Süper Lig'in ilk maçında galibiyet çıkaran Fenerbahçe'nin, 2. hafta Trabzonspor'la başlayan ve dün akşamki Bursaspor maçına kadar olan hedef maçlarda da galibiyeti yok. 8 haftalık bu dönemi şöyle bir inceleyecek olursak;
2. hafta Trabzonspor'la deplasmanda karşılaştı Fenerbahçe. Bursaspor'la birlikte ligin organizasyonu en iyi olan iki takımından biri Trabzonspor. Bu deplasmana Fenerbahçe'nin genç kaleci Mert'le gitmesi tartışıldı ama orada kaybedilen 3 puanı Mert'e bağlamak mantıklı olmaz. Aslında Fenerbahçe ilk yarıda gayet iyi oynamış, oyuna sonrada giren Stoch'un performansı göz doldurmuştu. Her ne kadar hanesine puan ekleyememiş olsa da, Fenerbahçe'nin ileriki günler içi umut vaad ettiğini söylemek mümkündü.
4. hafta Kayseri deplasmanına giden Fenerbahçe, karşısında defansif oyunu neredeyse mükemmele yakın oynayan ve fizik olarak da hayli iyi durumda olan Kayserispor'u buldu. Bu maçta Fenerbahçe sahada varlık gösteremedi. Aykut Kocaman'ın yedek stoper götürmeyişi sorgulandı ve Fenerbahçe bir hedef maçtan daha eli boş döndü. Bu kez hem puan kaybı, hem de kötü futboldu tartışılan.
5. hafta Fenerbahçe sahasında sezona iddialı giren ve bu maç için de favori gösterilen Beşiktaş'la karşılaştı. Geçtiğimiz senelerde oynadığı derbilerde serinkanlı futboluyla galibiyetler alan Fenerbahçe'yi bu kez sahada görmek mümkün değildi. Daha çok kontra atak kollayan bir deplasman takımı hüviyetindeydi. Buna elbette Beşiktaş'ın o gün Fenerbahçe'ye nazaran daha organize olan görüntüsü de sebep oluyordu. Yine de Fenerbahçe bu maçta öne geçen ve farkı kaçıran taraf oldu. İlk yarının son 15 dakikalık bölümünde Fenerbahçe yüzde yüzlük bir sürü fırsattan yararlanamadı. Maçın ikinci yarısında oyunun kontrolü tekrar Beşiktaş'a geçti, bu bölüm ağırlıklı olarak Fenerbahçe sahasında oynandı. Gol için saldıran Beşiktaş'ın defansında boşluk bulmayı amaçlayan Fenerbahçe, yine önemli pozisyonlara girip değerlendiremedi. Maçın sonlarına doğru gelen penaltı golüyle, Fenerbahçe derbiden 1 puanla ayrıldı. Öne geçen ama skoru koruyamayan bir görüntü çizmişti Fenerbahçe. Dahası böylesine ehemmiyetli maçlarda bu kadar çok pozisyon harcamanın da ceremesini çekmişti. Bu maçta Fenerbahçe adına eksiler çoğunluktaydı, bunları başında tabii ki skoru koruyamama gelmekteydi ama bazı artılar da vardı; bunlardan en önemlisi, Dia ve Niang ikilisinin Fenerbahçe'nin hücum alternatifi olduklarının tescillenmiş olmasıydı (Alex'in olmadığı veya devreye giremediği zamanlarda).
9. hafta bir başka hedef maç Galatasaray derbisi vardı malum. Bu maç öncesi rakibin yaşadığı olaylı hafta, Fenerbahçe'nin bu maça yeterince motive olamamasına sebep oldu. Ve tabii Galatasaray cephesinde de itici etmen oldu. Fenerbahçe'nin ilk yarı boyunca ciddi bir şey yapmadığı, daha çok Galatasaray orta sahasına emanet olduğu bir derbiydi. İkinci yarı fizik yetersizlik sebebiyle geriye yaslanan Galatasaray üzerine gereken şekilde gidemedi Fenerbahçe. Oyun her ne kadar Galasataray sahasında oynanıyor görünse de, Fenerbahçe'nin etkili oynadığını söylemek güçtü. Rakibin ancak hakemin es geçtiği kartları görmesi sebebiyle eksik kalması durumunda Fenerbahçe'nin gole gidebileceği bir maç olurdu izlenimi vardı. Fenerbahçe'nin son 10 yıldaki en kötü Galatasaray maçıydı. Bu maçta Fenerbahçe'nin maçın gidişatına isyan etmeyen bir havası vardı, Fenerbahçe bir hedef maçı daha kazanamazken, kafalardaki soru işaretleri arasında en belirgin olan şey bu idi .
Ve dün akşam, 10. hafta maçı, Bursa deplasmanı. Son şampiyon ve şu an ligde namağlup tek ekip olan Bursaspor karşısına çıktı Fenerbahçe. Maç öncesi işler Fenerbahçe'nin aleyhine gibiydi. Defansta iyi bir uyum yakalayan Lugano-Yobo ikilisinden Lugano cezalıydı. Dahası yerine oynayacak isim artık iyice kuşkuyla bakılan Bilica'ydı. Hücumda da Fenerbahçe eksikti. Dia ve Niang gibi iki eksikle maça çıktı Fenerbahçe. Maçın ilk yarısında geçen haftaki Fenerbahçe'den eser yoktu. Takım adeta uykudan uyanmış gibiydi. Zico döneminde kazanılan en büyük özelliklerden biri olan, zorlu deplasmanlarda topa sahip olan, daha serinkanlı olan taraf olma özelliğini sahaya tekrar yansıttı Fenerbahçe. Rakibin orta sahasındaki en etkili isim olan Batalla'yı kilitlemenin yanı sıra, kanatlarda da rakibini büyük ölçüde durdurmayı başardı. Hücumda ise Emre ve Alex'in harika performanslarıyla ağırlığını koydu Fenerbahçe. İlk yarının son 10 dakikasında Bursaspor'un neredeyse orta saha çizgisinden kazandığı faulleri bile etkili bir duran top organizasyonuna çevirme denemelerini saymazsak, Fenerbahçe adına belki de sezonun en iyi futbolu vardı sahada. İkinci yarı ise garip bir şey oldu. İşte bu noktada yine skoru koruma refleksi devreye girdi. Yine anlamsız geriye yaslanma hastalığı. Günümüz futbolunda topu ayağında tutmanın en iyi alternatif olduğu böylesi durumlarda, Fenerbahçe yine geleneksel olanı yaptı. Geriye yaslandı. Bunu Aykut Kocaman'ın istediğini düşünmek hata olur. Sahadaki oyuncuların istem dışı yaptıkları bir şey belki de bu. Öyle görünüyor ki, Fenerbahçeli oyuncuların büyük kısmı hala böyle maçlarda öne geçen takımların en büyük artılarından olan özgüven duygusunu kazanamamalarıyla alakalı. Burada iş yine Aykut Kocaman'a ve takımın lider vasıflı oyuncularına düşüyor. Tabii bu her maça sahadaki birkaç oyuncuya fırçalayan Emre'nin yaptığının dışında bir şekilde yapılsa daha sağlıklı olur gibi.
Yazıyı okurken akıllara, "Hedef maçlardan kasıt nedir?" diye bir soru gelebilir. Hedef maçlar; şampiyonluk yolundaki en ciddi rakiplerle oynanan karşılaşmalar ve elbette ki Avrupa Kupası maçlarıdır. Fenerbahçe'nin, özellikle Zico yönetiminde bu maçlardaki etkili oyunu ve zaferleri dün gibi akılda. Bu da Fenerbahçe'yi son yıllarda bilhassa Galatasaray ve Beşiktaş'tan önde gösteren en büyük olguydu. Belki Zico'nun ikinci senesinde derbileri kazandığı halde şampiyonluğu alamayan Fenerbahçe'si hatırlatılabilir, ama ortada bir gerçek var ki şampiyonlukta yolunda başarılı olan takımlar ekseriyetle rakiplerini yenip hem puan olarak öne geçen hem de moral anlamında da onları altına alana takımlardır.
Bugün Aykut Kocaman, hanidir Aziz Yıldırım'ın ağzında olan "ısıran, saldıran takım" gerçeğini inşa etmek isterken, bu bağlamda çok yerinde transferler yapsa da, Fenerbahçe'nin yazıda bahsi geçen hedef maçlardan da zaferlerle çıkması da elzemdir. İlk 10 haftalık periyota bakıldığında zaten Fenerbahçe'nin şu anki esas sorunun bu tip maçlar olduğu görülebilir. İlk yarının bitimine yedi hafta var ve Fenerbahçe'yi nispeten daha kolay maçlar beklemekte. Bu periyodu hasarsız atlatan bir Fenerbahçe, şampiyonluk yolunda en ciddi ekiplerden biri olacaktır. Buna inancım tam.
not: Aykut Kocaman'a ve onun bu takımda bir şeyleri değiştirirken, daha sağlam şeyleri oturtma çabasında olduğuna inanan biri olarak bu yazıyı yazdığımı da hatırlatayım. Bu yazı Aykut Kocaman'ı her fırsatta karalama derdinde olanlar kervanına katılmak amacıyla değil, Fenerbahçe'nin an itibariyle eksik olan yönünü göstermek için yazılmıştır.