Türklerin İngilizce ile imtihanı
İngilizcenin dünyanın en popüler dillerinden biri olduğu su götürmez bir gerçek. Küreselleşmenin hızıyla birlikte hayatın her alanında uluslararasında gerçekleşen herhangi bir iletişimde en çok kullanılan dil belki de İngilizce.
Günümüzde birçok iş ilanında artık olmazsa olmaz kriterlerden biri “ileri düzeyde İngilizce bilen” elemanken yine bu ilanlara başvuran birçok kişi otomatikman bu özelliğe sahip olduğunu belirtiyor.
Başvurulan iş kolunda belki hiç İngilizce konuşulmayacak olsa bile her ilanda İngilizce bilen eleman arandığı için ülkemizde İngilizce bilmemek ayıplanacak bir hadise gibi olmaya başladı. Peki gerçekten herkes İngilizce biliyor mu, konuşabiliyor mu? İşte orası tartışılır.
Dünyanın 44 şehrinde 7 dilde yabancı dil eğitimi veren EF Education First Uluslararası Dil Merkezlerinin 2014 yılında yayımladığı rapora göre ülkemizin milletlerarası İngilizce seviyesi dipte. Araştırmada 63 ülkenin yeterlilikleri sıralanırken Türkiye 47. sırada yer almış. Neden dipte o zaman denecek olursa, Avrupa ülkeleri arasında sıralamada sonuncu durumdaymışız.
2014’teki aynı araştırmada hiç mi olumlu bir gösterge yok denebilir. Elbette ki var. Türkiye İngilizcesini geliştiren ülkeler arasında Kazakistan’dan sonra 2.sırada yer almış. Yine bu verilere göre Türkiye’de kadınlar erkeklere göre daha iyi İngilizce konuşuyormuş.
Üniversitede yabancı dil bölümünde okumuş ve hali hazırda İngilizce öğretmenliği yapan biri olarak bu tespite katıldığımı belirteyim. Yabancı dil bölümlerinde ve İngilizce öğretmenleri arasında kadınların hegemonyası var. İngilizce öğretmeni dendiğinde insanların aklına öncelikle kadın öğretmenler geliyor. Ülkemizde kadınların İngilizce konusunda erkeklerden önde olduğunu kabul etmek gerek. 2016’da yayımlanan yabancı dil yeterlilik endeksinde ise durum yine pek içi açıcı değil maalesef. Bu kez 72 ülke arasında araştırma yapılmış, Türkiye 52.sırada yer almış. Fikir vermesi açısında söylemek gerekirse Bulgaristan, Romanya gibi ülkeler bize göre oldukça üst sıralarda. Araştırmada ülkeler yabancı dil yeterliliklerine göre 5 ayrı kategoriye ayrılıyor. Türkiye ne yazık ki en düşük yeterlilik sıralamasının olduğu bölümde. Şu soru sorulabilir; İngilizceyi kafaya bu kadar çok takmaya gerek var mı? Kimseye bir dili zorla öğretmek, sevdirmek niyetinde olunmamalı elbette. Ancak dünyaya açılma arzunuz varsa İngilizceye çok ihtiyaç duyarsınız.
Örneğin meseleyi ticari açıdan ele alalım. British Council’in araştırmasına göre eğer bir mağazalar zinciri uluslararası tedarikçileriyle İngilizce fiyat pazarlığı yapamıyorsa yaklaşık %20-30 kar kaybı yaşayabilirmiş. Veya yine başka bir örnek; İtalya inşaat sektöründe tedarikçilerle yürütülen görüşmelerden sağlanan maliyet tasarrufunun en az %50 si İngilizce dilinde yapılan anlaşmalardan geliyormuş. Örnekleri ticaret ve inşaat sektörü üzerinden verince akıllara turizm sorusu gelebilir. Tabii ki konu turizm ve İngilizce olunca bu dilin sektörde can damarı olduğu muhakkak. Bu anlamda seyahat acentelerinin iş hacminin %90’ı yabancı ortaklarla kurulan İngilizce becerisine bağlı. İngilizcenin evrensel önemine işaret eden sayılardan bahsettikten sonra neden bu ülkede İngilizce öğrenemiyoruz sorusuna geri dönelim. Başbakan Binali Yıldırım geçtiğimiz aylarda yaptığı bir konuşmasında Türkiye’deki yabancı dil seviyesinin yetersizliğinden bahsederken yakın zamanda ortaokul 5.sınıflarda yabancı dil ağırlık sınıfları olacağını söyledi. Peki 5.sınıflara hazırlık sınıfı getirmek tek başına yeterli olabilir mi? Bu soruya evet cevabını vermek zor. Çoğu İngilizce öğretmeni müfredat sıkıntısıyla boğuşuyor. British Council Türkiye ve Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) 12 ilde yaklaşık 21 bin öğrenci, veli ve öğretmenle yaptığı araştırmada bu konuyu irdelemiş.
İngilizce öğrenmekte en büyük sorun, bu dersin iletişim dili olarak değil, tıpkı tarih, coğrafya dersi gibi işlenmesi, gramer ağırlıklı olması, konuların her yıl aynı şekilde tekrar edilmesi diyor araştırmaya katılanlar. Yani dersin yıllar içinde “eğlenceli” olmaktan çıkıp “sıkıcı” hale gelmesinden bahsedilmiş. Araştırmaya göre; 5. sınıfta İngilizce dersini sevenlerin oranı yüzde 80 iken, bu oran 12. sınıfa geldiklerinde yüzde 37’ye geriliyor. İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu biri olarak bir ek yapmam gerekirse bilhassa devlet okullarındaki imkansızlıklar varken yabancı dil ne kadar başarıyla öğrenilebilir? Bugün bir Fen Bilimleri dersi öğretmeni nasıl ki deneylerini yapabilmek için Fen laboratuvarına, bir Bilişim öğretmeni Bilgisayar laboratuvarına ihtiyaç duyuyorsa; bir İngilizce öğretmeninin de öğrencilerinin dört temel dil becerisini (okuma,yazma, konuşma ve dinleme) iyi öğrenebilmeleri için yabancı dil laboratuvarına ihtiyacı var. Bir önceki derste matematik dersi işlenen bir sınıfı yabancı dil öğrenme moduna sokmak için sınıf oturma düzenini değiştirmek sonra diğer ders için bir daha eski haline sokmak yorucu oluyor. Öğrencileri sınav maratonu içinde bir de İngilizce ile uğraş diyerek müfredata boğarken bir de birbirleriyle pratik yapmalarının zor olduğu klasik oturma düzeniyle oturtursanız ne kadar başarılı olabilirsiniz?
Bir başka sorun ise öğrencilerin öğrendikleri dili pratik yapma sahası bulmakta zorlanması. Taşımalı eğitimin olduğu bir dağ köyündeki öğrenci misal, öğretmeni ve sınıf arkadaşları dışında kiminle pratik yapabilir? İnternet kullansın demeyin lütfen. Bu çocuklar kendi köylerinde okul olmadığı için devlet onları ücretsiz servislere bindirip başka bir köydeki okul merkezine götürüyor. Uzmanlara göre bir öğrencinin İngilizcesini geliştirebilmesi için günlük 4-5 saat bu işe vakit ayırması lazım. Bu çok ciddi bir süre elbette. Girmesi gereken çok sınav olan bir öğrenci İngilizceye günlük 4-5 saat ayıramayabilir. Diyelim ki günlük 4-5 saat İngilizce çalışabildiniz ve Türkiye’de düzenli bir pratik yapma ortamı da buldunuz. Öğrendiklerinizi turistik bir gezide en temel ihtiyaçlarınızı karşılayabilecek şekilde kullanmak için 6 ay, günlük yaşamında temel ihtiyaçlarınızı karşılamak için ise 12 aylık bir süreye ihtiyacınız var. Bu noktada yine işin içinde biri olarak belirtmek isterim ki; maddi imkanlar elveriyorsa ana dili İngilizce olan bir ülkeye gidip orada 3 aydan fazla bir süre kalmak hepsinden daha iyi yöntem. Tabii gittiğiniz yerde İngilizceye maruz kalmalısınız. Oraya gittiğinizde iletişim için Türkleri aramamanız gerek. Ülkemizde yapılan en sık hatalardan biri İngilizce öğrenirken teoriye boğulmak. Bu dili kulağınızla değil de gözünüzle öğrenirseniz, yani klasik ezberlerle çalışırsanız bir yere varamazsınız. İngilizce sözlükte tüm kelimelerinin anlamını bilmek sadece kuru bilgidir. O kelimelerin doğru telaffuzunu bilmiyorsanız bu dili etkin konuşamazsınız.
İngilizce’nin farklı bir matematiği var. Herhangi bir sözel dersi çalışıyor gibi bu dili tam anlamıyla öğrenemezsiniz. Son olarak elbette hayatta hiçbir şey için çok geç değildir ancak bazı şeyler için de doğru zamanda işe girişmenin gerekliliği de bir gerçek. 60 yaşından sonra İngilizce öğrenemezsiniz iddiasında değilim tabii ki, ancak 6 yaşındaki bir çocuk size göre daha avantajlı bu konuda.
Dünyada şu an bilgi çok çabuk ortaya çıkarken çok çabuk da unutuluyor. Bu hıza yetişmekte zorlanabilirsiniz. Önümüzdeki günlerde “yabancı dil öğreniminde tavsiyeler” gibi bir bölüm yaparsak daha detaylı biçimde neler yapılmalı anlatırız. Ama şimdilik şunu belirteyim. Bir amacınız olması gerektiği kadar, öğrenmek istediğiniz dile karşı önyargılarınız varsa onları da yok etmelisiniz. Ve ilgi duyduğunuz konulardan başlayarak hayatınıza İngilizce’yi katmaya çalışın. Bu sayede “İngilizce anlıyorum ama konuşamıyorum” insanlarından bir farkınız olacaktır.
Devamı da gayretinize kalmış.
0 comments:
Yorum Gönder