Salı, Mayıs 31, 2011
Ersan Gülüm Transferi İçin Ne Demişti?
Hakkında sürekli transfer söylentileri çıkan Ersan Gülüm'ün konuya dair yakın geçmişte yaptığı açıklaması aşağıda. Sonradan yalanlar mı, orasını bilemem...
Ersan Gülüm: "Ya Beşiktaş'a tekrar imza atarım ya da Bank Asya'da Adanaspor'da oynarım."
Not: Konuya dair uyandıran/hatırlatma yapan Hüssam kardeşime de eyvallah derim buradan.
Pazartesi, Mayıs 30, 2011
Haybeden Gerçeküstü Lakırtılar #28
* "Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir, olgun insanın özelliği ise, bir dava uğrunda gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir." Jerome David Salinger
* Kim söylemiş bilmiyorum ama hoşuma gitti. "Kadınlar için en basit estetik operasyon: güneş gözlüğü."
* Alman hesabı: Almanlar hesabı ödeyince biz de ödemiş sayıldık.
* Milletçe komplo teorilerine yeryüzünde en çok inanan tayfalardan olduğumuz kesin. Bir de ne olursa olsun kendi doğrularımızda direttiğimiz de... Misal geçenlerde gerçekleşen iki transfere dair bunu değerlendirmek mümkün. Selçuk İnan'ın Galatasaray'la anlaşması üzerine, oyuncunun Galatasaray'dan alacağı yıllık maaş konusunda tatmin olmayan bir kitle var. Daha doğrusu, bahsedilen ücretin gerçek olmadığına inananlar demek lazım. Benzer bir durum Emenike'nin Fenerbahçe'ye transferi hakkında da var. Fenerbahçe'nin bu transferi yeni görüştük/bitirdik açıklanmasından sonra "hadi canım sen de" diyen kişiler de oldu. Herkes kendi inandığının doğru olduğuna sıkı sıkıya bağlanmış durumda.
* Bir kişi bir takımı veya bir oyuncuyu sevmeyebilir ama bu sevgisizliğini gösterirken kullandığı cümleler mide bulandırmamalı. Şampiyonlar Ligi finali sonrası Ekşi Sözlük'te anti-Barça olduğunu tahmin ettiğim bir kişinin, Abidal'ın yakın zamanda geçirdiği rahatsızlık üzerine yaptığı iğrenç yorumu okudum. İnsan ne kadar düşebilir sorusunun cevabı olmuş. Troll de değil, başka bir şey bu yorum.
* Yeri gelmişken; Barcelona'yı Ayman'ın oynadığı bir Ziya Doğan takımına karşı izlesek bi de keşke.
* Taviz vermeyeceğim tek şey taviz vermektir.
* Telefonda konuşurken başıma sık gelen bir şey: Karşı tarafla aynı anda birkaç saniyeliğine sessiz kalmamız... Buradan ne çıkarmam gerek acaba? Karşı taraf "hadi kapat, işim gücüm var" mı demek istiyor? Yahut iki taraf da karşıdakinin muhabbeti devam ettirmesini mi bekliyor? Veya ben telefonda konuşamayanlardan mıyım? Çıkamadım işin içinden.
* İpek Soroğlu'nun Twitter'a teşrif etmesi üzerine blog aleminin en meşhur yorumcusu Varol Bey'in görüşü ne olacak merakla bekliyorum.
* Uykuya geçme evresinde bazen yatakta birden düşüyormuş gibi olursun ya, hani ayağın kaymış da bir yerden düşer gibi olursun falan... Neden olur bu? Bir dakika! Bu sadece bana mı oluyor yoksa?
* Çay mı kahve mi? Tabii ki çay.
* İstiklal Marşı'na "Korkma Sönmez" denmesini garip bulan sadece ben miyim acep?
* Bu sene İlkbahar hiç yaşanmadı farz edelim. "Türkiye dört mevsimi yaşar" cümlesinin patladığı bir yıl oldu sanki.
* Çocukluğumun kahramanı Rıdvan Dilmen'di, ondan sonra gelen isim Aykut Kocaman. Hep başarılı ol Aykut Kocaman. O güzel soyisim nasıl da hoş denk gelmiş öyle öte yandan.
* "Sıkı can iyidir" veya "sıkkın can iyidir" diye bir geyik var ya, hay ben onu çıkaran kişiyi...
* "Matematik matematikçiler için yazılır." Nicolaus Copernicus
Cuma, Mayıs 27, 2011
Diyet Ödenmeye Devam Ediyor: Orhan Şam Fenerbahçe'de
Geçtiğimiz sezon Fenerbahçe'de forma giyen dünyaca ünlü basketbolcu Diana Taurasi'nin bir maç sonrası kendisinden alınan numunenin incelenmesiyle idrarında yasaklı maddeye (modafinil) rastlandığı açıklanmış ve bu olay Türk spor kamuoyunda çok büyük bir yankı bulmuştu. Daha sonra olaya müdahil olan olmayan herkes konuya dair fikir beyan etti elbette. Taurasi ve Fenerbahçe cephesi bir yanlışlık olduğunu iddia ederken, bunun aksini söyleyenler de mevcuttu.
Aradan belli bir zaman geçtikten sonra önce Taurasi'nin aklandığı görüldü. Oyuncunun final serisi için Fenerbahçe'ye döneceği iddia edildi ama bu gerçekleşmedi. Final serisinde Galatasaray'ı deviren Fenerbahçe 6. kez üst üste şampiyon olurken; Galatasaray cephesinde bu şampiyonluğun, doping yapan Taurasi'nin diyeti olduğunu iddia edenler vardı. Onlardan biri de GsBasket sitesiydi. Yukarıdaki görsel de GsBasket sitesinden alıntı zaten (kendilerine teşekkür edelim yeri gelmişken). Aynı sitenin forumlarında Taurasi'yi aklama operasyonunda Amerika'nın (Amerikan başkanının diyen de vardı) devreye girdiği de iddia edilmişti. Hatta Taurasi'yle birlikte Gençlerbirliği'nden Orhan Şam ve Karsspor'dan Ali Mesut'un da bahaneyle aklandığı ileri sürülmüştü.
Velhasıl kelam yine aradan belirli bir zaman geçti. Önce Taurasi Galatasaray'la anlaştı. Bugün de Gençlerbirliği başkanı İlhan Cavcav, Orhan Şam'ın transferi konusunda Fenerbahçe'yle anlaştıklarını açıkladı. Son anda bir pürüz çıkmazsa önümüzdeki sezon Orhan Şam Fenerbahçe forması giyecek.
İlk bakışta bu transfer size normal görünebilir. Ama yapboz'un parçalarını dikkatlice incelediğinizde GsBasket sitesindekilerin ne kadar haklı olduğu ortaya çıkmıyor mu? Doping yapan Taurasi'yi kurtaran Amerikan lobisi, arada bahaneyle kurtardığı Orhan Şam'ı da bugün Fenerbahçe'ye hediye etti diyemez miyiz? TBF ve TFF de bu oyuna ortak olmuş durumdadır.
Bütün bu olup bitenden sonra, "diyet ödenmeye devam ediyor" denmez de ne denir? Sorarım size a dostlar...
Aradan belli bir zaman geçtikten sonra önce Taurasi'nin aklandığı görüldü. Oyuncunun final serisi için Fenerbahçe'ye döneceği iddia edildi ama bu gerçekleşmedi. Final serisinde Galatasaray'ı deviren Fenerbahçe 6. kez üst üste şampiyon olurken; Galatasaray cephesinde bu şampiyonluğun, doping yapan Taurasi'nin diyeti olduğunu iddia edenler vardı. Onlardan biri de GsBasket sitesiydi. Yukarıdaki görsel de GsBasket sitesinden alıntı zaten (kendilerine teşekkür edelim yeri gelmişken). Aynı sitenin forumlarında Taurasi'yi aklama operasyonunda Amerika'nın (Amerikan başkanının diyen de vardı) devreye girdiği de iddia edilmişti. Hatta Taurasi'yle birlikte Gençlerbirliği'nden Orhan Şam ve Karsspor'dan Ali Mesut'un da bahaneyle aklandığı ileri sürülmüştü.
Velhasıl kelam yine aradan belirli bir zaman geçti. Önce Taurasi Galatasaray'la anlaştı. Bugün de Gençlerbirliği başkanı İlhan Cavcav, Orhan Şam'ın transferi konusunda Fenerbahçe'yle anlaştıklarını açıkladı. Son anda bir pürüz çıkmazsa önümüzdeki sezon Orhan Şam Fenerbahçe forması giyecek.
İlk bakışta bu transfer size normal görünebilir. Ama yapboz'un parçalarını dikkatlice incelediğinizde GsBasket sitesindekilerin ne kadar haklı olduğu ortaya çıkmıyor mu? Doping yapan Taurasi'yi kurtaran Amerikan lobisi, arada bahaneyle kurtardığı Orhan Şam'ı da bugün Fenerbahçe'ye hediye etti diyemez miyiz? TBF ve TFF de bu oyuna ortak olmuş durumdadır.
Bütün bu olup bitenden sonra, "diyet ödenmeye devam ediyor" denmez de ne denir? Sorarım size a dostlar...
Perşembe, Mayıs 26, 2011
Duygu Bal
Geçtiğimiz sezon İtalya Serie A1 takımlarından Riso Scotti Pavia takımında forma giyen orta oyuncu Duygu Bal, Fenerbahçe'ye transfer oldu.
Öncelikle hem Fenerbahçe hem de Duygu için hayırlı olsun diyelim. TVF'nin 2+1 yabancı sınırlaması nedeniyle yerli oyuncuların ehemmiyetinin bir kat daha arttığı bir ortamda, İtalya'da tecrübelenen Duygu Bal'ı transfer etmek yerinde bir hamle. Zaten bu bölgeye de takviye gerekiyordu.
Duygu Bal, sosyal medyada aktif olan yerli oyunculardan. Bilhassa Twitter'da. Adı Fenerbahçe'yle anılmadan önce Twitter'dan da takip etmeye başladığım bir isimdi. Fenerbahçe'ye yakıştırdığım da bir isimdi ayrıca. Melek dövmesiyle bir Sarı Melek olmaya adaydı zaten diye bir espri yapmak da mümkündü. 17 Mayıs tarihinde Twitter'da "#duygubalfenerbahceye" etiketiyle oyuncunun Fenerbahçe'ye gelmesini temenni ederken, aynı zamanda bir kampanyada başlatmıştım. Sağ olsun Burak ağabey de desteğini esirgemedi. Daha sonra diğer Fenerbahçeli arkadaşlar da aynı etiketi kullanarak bu transfer için Duygu Bal'ın deyimiyle "totem" yaptılar. Geçtiğimiz hafta Trt Spor'da Telesmaç programının canlı yayın konuğuydu Duygu Bal. Orada kendisine "Fenerbahçe taraftarı seni sosyal medyadan Fenerbahçe'ye davet eden bir kampanya başlattılar, buna ne diyorsun?" dendiğinde, bunun çok hoş bir olay olduğunu söylemişti. Ve gözlerinde "artık bitsin şu transfer, Fenerbahçe'ye gideyim" bakışı vardı bana kalırsa.
En sonunda dün akşam Duygu Bal, Twitter'da Fenerbahçe'yle anlaştığını açıkladı. Keza voleybol sitelerinde de bu transfer yazıldı. Akabinde gerek sosyal medyadan gerekse de telefonuma gelen mesajlardan bir şekilde bu transferin gerçekleşmesinde "totem" veya "kampanya" her ne diyorsanız, katkımın olduğuna dair şeyler yazdı arkadaşlar. Abartmamak lazım. Benimkisi sadece gönlümden geçen bir isteği cümlelere dökmek oldu. Gerçekleşmesi ise şans işte. Tabii şöyle de bir güzellik var, bugün doğum günüm. Bu vesileyle benim için güzel bir doğum günü hediyesi de oldu bu transfer.
Tekrardan hem Fenerbahçe hem de Duygu Bal için hayırlı olsun. Takımdaki yeni Sarı Melek Duygu Bal'a hoş geldin diyelim.
Not: Bu arada yeri gelmişken, 2+1 yabancı sınırlamasındaki +1 kısmını anlamadığımı da belirteyim. Ya 2 ya da 3 diye net bir sayı belirtilmeliydi. Yabancı oyuncu sınırlandırmalarındaki bu "+"ları anlamakta güçlük çekiyorum.
Öncelikle hem Fenerbahçe hem de Duygu için hayırlı olsun diyelim. TVF'nin 2+1 yabancı sınırlaması nedeniyle yerli oyuncuların ehemmiyetinin bir kat daha arttığı bir ortamda, İtalya'da tecrübelenen Duygu Bal'ı transfer etmek yerinde bir hamle. Zaten bu bölgeye de takviye gerekiyordu.
Duygu Bal, sosyal medyada aktif olan yerli oyunculardan. Bilhassa Twitter'da. Adı Fenerbahçe'yle anılmadan önce Twitter'dan da takip etmeye başladığım bir isimdi. Fenerbahçe'ye yakıştırdığım da bir isimdi ayrıca. Melek dövmesiyle bir Sarı Melek olmaya adaydı zaten diye bir espri yapmak da mümkündü. 17 Mayıs tarihinde Twitter'da "#duygubalfenerbahceye" etiketiyle oyuncunun Fenerbahçe'ye gelmesini temenni ederken, aynı zamanda bir kampanyada başlatmıştım. Sağ olsun Burak ağabey de desteğini esirgemedi. Daha sonra diğer Fenerbahçeli arkadaşlar da aynı etiketi kullanarak bu transfer için Duygu Bal'ın deyimiyle "totem" yaptılar. Geçtiğimiz hafta Trt Spor'da Telesmaç programının canlı yayın konuğuydu Duygu Bal. Orada kendisine "Fenerbahçe taraftarı seni sosyal medyadan Fenerbahçe'ye davet eden bir kampanya başlattılar, buna ne diyorsun?" dendiğinde, bunun çok hoş bir olay olduğunu söylemişti. Ve gözlerinde "artık bitsin şu transfer, Fenerbahçe'ye gideyim" bakışı vardı bana kalırsa.
En sonunda dün akşam Duygu Bal, Twitter'da Fenerbahçe'yle anlaştığını açıkladı. Keza voleybol sitelerinde de bu transfer yazıldı. Akabinde gerek sosyal medyadan gerekse de telefonuma gelen mesajlardan bir şekilde bu transferin gerçekleşmesinde "totem" veya "kampanya" her ne diyorsanız, katkımın olduğuna dair şeyler yazdı arkadaşlar. Abartmamak lazım. Benimkisi sadece gönlümden geçen bir isteği cümlelere dökmek oldu. Gerçekleşmesi ise şans işte. Tabii şöyle de bir güzellik var, bugün doğum günüm. Bu vesileyle benim için güzel bir doğum günü hediyesi de oldu bu transfer.
Tekrardan hem Fenerbahçe hem de Duygu Bal için hayırlı olsun. Takımdaki yeni Sarı Melek Duygu Bal'a hoş geldin diyelim.
Not: Bu arada yeri gelmişken, 2+1 yabancı sınırlamasındaki +1 kısmını anlamadığımı da belirteyim. Ya 2 ya da 3 diye net bir sayı belirtilmeliydi. Yabancı oyuncu sınırlandırmalarındaki bu "+"ları anlamakta güçlük çekiyorum.
Pazartesi, Mayıs 23, 2011
Şampiyon Fenerbahçe!
Yorucu ve psikolojik anlamda hayli yıpratıcı bir sezonunun ardından, ligin 2. devresinde dosta düşmana "Fenerbahçe şampiyonluğu hak etti" dedirten bir performans ortaya koyan Fenerbahçe 2010-2011 sezonu Süper Lig Şampiyonu oldu.
Her şampiyonluk anlamlıdır ama bu şampiyonluk hem bazı rakiplerin her hafta akla hayale sığmayan iftiralarına rağmen geldiği için hem de Fenerbahçe camiasının komple kenetlenmesinin sonucu olması sebebiyle ayrıdır.
Oyuncusu, teknik kadrosu, malzemecisi vs. diye devam eden, şampiyonlukta payı olan bütün Fenerbahçelilere ve bilhassa iç sahada dış sahada takımı yalnız bırakmayan taraftalara helal olsun denmez de ne denir ki? Şimdi Sarı-Lacivert bayramı! Bu sabah herkesin yüzünde bir tebessüm. Gözlerdeki parıltıyı görmemek imkansız. Paşalı Birol ağabey'in dediği gibi: "Şampiyonluk güzel şey be arkadaş!"
İki kişi için ilave cümleler yazmak lazım.
Bu şampiyonluğa en çok Aykut Kocaman için sevindim. Zaten en çok da onun için istemiştim. "Sen bizim kocaman gururumuzsun!"
Son söz de Turist Ömer'den gelsin: "Öyleyse bağırın ulan Fenerbahçe çok yaşa diye!"
Her şampiyonluk anlamlıdır ama bu şampiyonluk hem bazı rakiplerin her hafta akla hayale sığmayan iftiralarına rağmen geldiği için hem de Fenerbahçe camiasının komple kenetlenmesinin sonucu olması sebebiyle ayrıdır.
Oyuncusu, teknik kadrosu, malzemecisi vs. diye devam eden, şampiyonlukta payı olan bütün Fenerbahçelilere ve bilhassa iç sahada dış sahada takımı yalnız bırakmayan taraftalara helal olsun denmez de ne denir ki? Şimdi Sarı-Lacivert bayramı! Bu sabah herkesin yüzünde bir tebessüm. Gözlerdeki parıltıyı görmemek imkansız. Paşalı Birol ağabey'in dediği gibi: "Şampiyonluk güzel şey be arkadaş!"
İki kişi için ilave cümleler yazmak lazım.
Bu şampiyonluğa en çok Aykut Kocaman için sevindim. Zaten en çok da onun için istemiştim. "Sen bizim kocaman gururumuzsun!"
Ve tabii ki Alex de Souza... Doktor! Senin gibisi bir daha gelmez!
Son söz de Turist Ömer'den gelsin: "Öyleyse bağırın ulan Fenerbahçe çok yaşa diye!"
Pazar, Mayıs 15, 2011
Cumartesi, Mayıs 14, 2011
Güle Güle Nati!
2009'yılından bu yana Fenerbahçe'de forma giyen başarılı oyuncu Natasa Osmokrovic'in kulüple olan sözleşmesi bitti ve Azerbaycan'ın Rabita Bakü takımıyla bir yıllık sözleşme imzaladı.
Geldiği ilk günden beri gerek saha içindeki mücadelesiyle, tecrübesiyle, kaptanlığıyla, takıma olağanüstü katkısıyla; gerekse de saha dışındaki hali ve tavırlarıyla Fenerbahçe'ye çok yakışan bir oyuncuydu. Çubuklu için elinden geleni sonuna kadar yaptı. Bu taraftar onu asla ama asla unutmayacak.
Bazı oyuncular vardır, onlar giderken arkalarından ağlamaklı olursun. Natasha Osmokrovic öyle büyük bi oyuncuydu. Benim açımdan, Dee'nin Galatasaray'a gitmesinden daha çok koyan bir gelişmedir ne yazık ki.
Güle güle Nati! Yolun açık olsun kaptan!
Geldiği ilk günden beri gerek saha içindeki mücadelesiyle, tecrübesiyle, kaptanlığıyla, takıma olağanüstü katkısıyla; gerekse de saha dışındaki hali ve tavırlarıyla Fenerbahçe'ye çok yakışan bir oyuncuydu. Çubuklu için elinden geleni sonuna kadar yaptı. Bu taraftar onu asla ama asla unutmayacak.
Bazı oyuncular vardır, onlar giderken arkalarından ağlamaklı olursun. Natasha Osmokrovic öyle büyük bi oyuncuydu. Benim açımdan, Dee'nin Galatasaray'a gitmesinden daha çok koyan bir gelişmedir ne yazık ki.
Güle güle Nati! Yolun açık olsun kaptan!
Perşembe, Mayıs 12, 2011
"Penny Taylor Gitsin" Diyebilmek
Fenerbahçe taraftarı neye nasıl tepki vereceğini tam kestiremediğim güruhlardan. Bilhassa internet hayatımıza girdi gireli bu böyle. "O gitsin, bu gitsin ama şu gitmesin çocuğumu keserim" denilen oyuncuları yan yana koyunca; "X'i niye durduk yere gönderiyoruz ya da o zaman Y neden duruyor?" diye sormadan edemiyor insan.
Şimdi mesele nedir? Taurasi... Diana Taurasi, Galatasaray'la anlaştı malumunuz.
Şu an Fenerbahçe taraftarının kendisine bazı konularda tepkisi olması gayet doğal. Taurasi'ye malum süreçte destek veren, WADA'ya mektuplar yazan takımın taraftarları bir yanda; öte yanda ise en başından beri Taurasi'nin doping yaptığını iddia eden, hatta Fenerbahçe'nin şampiyonluğunu bu doping skandalına bağlayan ve sitelerinin girişine "modafinil" resimleri koyan takımın taraftarları... Bunlları yan yana, alt alta, üst üste koyduktan sonra bu transferin ilk etkisi Fenerbahçeli bünyesinde "garip" olacak haliyle. Bu bakımdan işin etik kısmı basketbolseverlerin yorumuna kalsın.
Lakin şunu belirtmekte de fayda var. Diana Taurasi "kesseniz damarlarım Sarı-Lacivert akar" diyecek bir oyuncu olmadığından (ki olsa ne olur, başka başka renkler için bu lafları deyip 180 derece dönen futbolcuları hatırlayın) ve her şeye rağmen profesyonel bir yabancı oyuncu olduğundan gayet olabilir bir şeydi bu transfer ve nitekim oldu.
Şimdi yukarıdakilere dair toparlama cümleleri kurduktan sonra tekrardan Penny Taylor'a dönecek olursak; Taurasi'nin karşı tarafa gittiğini öğrenen Fenerbahçe taraftarı, forumlardan, sosyal medyadan ilginç tepkiler vermeye başladı. "Penny Taylor'ı da alsınlar", "Penny de gelmesin o zaman", "Penny de gitsin" vb. birçok tepki. Açıkçası bunları görünce insan n'oluyor yahu diye sormadan edemiyor. Tümer Metin'i, Fatih Akyel'i, Emre Belözoğlu'nu, Mehmet Topuz'u ve en son Kaya Peker'i zorla da olsa kabul etmişken (genelleme yapmıyorum elbete, bu isimleri hala hazmedemeyen taraftarlar da var neyse ki); Penny Taylor'a sanki Beşiktaş kapalısıyla Fenerbahçe'ye karşılıklı küfür etmiş gibi, Fenerbahçe taraftarına saldırmış gibi, "Fenerbahçe'de ölsem de oynamam" demiş gibi vesaire vesaire vesaire aşırı tepki göstermenin sebebini anlamak güç.
Penny Taylor, bundan sonra Diana Taurasi Boğaz'ın karşı yakasında diye Galatasaray maçlarında gerçek oyununu oynamayacak mı? Bir garip imalar falan... Penny'i hiç tanımıyormuş gibi tepkiler veriliyor. Penny Taylor, Hacettepe skandalı sonrası yaşadıkları gerekçesiyle İstanbul'u terk etme kararı aldıktan sonra; tabir-i caizse valizi, bavulu toplayıp Sopron deplasmanında son maçına çıktığında nasıl oynadı hatırlayın. Bir yerlerden o maçın videosunu bulun. Olmadı şu sayfadan maça dair istatistiklere bakın. Ne demek istediğimi daha net anlayacaksınız. Penny Taylor sahaya çıktığı an babasını tanımayacak kalitede ve hırsta bir oyuncudur.
Blogu yakından takip edenler bilir. Penny Taylor'a olan hayranlığım ciddi boyutta. Bu bağlamda, yukarıdaki satırları belki bazı önyargılarla da yazıyor olabilirim ama son olarak şunu demek isterim. Neden bilmiyorum ama Taurasi'nin yokluğu o kadar da yıkım olmadı benim için. Elbette dünyanın şu anki en büyük kadın basketbolcusu olduğunun farkındayım. Ve bu yorumum, "eski sevgili kevaşe olurmuş" türünden bir tepki de değildir. Fakat ben, Penny'i her daim daha çok sevdim, her koşulda takım oyunu için daha yararlı bir oyuncu olarak gördüm. Kadın basketbolunu yakından takip eden Neo'nun, "Taurasi size Rusya deplasmanında maç kazandırır ama Penny Euroleague'de her maçta sizi ayakta tutar" gibilerinden bir yorumu vardı. İşte belki de ben bu sebepten Penny'nin dönmesine -biraz zoraki de olsa- daha çok seviniyorum. Fenerbahçe için dönmedi, şahsi menfaati için döndü diyenler olacaktır. Şu anki futbol takımını düşünün, yerli oyunculardan kaç tanesi salt Fenerbahçe sevdası için oradan duruyor ki? Üstelik burada yabancı oyunculardan bahsediyoruz. Bir Alex var çok farklı olan. Zaten bu yüzden adamı yere göğe sığdıramıyoruz ya. Fenerbahçe tribünleri, "hadi ben kaçtım" diyen ama sonra istediği parayı bulamayınca tıpış tıpış dönen Lugano'yu bugün hala sahiplenirken, Penny'e neden bu kadar olumsuz bakıyor anlamadım? Sosyal medyanın gücü mü acaba?
"Penny Taylor da gitsin" diyebilmek bu kadar kolay olmamalı yahu. Yazıktır. Günahtır. Yapmayın, etmeyin...
Şimdi mesele nedir? Taurasi... Diana Taurasi, Galatasaray'la anlaştı malumunuz.
Şu an Fenerbahçe taraftarının kendisine bazı konularda tepkisi olması gayet doğal. Taurasi'ye malum süreçte destek veren, WADA'ya mektuplar yazan takımın taraftarları bir yanda; öte yanda ise en başından beri Taurasi'nin doping yaptığını iddia eden, hatta Fenerbahçe'nin şampiyonluğunu bu doping skandalına bağlayan ve sitelerinin girişine "modafinil" resimleri koyan takımın taraftarları... Bunlları yan yana, alt alta, üst üste koyduktan sonra bu transferin ilk etkisi Fenerbahçeli bünyesinde "garip" olacak haliyle. Bu bakımdan işin etik kısmı basketbolseverlerin yorumuna kalsın.
Lakin şunu belirtmekte de fayda var. Diana Taurasi "kesseniz damarlarım Sarı-Lacivert akar" diyecek bir oyuncu olmadığından (ki olsa ne olur, başka başka renkler için bu lafları deyip 180 derece dönen futbolcuları hatırlayın) ve her şeye rağmen profesyonel bir yabancı oyuncu olduğundan gayet olabilir bir şeydi bu transfer ve nitekim oldu.
Şimdi yukarıdakilere dair toparlama cümleleri kurduktan sonra tekrardan Penny Taylor'a dönecek olursak; Taurasi'nin karşı tarafa gittiğini öğrenen Fenerbahçe taraftarı, forumlardan, sosyal medyadan ilginç tepkiler vermeye başladı. "Penny Taylor'ı da alsınlar", "Penny de gelmesin o zaman", "Penny de gitsin" vb. birçok tepki. Açıkçası bunları görünce insan n'oluyor yahu diye sormadan edemiyor. Tümer Metin'i, Fatih Akyel'i, Emre Belözoğlu'nu, Mehmet Topuz'u ve en son Kaya Peker'i zorla da olsa kabul etmişken (genelleme yapmıyorum elbete, bu isimleri hala hazmedemeyen taraftarlar da var neyse ki); Penny Taylor'a sanki Beşiktaş kapalısıyla Fenerbahçe'ye karşılıklı küfür etmiş gibi, Fenerbahçe taraftarına saldırmış gibi, "Fenerbahçe'de ölsem de oynamam" demiş gibi vesaire vesaire vesaire aşırı tepki göstermenin sebebini anlamak güç.
Penny Taylor, bundan sonra Diana Taurasi Boğaz'ın karşı yakasında diye Galatasaray maçlarında gerçek oyununu oynamayacak mı? Bir garip imalar falan... Penny'i hiç tanımıyormuş gibi tepkiler veriliyor. Penny Taylor, Hacettepe skandalı sonrası yaşadıkları gerekçesiyle İstanbul'u terk etme kararı aldıktan sonra; tabir-i caizse valizi, bavulu toplayıp Sopron deplasmanında son maçına çıktığında nasıl oynadı hatırlayın. Bir yerlerden o maçın videosunu bulun. Olmadı şu sayfadan maça dair istatistiklere bakın. Ne demek istediğimi daha net anlayacaksınız. Penny Taylor sahaya çıktığı an babasını tanımayacak kalitede ve hırsta bir oyuncudur.
Blogu yakından takip edenler bilir. Penny Taylor'a olan hayranlığım ciddi boyutta. Bu bağlamda, yukarıdaki satırları belki bazı önyargılarla da yazıyor olabilirim ama son olarak şunu demek isterim. Neden bilmiyorum ama Taurasi'nin yokluğu o kadar da yıkım olmadı benim için. Elbette dünyanın şu anki en büyük kadın basketbolcusu olduğunun farkındayım. Ve bu yorumum, "eski sevgili kevaşe olurmuş" türünden bir tepki de değildir. Fakat ben, Penny'i her daim daha çok sevdim, her koşulda takım oyunu için daha yararlı bir oyuncu olarak gördüm. Kadın basketbolunu yakından takip eden Neo'nun, "Taurasi size Rusya deplasmanında maç kazandırır ama Penny Euroleague'de her maçta sizi ayakta tutar" gibilerinden bir yorumu vardı. İşte belki de ben bu sebepten Penny'nin dönmesine -biraz zoraki de olsa- daha çok seviniyorum. Fenerbahçe için dönmedi, şahsi menfaati için döndü diyenler olacaktır. Şu anki futbol takımını düşünün, yerli oyunculardan kaç tanesi salt Fenerbahçe sevdası için oradan duruyor ki? Üstelik burada yabancı oyunculardan bahsediyoruz. Bir Alex var çok farklı olan. Zaten bu yüzden adamı yere göğe sığdıramıyoruz ya. Fenerbahçe tribünleri, "hadi ben kaçtım" diyen ama sonra istediği parayı bulamayınca tıpış tıpış dönen Lugano'yu bugün hala sahiplenirken, Penny'e neden bu kadar olumsuz bakıyor anlamadım? Sosyal medyanın gücü mü acaba?
"Penny Taylor da gitsin" diyebilmek bu kadar kolay olmamalı yahu. Yazıktır. Günahtır. Yapmayın, etmeyin...
3
Çarşamba, Mayıs 11, 2011
Salı, Mayıs 03, 2011
Babasının kızından : ''Severiz şaşırtmayı''
Fenerbahçe taraftarı, sever herkesi şaşırtmayı.
Yaptığımız koreografilerle her hafta gösteriyoruz bunu.
Cumartesi oldu. Heyecanlıyım yine, koreografiye gideceğim. Babam götürecek mi acaba diye düşünüyorum. YGS kötü geçmiş, her güne 1-0 geriden başlıyorum zaten. 'Sen otur ders çalış.' diyebilir ne de olsa. Bir de dersaneye gitmedim o gün, oldu 2-0.
Oturdum ders çalışmaya, durumu kurtarmak için.
Hiç Fenerbahçe için ders çalıştınız mı? Ya da sınavınızın olduğu gün çalışmayı bırakıp maça gidip gece sabahlara kadar ders çalışıp uykusuz kaldınız mı? Ben yaptım işte.
Saat 3 oldu, kapattım kitapları. E hadi baba dedim, gidelim.
Düştük yine yollarına.
Geciktik biraz. Vardık stada. İçeriye girdik. Hava günlük güneşlik. Baktıkça büyülendim. İster istemez yüzümde tebessüm oldu.
Sanki uzun zamandır görme hayali kurmuş, ilk defa görüyormuş gibi bakıyordum stada; aşkla, hayranlıkla.
Çıktım tribüne, ikişerli gruplar halinde çalışmaya başladık. Biri karton ve bildiriyi tutarken, diğeri bantladı. Birkaç kişide koreografi fotoğrafı vardı, yönlendirdi bizi.
Saatler geçti. İndik, çıktık merdivenlerden, karton kesti elimizi, acıktık, susadık bazen. Yorulduk, midemiz bulandı hatta bant koparmaktan.
Önceden utanır, sıkılırdım; kimseyi tanımıyorum diye. Ama bu sefer öyle olmadı. Senelerdir aynı evi -mabedi- paylaşmış olmanın verdiği samimiyettendi bu sanırım.
Besteler söyledik, güldük, eğlendik.
1-2 saate biter diye düşünürken 6 saat oldu. Karşı tribüne geçtim, baktım şöyle bir. Gülümsedim yine, şükrettim Fenerbahçe'liyim diye. Stad hazırdı artık, maç saatini beklemeye başladık.
Ertesi gün oldu, maç başlamak üzere. Kartonlar kalktı havaya. Şaşırttık yine herkesi. Gururla bakıyordu herkes ekrana, kartonlar havada, büyük bir iş yapmanın vermiş olduğu gurur ve mutluluk...
Ve ilk yarı gelen iki gol, kaçan goller, oyuncularımızdaki hırs, şampiyonluğa inanan yüzler, avaz avaz bağırılan, haykırılan o anlar...
Şampiyonluğa bir adım daha...
Maç bitiminde herkesin derin bir nefes alıp 'ohh' demesi, yüzlerdeki 'şampiyonluk inancı'...
Eve gidip başımı yastığa koyduğumda birkez daha anladım ki 'Fenerbahçeli olmanın gururu bizlere yeter'...
Emeği geçen herkese teşekkürler...
misafir yazar: Kübra Gürsel
not: Grup CK Facebook sayfasından alıntıdır.
Yaptığımız koreografilerle her hafta gösteriyoruz bunu.
Cumartesi oldu. Heyecanlıyım yine, koreografiye gideceğim. Babam götürecek mi acaba diye düşünüyorum. YGS kötü geçmiş, her güne 1-0 geriden başlıyorum zaten. 'Sen otur ders çalış.' diyebilir ne de olsa. Bir de dersaneye gitmedim o gün, oldu 2-0.
Oturdum ders çalışmaya, durumu kurtarmak için.
Hiç Fenerbahçe için ders çalıştınız mı? Ya da sınavınızın olduğu gün çalışmayı bırakıp maça gidip gece sabahlara kadar ders çalışıp uykusuz kaldınız mı? Ben yaptım işte.
Saat 3 oldu, kapattım kitapları. E hadi baba dedim, gidelim.
Düştük yine yollarına.
Geciktik biraz. Vardık stada. İçeriye girdik. Hava günlük güneşlik. Baktıkça büyülendim. İster istemez yüzümde tebessüm oldu.
Sanki uzun zamandır görme hayali kurmuş, ilk defa görüyormuş gibi bakıyordum stada; aşkla, hayranlıkla.
Çıktım tribüne, ikişerli gruplar halinde çalışmaya başladık. Biri karton ve bildiriyi tutarken, diğeri bantladı. Birkaç kişide koreografi fotoğrafı vardı, yönlendirdi bizi.
Saatler geçti. İndik, çıktık merdivenlerden, karton kesti elimizi, acıktık, susadık bazen. Yorulduk, midemiz bulandı hatta bant koparmaktan.
Önceden utanır, sıkılırdım; kimseyi tanımıyorum diye. Ama bu sefer öyle olmadı. Senelerdir aynı evi -mabedi- paylaşmış olmanın verdiği samimiyettendi bu sanırım.
Besteler söyledik, güldük, eğlendik.
1-2 saate biter diye düşünürken 6 saat oldu. Karşı tribüne geçtim, baktım şöyle bir. Gülümsedim yine, şükrettim Fenerbahçe'liyim diye. Stad hazırdı artık, maç saatini beklemeye başladık.
Ertesi gün oldu, maç başlamak üzere. Kartonlar kalktı havaya. Şaşırttık yine herkesi. Gururla bakıyordu herkes ekrana, kartonlar havada, büyük bir iş yapmanın vermiş olduğu gurur ve mutluluk...
Ve ilk yarı gelen iki gol, kaçan goller, oyuncularımızdaki hırs, şampiyonluğa inanan yüzler, avaz avaz bağırılan, haykırılan o anlar...
Şampiyonluğa bir adım daha...
Maç bitiminde herkesin derin bir nefes alıp 'ohh' demesi, yüzlerdeki 'şampiyonluk inancı'...
Eve gidip başımı yastığa koyduğumda birkez daha anladım ki 'Fenerbahçeli olmanın gururu bizlere yeter'...
Emeği geçen herkese teşekkürler...
misafir yazar: Kübra Gürsel
not: Grup CK Facebook sayfasından alıntıdır.
Pazartesi, Mayıs 02, 2011
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Başlıksız Yazı
En son 2018'de Fenerbahçe'de bir şeylerin değişeceğine, eski düzenin yok olacağına inanarak bir yazı karalamışım. Ali Koç'tan n...
-
Geçenlerde blogdan " Meşin Yuvarlağın Beyazperde Serüveni "ne dair bir araştırma yapıyorum, diye yazmıştım. Bitirebilirsem buraya ...
-
All about Turkey from alcinoo on Vimeo . Short film in stop-motion, 4'46". Photo shooting: August 09, Istanbul Turkey Animation: ...