Çarşamba, Mart 30, 2011

Bu Bir Pipo Değildir

"Ceci n'est pas une."

4. Yeşilçam Ödülleri



En iyi film: Çoğunluk
En iyi yönetmen: Reha Erdem (Kosmos)
En iyi senaryo: Seren Yüce (Çoğunluk)
En iyi kadın oyuncu: Demet Akbağ (Eyyvah Eyvah)
En iyi erkek oyuncu: Cem Yılmaz (Av Mevsimi)
En iyi yardımcı erkek oyuncu: Okan Yalabık (Av Mevisimi)
En iyi yardımcı kadın oyuncu: Melisa Sözen (Av Mevsimi)
En iyi görüntü yönetmeni: Uğur İçbak (Av Mevsimi)
En iyi müzik: Selim Demirdelen (Kavşak)
En iyi kurgu: Reha Erdem (Kosmos)
En iyi sanat yönetmeni: Hakan Yarkın (Yahşi Batı)
En iyi genç yetenek: Esme Madra (Çoğunluk)
En iyi ilk film: Çoğunluk (Seren Yüce)

Ödüller hakkında kısaca söylemek istediklerim; en başta Cem Yılmaz ödülü almasaydı halk sokağa dökülürdü. Hatta Facebook'taki "hayde" paylaşımı furyasının ardından bu halk ayaklanmasına Mark Zuckerberg bile bizzat katılabilirdi. Neyse ki Cem Yılmaz en iyi erkek oyuncu ödülünü aldı. Biz de hep beraber rahata erdik.

Çoğunluk, bir ilk film olmasına rağmen bu yıla damgasını vuran film oldu. Yeni Sinemacılar için de "biz ölmedik, buradayız" mesajı oldu bu film. Ödüllerde performans alanında Av Mevsimi kendini hissettirdi. En iyi kadın hariç üç oyuncu performansı ödülünü aldılar. Fazla ödül almasa da Kavşak da oldukça dikkat çeken filmlerden biriydi.

Son olarak da Reha Erdem... Eğer nisan ayındaki İstanbul Film Festivalinde de en iyi yönetmen ödülünü alırsa Altın Portakal, SİYAD ve Yeşilçam'dan sonra Türkiye'deki dördüncü prestijli ödülü de alarak kare as açmış olacak. Son filmi Kosmos anlatım olarak bu ülke standartlarının çok ilerisinde. Çıtayı oldukça yükseltmiş durumda ve her geçen gün daha da ileri gidiyor.

sigarayaniklari.blogspot.com'dan alıntıdır...

Pazar, Mart 27, 2011

Ne İçmiş Bu Arkadaş?

Fenerbahçe kadın basketbol takımı oyuncularından Angel McCoughtry bugün Twitter'dan takımın koç'unu hedef gösteren, ayrıca "ırkçılık" ile itham eden açıklamalar yaptı.

Bakalım Fenerbahçe yönetimi bu konuyla ilgili bir yaptırımda bulunacak mı? Yoksa mesele "Çooookkkkk aaaaağğğğğıııırrrrr" hesap sorulacağı söylenen ama hala bir gıdım yol alınamayan TBF ve Hacettepe Doping Merkezi'nden hesap sorma mevzusuna mı benzeyecek?

Bekleyelim de görelim...

Çarşamba, Mart 23, 2011

Yok Artık Fenerbahçe Yönetimi!



Türkiye’de taraftar olmak başlı başına büyük bir zorluk iken bir de buna gönül verdiğiniz kulübün yönetim kurulunun aleyhte yaptığı uygulamalar dahil olunca iş iyice çığrından çıkıyor. Fenerbahçe yönetiminin bilet konusunda uyguladığı faiş fiyat politikası senelerdir sarı lacivert renklere gönül veren biz ve bizler gibi milyonları bıktırdı.

Bu konuda gerek bloglarda gerekse taraftar siteleri ve forumlarda dertler dile getirilmiş ve Sayın Yönetim Kurulumuz sezon başında kombine bilet fiyatlarına zam yapmayarak, kale arkası bilet fiyatlarını da 33 TL’ye çekerek Büyük Fenerbahçe’nin Büyük taraftarını mutlu etmişti.

Geçtiğimiz sezonun son maçında kendi evimizde Trabzonspor ile berabere kalarak şampiyonluğu kaybetmemize ve Avrupa kupalarına erken veda etmemize rağmen Fenerbahçe taraftarı olarak bizler, görevimizi fazlası ile yerine getirerek gerek futbol takımımıza gerekse de Erkek-Kadın Basketbol ve Voleybol takımlarımız başta olmak üzere Fenerbahçe armasının mücadele ettiği her branşta elimizden geldiği kadar kulübümüze maddi ve manevi destek vererek görevimizi yerine getirdik.

Ligin ilk yarısını 9 puan farkla ikinci sırada tamamlamamıza rağmen Fenerbahçe camiası olarak arzu edilen birlik ve beraberliği göstererek takımımıza her zamankinden daha çok güvendik ve daha çok destek verdik. Hem yönetim kurulumuzun, hem teknik ekibimizin, hem futbolcularımızın gösterdiği büyük özveri hem de taraftarların oluşturduğu ambiyans ile 9 puanlık farkı eriterek liderliği de ele geçirdik.

Her şey bu kadar güzel giderken Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetim Kurulu’nun Bursaspor ile Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda oynayacağımız karşılaşmada kale arkası bilet fiyatlarını tekrar 44 TL’ye yükseltmesine her sene olduğu gibi bu senede anlam veremiyoruz. Takım içindeki prim sistemi nasıl belliyse bilet fiyatları da sezon başında belirleniyor. (Geçen sene FBTV’de Sayın Ali Koç ve Sayın Şekip Mosturoğlu bu konuyu böyle ifade etmişti.) Bilet fiyatları sadece derbi maç olarak kabul edilen Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor maçlarında artıyor, bu da zaten Fenerbahçe taraftarı tarafından da kabul görüyordu.

Umuyoruz ki Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetim Kurulu, Bursaspor maçını da derbi statüsüne aldık gibisinden mesnetsiz bir açıklama yapmaz. Kaldı ki tekrar edilemeyen bir başarıyı tesadüf olarak kabul eden zihniyet, Bursaspor’un sadece bir kez şampiyon olduğunu hatırlayacaktır.

Ligde liderliğe yükselip iyi bir form grafiği yakalar yakalamaz kale arkası bilet fiyatlarına getirilen zam ise maalesef yönetim kurulumuzun fırsatçılığını akıllara getiriyor. Kötü günde bu takıma destek veren taraftarın iyi günlerde ödülü bu mu olacaktı ? Madem bir zam oranı uygun gördünüz bu zam neden sadece kale arkası tribünlerine yapıldı ? Kötü gidişe son verilmesinin ardından uygulamaya konulan bu uygulama adaletsiz ve fırsatçı bir görünüm yarattığı gibi sadece kale arkası tribünleri hedef alınarak yapıldığı için ayrıca ‘’ayrımcı’’ bir uygulamayı da beraberinde getirmiştir.

Kadıköy Şükrü Saraçoğlu Stadı’nın baskılı ve etkili olmasındaki en büyük etken hiç kuşkusuz bu mabedi dolduran Fenerbahçe taraftarıdır. 90 dakika boyunca susmayan, sahaya görsellik katan ve tribün organizasyonlarının büyük bir kısmını başlatan tribünler de kale arkası tribünleridir. Bu tribünleri dolduranların çoğunluğunun öğrenci veya maddi bakımından orta ve alt gelirli taraftarlarımız olduğu da yıllardır bilinen bir gerçektir. Bugün bir öğrenci Fenerbahçe maçına gelmek istediği takdirde cebinden 70 – 80 TL civarında bir tutar vermek zorunda. Babasından veya annesinden aldığı harçlığı Fenerbahçe’ye harcayacak olan öğrencinin hafta içi okulda ne yiyeceği, arkadaşları ile neler yapabileceğini varın siz düşünün. Aynı şekilde asgari ücretle çalışan bir baba, eşini ve çocuğunu Fenerbahçe maçına götürmek istese sadece bilet fiyatı olarak cebinden 132 TL çıkartmak zorunda. Yani net maaşının neredeyse ¼ ünü sadece bilet fiyatı olarak vermek zorunda. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik şartlar da göz önüne alındığında Yönetim Kurulumuzun sadece kale arkası bilet fiyatlarını yeniden 44 TL’ye yükseltmesini şiddetle kınadığımızın bilinmesini isteriz.

Eğer Galatasaray maçında rakibimizin yeni stadındaki hasarın giderilmesi için bir fatura çıkardıysanız biz bu faturayı son maçta kaçan 2 şampiyonluk ile fazlasıyla ödedik zaten … Bu travmaların ardından ayağa kalkabildiysek bunda hiç olmazsa %1 bile olsa bir payımız var ve bunun ödülü ayrımcı bir uygulama ile bilet fiyatlarına yapılan zam olmamalıydı.

ilk11.blogspot.com'dan alıntıdır...

Pazartesi, Mart 21, 2011

"Hata Yaptım" Diyebilmek Erdemdir


Geçtiğimiz haftasonu İstanbul'da Fenerbahçe'nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen Voleybol Kadınlar Avrupa Şampiyonlar Ligi Dörtlü Final'inde Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom takımı, önce Fenerbahçe'yi yarı finalde, daha sonra da finalde Rabita Bakü'yü yenerek, kupayı kazandı.

Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom bilhassa yarı final maçındaki performansıyla Dörtlü Final'e daha iyi motive olduğunu gösterdi. Maç içerisinde de çok önemli anlarda sergiledikleri mücadeleyle finale çıktılar. Voleybol açısından bakarsak, Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom'un finale çıkmayı hak etmediğini söylemek doğru olmaz. Tabii bunda Fenerbahçe cephesinin dirençsizliği, maç içerisinde yaptığı hatalar da etkin oldu ama nihayetinde o maçta daha iyi olan taraf önce finale çıktı. Sonra da kupayı aldı. Tekrar etmek gerekirse, akl-ı selim sahibi hiçbir Fenerbahçeli'nin o maç sonrası "Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom bugün hiç hak etmeden kazandı", diyeceğini sanmıyorum.

Gelelim esas mevzuya. Maç sonrası Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom takımı oyuncularından Gözde Sonsırma ve Özge Kırdar Çemberci'nin sıcağı sıcağına yaptığı açıklamalar ve yine maç içerisinde aldıkları sayılar sonrası Fenerbahçe oyuncularına, teknik heyetine yaptıkları hareketler tartışma konusu oldu.

Sporcuların maç biter bitmez yaptıkları açıklamalar çok tehlikelidir. Maçın stresi ve yorgunluğuyla çok makul cümleler kurulmaz. Futbolcular bilhassa saçma sapan şeyler söylerler. Veya her daim bilindik o lafları (önümüzdeki maçlara bakacağız gibi). İşte bu sebeple, oyuncular maç sonu açıklama yaparken eskilerin tabiriyle "akım derken bokum deme" hatasına düşerler. Ve genellikle kazanılan maç, zafer vs. yerine başkalarına laf atılır, ucuz edebiyat yapılır. Bu da galibiyeti, kimi zaman da o görkemli zaferi gölgeler. Gözde ve Özge'nin maç sonrası demeçleri de tam anlamıyla böyle olmuş.

Önce o açıklamaları izleyin.




Sonra da bu açıklamalara haklı olarak verilen tepkiler sonrası, Gözde Sonsırma'nın Twitter'dan yaptığı yeni açıklamalara bakalım.

"Basın polemik yaratmaya çalışıyor!! Benim söylemediğim şeyleri ya da bana sorulan soruları sanki ben söylemişim gibi lanse ediyorlar!!"

"5 yabancıları vardı, onlar favoriydi ama biz takım ruhuyla kazandık dedim! Bunun neresi Fener'e taş!? Hürriyet gazetesi 'Gözde'den Fener'e taş' demiş"

"Sağ olsun kışkırtmak için yapmışlar ama olsun sıkıldım artık bu durumdan!! Şampiyonluğun sevincini doyasıya yaşadık, yaşayacağız da!!!

Şimdi açıklamaların olduğu videoyu izleyenlerin görmüş ve de duymuştur ki; Gözde Sonsırma sonradan söylediği gibi konuşmamıştır. Gayet kışkırtma diye tabir edilecek cümleler kurmuştur. Tam olarak şunları demiştir. (tabii jest ve mimikleri yazıya aktarmak zor ama nihayetinde yukarıda bir video var tekrar bakmak için)

"Fenerbahçe bugün 12 yabancıyla da oynasak biz yenecektik. Çünkü bu iş (yüreğini göstererek) burayla oluyor."

Şimdi Gözde Sonsırma demiş ki "Fener'e taş atmadım." Öncelikle, "Fenerbahçe bugün 12 yabancıyla da oynasa yenecektik" diyen bir sporcu acaba hangi takımdan bahsediyordu? Bunu sormak lazım. İkincisi; vermek istediği mesaj özünde "biz yüreğimizle oynadık, bu işler parayla olmuyor" anlamında. Evet, Gözde bu konu da haklı. Daha yürekten oynadılar ama siz bunubu şekilde söylerseniz, saçmalamış olursunuz. Sonradan verilecek tepkilere şaşırmamanız lazım. Farkındaysanız, kimsenin Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom'un galibiyetine tek kelime laf etmişliği yok iken, kendi başarılarını antipatik kılan yine Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom'un oyuncuları olmuştur. Ve yine bu iş parayla pulla olmuyor imasında bulunan Gözde Sonsırma'ya şunu hatırlatmalı. Oynadığınız takım mahalle mi, semt takımı mı? 3 müessese bir takımda birleşmiş. Paranın bol kullanıldığı bir takımdasınız. Herhalde size maaş olarak da para veriyorlar. Para yerine telefon falan veriliyorsa söyleyiniz tabii. Üstelik bu maaşların Fenerbahçe'den öyle hiç aşağı kalır yanı da yok. Hani Gözde biraz daha konuşsa, "zaten antremanlara akbille geliyoruz" diyecek zannediyor insan. İnsanlar başarılarından sonra böyle "fakirlik edebiyatı" yapmamalı. Zaferi gölgeler bunlar. Ve ek olarak bu kez Özge'nin videodaki açıklamaları; "Onların evinde final biz oynuyoruz" sözleri ve o gördüğünüz jest ve mimiklerle tabii.

Bu da aynı. İlave cümlelerle uzun uzun eleştirmeye gerek yok sanırım. Tekrar meselemize dönecek olursak.

Zaten sahada çok iyi mücadele ederek yenmişsin Fenerbahçe'yi. Laf atmasan, sadece mutlu olduğunu belirtsen bile bir şekilde mesajını vermiş olacaksın (biz hak ettik diye), lakin sen konuşarak hataya düşüyorsun. Daha sonra da kendimi savunayım derken, hata üstüne hata yapıyorsun. Basına suç atmak da kolay. Çarpıtıyorlar diyerek...

Neyse ki, video görüntü var. Neyse ki, insanlar maçı izledi. Alınan sayılardan sonra Fenerbahçeli oyunculara, teknik heyete tıpkı cuma gecesi derbide Kazım'ın Aykut Kocaman'a yaptığına benzer hareketler yaptığınızı gördü.

İnsan hataya düşebilir. Herkes hata yapabilir. Melek değiliz nihayetinde. Ama hatayı hatayla savunmak yerine, hatalıydım diyebilmek de bir erdemdir. Bunu her sporcudan beklemek sıradan bir sporseverin hakkıdır. Hele ki bir kadın sporcudan görmek, görebilmeyi daha çok bekler insanlar.

Bilmem, yeterince açık anlatabildim mi?

Empati!

Trabzonsporlular dün rakibin kendilerine maç sattığı iddiasıyla rahatsız oluyorlar ya, biz onu her hafta yaşıyoruz. Anlayın nelerle uğraştığımızı.

Deplasman Yasağı Yerine


Derbinin çirkin rakı şişesi konusunu, derbinin güzel konuğu Toshack’ın ağzından dinleyebildiniz mi bilmiyorum. Dün gece CNN Türk’e konuk olan Galli teknik adama, “derbilere rakip taraftar getirilmeli mi” sorusu yöneltildi. Toshack’ın cevabı manidardı: “Derbiye rakı şişesi getirilmese daha güzel olmayacak mı?”

Uğur Meleke'nin "Derbide Şaşırtan 10 Şey" başlıklı yazısından alıntıdır.

Cumartesi, Mart 19, 2011

Yeni Stad Eski Tarife

Gönülden geçen elbette hem şampiyonluk yolunda önemli bir virajı daha atlatmaktı, hem de Galatasaray'a yeni stadında ve oradaki ilk derbide ilk mağlubiyetini yaşatmaktı. Gönlümüzer göre oldu. Çok güzel oldu.

Semih'i orada boş bırakırsan, cezayı keser zaten.

Ve çok büyük topçusun Doktor!

Perşembe, Mart 17, 2011

Şampiyonluk İçin Saldır Fenerbahçe!

Kulübümüzün ev sahipliğinde 19-20 Mart tarihlerinde İstanbul Burhan Felek Voleybol Salonu’nda düzenlenecek CEV Avrupa Kadınlar Voleybol Şampiyonlar Ligi Dörtlü Finali organizasyonu'na artık çok kısa bir süre kaldı.

Fenerbahçemiz yarı final maçında bu cumartesi saat 18.00'de Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom'la karşılaşacak. Sarı Melekler'e inancımız ve güvenimiz tam. Önce yarı finalde Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom'u sonra da finalde karşısına çıkacak rakibi devirip Şampiyonlar Ligi Şampiyonu olacaklar... Olacağız!..

Şampiyonluk İçin Saldır Fenerbahçe!

grupck.com

Salı, Mart 15, 2011

Fener Bomba Peşinde!


Twitter'da spor medyasını takip etmek ayrı keyif vermekte. Güzel paylaşımlar oluyor. Onlardan biri yukarıdaki gazete küpürü. Ozan Şişli geçen hafta paylaşmış. Bugün Schuster'in Beşiktaş'tan istifa ettiği haberiyle birlikte bunu okumak/görmek garip oldu.

Fenerbahçe, Metin Aşık döneminde, Schuster ve Rummenigge'nin peşinde düşmüş. Orhan Vural da bunu o dönem haber yapmış. Sağ taraftaki Reha Erus imzalı Baggio haberi de ilgi çekici elbete.

foto: via Ozan Şişli

Pazartesi, Mart 14, 2011

Galatasaray-Fenerbahçe (Derbi Öncesi)

Fenerbahçe ve Galatasaray arasındaki rekabet Türk futbolunun şüphesiz en çok konuşulan rekabeti. Bu iki ezeli rakip hangi spor dalında karşılaşsa, bir şekilde iki takımın taraftarları da oraya gidip takımlarını sonuna kadar desteklemeyi ve müsabaka sonunda ezeli rakibini yenmenin coşkusunu kutlamak ister. Tabii bazen iki kulüp yönetiminin ortaklaşa aldığı o garip deplasman seyircisi yasağı kuralını saymazsak...

Futbolun çok konuşulduğu bu ülkede çok konuşulan bu rekabetin en çok konuşulduğu haftalar tabii ki futbolda bu iki ezeli rakibin karşılaştığı dönemler oluyor. Yine öyle bir haftaya girildi. Gerek hafta boyunca, gerekse de maç sonrası bir müddet bu derbi ve maçla alakalı tüm detaylar konuşulacak. Bu yazıda da maçın öncesine dair meseleleri irdeleyeceğiz.

Öncelikle bu derbi birçok açıdan ilginç olacak. Bunlardan biri de şüphesiz Galatasaray'ın yeni stadındaki ilk Galatasaray-Fenerbahçe derbisi olması. İki takım bugüne kadar farklı stadyumlarda, farklı şehirlerde maçlar yaptı ama ilkler özeldir düşüncesiyle bakarsak, çok ayrı değerlendirilecek bir maç olacak bu sebeple. İki taraf da maçı elbette kazanmak istiyor ama Seyrantepe'deki ilk maçı kazanmak daha bir anlamlı olacağından takımların maça hazırlanma aşamasında itici güç olabilecek etmenlerden biri de bu olacaktır dense, yanlış bir söz söylenmiş olmaz.

Ve yine stadyumla alakalı söylenebilecek başka bir şey ise; Galatasaray'ın Seyrantepe'de henüz maç kaybetmemiş olması da önemli bir detay. Galatasaray taraftarı belki de takımın genel görüntüsü itibariyle bunu şu an çok önemsemiyor olabilir ama bu önemli bir veridir. Öyle ya da böyle Galatasaray için avantaj hanesine eklenebilir maddelerden biridir. Tribündeki taraftarın maçın başlama düdüğüyle birlikte takımına destek vermesi olasılığıyla birlikte değerlendirildiğinde yine önemli bir avantajdır. Bahsedilen şeylere katılmayacak kişiler olacaktır elbet. Ama unutulmamalıdır ki; bunlar bir çeşit öngörüden ibaret. Kesin böyle olur mantığıyla kurulmuş cümleler değildir. Zaten derbilerde, her ne kadar öncesinde kağıt üzerinde avantaj olarak görülen şeyler yazılsa ve söylense de daha çok sürpriz diye tanımlanabilecek şeylerin yaşanma ihtimali azımsanmayacak kadar dikkat çekicidir.

Futbolun esas olduğu yere, yani saha içerisine dönecek olursak; Galatasaray medyanın şu sıralar kullanmayı çok sevdiği o söylemle "tarihinin en kötü sezonlarından birini" yaşamakta. Peki bu durum derbide sahaya ne kadar yansıyabilir? Öncelikle cuma gecesi Galatasaray'ın başında hangi teknik adamın saha kenarında olacağı konusu net değil. Bu yazının yazıldığı saatlerde takımın başında hala Hagi vardı ama spekülasyonlara bakılırsa, Hagi'nin yerine Tugay Kerimoğlu'nun takımın başında sahaya çıkma olasılığı da mevcut. Galatasaray sahaya Hagi önderliğinde çıkarsa, son haftalardaki bilindik tertibiyle sahada olacaktır. Bu Fenerbahçe için bir avantaj olur. Galatasaray'da şu an saha içinde düzensizlik düzen olmuş durumda. Ve ek olarak takım fazlasıyla kırılgan. Mesela en son maçta 2-1 öndeyken, üç dakika içinde yenilen 2 golle maçı 3-2 kaybetmelerinin en önemli sebeplerinden biri şüphesiz bu idi. Benzer sıkıntıyı sezonun ilk yarısındaki deplasmanlarda Fenerbahçe de yaşıyordu ama ikinci devre bu görüntünün tam aksi bir durum var. Galatasaray'da bir başka tartışmalı konu da kaleci Zapata'nın formsuzluğu. Gerek yan toplarda gerekse de uzaktan şutlarda büyük hatalar yapan bu kaleci, derbide Galatasaray'a ciddi sıkıntılar yaşatabilir. Fenerbahçe'nin duran toplardan bulduğu goller ve Alex, M. Topuz gibi isimlerin uzaktan deneyeceği şutlarla Zapata zor anlar yaşayabilir.


Galatasaray'ın bu maçta tam olarak hangi felsefeyle oynayacağı konusuna dair net yorumlar yapmak zor. O konu net olsa, artılar-eksiler daha rahat irdelenebilir zaten. Önce savunma mı düşünülecek veya hücum ağrılıklı mı oynayacaklar gibi... Yine de Hagi'nin oyun mentalitesi aşağı yukarı belli olduğundan, daha çok savunma üzerine kurulu bir futbol beklemek mümkün olur herhalde. Orta alanı da kalablık tutmayı amaçlayacaktır Hagi. Zaten antrenör olarak çıktığı Fenerbahçe maçlarında daha çok böyle oynamayı tercih etti. Ortayı kalabalık tutmanın yanı sıra oraya sert oyuncuları da monte ederek Fenerbahçe'nin orta saha direncini bozmak isteyecektir. Fenerbahçe'de Emre'nin sakatlığı sonrası o bölgede rakibin baskısına aynı sertlikte yanıt verecek oyuncu sıkıntısı yaşanabilir. Burada eğer oynarsa Selçuk önemli biri isim olacak. Bu oyuncunun derbi maçlarda ayrı bir motive olduğu gerçeğini de düşünürsek, Selçuk şayet oynarsa Fenerbahçe adına bu maçta hayli önemli bir oyuncudur.

Bu sezon bilhassa ikinci devredeki maçlarda kanatları daha iyi kullanan taraf Fenerbahçe. Dia veye Stoch'un oynaması durumunda Galatasaray'ın sağ tarafı defansif anlamda hayli zorlanacak gibi duruyor. Bu bölgeden yapılması muhtemel Galatasaray atakları da bu yüzden sekteye uğrayabilir. Yine Gökhan Gönül'ün geriden yaptığı bindirmeler Galatasaray'ın sol tarafında bayağı sıkıntıya sebep olabilir. Kanatları istediği şekilde kullanabilen bir Fenerbahçe, Galatasaray'ı çok zorlar. Fenerbahçe'nin maç öncesi önemli avantajlarından biri budur.

İki takımın geri dörtlüsü üzerine birkaç kelam etmek gerekirse; burada Fenerbahçe daha ağır basan taraf. Gerek ligin ikinci devresinde ortaya konan performans gerekse de bireysel olarak değerlendirildiklerinde ligin en kaliteli isimleri olması hasebiyle Fenerbahçe'nin geri dörtlüsü şu anki Galatasaray savunmasının birkaç adım ötesinde. Kaleci Volkan'ın son haftalardaki performasını da buraya ek olarak not düşmek lazım bir de.

Galatasaray'ın hücumda Baros'u ne kadar etkin kullabileceği de bu maç için önemli bir soru.
Keza Arda'nın oynayacak olması ve sahada ne derece etken olacağı da (bilhassa fiziksel anlamda) ibreyi Galatasaray lehine çevirecek etmenlerden biri olabilir. Fenerbahçe'de ise Alex ve Niang ikilisinin skora yaptıkları harikulade katkıları görmezden gelemeyiz. Bu iki oyuncunun ortaya koyacağı performansla Fenerbahçe galibiyeti rahatlıkla elde de edebilir. O derece önemli isimler...

Derbilerde sürpriz isimler genelde ön plana çıkar. Bu maç için de böyle şeyler olabilir tabii. Böyle değerlendirecek olursak, oynamaları durumunda Culio ve Stancu dikkat çekici performanslar ortaya koyabilirler. Fenerbahçe cephesinde ülkedeki derbilerde hanidir oynayan oyuncular var gerçi ama illa sürpriz isim olarak yazmak gerekirse Dia veya Stoch ikilisi derbinin konuşulan isimleri olabilirler.

Kağıt üzerinde ağır basan ve favori gösterilen tarafın Fenerbahçe olacağını tahmin etmek güç değil. Ve yine; Galatasaray'ın artıları, eksileri diye yazarken takımın bu sezon çok kötü bir performans ortaya koyması sebebiyle eksiler daha ağır basmakta, ancak derbilerde favori olarak gösterilmeyen tarafın aldığı sürpriz galibiyetleri de hatırlamak lazım.

Cuma gecesi; hakemin konuşulmadığı, kavganın gürültünün yerine sahadaki futbola odaklanacağımız bir derbi olması dileğiyle... Fenerbahçeli bir taraftar olarak gönlümden geçen bütün skorlar, Fenerbahçe'nin galibiyetiyle bitenler elbette ki.

Perşembe, Mart 10, 2011

Siz Kötü Zemin Görmemişsiniz #11

Fenerbahçe-Bursaspor maçında Bahtiyar'ın golü... Zemin serinin diğer fotoğraflarındaki kadar feci olmasa da yine serinin hakkını veren cinsten...

foto: via Esat Yağcı

Çarşamba, Mart 02, 2011

83. Oscar Ödül Töreni

Gündemimizde bloglara getirilen erişim yasağı var gerçi ama bir önceki yazıda Oscar tahminleri yazıp, daha sonra hiçbir şey olmamış gibi geçiştirmek olmaz herhalde.

Öne çıkan ödüllerde tahminlerim arasında tutturamadığım şey en iyi yönetmen ödülü oldu. Onun dışında yanlış hesaplamadıysam %50'nin üzerinde bir isabet oranı yakalamışız. Geçmiş yıllarda bu kadar tutturamazdım.

Hani olur ya; hala duymayan, okumayan varsa diye...

Kazananların tam listesi:

En İyi Yönetmen: Tom Hooper (The King's Speech)

En İyi Film: The King's Speech

En İyi Erkek Oyuncu: Colin Firth (The King's Speech)

En İyi Kadın Oyuncu: Natalie Portman (Black Swan)

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Christian Bale (The Fighter)

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Melissa Leo (The Fighter)

En İyi Uyarlama Senaryo: Aaron Sorkin (The Social Network)

En İyi Orijinal Senaryo: David Seidler (The King's Speech)

En İyi Yabancı Film: In a Better World (Danimarka)

En İyi Görüntü Yönetimi: Inception - Wally Pfister

En İyi Sanat Yönetmeni: Alice in Wonderland - Robert Stromberg, Karen O'Hara

En İyi Animasyon: Toy Story 3

En İyi Belgesel: Inside Job

En İyi Animasyon (Kısa Metraj): The Lost Thing

En İyi Belgesel (Kısa): Strangers No More

En İyi Kısa Film: God of Love

En İyi Müzik: The Social Network, Trent Reznor ve Atticus Ross

En İyi Şarkı: Randy Newman, If I Rise - 127 Hours

En İyi Görsel Efekt: Inception, Paul Franklin, Chris Corbould, Andrew Lockley ve Peter Bebb

En İyi Kurgu: The Social Network Angus Wall ve Kirk Baxter

En İyi Ses Miksajı: Inception, Lora Hirschberg, Gary A. Rizzo ve Ed Novick

En İyi Ses Montajı: Inception, Richard King

En İyi Makyaj: The Wolfman, Rick Baker ve Dave Elsey

En İyi Kostüm: Alice in Wonderland, Colleen Atwood

Başlıksız Yazı

 En son 2018'de Fenerbahçe'de bir şeylerin değişeceğine, eski düzenin yok olacağına inanarak bir yazı karalamışım. Ali Koç'tan n...