Fenerbahçe için dün geceki maç son 2 yılın en önemli maçıydı. Buna Galatasaray'la geçtiğimiz sezon oynanan final maçı da dahil. Artık ağızlara pelesenk olan "3 Temmuz'dan bu yana..." cümlesinde zikredilen tarihten bu yana Fenerbahçe camiası türlü çetrefilliklerin olduğu malum bir süreçten geçti. Camiadaki herkes S. Moskova karşısında turu geçip Şampiyonlar Ligi'ne girmeyi hayal ediyordu şüphesiz. Bu olasılık gerçekleşseydi Fenerbahçe cephesinde maddi manevi ciddi bir rahatlama hissi oluşacaktı.
Spartak, güç dengesi açısından ne Fenerbahçe'nin çok üstünde bir takım ne de çok altında. Eş değer güçlerde denebilir iki takım için. Lakin S. Moskova'nın Fenerbahçe'ye oranla turu geçmeye yaracak avantajları küçümsenmeyecek boyuttaydı. Yerel lige erken başlama artısı, böylesi ön elemelerde önemli bir ayrıntıdır. Keza Spartak'ın öyle ya da böyle taktik disiplinden kopmayan bir görüntüsü vardı. Evet, dünkü maçta 10 kişi kaldıktan sonra zaman zaman aciz görüntüler izlettirdiler defanslarında ama bu da doğaldır. Kendi liglerinde çok yorucu (uzaklık anlamında) bir deplasman ardından İstanbul'a geldiler. İkinci yarıda bir adam eksik kaldılar ve turu koruma gayretiyle doğal refleksle geriye yaslandılar. Bu bölümde Fenerbahçe'nin canlanması da eş zamanlı oldu. Belki soyunma odasında yapılan etkili bir konuşma belki de futbolcuların "var gücümüzle saldırılalım artık" düşüncesinde buluşması sayesinde gelişti bu durum.
Fenerbahçe oyunun ikinci yarısında turu geçebilmek için yapması gereken şeyleri yaptı ama bunlar yetmedi. Bu takımın Avrupa kupalarında futbol anlamında şansız olduğu bir gerçek (Galatasaray derbilerinde ne kadar şanslı ise Avrupa'da da tam tersi bu durum). Direkten dönen toplar, rakip kalecinin belki de hayatındaki en iyi maçlarından birini çıkarması vesaire... Lakin olmayınca olmuyor işte. Son 2 yılın en önemli maçında Fenerbahçe istediğini alamadan veda etti Devler Ligi'ne.
Dünkü maçta bazı görüntüler vardı ki, insan onları hatırlayınca "nasıl veda etmesin ki bu takım?" diyor. Maçtaki son kornerde ofsayta düşmeyi nasıl becerdi bu oyuncular? Karşılarına oturup şunu bir anlatın bakalım demek geliyor insanın içinden mesela. Fenerbahçe'nin dünkü kadrosunda defansa bakıyorsunuz. Kalede şu an Milli Takımı kalecisi Mert var, sağ ve sol bekler yine Milli Takım'dan. Ve stoperlerden biri de öyle. Fakat bu olumluymuş gibi görünen durum sahada hiç öyle değil. Hasan Ali'nin olduğu sol kanat iki maçta da otoban oldu. Hasan Ali o kadar kötü göründü ki, geçtiğimiz sezon performansı üzerine sıkça tartışmalar dönen Ziegler'i özler oldu tribünler. İlk maçta ters kademeye girmeyi akıl edememesi üzerine Emenike'nin golü. İkinci maçta yenilen golde rakibin sağ açığına o kadar kolay koşu alanı ve gol pası verebileceği ortamı sağladı ki, oyuncunun temel futbol bilgisinden yoksun olduğuna dair şüpheler oluşabilir kafalarda. Yine aynı golde Ari'yi durduramayan daha sonrasında yerden kalkıp da peşinden koşmaya zamanı kalmayan bir Egemen görüntüsü var ki, o da rakiplerin hızlı hücumcuları karşısında bu sene sıkça görebileceğimiz bir sahne olabilir bundan sonra da.
İlk maçın iyi isimlerinden Selçuk Şahin dün gerçekten kötüydü. Kötü başladı ve öyle bitirdi. Üst üste yaptığı hatalara rağmen hala iyi niyetle bir şeyler yapmaya çabaladıysa da bir türlü istediklerini yapamadı. Tribünden de tepki gördü sonra. Burada ayrı bir konuya girmek lazım. Fenerbahçe seyircisi (taraftar değil dikkat edin, seyirci diyorum) akıl almaz bir şuursuzluk sergiliyor hanidir. Bu topluluk daha önce hem Zico'ya, hem Alex'e hem de dün takım kaptanı Selçuk'a yuh çekti. Dünkü maçın kurbanı yalnızca Selçuk muydu? Turu kaybetme sebebi olan tek kişi miydi o sahada? Elbette hayır. Zaten böyle durumlarda sahadaki oyuncunun moralini daha da bozacak tepkiler çok anlamsız. Eğer illa bir tepki verilecekse burada beğenmediğiniz oyuncuyu hala takımda tutan veya o'nu sahaya koyan isimlere sonradan yapmanız daha makul olur. Selçuk özelinde ayrıca kurulması gereken bu cümle tabii. Selçuk herkesin de gördüğü üzere Baroni gibi gamsız değil, kaçak güreşmiyor. Yetenekleri kısıtlı, bu doğru. Ancak kaçmıyor. Her seferinde ileriye oynamaya çabalıyor. Böyle çabalayan bir görüntüsü varken bu denli bir tepkiyi hiç hak etmedi. Kolunda kaptanlık bandı varken hele hiç hak etmedi.
Alex dün oyuna girdikten sonra duran toplardaki bilinen etkinliğiyle turu getirebilirdi. Ancak olmadı. Araya şu yorumu da sıkıştırmak gerekirse; Alex Fenerbahçe'ye çok şey verdi. Ne var ki, S. Moskova maçı öncesi takındığı tavır ve camiayı içine soktuğu (bu tartışmada Aykut Kocaman ve yönetim de hatalı elbet) pozisyon itibariyle turun kaçmasına psikolojik anlamda neden olan isim oldu. Alex'in bu tavrını görüp Kaptan'a bunu yakıştıramayan Fenerbahçeli sayısı da ciddi boyutta. Bunu kimse göz ardı etmemeli. O hala taraftarın sevgilisi, her koşulda hala desteklenecek bir isim, fakat taraftarın kalbinde bir yara izi bıraktı bu sorundaki o'na yakışmayan hareketiyle. Oysa gönül isterdi ki bugün Alex'in sahaya çıkan kadroda veya sonradan katılımıyla dahil olmasından sonra yaptığı asistlerle, attığı gollerle turu geçip Şampiyonlar Ligi'ne katılmanın coşkusunu konuşsaydık. Bunca yıl taraftara keyif üstüne keyif yaşatan Alex keşke bu şekilde yaklaşmasaydı bu olaylara. Üzdü.
Dünkü maç sonrası Aykut Kocaman "direkten dönen toplar değil, bizdik" demiş. Doğru bir cümle. O direkten dönen toplar değildi. 2 yıldır türlü çalkantılarla sahada mücadele etmeye çalışan futbolcu ve teknik heyet kadrosundan oluşan bir takım var (yönetimi buraya dahil etmek istemiyorum). O takım son 2 yılın en önemli maçında direkten döndü. Çoğu Fenerbahçeli bu sabah gözlerini açtığında dün gece elenmiş olmayı hatırlayıp üzülerek güne başladı. Onlardan biri olan bu satırların yazarının halet-i ruhiyesini ise Alex meselesini de ekleyerek şu cümleyle özetlemek mümkün: "Şu ellerin taşı bana hiç değmez. İlle de dostun bir tek gülü yaralar beni."
Link: http://www.medyaspor.com/yazarlar/direkten-donen-bir-takim-3088460
1 yorum:
Ne güzel, Selçuk ve Christian konusunda benimle birebir aynı düşünen Fenerbahçeliler'de var... 10 yıldır özveriyle mücadele eden, o formayı tırnaklarıyla kazıyan adamdır Selçuk. Pazu bandının kolunda olduğu gün yuhalanmamalıydı. Her seferinde günah keçisi ilan edilen adamın suçu değil bunlar. 10 yıl olmuş hâlâ Selçuk'la CL umudu taşıyanların suçu yok mu hiç ? Teşekkürler
Yorum Gönder