Çarşamba, Mayıs 20, 2009

Haybeden Gerçeküstü Lakırtılar #15



* "Sevgisizlik mutsuz kılıyor, sevgimizle mutlu değiliz". Nermi Uygur

* Son 2 günde harcadığım parayı, askerlik vazifem boyunca harcamamışımdır diye düşünmekteyim. Biraz abartı bir yorum gibi gelebilir sizlere ama hakkaten öyle. Askeri ortam hayli ucuz, ayrıyeten çoğu şey dışarıya oranla nerdeyse "beleş" diye tabir edebileceğimiz türden bile diyebiliriz. Buradan çıkarılacak sonuç; askerlik güzel bir şeydir. Yapmayan herkese tavsiye ederim buradan.

* Dün, kupa finali sebebiyle olsa gerek, her yerde Alman vardı İstiklâl'de. Oysa ben Ukraynalıları görmeyi beklerdim. Başka yerlerde takılıyorlardı yahut.

* Alışveriş çılgınlığı hayatımda ilk defa beni bu denli sağlam yakalamıştır herhalde. Dün birçok mağazada, onlarca kıyafet denedim. Karşı cinsin bu huyuna gıcık olduğumu defalarca burada belirttikten sonra, böyle bir hareket yapmak bana yakıştı mı? Yakışmadı, ama idare edin artık.

* Dün kendime yazlık mont ya da ceket işte her ne haltsa işte ondan almak için dolanıyordum sağda solda. Bu konularda iyi değilimdir bu arada. Zaten giysi isimlerini doğru zamanda doğru yerde söyleyememişimdir hiçbir zaman. Bir mağazaya girdim. Hadi adını da yazayım entel dantel köşe yazarları gibi. İstiklal'deki Bershka'ya girdik arkadaşlarla. Ekseriyetle hatun milletinin alışveriş yaptığı bir mekandır ama bizimkiler orada güzel şeyler görmüş. Biz de merak ettik, daldık içeriye. Beğendim kendime bir şey, satın almak için sırada arkadaşlarla beklerken, o esnada kasaya yakın bir noktada bir çift ayakkabıyı deneyen ecnebi bir abla dikkatimizi çekti. Üzerine bir şeyler denerken o kadar dağıtıyordu ki kendini, anlatılmaz, görmeniz ve o anı yaşamanız lazım demek gerek aslında. Eğiliyor, göğsünün biri dışarı fırlıyor falan. Arkasını dönüyor mal mülk meydaba çıkıyor filan. Bilmem iyi tarif edebildim mi durumu? Senin de işin gücün yok, onu mu takip ediyordun? deme sevgili okur. Sadece başkalarının dikkatini çeken bir garipliğe ben de şahit oldum o an, onu belirtiyorum burada. Daha sonra bahsettiğim abla ve ekürisi de kasa için sıraya girdi. Kendi çaplarında takılmaya devam ettiler. Paso güldüler, gürültü yaptılar falan. Biz nasıl bizim liseli, gürültücü gruplara kıl oluyoruz ya, acaba bu ablaların kendi memleketlerinde böyle tiplere gıcık olan var mıdır diye düşündüm o an. Öyle midir ha, sorarım sizlere.

* Dün yaşadığım ilginç iki olayı sizlerle paylaşmak istiyorum değerli gönül dostları (ulan böyle yazsam çok garip olurmuş hakkaten). Cevizlibağ metrobüs durağına doğru yürümekteyim. 500 m mesafe falan kalmıştır taş çatlasa. Kırmızı bir araç yanaştı. Topkapı'ya nasıl gidebileceğini sordu, tarif ettim ben de. Daha sonra seni götüreceğin yere kadar bırakayım dedi. Gideceğim yerin yakın olduğunu elimle işaret ederek anlattım. Israr etti. Saflığıma denk geldi, bindim arabaya. Orta yaş grubundan bir abi kullanıyordu aracı. Memleket nere? gibi sorular sordu. Her sorusuna cevap verdim. Abi, Balıkesir'liymiş. Benim de ağzımdan o an, "biz de aslen Balıkesirliyz ya, Dedem Gönen'lidir", gibi bir cümle çıktı. Çıkmaz olaydı. Abi heyecanlandı. Sevincini belli etmek için bacağıma dokundu. Rahatsız oldum. Elini çektim hemen. Önce refleksle alakalı bir şey gibi geldi. Takılmadım o kadar. Daha sonra muhabbet saçma sapan yerlere kaydı. Ergenliğinden bahsetti. "Karı-kız durumları nasıl sende?" diye sordu. Bu arada alt tarafı 500m mesafe, bu kadar konuşmayı nasıl yaşadınız? diye soracak olanlar çıkacaktır. Cevap vereyim hemen. Adam çok yavaş gidiyordu. O karı kız muhabbetlerine girince, daha bir heyecanlandı ve bir kez daha bacağıma dokundu. Elini tuttum ve "s..tir lan" dedim ve aracı sağa çektirip, indim hemen. O esnada metrobüs durağına gelmiştik tabii. Al sana Topkapı deyip, yol üzerindeki tabelaları göstermeyi de ihmal etmedim tabii. Bu olaydan 2 saat sonra falan Yenibosna taraflarında bir mağazadayım. Kıyafet deneme amaçlı bir kabine girdim. Kabinin kapısı yerine, egzantrik bir perdesi olduğunu söylemeliyim. Neyse efenim, birkaç şey denedim. Bir keresinde de bir pantolon deniyorum, baktım mağazada benimle ilgilenen kibar ses tonlu arkadaş, aralık kalmış perdeden bana bakıyor. "Giymedin mi daha, pardon" dedi. Bu olay 2 kez daha yaşandı sonra. "Ne oluyoruz, hayırdır?" dercesine baktım suratına dik dik. Ondan sonra diyalogumuz normale döndü. Bu iki hadise beni ziyadesiyle tedirgin etti. Askerden yeni geldik diye öldük sanmayın kardeşim. Hemcinslerim tarafından bendenize nedir bu talep, anlamadım vallahi. Benzer şekilde üçüncü bir olayı yaşamamayı diliyorum, zira bu sefer karşımdakine tekme tokat dalacağım.

* Pazartesi günü diplomamı almak için İzmit'e gittim. En son 1 yıl önce gitmiştim. İzmit'i çok değişmiş buldum. Otobüslerin yol güzergahları değişmiş misal. Eski evimin önünde Umuttepe otobüsü bekledim saf gibi. Neyse ki, daha sonra telefonla aradığım İzmit'li bir kız arkadaşım otobüse nerden binmem gerektiğini söyledi. Tüneller falan yapılmış keza. Üst geçitlere yürüyen merdiven konulmuş. Bi de İzmit'e giderken otobüs yolculuğunu tercih ettim. Dönüş yolunda kullandığım firma izzet-i ikramda bulunuyordu. Muavinden çay istedim. Sağolsun, getirdi hemen (yalana bak, ne istiyorsunuz diye herkese soruyorlar zaten). Cam kenarında oturuyordum. Muavin çayımı doldururken, koridor tarafındaki arkadaşın yüzünü izledim. Çok gergindi. Ani bir fren sonucu üzerinize sıcak su dökülme olasılığı hesaplamasının insan hayatındaki en gerilimli anlardan biri olduğuna kanaat getirdim o an.

* "Unutma kurşun her gülümsediğinde bir kalp ağlatır.Korkusuzluk sahipleri neden kemer arkasında silah taşır?" Sagopa Kajmer

3 comments:

Protanopia dedi ki...

Benim üzerime döküldü bir kez çay şehirler arası otobüste.
biraz soğuk suyla sildik ve nemli bir şeklde devam ettim. O kadar da kötü bir şey değil yani :)

Alex il Grande dedi ki...

Geçmiş olsun Ortega, tekme tokat dalsaydın keşke...

tunchay dedi ki...

son paragrafta dedim heralde muavin de.. :)