Cumartesi, Ekim 30, 2010

Hedef Maçları Kazanamama Sorunu

Sezon başında Young Boys ve PAOK ile oynanan 4 maçtan 2 beraberlik, 2 mağlubiyet çıkardı Fenerbahçe. Hem Şampiyonlar Lig'ine katılma şansını yitirdi, hem de Uefa Avrupa Lig'ini kaçırdı. Bu 4 maçta da taraftarın ve tabii Aykut Kocaman'ın arzuladığı futbolun sahaya yansımadığı görüldü.

Süper Lig'in ilk maçında galibiyet çıkaran Fenerbahçe'nin, 2. hafta Trabzonspor'la başlayan ve dün akşamki Bursaspor maçına kadar olan hedef maçlarda da galibiyeti yok. 8 haftalık bu dönemi şöyle bir inceleyecek olursak;

2. hafta Trabzonspor'la deplasmanda karşılaştı Fenerbahçe. Bursaspor'la birlikte ligin organizasyonu en iyi olan iki takımından biri Trabzonspor. Bu deplasmana Fenerbahçe'nin genç kaleci Mert'le gitmesi tartışıldı ama orada kaybedilen 3 puanı Mert'e bağlamak mantıklı olmaz. Aslında Fenerbahçe ilk yarıda gayet iyi oynamış, oyuna sonrada giren Stoch'un performansı göz doldurmuştu. Her ne kadar hanesine puan ekleyememiş olsa da, Fenerbahçe'nin ileriki günler içi umut vaad ettiğini söylemek mümkündü.

4. hafta Kayseri deplasmanına giden Fenerbahçe, karşısında defansif oyunu neredeyse mükemmele yakın oynayan ve fizik olarak da hayli iyi durumda olan Kayserispor'u buldu. Bu maçta Fenerbahçe sahada varlık gösteremedi. Aykut Kocaman'ın yedek stoper götürmeyişi sorgulandı ve Fenerbahçe bir hedef maçtan daha eli boş döndü. Bu kez hem puan kaybı, hem de kötü futboldu tartışılan.

5. hafta Fenerbahçe sahasında sezona iddialı giren ve bu maç için de favori gösterilen Beşiktaş'la karşılaştı. Geçtiğimiz senelerde oynadığı derbilerde serinkanlı futboluyla galibiyetler alan Fenerbahçe'yi bu kez sahada görmek mümkün değildi. Daha çok kontra atak kollayan bir deplasman takımı hüviyetindeydi. Buna elbette Beşiktaş'ın o gün Fenerbahçe'ye nazaran daha organize olan görüntüsü de sebep oluyordu. Yine de Fenerbahçe bu maçta öne geçen ve farkı kaçıran taraf oldu. İlk yarının son 15 dakikalık bölümünde Fenerbahçe yüzde yüzlük bir sürü fırsattan yararlanamadı. Maçın ikinci yarısında oyunun kontrolü tekrar Beşiktaş'a geçti, bu bölüm ağırlıklı olarak Fenerbahçe sahasında oynandı. Gol için saldıran Beşiktaş'ın defansında boşluk bulmayı amaçlayan Fenerbahçe, yine önemli pozisyonlara girip değerlendiremedi. Maçın sonlarına doğru gelen penaltı golüyle, Fenerbahçe derbiden 1 puanla ayrıldı. Öne geçen ama skoru koruyamayan bir görüntü çizmişti Fenerbahçe. Dahası böylesine ehemmiyetli maçlarda bu kadar çok pozisyon harcamanın da ceremesini çekmişti. Bu maçta Fenerbahçe adına eksiler çoğunluktaydı, bunları başında tabii ki skoru koruyamama gelmekteydi ama bazı artılar da vardı; bunlardan en önemlisi, Dia ve Niang ikilisinin Fenerbahçe'nin hücum alternatifi olduklarının tescillenmiş olmasıydı (Alex'in olmadığı veya devreye giremediği zamanlarda).

9. hafta bir başka hedef maç Galatasaray derbisi vardı malum. Bu maç öncesi rakibin yaşadığı olaylı hafta, Fenerbahçe'nin bu maça yeterince motive olamamasına sebep oldu. Ve tabii Galatasaray cephesinde de itici etmen oldu. Fenerbahçe'nin ilk yarı boyunca ciddi bir şey yapmadığı, daha çok Galatasaray orta sahasına emanet olduğu bir derbiydi. İkinci yarı fizik yetersizlik sebebiyle geriye yaslanan Galatasaray üzerine gereken şekilde gidemedi Fenerbahçe. Oyun her ne kadar Galasataray sahasında oynanıyor görünse de, Fenerbahçe'nin etkili oynadığını söylemek güçtü. Rakibin ancak hakemin es geçtiği kartları görmesi sebebiyle eksik kalması durumunda Fenerbahçe'nin gole gidebileceği bir maç olurdu izlenimi vardı. Fenerbahçe'nin son 10 yıldaki en kötü Galatasaray maçıydı. Bu maçta Fenerbahçe'nin maçın gidişatına isyan etmeyen bir havası vardı, Fenerbahçe bir hedef maçı daha kazanamazken, kafalardaki soru işaretleri arasında en belirgin olan şey bu idi .

Ve dün akşam, 10. hafta maçı, Bursa deplasmanı. Son şampiyon ve şu an ligde namağlup tek ekip olan Bursaspor karşısına çıktı Fenerbahçe. Maç öncesi işler Fenerbahçe'nin aleyhine gibiydi. Defansta iyi bir uyum yakalayan Lugano-Yobo ikilisinden Lugano cezalıydı. Dahası yerine oynayacak isim artık iyice kuşkuyla bakılan Bilica'ydı. Hücumda da Fenerbahçe eksikti. Dia ve Niang gibi iki eksikle maça çıktı Fenerbahçe. Maçın ilk yarısında geçen haftaki Fenerbahçe'den eser yoktu. Takım adeta uykudan uyanmış gibiydi. Zico döneminde kazanılan en büyük özelliklerden biri olan, zorlu deplasmanlarda topa sahip olan, daha serinkanlı olan taraf olma özelliğini sahaya tekrar yansıttı Fenerbahçe. Rakibin orta sahasındaki en etkili isim olan Batalla'yı kilitlemenin yanı sıra, kanatlarda da rakibini büyük ölçüde durdurmayı başardı. Hücumda ise Emre ve Alex'in harika performanslarıyla ağırlığını koydu Fenerbahçe. İlk yarının son 10 dakikasında Bursaspor'un neredeyse orta saha çizgisinden kazandığı faulleri bile etkili bir duran top organizasyonuna çevirme denemelerini saymazsak, Fenerbahçe adına belki de sezonun en iyi futbolu vardı sahada. İkinci yarı ise garip bir şey oldu. İşte bu noktada yine skoru koruma refleksi devreye girdi. Yine anlamsız geriye yaslanma hastalığı. Günümüz futbolunda topu ayağında tutmanın en iyi alternatif olduğu böylesi durumlarda, Fenerbahçe yine geleneksel olanı yaptı. Geriye yaslandı. Bunu Aykut Kocaman'ın istediğini düşünmek hata olur. Sahadaki oyuncuların istem dışı yaptıkları bir şey belki de bu. Öyle görünüyor ki, Fenerbahçeli oyuncuların büyük kısmı hala böyle maçlarda öne geçen takımların en büyük artılarından olan özgüven duygusunu kazanamamalarıyla alakalı. Burada iş yine Aykut Kocaman'a ve takımın lider vasıflı oyuncularına düşüyor. Tabii bu her maça sahadaki birkaç oyuncuya fırçalayan Emre'nin yaptığının dışında bir şekilde yapılsa daha sağlıklı olur gibi.

Yazıyı okurken akıllara, "Hedef maçlardan kasıt nedir?" diye bir soru gelebilir. Hedef maçlar; şampiyonluk yolundaki en ciddi rakiplerle oynanan karşılaşmalar ve elbette ki Avrupa Kupası maçlarıdır. Fenerbahçe'nin, özellikle Zico yönetiminde bu maçlardaki etkili oyunu ve zaferleri dün gibi akılda. Bu da Fenerbahçe'yi son yıllarda bilhassa Galatasaray ve Beşiktaş'tan önde gösteren en büyük olguydu. Belki Zico'nun ikinci senesinde derbileri kazandığı halde şampiyonluğu alamayan Fenerbahçe'si hatırlatılabilir, ama ortada bir gerçek var ki şampiyonlukta yolunda başarılı olan takımlar ekseriyetle rakiplerini yenip hem puan olarak öne geçen hem de moral anlamında da onları altına alana takımlardır.

Bugün Aykut Kocaman, hanidir Aziz Yıldırım'ın ağzında olan "ısıran, saldıran takım" gerçeğini inşa etmek isterken, bu bağlamda çok yerinde transferler yapsa da, Fenerbahçe'nin yazıda bahsi geçen hedef maçlardan da zaferlerle çıkması da elzemdir. İlk 10 haftalık periyota bakıldığında zaten Fenerbahçe'nin şu anki esas sorunun bu tip maçlar olduğu görülebilir. İlk yarının bitimine yedi hafta var ve Fenerbahçe'yi nispeten daha kolay maçlar beklemekte. Bu periyodu hasarsız atlatan bir Fenerbahçe, şampiyonluk yolunda en ciddi ekiplerden biri olacaktır. Buna inancım tam.

not: Aykut Kocaman'a ve onun bu takımda bir şeyleri değiştirirken, daha sağlam şeyleri oturtma çabasında olduğuna inanan biri olarak bu yazıyı yazdığımı da hatırlatayım. Bu yazı Aykut Kocaman'ı her fırsatta karalama derdinde olanlar kervanına katılmak amacıyla değil, Fenerbahçe'nin an itibariyle eksik olan yönünü göstermek için yazılmıştır.

Salı, Ekim 26, 2010

Dereyi Görmeden Paçaları Sıvamayalım Artık!

Değerli Fenerbahçeliler, takımdaşlarım, renkdaşlarım (Antu forum stayla): Büyük konuşmamayı öğrenmek için daha kaç olay yaşamak gerek acaba? (yazıya samimi girişi kes!) Hadi Denizli'de kaçan şampiyonluk ilk olaydı, kimse öngöremezdi nitekim. Peki bundan birkaç sene sonra bu kez Trabzonspor'u yenememe, şampiyonluğu son hafta Bursaspor'a teslim etme durumu? Ve tabii sonrasında yaşananlar...

Bu olay ders olmuştur herhalde diye düşünürken Galatasaray derbisi öncesi, dereyi görmeden paçaları sıvamış gibi olunmadı mı yine? Her ne kadar kuvvetli bir istatistiksel hadise olsa da ortada, neredeyse zamanında Galatasaraylıların düştüğü hata misalinden pota takmaya varacak iddialar dolaştı ortada. 5'den 6'dan aşağı gol sayısı söyleyen çok azdı sanki. "1-0 olsun bizim olsun dediğimde" ise buna cevaben "mağlubiyet kabul ederim" diyenler oldu. Yahu el insaf! Maçı oynamadan kazanmanın formülünü biliyor da, bu biçare Fenerliden saklıyorsanız, çok ayıp ediyorsunuz derim öyleyse. Öyle bir hava oluştu ki, çift gol atıp tek sayacağız modundaydı bir çok kişi. Ve tekrar ediyorum, büyük konuşmanın akabinde kaçan iki şampiyonluğu gören taraftar kitlesi yapıyor bu hatayı. Yapmayın etmeyin. Hani bir yandan Aziz Yıldırım ve yönetimini Denizli deplasmanında elden kaçan şampiyonluk için eleştiriyor ve aynı hataya Trabzonspor maçında düştükleri için eleştiriyor ve "aynı hatayı hatayı iki kere yapmak..." falan filan diyoruz ya, öyleyse taraftar olarak bizlerin yaptığına ne demeli? Biraz da özeleştiri yapmak gerek öyle değil mi? Hiç mi hatamız yok maçı kazanmadan kutlamalara başlamada?

Şimdi iki şey söylenebilir bu yazının üstüne; birincisi ben iddialı konuşmadım, temkinli yaklaştım diyenler çıkabilir. Ben de onlardan biriydim. Anlıyorum sizleri. Bu yazıda "Ahmet, Mehmet, Ayşe" diye tek tek isim sayamacağımıza göre böyle yazmak icap etti diyorum. İkincisi; yenilmedik sadece berabere kaldık, diyenler olacaktır. Evet. Bu doğru ama maç öncesi kutlamaları, geyikleri üzerine alınan bu bir puan sizi ne kadar mutlu etmiştir, orası tartışılır herhalde.

Uzun lafın kısası, biraz daha az gaza gelmeye çalışsak ve maçı sahada kazanmadan cebe üç puan indirilmeyeceğini düşünebilsek daha iyi olur. Yoksa, alınan beraberlik bile mağlubiyet etkisi yapmakta. İster bunun farkında olun ister olmayın...

not: maça dair de üç beş şey yazılabilirdi ama tribünde yaşanan ve her geçen gün daha çok can sıkan görüntünün üzerine ne desem muhabbet dönüp dolaşacak tribüne gelecek diye vazcaydım.

Cumartesi, Ekim 23, 2010

Fenerbahçe-Galatasaray Nostalji Sekansı #2

3 Mayıs 1989 tarihindeki Fenerbahçe'nin 3-0'dan 3-4'e getirerek kazandığı Türkiye Kupası Çeyrek final maçından bir kare. Fotoğrafta topu kapma mücadelesi veren ikiliden soldaki bilmeyen azdır herhalde. Daha sonra Galatasaray'a transfer olan Fenerbahçeli Hasan Vezir. Diğeri ise Galatasaraylı Yusuf Altıntaş. Hemen arkalarında Galatasaray'ın kaptanı Cüneyt Tanman. Fotoğraftakileri saymaya devam edecek olursak; Cüneyt Tanman'ın arkasında yine bir Galatasaraylı var. O da Mirsad Kovacevic (karıştırmıyorsak tabii). Sol tarafta yer alan futbolcuların en arkada olanı ise Fenerbahçeli Turan Sofuoğlu. Fotoğrafın ortasında, arka planda Galatasaraylı Muhammet Altıntaş var. Ve en son, pozisyona hayli uzak kaldığı halde bu karede yer alan oyuncu ise Fenerbahçeli İsmail kartal.

Tarih: 30.09.1973. Stad: İnönü. Fenerbahçe ile Galatasaray 0-0 berabere kalıyorlar. O günden böyle bir enstantane ve arka planda güzel bir tribün fonu hatıra kalıyor bugünlere...


1989 yılında oynanan TSYD kupasından bir kare. Maçı Galatasaray 1-0 kazanıyor. Erdal Keser atıyor golü. Fotoğraftakiler ise Galatasaraylı Tanju Çolak ve Fenerbahçeli Erdi Demir.

fotoğraflar: Oktay ağabeyin arşivinden...

***

7 Kasım 2008 tarihinde yayımladığımız Fenerbahçe - Galatasaray Nostalji Sekansı başlıklı ilk yazıya buradan ulaşabilirsiniz.

Çarşamba, Ekim 20, 2010

Totem İlle De Totem


Futbolla ilgili olan birçok kişi bilhassa takımlarının büyük maçları öncesinde ayrı bir heyecanla bekler o maçı. O maçın olduğu hafta ayrı bir yaşanır. Böyle maçlar öncesi ve tabii maç esnasında sürekli yapılan ve uğur getirdiğine inanılan davranışlar vardır. Taraftar bunları "totem" diye niteler ekseriyetle.

Birkaç gün önce Twitter'da Fenerbahçelilere ve Galatalatasaraylılara, "toteminiz var mı? Varsa nedir?" şeklinde bir soru sorduk (araya bir de Beşiktaşlı karıştırdık gerçi, onu da ekleyeyim) ve aşağıdaki cevapları aldık. Kimisi totemini yazdıktan sonra blogda yayımlanmamasını istedi, kimisi de ben not almadan yazdığı şeyi silmişti. Bu yüzden sadece not alabildiklerimi paylaşacağım aşağıda. Bu arada, totemimi paylaşırsam benim için artık bir değeri kalmaz diyenler de oldu. Bunu da söyleyelim...

Aşağıda kişilerin Twitter kullanıcı adlarıyla paylaştıkları totemleri bulabilirsiniz.

(@hakancoban): "Maçları hep aynı koltuğun aynı köşesinde izlerim. Ne zaman başka koltuğa geçsem gol yeriz."

(@NYG_) : "Bir önce kazanılmış maçtaki şartları oluşturmaya çabalarım. Yer, ışık, kıyafet, içecek vb."

(@enisgocerliler) : "Evde oturduğum belirli bir yer var ve hiç değişmez, her maç orada otururum. Bir de rakip takım ataklarında elleri çapraz yaparım."

(@HabipT) : "Uğurum içine girmekte fena halde zorlandığım arkasında Lefter yazan ilk orijinal formam (70 kiloyken aldım 90 kiloyum suan)."

(@burakblack) : "Bir yüzüğüm var, onu takıyorum." (Gs tarafı)

(@emrenas855) : "10 senedir izlediğim ve yenildiğim Fener deplasmanını bu sefer izlemiyorum. Totemim bu."


(@lordrickojoel) : "Çubuklu giyilir. Santrayla birlikte rabbi yessir okunur, üflenir. 'Haydi Fener' denilir."

(@semihtali) : "Maçın başından sonuna kadar oturduğum yerden asla kalkmam. Kalkarsam hep gol yiyoruz çünkü."

(@beercholic ) : "Ben her Galatasaray maçı öncesi msn, facebook ve twitter profil resmimi Kirsten Dunst olarak değiştiriyorum, heh heh..."

(@hakanyesilyurt ) : "Benim totemim bu sefer kaybederiz kesin demek eşe dosta..."

(@burcindedeoglu) : "Maç sırasında uyumak ve umursamamak en etkili totemim."

(@ergunozgun) : "Gs ataklarında, top bizim kaleden uzaklaşana kadar, sağ elimle sol kolumu sıkarım. Top kaleye yaklaştıkça, şiddetini arttırım."

(@omerlaziale) : "Kahvaltıda izliyorum genellikle (maç 12'de başladığı için). Ve en az bir sevmediğim takım puan kaybediyor."

Sahada İşini Yapanlara Saygı (Tribün Dergi)



http://www.youtube.com/watch?v=ENrVwwjmjNQ
http://www.facebook.com/video/video.php?v=438351772986
http://www.tribundergi.com

Reklamveren: Tribün Dergi
Reklam Yazarı: İlkay Yıldız
Sanat Yönetmeni: Atilla Karabay
Yönetmen: Mert Baykal
Prodüktör: Sevinç Metuçin Öktem, Berna Parlak, Eser Fırat
Prodüksiyon: Zihin Açıklığı

Salı, Ekim 19, 2010

Alex Alex Alex!


Türk futbolunu yakından takip eden ve profiline baktığımızda Bursaspor sempatisi olduğunu gördüğümüz bir Japon arkadaş Alex'e sorar; "Sao Paolo, İstanbul, Tokyo, Paris... Hangi şehri seviyorsun?" Tabii sanırım 'Google Translate' kullanarak bir çeviri yaptırmış olsa gerek ki tam anlamıyla kuramamış yukarıdaki soru cümlesini. Neyse Alex anlıyor tabii soruyu ve yukarıdaki cevabı veriyor: "İstanbul."

Alex'in İstanbul cevabı gururumu okşadı valla, ne yalan söyleyeyim şimdi. Twitter hesabının arka planında kendi memleketinin bayrağının yanında Türkiye bayrağını ve tabii Fenerbahçe'nin bayrağını kullanmasını görmek de daha bir coşturdu beni. Samimiyetine inanıyorum çünkü Alex'in.

Neyse, satırlarıma burada son vereyim en iyisi. Duygusala bağlayacağım yoksa ve nemlenecek kelimelerimdeki her bir harf tek tek...

Cumartesi, Ekim 16, 2010

Haybeden Gerçeküstü Lakırtılar #26


* "Nasıl gemide giderken ilerlememiz kıyıdaki nesnelerin geri çekilmesiyle, dolayısıyla da küçülmesiyle kendini belli ediyorsa, ihtiyarlamamız da büyük yaşlardaki insanların bize genç görünmeleriyle kendini belli eder." Arthur Schopenhauer

* Twitter, Feysbuk (bunu da neden okunuşuyla yazıyorsam artık) vb. sosyal mecralarda aynı şeyi yazıyorsun eleştirisi de ne saçmadır. Twitter'a başka, Feysbuk'a başka yazsam eleştirilmesi gereken şey esas bu olmalı. Oramız buramız ayrı oynasın mı istiyorsunuz, nedir olay?

* Yıldırım Demirören'ini de Ntv Spor'da katıldığı programda biraz izledikten sonra fikrim değişmedi: lafına en çok güveneceğim başkan Sadri Şener.

* Twitter'daki "bio" kısmına şunu yazmış bir hatun kişi: "age 25 oldu hala akli kafasinda kafasi da bosh deil :p." Eyç 25 oldu ha! O da güzel monako.

* "Hiddink'in tek derdi para" diye eleştiri mi olur lan? İyice uçtu millet. Babasının hayrına mı çalışacaktı adam?

* Ne elbiseler gördüm içinde insan yok, ne kadınlar gördüm üzerinde elbise yo... Yok lan, böyle değildi sanırım.

* Çocuk taklidi yapan kızlardan tiskiniyorum. Dünyalı dostum, anlamadın galiba: tiskiniyorum.

* Murat Kazanasmaz'ın trafiğin son durumunu bildirmediği bir haber bülteni izlenmez, izlenmemeli.

* 70 milyonluk ülkeden çocuk oyuncu çıkmıyor mu ya? Hep aynı çocuk dizilerde demiştim geçenlerde. Hala aynı şeyi düşünüyorum.

* Feysbuk'un ilk günlerinde (yani memlekette daha yeni yeni keşfediliyorken) tanımadığım bir abi ekleme talebi yollar. "Hayırdır abi?" diye sorarım kendisine. Tanışıyor muyuz gibilerinden... "Yo, ben sadece deniyorum da..." diye cevap verir. Neyi deniyorsun la manyak?

* Allen Iverson gelmesin diye ülkeyi kötüleyesim var. Gelme hacı abi, yollara tükürüyoruz.

* Feysbuk'un 'People you may know' bölümünde Ercan Taner'in çıkması. Evet, tanıyorum abi. Öte yandan Ercan Taner'in Feysbuk'ta bir hesabının olmadığını açıklaması. Ne kadar meraklı millet, meşhur simalar adına çakma hesap açmaya.

* Fenerbahçe'nin korfbol takımı var mıydı? Yoksa açalım bence.

* Aybars Hünalp, "Fenerbahçe'nin kadın voleybolcuları Dünya Güzellik Yarışmasına davet edilse yeridir." diye yazmıştı geçenlerde .Bunu ben desem, anında sapık diye damgalanırdım.

* Chuck Lorre da Alex gibi; koşmuyor ama çok üretken.

* Imdb'deki "Ezelus" meselesi hala devam ediyor. İlginç.

* Erin Cummings'i giyinik görse, tanımayacak arkadaşlarım var.

* Kediyi öldüren psikopata verilen tepkilere katılmakla birlikte, öldürülen tüm masumlar için aynı tepki vermek elzemdir derim. Herhangi bir canlıya yapılan vahşete hayır! İnsan, hayvan, bitki vs. ayrım yapmadan.

* Bu da son Feysbuk tespiti olsun. Bu kez nedense bol bol Feysbuk üzerinden şekillendi tesptiler... Feysbuk kapatılırsa hakkaten de en çok üzülecek olanlar sabah akşam Yılmaz Özdil yazısı paylaşanlar olur (gibi geliyor bana yoksa şüphen mi var?)

* "Çoğunluğun azınlık tarafından yönetimi tiranlıktır; azınlığın çoğunluk tarafından yönetimi de tiranlıktır. Her iki durumda da ‘senin istediğin gibi değil, bizim istediğimiz gibi yapacaksın’ kuralı geçerlidir." Herbert Spencer

Bütün Dostlarım

"Benim namaz kılan arkadaşım da var...
Aplanıp ev soyan arkadaşım da var..."

Cuma, Ekim 15, 2010

Rıdvan Dilmen ve Aykut Kocaman

1988-89 sezonundaki Karşıyaka maçından bir kare. Maçı Fenerbahçe 2-1 kazanıyor. Fotoğrafta Aykut Kocaman'ın gol sevinci ve arkada ona koşan Rıdvan Dilmen.

foto: Oktay ağabeyin arşivinden...


İnönü

Şimdi önüne sponsoru Fi Yapı'yı alan İnönü stadına ait eski bir kare.
1974 senesinden.

foto: Oktay ağabeyin arşivinden...

Gözlemci

Bir gözlemci, bir gözlemciye; gel beraber Fenerbahçe tribünlerini gözlemleyelim demiş.
Resmin üzerine tıkladığınızda gözlemcinin not ettiği detayları daha net göreceğinizi hatırlatalım. Abimiz biraz uçmuş veya bütün gözlemci raporlarında bu kadar detay var da, bizim niye haberimiz olmadı şimdiye dek mi desek?

47. Altın Portakal Ödülleri

47. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin Kusturica eksenli tartışmanın etkisiyle geçtiğini düşünenlerdenim. Bunun aksini iddia edenler olsa da...

Ödüllerde beklenildiği üzere en iyi film ödülünü Seren Yüce'nin 'Çoğunluk' filmi aldı. Seren Yüce aynı zamanda en iyi yönetmen ödülünü de aldı.

Ödülleri kazananlar şöyle:

KISA VE BELGESEL FİLMİ ÖDÜLÜ

Jüri Özel Ödülü: Dönüşü Olmayan Yol ve Ordu'da Bir Argonot
Dijital Film Akademisi Ödülü: Bisiklet ve Teneke
En İyi İlk Belgesel: Ofsayt
En İyi Kısa Film: Berf
En İyi Belgesel: Anadolu'nun Son Göçerleri

ULUSAL YARIŞMA

En İyi Sanat Yönetmeni: Nihat Düşko (Hayde Bre)
En İyi Kurgu: Aylin Zoi (Gölgeler ve Suretler)
En İyi Müzik: Mircan (Kar Beyaz)
Jüri Özel Ödülü: Press
En İyi İlk Film: Gişe Memuru
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Cengiz Bozkurt (Kavşak) ve Rıza Akın (Saç)
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Ayşen Gruda (Kâğıt)
En İyi Erkek Oyuncu: Serkan Ercan (Gişe Memuru) Bartu Küçükçağlayan (Çoğunluk)
En İyi Kadın Oyuncu: Clauria Cardinale (Sinyora Enrica İle İtalyan Olmak)
En İyi Senaryo : İlksen Başarır ve Mert Fırat (Atlı Karınca)
En İyi Yönetmen: Seren Yüce (Çoğunluk)

ALTIN PORTAKAL: ÇOĞUNLUK

foto: ntvmsnbc.com
ödül listesi: sigarayaniklari.blogspot.com/

Salı, Ekim 12, 2010

Millilerle Her Şey Mümkün



Azerbaycan kornerinden yediğimiz süpersonik golden sonra TTNet'in reklam sloganı daha bi' manidar oldu: "Millilerle her şey mümkün"

not: sahada oyunu geçtim, mücadele namına (Hamit ve Emre hariç) bir şey ortaya koymayan bir takım olunca maç yazıları da böyle oluyor artık.

Cumartesi, Ekim 09, 2010

Auf Wiedersehen!



Almanya - Türkiye maçından sonra birçok kişi şu an Hiddink'in kadro tercihini, sahada beğenmediği oyuncuları, ve Mesut Özil'i konuşuyor ve muhtemelen yarın da konuşacak.

Ben çok uzatmadan, maçı şöyle değerlendirmek istiyorum: maçın 3-0 bitmesi, Almanların daha büyük farkı kaçırması, 3.golden sonra stadı terk eden Türklere Almanların "auf wiedersehen" diye bağırması... Benim açımdan gecenin rezaletinin özeti budur.

foto: ntvspor.net

Çarşamba, Ekim 06, 2010

Semih vs. Pletikosa


Semih'in son dakikada gelen golünü Pletikosa'dan dinlemek de zevkli oluyor. O ana tekrar dönüyorsun falan...

Ne maçtı ama!

Pazartesi, Ekim 04, 2010

İngiliz Tribünlerinden Çıkan O Ses



Kim ne derse desin, dünya üzerinde futbol sahalarında duyulmuş ve duyulacak en güzel ses efekti İngilizlerin gol sevinçlerinde çıkardıkları sestir, hafız...

Yukarıdaki videoyu Oğuz az evvel twitter'dan pasladı. Bahsettiğim şey budur aşağı yukarı. Bi' de Liverpool ve Gerrard olunca daha tadından yenmez olmuş bu video...

Daha şukelasını gördüm, ahanda şurada diyerek link paylaşımı yapacaklar varsa yorumlarını bekleriz tabii.

video link: http://www.youtube.com/watch?v=PKAdqPxdlF8

Pazar, Ekim 03, 2010

Monica Belluci Aşkı

Önce Guti'nin tişörtünde görmüştüm.

Dün akşam da Stoch'un tişörtünde...

Böyle bir akım mı var?
Hayır, varsa haberimiz olsun. Biz de hastasıyız Monica'nın.

Bi' de Stoch'un yanındaki kişi için kız arkadaşı diyorlar. Bu doğruysa, Stoch'un üzerinde Monica Belluci'yi taşımasına pek laf etmiyor herhalde. Gerçi Monica bu tabii, boru değil ama bizim memleketteki hatun kişiler n'olursa olsun böyle şeyleri (genelde böyle birlikte takılırken) sorun ettikleri için bu durumu biraz garipsedim.

Mamudo Kurban #2

Adam golcü beyler...
Nazar değmesin beyler...

foto: Fenerbahce.org

Cuma, Ekim 01, 2010

Elyın

"Elyın yalan söylüyordu..." kısmıyla yarmıştır. Okunası hala gelmesi için karikatürün üstüne tıklanması lazım diye belirtmek de fayda var.

What The F..k!


Alex Alex olalı böyle zulüm görmedi denebilir herhalde. "Alex koşmuyor yeaaa!!!" klişesinden de öteye geçmiş bir elemanın yorumuna gel.

not: Yukarıdaki yorum Goal.com Türkiye'nin feysbuk sayfasından alıntıdır.

Başlıksız Yazı

 En son 2018'de Fenerbahçe'de bir şeylerin değişeceğine, eski düzenin yok olacağına inanarak bir yazı karalamışım. Ali Koç'tan n...