Perşembe, Eylül 27, 2007

Evangeline Lilly & Paparazzi Sevgisi

Öğrenmenin yaşı yoktur


Henry henüz %100'le oynamıyorum demiş. Genellikle bizim basında bu tip haberler çıkar. Yıldız futbolcu henüz tam gücüyle oynamadığını ifade etti gibi. Aynı olay Avrupa'da da varmış meğerse. Barça'lı Henry, Revista de La Liga'ya konuşmuş: "I'm here to learn"

La Liga ve Premier League arasındaki farkı çok güzel anlatmış aslında. "Arsenal'de top hızlı bir şekilde santrafora gelir" diyor Henry (quick counter-attacking style). Barça'da ise durum biraz değişik. "Öncelikle sabırlı olmalısınız. Burada (İspanya'da) oyun kanat oyuncuları üzerine kurulu" (the slow-slow-quick build-up) şeklinde yorumluyor hadiseyi.

Arsenal'in ileri uçtaki prensi iken, Barça'nın 4-3-3 düzeninde sol tarafta oynamak onun için zorlu olsa gerek. Henry "buna alışmalıyım ve bunun için çok çalışmam gerekiyor" diyerek itiraf ediyor bu durumu. 30 yaşında ama hala çalışması gerektiğine inanıyor. Yabancılardaki iş disiplini anlayışına hayranım.

Ve son olarak Messi için yorumu: "Leo is unbelievable. If he is careful he has the world at his feet. He's going to be 'the one' for a very long time."

United'a sivrisinek saz..


Manchaster United, Carling Cup'ta Coventry City'le oynadığı maçı kaybetti (0-2) . Üstelik maç Old Trafford'daydı. Fergie zayıf bir kadroyla çıktı sahaya ama Mosquito (sivrisinek) lakaplı, Michael Mifsud'u hesaba katmadı. Bu 1.64 boyundaki sivrisinek, Ferguson'un çorbasında mide bulandırdı dün aşkam. Elemanı Malta milli takımından da hatırlayan olacaktır.

Bi de United'ın sahaya çıkan kadrosuna bakalım: Kuszczak, Simpson, Pique, Evans, Bardsley, Martin, O'Shea (c), Anderson, Nani, Eagles, Dong

Çok zayıf bir kadro elbette ama United United'dır..



Chelsea ise Hull City'i rahat geçti (0-4) . Maçta benim açımdan dikkat çekici tek şey; Jay Jay'i tekrar izlemek oldu. Özlemişim onu. "Yıllar geçse de üstünden, bu kalp seni unutur mu" fonda çalan şarkıydı maç esnasında.

Bu da değişim galiba!

"Ben seni sevdiğim zaman bu şehirde yağmurlar yağardı."
Özcan Deniz- Beni Affet / Neredesin Firuze Film Müzikleri (2004)

"Yağmur yağacak diye korkumdan, bulutları topladım akşamdan."
Özcan Deniz - Bir dudaktan (2007)

Salı, Eylül 25, 2007

Mahallenin yeni çocuğu "David Blatt"


Efes Pilsen'in yeni çalıştırıcısı David Blatt realist bir demeçle giriyor sezona."Mahallenin yeni çocuğuyum, Türkiye'de öğrenecek çok şeyim var" . Lakabı kimyager, İsrail asıllı Amerikalı bu coach'un kariyeri fena değil diyebiliriz. Benetton Treviso, Hapoel Galil Elyon, Maccabi Tel Aviv, Dinamo Saint Petersburg takımlarında oldukça başarılıydı. Dinamo'yu 2004-2005 sezonunda FIBA Euroleague şampiyonu yaptı. Kendisi aynı zamanda Rusya Milli Takımını ihya eden kişidir. 10 yıldır çuvallayan Rus milli takımını, İspanya'daki Avrupa Basketbol Şampiyonasında yarı finale çıkartmıştır.

Kariyeri ve Rusya'yı taşıdığı konum, Efes'te iyi işler yapacağının göstergesi gibi. Belki de Efes bu dönem madalya kazanabilir. Bu kadar iddialı yorum yapmak için erken, ama böyle kariyerli bir isimle birlikte, Efes'in kadrosu şahlanır gibime geliyor. Bilmem, yanlış mıyım?

Ben sana rektör olamazsın demedim..


ODTÜ rektörü prof. Ural Akbulut hazretleri buyurmuş: " Türbanlılar, ODTÜ ya da Bilkent'te okuyamaz. O kadar iyi puan alamıyorlar.."

Vay vay vay..Koskoca rektörün ettiği lafa bak arkadaş. Nereye gidiyor bu memleket? Bu insanların amacı nedir? Ülkeyi dindar ve laikler diye bölmek istiyorlar anlaşılan. Bir insanın en temel hak ve özgürlüklerinden biri olan eğitim hakkını elinden alıyorsun, bütün bu komedi yetmezmiş gibi, bunun üstüne "Türbanlılar aptaldır" imasında bulunuyorsun. Aklı başında kızlar türban takmaz yani. Bu arada şu türban lafına oldum olası kılım arkadaş. Türban nedir ya? Akrabalarımın başındaki örtüye biz yıllardır başörtüsü deriz, türban nerden çıktı? Türban, siyasi simgedir diyenler var. Sanırım asıl siyaseti bu kişiler yapıyor. Koskoca rektörün kurduğu cümleye bak yahu.. Akademisyenler siyaset yapamaz ya da "işin baksın" demiyorum ama akıl var mantık var, ve bunun üniversitede oladuğuna inanan biriydim. Boşa inanıyormuşum. Odtü rektörü saçmalamanın da ötesinde bir noktaya ulaşmış. Acaba ne kullanıyor bu denli uçucu olmak için. Merak ettim şimdi.

Rektörün bu sözlerine cevaben ÖNDER başkanı Yusuf Ziyaettin Sula konuşmuş, güzel de konuşmuş :"Rektör saçmalıyor. Bunu çok da bilmiş bir edayla da söylüyor. öğretim üyesiyim, bu işin erbabıyım diyor ve başörtülülere hakaret ediyor. kaç tane başörtülü kız tanımış bu rektör. kaç tanesiyle aynı ortamda bulunmuş. böyle saçma sözler mi olur? bu cümlenin içinde zımnen şu var: aklı başında, uyanık ve zeki insanlar başlarını örtmez. geri zekalı ve aptallar başını örter. başını örtenler onun okulunu kazanamıyorlarmış, boşuna yaygara koparıyorlarmış. bunu söyleyen bir üniversitenin rektörü ve biz buna çocuklarımızı emanet ediyoruz"

Oyun (kısa film)

Marmara üniversitesi iletişim fakültesi 9. kısa film yarışması en iyi film ödülü.

Pazartesi, Eylül 24, 2007

Nasıl kaçar bu?


Nostalji yapalım dedim.
Kale önünde gol kaçıran Ogün Altınparmak'ın üzüntüsü: Nasıl Atamadım!

Cumartesi, Eylül 22, 2007

Angelina bu OLAMAZ!



Şaka mı? Kabus mu?

Dokunsana, haydi durma dokunsana



Nicolas Sarkozy'nin göğüslerini elledi hatun kişi ünlü Fransız kürekçi Maud Fontenoy. Fransa Cumhurbaşkanı onu gençlik bakanı yapmak istiyormuş. Bunu da göğüslerine dokunurken söyledi herhalde. Sarkozy'nin taciz ettiği kişileri bakan yapmak gibi garip bir huyu varmış bu arada. Adamın öptüğü, ellediği, dokandığı(!) yükseliyor yani. Gerçi bizde de bu tarz hadiseler olmuyor mudur? Oluyordur tabii, ama daha alt pozisyonlarda oluyordur herhalde.

Sarkozy'nin icraatlerine karşı çıkan sosyalist partinin eleştirileri de ilginç. Cumhurbaşkanında "kısa adam sendromu" olduğunu iddia ediyorlar. Parti sözcüsü Benoit Hamon: "Sarkozy kısa boyuna bağlı bir aşağılık kompleksi içinde olduğu için kimsenin girişmediği büyük işlere kalkışıyor. Bu da psikanilizdeki kısa boylu adam sendromunu yaşamasından kaynaklanıyor" demiş.

Bi dakka lan! Ahmet Necdet Sezer, Turgut Özal falan hep kısaydı. Ee.. Abdullah Gül de kısa sayılır. Hmmm...

Sormak lazım

Fenerbahçe'nin İnter galibiyeti, nihayetinde 3 puan getiren bir Şampiyonlar ligi mücadelesidir. Fazla abartmamak da fayda vardır elbette. Doğrudur. Buraya kadar hemfikirim. Bir şey diyemem tabii ki, ama sormak lazım.. Gerekirse kendimi de katarım bu suale..

İtalyan ve İspanyol meraklıları var ya hani bu memlekette. İnter maçından önce neler yazıyorlardı?Şimdi neler yazıyorlar. Bilmem fark ettiniz mi? Ne oldu da böyle çark etti bu abiler ve ablalar? Neden insanlar "pause" dediler? Birkaç günlüğüne kayıp olmaya başladılar. Neden bazı kanallar Şampiyonlar ligi görüntülerini yayınlarken "G Grubunu" es geçtiler.

Hani dedim ya; "Gerekirse kendimi de katarım bu suale" diye. Ben, Şampiyonlar ligi programı hazırlamıyorum ki birader. Yapıyor olsam, beni de eleştirin. Tüm gruplardan bahsetti ama -atıyorum- Beşiktaş'ı es geçti, deyin. Sözüm sadece tuttuğu takımla ilgili yazanlara değil. Alman Kale'nin İtalyan Muhiplerine Kapak yazısını görünce, benim gibi düşünen başkaları da varmış dedim. Gaza geldim. Yazdım bunu işte.

Gaza geldim derken, "önümüze geleni deviririz, gelene gidene koyarız, arabada 5 evde 15" demiyorum. Garip bulduğum bir hadiseye değiniyorum sadece. İtalyan şampiyonunu yenmek, "Avrupa'nın yeni kralı biziz" demek değildir. Realist olmak gerek. Bu zaferin tadını bir müddet çıkarıp, klasik tabirle "önümüzdeki maçlara bakmamız" icap etmekte. Ne olur ne olmaz. Misal yarın Bursaspor'dan 3 tane yiyebilir bu takım. Hazırlıklı olmak gerek. (bu da aslında olası bir Bursaspor mağlubiyeti için hazırlık cümlesi gibi oldu)

Fenerbahçe'yi bu stadda yenmek zor!

Rakip İnter değil, İnter'in yandan yemişi dense de...
Nihayetinde İnter'e karşı adam gibi bir futbol oynayabileceğimizi gördük. Zaten takır takır oynarsan; ne hakemden dert yanarsın ne de saha dışı etkenlerden. İsteyince, yürekten oynayınca, bazı şeyler değişebiliyormuş. Fenerbahçe'miz Avrupa kupası maçında eli ayağı düzgün bir futbol oynayabiliyormuş.

Tribünlere de ayrı bi parantez açmak gerek ama onu ayrı bir yazı da değerlendireyim istedim. Özellikle Grup CK'nın amatör tribün ruhuyla ortaya koyduğu eserler için "helal olsun" denir ancak..

Son olarak maç sonu Zanetti'nin yaptığı yorumun videosunu koyalım. Çeviri falan ama idare edin artık.

Cuma, Eylül 21, 2007

"Fair-Play" ölmemiş!

Kaleci bütün sahayı geçerek gol attı.

Leicester'lı oyuncular, Forest kalecisi Paul Smith topu filelere gönderirken, sadece seyrettiler

Leicester, bir oyuncunun kalp krizi geçirmesiyle durdurulan karşılaşmanın tekrar maçının başlangıcında rakip takım olan Nottingham Forest'ın gol atmasına izin verdi.

Leicester'lı oyuncular, Forest kalecisi Paul Smith topu filelere gönderirken, sadece izlediler. Böylece Smith, 23. saniyede takımını 1-0 öne geçirmiş oldu.


Leicester takımının teknik direktörü Gary Megson, bu jestin 28 Ağustos'ta oynanan ilk maçta, oyuncusu Clive Clarke'ın kalp krizi geçirmesinin ardından oyunun durdurulduğu sırada Nottingham Forest'ın 1-0 önde olması nedeniyle yapıldığını söyledi.

Megson, "Karşılaşmaya, ilk maçta olduğu gibi 1-0'lık skordan başlamanın ahlaki açıdan doğru olduğunu düşündük. Belli ki, bu hareket bizim işimize yaradı, çünkü bu jesti yaptık ve karşılaşmadan galip ayrıldık" dedi.

Leicester, 1-0 mağlup başladığı karşılaşmayı 3-2 kazanarak, kupada tur atlamayı başardı.

"Karizma" gitti

Şüphesiz Premier Ligin en karizmatik menajeriydi Jose Mourinho. Maç öncesi ve sonrası verdiği demeçleri, saha kenarında yaptığı hareketleri, gol sevinçleri, rakip oyuncu ve çalıştırıcılarla girdiği tartışmalar vs. Chelsea'yi hiçbir zaman sevmedim ama Mourinho'yla birlikte sempatiyle bakmaya başlamıştım onlara. Porto'dan Ada'ya gittiği ilk gün yaptığı basın toplantısını hatırlıyorum. Her zamanki kendinden emin haliyle - gerçi buna kibir de diyebilirsiniz ama- çıktı basının karşısına ve aynen şu cümleyi kurdu. "Karşınıza bir Uefa ve bir Şampiyonlar ligi kupası kazanmış bir antrenör olarak geldim. Hem de bunları çok kısa bir sürede gerçekleştirdim. Sanırım bu bana küstahca davranma hakkını verir". O anı izlediğimde, tamamdır, bu adam PL'yi her türlü sallar demiştim. Zaten geldiği günden, istifa ettiği güne kadar Ada basının manşetlerinden hiç inmedi.



Sanırım "karizma" kelimesi, onu en iyi anlatan tanım olur. Bir Liverpool maçında, taraftarlara bizdeki Tuncay Şanlı misali "suss.." işareti gibi uç bir hareket yapsa da, ki bunu benim hastası olduğum Liverpool tribünlerine yapmıştı, her zaman hayranlıkla izledim onu. Barça sevdası bir türlü bitmek bilmedi. Babası İspanyol medyasına, oğlunun en büyük hayalinin Barça'nın başına geçmek olduğunu söylemişti. Öte yandan Chelsea'yi Avrupa'nın saygın kulüpleri arasına sokmayı başarmıştı. Bunda Rus patronunun payı da büyüktü ama olsun, bu yine de Jose'nin başarısı olarak geçecek tarihe. Lakin bi türlü, Rus patronunu tatmin etmiyordu. Patron, Şampiyonlar Ligini istiyordu. Haklıydı aslında. Bu kadro ve imkanlarla çok uçuk bir beklenti değildi bu, ama olmadı Liverpool tekerlerine 2 kez çomak sokmuştu. Bu yüzden Benitez, belki de Mourinho'nun en kıl olduğu menajerlerden biriydi . Bu sezonun başında yaptığı PL tahmininde Liverpool'un şampiyonluğuna hiç şans tanımıyordu;"Tek amacı CL'de final oynamak olan bir menajerin takımının, PL'de şampiyonluğa oynayacağını sanmıyorum" diyerek.



Onun gidişiyle birlikte PL'nin reytingleri biraz daha düşecektir. Rakip takım taraftarlarının gıcık dahi olsalar, saygı duyduğu bir isimdi. Tarzına birçok kişi hayrandı, izlettiriyordu kendini. Tabii çok fazla düşmanı olduğu da kesindi. Bu tarzın bazıları için itici gelmesi kadar doğal bir şey olamaz. Yine de üzülenlerin sayısı azımsanmayacak derecede fazla. Bu kesin. BBC forumlarındaki bazı yorumlara bakınca, gerçek daha net ortaya çıkacaktır.

- "I'm a Man Utd fan and to be honest this is bad news. He was a highly entertaining character and the premiership will be a duller place without him."

- "I can't believe it.
Coming from a lifelong Utd supporter.
The most charismatic manager in the EPL.
I will miss him.
You either love him or hate him but you can't ignore him.
I feel sorry for Chelsea fans, Grant? Who is that?
Good luck Jose for the future."

- "As a Man Utd fan, i have always had a grudge against Mourinho, couldn't wait for the days to see him and chelsea get beat. Now, I admit that football will truely miss him. His character is something that we need in the Premiership. Can't beleive I am saying this, but I will miss you Jose, and my secret wish is that when Sir Alex decides to hang his boots (bless him), I am sure other Man Utd fans would be delighted if he took over from him. Good Luck for the future "I am the Special One - Jose and his technicolour overcoat"

- "As a Liverpool fan I am both pleased and disappointed with jose's departure.

Pleased because he is a top class manager who will be difficult for Chelsea to replace and anything that affects a competitor in a negative way is a good thing.

However, Jose was one of the real personalities in the premiership. He was a reason to watch match of the day because of his comments.

The premiership will be a duller place without him"



Cumartesi, Eylül 15, 2007

Ülker Dankek - Magma

Çok kral reklam hakkaten. Yazanların, çekenlerin, oynayanların eline sağlık. Çok başarılı olmuş. "Emeğe saygı, paylaşıma devam" diyorum.

Parasızlığın gözü kör olsun!



Şu efsane forma alınmaz mı yahu? Ahh ki ne ahh..

Subsidesports.com diye bir site var. Oradaki satılan ürünlere sadece uzaktan bakmak adama ne koyuyor bilseniz.. Fiyatlar gayet tuzlu çünkü. Öğrenci adamı miker.

Bi de şu var tabii...

Cuma, Eylül 14, 2007

Ramazan güzeldir


Ramazan güzeldir.

Dindar olmasan da güzeldir Ramazan.

Iskalanmaması,

tadına varılması gereken çok özel bir dönemdir.

Ramazan;

sıcak pide kuyruğundaki sabırsız bekleyiştir.

Posta kutunda davulcuların fotoğraflı ilan savaşları;

elinde tokmak, kapına dayanmış bıyıklıdır.

Eski günlerdir;

anneannendir, dedendir,

oradan oraya koşturan aç annendir.

Gün doğumuna yakın; uykulu gözlerle içtiğin çay,

televizyondaki Türk filmi, radyodaki türküler ve

oyun havalarıdır.

Gün batımına yakın; mutfaktan gelen mis gibi kokular,

tertemiz masanın üzerindeki zeytin tabağı, beklediğin ezandır.

Alış veriş sonrası verilmiş imsakiye,

abur cubura uzun aradır.

Minarelerdeki renkli floresanlar,

akşam sokakta atılan volta,

ciğerin en derinine çekilmiş dumandır.

Yetişilememiş bir iftar, uyanılamamış bir sahur,

erken kopartılmış bir lokma ekmektir kimi zaman.

Bir ortaklık duygusudur Ramazan.

Yalnız, yapayalnız olmadığının duygusudur.

Hep birlikteliktir.

Acıya, sıkıntıya beraber katlanma,

ödülünü de beraber paylaşmadır.

Çevrende onca gönülle aç kalmış insan varken,

“sizinleyim – ben de yemiyorum !” dur.

Arkasından gelen bayram,

öpülen eller, açılmış kollar,

belki bir daha asla olamayacak sımsıkı kucaklaşmalardır.

“İyi dilekler”dir Ramazan.

Yüzyıllardır süregelen bir paylaşma dönemini ıskalamayın.

Dindar olmasan da,

tek dua bilmesen de,

çok güzeldir Ramazan.

Tadına varın...

Çarşamba, Eylül 12, 2007

Yalan rüzgarı

Fenerbahce.org'un bu transfer döneminde yalanladığı transfer haberleri...



Adriano - yalanlandı.
Ronaldo - yalanlandı
Fatih Tekke - yalanlandı
Carew - yalanlandı
Trezeguet - yalanlandı
Zigic - yalanlandı
Cicinho - yalanlandı
Halil Altıntop - yalanlandı
Petkoviç - yalanlandı
Hasagiç - yalanlandı
Bojinov - yalanlandı
Oliveria - yalanlandı
Sheva - yalanlandı
Emre Belözoğlu - yalanlandı
Marciano - yalanlandı
Mehmet Çakır - yalanlandı
Nick Carle - yalanlandı
Gudjohnsen - yalanlandı
Makaay - yalanlandı
Alves - yalanlandı
Kanoute - yalanlandı
Govou - yalanlandı

Salı, Eylül 11, 2007

"Yumurta" kapıyı zorluyor!


Ingmar Bergman'ın kurduğu Avrupa Film Akademisi Semih Kaplanoğlu'nun Yumurta, adlı filmi başta En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Oyuncu, En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülü olmak üzere toplam 12 dalda Avrupa'nın en iyisi olmak için yarışacak.

Yumurta, Akademi’nin seçtiği 42 film arasında Türkiye’den aday olan tek film. 20. Avrupa Film Akademisi Ödülleri, 1 Aralık 2007 tarihinde Berlin'de düzenlenecek ödül töreniyle açıklanacak. Hadi bakalım deyip, beklenti moduna geçiyoruz. Heyecanlandım şerrefisizim...

Pazartesi, Eylül 10, 2007

En iyi taraftar Evet'de mi, Hayır'da mı?

Bir rüya gördüm bu sabah..


-Yahu bu sabah rüyamda mortingen şıtrase oldum.
-Hayırdır inşallah? Suya anlat

-Onun yerine blogumda anlatsam.


Yağmurlu bir günde (görmüştüm seni),otobüsteyiz. Kaptanımız bol muhabbetli bir abi. Yol boyunca sürekli arkasındakine bir şeyler anlatıyor, bunu da sürekli arkasına dönerek yapıyor. Ulan diyorum, şimdi kaza yapacak lavuk. Son zamanlarda zaten otobüs kazası yaşayacağım diye bir tırsaklık var üstümde. Yolculuklara sık çıkıyorum bu aralar, belki de ondandır. Neyse, abi bi an yine arkasına dönüyor, ve viraja kadar devam ediyor böyle. Son anda hadiseyi çakozlamış olsa da, çok geç kalıyor. Önce bariyerlere gömdürüyoruz, daha sonra şarampole yuvarlanıyoruz.. İleride deniz var. Suya düşersek, camdan fırlarız hacı diyorum yanımdakine. Ölüm anındaki soğukkanlılığa bak hele!

Böyle şarampolde devam ediyoruz bir müddet. Ben cam kenarında oturuyorum, bir karartı görüyorum. Bu ne lan! demeye varmadan, kayalıklara bindiriyoruz. O an cam tuz buz oluyor, bizim fani bedenlerimiz de tabi.. Son anda kelime-i şehadet getirmeyi akıl ediyorum (kurtarma yazılısı bi nevi) . Sonra perde yavaş yavaş inmeye başlıyor. Nedense bu olay esnasında hayatım film şeridi gibi önümden geçmiyor(hep böyle denir ya). Akabinde bir mezar taşı görüyorum, üzerinde arapça bir şeyler yazıyor. Okumayı deniyorum, tam o esnada ayaklarım titriyor ve uyanıyorum. Mezar taşındaki yazılar sandığım şeylerin ise kanepenin dekoru olduğunu öğreniyorum..

Tövbe estağfurullah! N'oluyor lan bana? diye kalkıyorum yattığım yerden. Acaba bir işaret mi diye kafamdan türlü senaryolar kuruyorum, izlediğim onca Holivut fiminden gazı alarak tabii. Sonra her şeye rağmen nefes alıyor oluşuma şükrediyorum..

-Bitti-

Gelir Ramazan ayı, başlar oruçlu futbolcu avı


11 ayın sultanı, eylül ayının 13'ünde başlıyor. İnşallah oruç tutan ve tutmayanlar arasında sorun yaşanmadan, sorunsuz bir ramazan ayı olur memleket için. Yine de medyaya pek güvenmediğimi de söyleyeyim. Alttan verebilirler odunu, her sene yaptıkları gibi..

Neyse biz başlığa uygun devam edelim yazının seyrine. Ramazan ayı, sadece sokaktaki göbeğini kaşıyan kıllı adama gelmiyor tabii, siyasetçisi, sanatçısı,edebiyatçısı ve futbolcuya da geliyor. Dileyen, oruç ibadetini yerine getirir.Buna kimse de müdahale etmemeli. Öte yandan, oruç tutmak istemeyene de karışmanın manası yok tabii.

Futbolculuk gibi yorucu bir işi yapan insanların, maç günü oruç tutmaları ne kadar doğrudur sorusuyla alakalı olaraktan bugüne kadar onlarca yazı okuduk. Her kafadan bir ses çıkıyor. Bazı kulüpler bu işi, maç günü oyuncularının oruç tutmasına müsaade etmeyerek çözmüş görünüyor. Bu kurala bazı istisna oyuncular karşı çıkmıştı geçmişte. Ahmed Hassan, El Saka ve Ayman her şartta orucumuzu tutmak istiyoruz diyerek, maç günleri dahil oruç tutmuşlardır. Yine birçok yabancı hocanın, antreman saatlerini ramazan ayına göre şekillendirmeleri de takdir-e şayan bir harekettir hakkaten. Geçtiğimiz sene Zico ve Tigana böyle yapmıştı misal.



Oruç tutan futbolcular sadece bizim memlekette değil, yurt dışında da gündem oluyor. Emre ve Nihat ikilisine ve Almanya'daki müslüman futbolculara hep bu soru soruluyor; "Oruç tutmak performasınızı etkiliyor mu?" Bu konuda Emre, Corriere Dello Sport'a konuşmuştu . Maç oynamadığı zamanlar oruç tuttuğunu söylemişti. Maç günlerinde ise maç öncesi yemek yemek zorunda olduğu için oruç tutmazmış misal. Geçtiğimiz sezon Nuri Şahin, Dortmund kulübü yöneticilerinden oruç izni istemiş ama vücudu tam olarak gelişmediği için, bu isteği reddedilmişti. Almanların dünyaca ünlü dergisi Kicker geçen sene bu konuyu gündeme taşımıştı. Bir önceki sezon B. Leverkusen'de oynayan Ahmed Madouni "12 yıldan bu yana oruç tuttum. Futbolumu olumsuz etkilemedi. Bu yıl da tutacağım" demişti. Yine oruç tutmak isteyen başka bir oyuncu, A.Bielefeld'li Abdelaziz Ahanfouf ise "Oruç tutmaya ara vermeyi düşünmüyorum. Oruçlu iken daha iyi oynayıp daha çok gol atıyorum. İnanmak dağları yerinden oynatır."demişti. Kicker Ahanhouf'un "İnanmak dağları yerinden oynatır" cümlesiyle sunmuştu bu haberi.



Dönelim tekrar bizim memlekete. Türk futbolunda oruç deyince akla ilk önce Hakan Şükür gelir. Bunun sebebi iki yönlü. Hakan Şükür hem gol oruçlarına sıkça rastladığımız hem de oruç tuttuğunu bildiğimiz bir oyuncu. Sürekli medyanın üstüne oynadığı bir isim Hakan Şükür malumunuz. Yine Hakan her kaçırdığı golden sonra oruç mefhumu gündeme gelecektir. Bu sene medyanın oruçlu futbolcu avı listesiinin en başında Hakan olacaktır şüphesiz. Listenin devamında yine Galatasaraylı futbolcuların olacağı muhtemel. Basın öte yandan takımın kaybedeceği her puanı bi kenara not alarak, işte Galatasaray'ın ramazan ayı ve diğer aylardaki performans tablosu diye sunacaktır bizlere.

Tempo dergisi 2005 yılında bu konuyu işlemişti sayfalarında. Adamlar üşenmemiş 2001-2005 yılları arasında takımların Ramazan ayında topladığı puanların listesini yapmışlar. Beşiktaş 40, Fenerbahçe 34, Galatasaray ise 29 puan toplayabilmiş bu dönemlerde. Bu listeye göre, Galatasaraylı topçular ayvayı yedi. Topun azğında ilk onlar var. Yanlış anlaşılmasın, iftar topu değil bu. Hakan Şükür hiçbir zaman maç günü oruç tutmadığını açıklamış yine aynı dergiye. İstediği kadar konuşsun, yine topu o 3 direğin arası yerine, dışarı atacağı her pozisyon sonrası Hakan Şükür'ün orucu gündeme gelecek. Tempo'da, Ali Güneş'in "oruç tutana Allah yardım ediyor" yorumu var. İrticacı damgasını yemeden kurtulmuş. Bunu basın nasıl kullanmamış, şaşırdım doğrusu. Bunu söyeleyen Hakan Şükür, Arif Erdem, Emre Belözoğlu, Okan Buruk, Tuncay Şanlı, Fatih Tekke olsa, daha farklı yaklaşılırdı herhalde. Bi de bu isimlere futbol oynadıkları dönemlerde Ertuğrul Sağlam ve Tayfur Havutçu eklenebilir, aklıma ilk gelen isimler olarak.

İngiltere ya da İspanya liginde bu tip haberler çıkacak mı bakalım. Nicolas Anelka, daha doğrusu Bilal Abdusselam'ın Ramazan ayı performansını merakla takip edeceğiz gibi..

Son olarak yine aynı derginin 2005-2006 sezonunda, 3 büyük kulüpteki oruç tutan futbolcular diye bir liste yaptığını ekliyelim. Kadrolar şöyle:

BEŞİKTAŞ

Tayfur ,Sergen, İbrahim Üzülmez,İbrahim Akın,Koray,Ahmed Hassan,Okan.


FENERBAHÇE

Anelka,Servet,Tuncay,Kemal,Önder,Serdar Kulbilge,Serkan Balcı.

GALATASARAY
Hakan Şükür,Hasan Şaş,Cihan,Orhan Ak,Saidou.

Pazartesi yıldızları

"Hangi futbolcuya sorsanız, gazete okumadıklarını söylerler... Doğru, pek bir şey okumazlar, ama ben, pazartesi sabahları hepsinin gazetelerde deli gibi kaç yıldız aldıklarına baktıklarını biliyorum"

Gianluca Vialli

Cumartesi, Eylül 08, 2007

Öcü!


Fotoğraftaki David Beckham'ın karısı Victoria Beckham..

Hacı, sana diyoo galiba!

United?

Gece gece uyku tutmadı beni. Depoladığım şeyleri bloga atayım dedim.. Alın bu ikisi de United fan'larına gelsin..


Arsenal?

Van Basten misin be abi?

İdiot

Oynatmaya az kaldı, Lost'um nerde?

Lost Season 4 Preview - The Orchid Orientation

Knight Rider


Nostalji demişken, başka koldan devam edeyim. Çocukluğumun en fantastik hadiselerinden biriydi Kara Şimşek. Hey gibi be! Dokunmayın, ağlarım. Bunun oyuncağını almışlardı bana, yaşadığım mutluluğu tarif etmek imkansız.

Jenerik girdiği an ekrana, coşardık maaile. Müziği duyunca hala tüylerim diken diken olur. Bizim peder beyin değişmez cep telefonu melodisidir zaten. David Hasselhoff falan amma karizmaydı o zamanlar..tey tey tey..



Nostalji kokan tezahüratlar

Bundan sonra, fırsat buldukça, eski tezahüratlara yer vermeye çalışacağım. Başlangıcı tabii ki bizim tribünlerden yapalım;

Kalemizde İvançeviç var
Geri dörtlü çelikten duvar
Orta saha hepsi canavar
İleride Cemil, Şevki var.

Melodisi mehter marşıymış sanırım. 70lerin sonuna doğru Fenerbahçe'nin kalecisi İvançeviç adını yapılan bir besteymiş. Fenerbahçe'ye gelmiş en iyi kaleci olduğu iddia edilmekte.

Cuma, Eylül 07, 2007

Tek seferde anlayana madalya var!


People demand freedom of speech to make up for the freedom of thought which they avoid.

Soren Aabye Kierkegaard


Perşembe, Eylül 06, 2007

Düşük bel olayı

Hanidir bu konuyla ilgili birkaç kelam edeyim diyorum, araya başka şeyler giriyor, yazmayı unutuyorum.

Öncelikle kadın düşmanı değilim, beni yakından tanıyanlar bilir bunu. Bilakis kadınlara aşık olan birisiyim. Yine de bu kadınları eleştirmeyeceğim anlamına gelmesin.

Hatun milletini olumsuz yönde eleştirdiğim 3 konu vardır; dedikodu, haset ve giyim... Hadi ilk ikisini daha sonra konuşuruz ama giyim konusuna gelelim. Özellikle havalar az biraz ısınmaya başlayınca, hatun milleti açılıp saçılmaya başlar. İnsanlar kıyafet tercihi konusunda hürdür şeklinde bir yorum yapılabilir, buna eyvallah derim ama ben Törkiş hatunların büyük bir bölümünün "rahatlık, özgürlük"ten ziyade, teşhircilik gibi niyetlerle bazı kıyafetleri tercih ettiklerine inanıyorum. Nitekim düşük bel pantolon da bunlardan biri.

Tekrar ediyorum; ben kadın düşmanı değilim. Sınıfımda 40 küsür hatun vardı, hepsini de ayrı ayrı severdim.

Bir insan sadece rahatlık adına düşük bel giyer mi? Yahu adı üstünde düşük bel. Seni en başta uyarıyor kendisi. Diyor ki:"Bak ben düşük belim. Her an düşebilirim. Emin misin? Ulu orta görünecek bazı yerlerin". Sen buna rağmen, aman bana ne diyorsan, ben senden şüphelenirim arkadaş(buyrun kızlar, saldırın.ortega, biz seni böyle tanımamıştık deyin) Genelleme yapmayı sevmeyen biri olduğum halde, bu konuda neden ısrarla genelleme yapıyorum? Çünkü, ne yazık ki, birçok genç hanım kızımızın "teşhirci" olduğunu düşünüyorum. Peki milletin namus bekçisi ya da alemin ahlak zabıtası mıyım? Asla.. Hatta bana dokunmayan yılan bin yaşasın. Lakin, yine de bu konuya değinesim geldi.

Yazımı eniştemin "Yahu bu kızlar, böyle giyinerek, yarın birgün böbreklerinden rahatsız olabilecekleri ihtimalini hiç mi düşünmezler" vecizesiyle bitiriyorum..


*Yukarıdaki, sağa-sola taşan popo, tabii ki Jennifer Lopez'e ait..Tahmin etmişsinizdir.

Ali Larter


"Sometimes there are sad days, but you've got to keep pushing through.."

Pazartesi, Eylül 03, 2007

Bir icraat adamı olarak Deniz Baykal!

Genelde Deniz Baykal'ın icraat adamı olmadığına dair iddialar vardır. Boş muhalefet yaptığından dem vurulur. Akp'nin ekmeğine yağ sürdüğünden bahsedilir.. Bu eleştirileri yapanlar -kısmen- haklı olabilir, lakin Baykal da aslında çok iyi bir icraat adamıdır. Parti içi muhalefeti her seferinde engelleyen, adeta ahtapot gibi o koltuğa yapışan bir ismi, "İcraat adamı değil" diye değerlendirmek çok yanlış..

Deniz Baykal geçenlerde Balıkesir parti örgütünü ziyarete gitmiş. Orada yerel bir gazetenin Sarıgül manşeti haliyle Baykal'ı rahatsız etmiş. Nasıl bir tesadüfse artık, o gazete gelmiş ve Baykal'ın önüne konmuş (ya da daha önceden ordaydı ve Baykal oraya konmuş). Neyse efenim, parti içi muhalefete kıl olan Baykal'ın bu rahatsızlığını çaktırmamaya çalışarak bertaraf etmeye çalışmasını da foto muhabirleri kaçırmamış. İyi yakalamışlar. Ortaya düşündürücü ve hayli komik bir görüntü çıkmış.


Gazetenin manşeti..

Hassii.. Bu da nerden çıktı şimdi?

Şöyle kenara iterek, düşüreyim bari..

Ve... mutlu son!
Yere düşen gazete katlanmış bir şekilde
Chp genel sekreter yardımcısı
Mehmet Sevigen'in emin ellerinde...


Kandırıldık!


Hilary Duff


Anna Kournikova


Jessica Alba


Alicia Silverstone


Eva Mendez

Cameron Diaz


Gisele Bündchen


Pamela Anderson

Nicole Kidman

Britney Spears

Eva Longoria

Drew Barrymore

Jennifer Lopez

Başlıksız Yazı

 En son 2018'de Fenerbahçe'de bir şeylerin değişeceğine, eski düzenin yok olacağına inanarak bir yazı karalamışım. Ali Koç'tan n...