ne oldu? Önce Kadıköy'de "Fener'e yatacak, maçı satacak" denen Trabzonspor iddiaların aksine bir sonucu yaşattı ve Fenerbahçe'ye yenilmedi. Ve bu maçın bitimiyle, "şampiyon yapmazlar" denilen Bursaspor şampiyonluğunu ilan etti.
Şimdi, sezon başından beri saçma sapan iddialarla suni gündem oluşturma çabasında olan bu şeref yoksunu insanlar ne diyecek acaba? Aralarında "pardon, kendimi kaybetmişim, azğımdan çıkanı kulağım duymamış, saçmalamışım" diyen çıkar mı? Yahut adam oldukları konusunda soru işaretine sebebiyet veren bu gereksiz açıklamaları için özür dileyip, bu kişiler gerçekten "adam" olduklarını gösterebilirler mi?
Dün gece Kadıköy'de maç bittikten sonra demeç veren Sadri Şener kendileri hakkında "şike, şaibe" söylentisi çıkaranlardan bugün için özür beklediğini söyledi. Bu yetmez. Bakanından tutun, gazetelerdeki köşelerinde, televizyon ekranlarında insanların karakterleri için atıp tutanlar sadece Trabzonspor'dan değil, Fenerbahçe'den, Bursaspor'dan, Murat Şahin'den, Bobo'dan, Leo Franco'dan, Serkan Kırıntılı'dan ve şu an aklıma gelmeyen ama isimleri bir şekilde haksız yere "şike, şaibe" söylentilerine karışan kişilerden özür dilemelidirler.
Ve tabii ki en son Türk futbolundan özür dilemeliler. Zira bu sezon böyle söylemlerle, saçma sapan iddialarla Türk futbolunun fazlasıyla içine ettiler. Bu özrü dilemeliler. Tabii ki biraz şerefleri varsa, biraz adamlıkları varsa...
Nokta
not: Bu yazı Bursaspor'un başarısını gölgeleme amaçlı yazılmamıştır, yalvarırım böyle aptalca çıkarımlarda bulunulmasın. Bir kez daha Bursaspor'u şampiyonluğundan ötürü tebrik etiğimi belirteyim...
Etiketler:
Adnan Polat,
Ahmet Çakar,
Beşiktaş,
Bobo,
Bursaspor,
Erman Toroğlu,
Ertuğrul Sağlam,
Fenerbahçe,
Futbol,
Galatasaray,
Leo Franco,
Murat Şahin,
Sadri Şener,
Serkan Balcı,
Trabzonspor
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Başlıksız Yazı
En son 2018'de Fenerbahçe'de bir şeylerin değişeceğine, eski düzenin yok olacağına inanarak bir yazı karalamışım. Ali Koç'tan n...
-
Geçenlerde blogdan " Meşin Yuvarlağın Beyazperde Serüveni "ne dair bir araştırma yapıyorum, diye yazmıştım. Bitirebilirsem buraya ...
-
All about Turkey from alcinoo on Vimeo . Short film in stop-motion, 4'46". Photo shooting: August 09, Istanbul Turkey Animation: ...