Manisaspor-Kartalspor Maçındaydım
Cenazeydi, taziyeydi, ameliyat olan akrabaların ziyaretleriydi ve en sonunda askerlik işlemleri derken, Manisa'da olmanın sporsal açıdan bir avantajı olsun bari diyerekten geçtiğimiz Pazar günü Manisa 19 Mayıs Stadı'nın yolunu tuttuk 3 kişi (babam, dayım ve ben). Bu arada aklıma gelmişken memleketteki tüm stadyumlar neden Atatürk Stadı, 19 Mayıs Stadı gibi isimlere sahiptir ki? Bir tane Atatürk Stadı olsun misal, o zaman daha anlamlı olmaz mı?
Maç öncesi şehirde sanki hiç maç yokmuş gibi bir hava vardı. Zaten Manisa halkının futbola, bilhassa kendi takımına pek ilgisi yok derlerdi. Buna bir kez daha şahit oldum. Bunun sebeplerinden biri şehrin takıma küs olmasıymış (şehir neden takımına küser ki?). Bu küskünlüğün sebebi sadece takımın ligden düşmesi değil. Şehirdekiler takımın sponsoru olan Vestel'e de bir hayli kırgınlar, hatta kızgınlar. Endüstriyel futbolun nimetlerinden yararlanırken ses çıkarmayan, sonradan yandı gülüm keten helva diyenler aslında bunlar. O bakımdan hatayı tek taraflı aramak yanlış. En başından beri sadece siyah-beyaza ve Manisaspor'a sevdalı olanlara bir lafım yok elbette.
Babam ve dayımın kombineleri var zaten. Ben de hemen bir adet kapalı tribün kombinesi buldum (hep sinyal tam sinyal). Stadın çevresinde fazla kalabalık yoktu dediğim gibi. Maça 40 dakika kala stadyuma geldik . Fazla kalabalık yoktu, bu bakımdan içeriye çok rahat girdik. Sadece turnikelerden geçiş öncesi üzerimi arayan polis nedense çok oyalandı. Bir an için ayakkabılarımı da çıkartmamı isteyeceğini sandım.. Deplasman tribününe girerken bu tarz hareketlerle karşılaşmaya alıştık ama ev sahibi takım taraftarına, bilhassa Manisaspor seyircisi gibi sicili temiz olan bir tribüne bunların yapılmasını garip karşıladım. Manisa seyircisi hakemin basit bir olayı abartarak oyunu iptal ettiği Sakaryaspor maçında bile en ufak bir taşkınlık göstermemiştir, ki tepki verseler kimse bir şey diyemezdi o gün..
Neyse içeri girdik ve aşağı yukarı her Anadolu takımının tribünlerinde yaşanan sahneleri gözlemledim. Nerdeyse herkes birbirini tanıyor. Birbirine laf atanlar, uzaktan selamlaşanlar, öpüşüp sarılanlar, "geçen maç niye yoktun?" diye soranlar falan.. Maça gelen kişiler arasında camii imamları da vardı. Onlara da, "Hoca geçen maç gelmedin, zar zor yendik. İyi oku üfle bu maçta, rahat kazanalım" yollu şakalar yapılıyordu hatta.
Isınan futbolcuları izledim bir müddet. Kartalspor'da tanıdığım adam çıkmadı. Manisaspor'da ise giden çok kaliteli oyuncular olmasına rağmen, hala en azından isim olarak tanıdığım bir çok futbolcu vardı. Kalede Ufuk (Ümit Milli Takım kalecisi), defansta bir zamanlar Beşiktaş'ta oynamış olan Erman, sol bekte Galatasaray'dan gelen Ferhat, orta sahada Fransız Borbiconi, Fm hayranlarının tanıdığı isimlerden Nizamettin, takımın sahadaki 10 numarası Sezer, forvette Rafael ve yılların emektar golcüsü Cenk İşler. Kağıt üzerinde Manisaspor'un daha ağır bastığı gerçeği vardı. Puan durumunda da zirvedeydi Manisa, ama futbol sahada oynanıyordu tabii ki. Bunu da maç sonunda bir kez daha görecektik.
Yine ekseriyetle Anadolu takımının tribünlerinde rastlanılabilecek türden bir olay olan, ısınan oyunculara laf atma, sataşma eylemleri vardı. Üzerine çekilen şutları içeri alan kaleciye "Kaleci bir tanesi de tut be", çektiği şut dağlara taşlara giden Kartalspor'lu oyuncuya "Ayağını marangoza götür sen" gibi sataşmalar mevcuttu. Maç yayını için hazırlıklarda bulunan D-smart kameramanları da payını düşeni alıyordu tabii ki.
Futbolcular ısınmayı bitirip, soyunma odasını gittiler. O esnada kapalı tribünde bizim bulunduğumuz bölümün hemen hemen dolduğunu fark ettim. Lakin aynı şeyi bize yakın olan kale arakası için söylemek zordu. Kale arkasında bulunan muhtemelen bir otobüslük Kartalspor taraftarı dışında, o bölümde taraftar yoktu. Gediz tarafı denen kale arkası ikiye ayrılmış ve anladığım kadarıyla ev sahibi takımın taraftarlarına ayrılan bölümü tercih eden yok. Oysa aynı bölüm İstanbul'un 3 büyük takımının taraftarı geldiğinde komple doluyordu. Hatta kimi zaman o kale arkası komple deplasman takımı taraftarına ayrılıyordu. Stadın inşaatı bitmemiş ve sanırım boş kalan tribünler nedeniyle bu işlem ağırdan alınıyor..
Maç başlamadan önce elindeki tepside çay ve su satan bir çocuk gördüm. Fiyatları Kadıköy'le kıyaslarsak dağlar kadar fark var tabii. Ucuzu olmasına rağmen canım çay içmek istemedi. Oysa Kadıköy'deyken devre arasında muhakkak çay içerim. Gerçi orada bağırıyoruz çağırıyoruz, bu maçta ise sadece seyirci konumudaydım. Belki de ondan öyle düşündüm o an.
Takımlar sahaya çıktı, kale arkasında siyah beyaz bir bayrak açtı Manisa tribünleri.
İstiklal Marşı için ayağa kalkıldı her zamanki gibi. O an yine basın mensuplarına kilitlendim. Ellerini kollarına sallaya sallaya sahada dolaşmalarına hep takılmışımdır.
Kurtuluş Savaşı son gazisi Mustafa Şekip Birgöl için saygı duruşunda bulunuldu. Saygı duruşu esnasında tribünlerden alkışlar yükseldi..
Gerek deplasman tribünündeki Kartalsporlular, gerekse de diğer kale arkasındaki (Spil dağı tarafındaki) ve kapalı tribünün Spil tarafına yakın bölümündeki tribüncü tayfa diyeceğimiz kişiler atkılarını kaldırarak güzel bir görüntü oluşturdular yine.
Kartalspor tribününde 2 ayrı grup vardı. Bu ilgimi çekti. Bir grup vardı, maçın başından sonunda kadar takımlarına destek verdiler. Onlardan ayrı takılan (ama her anlamda) bir grup daha vardı. Bunlar maçın başlamasıyla birlikte önce üzerlerindeki giysileri çıkarttılar. Yarı çıplak vaziyette bi' 15 dakika boyunca kafalarına estikleri biçimde tezahüratta bulundular. İki grup ayrı ayrı bağırınca kötü bir görüntü oluştu o dakikarda. Azınlıkta olan, yarı çıplakların oluşturduğu grubun hareketlerine bakınca insan ister istemez ciddi manada sarhoş olduklarını düşünür. Zaten bulunduğumuz tribünde de genelde bu tarz yorumlar yapıldı. Bu kişiler bir müddet sonra yorulup, maçı otururarak izlemeyi tercih ettiler.
Deplasman tribünündeki pankartlarda; "Başarıyı değil semtimizi sevdik / Topselvi, Gençlik", "Bu yürek hiç susmayacak", "Senin sevdana açık-ız" yazılı pankartlar vardı. Bir de İstiklal Marşı ve saygı duruşunda açılan, " Kargalar sürüyle, kartallar yalnız uçar / Kartalspor Taraftarlar Derneği" pankartı vardı.
Deplasman tribünün maç performansını devamlılık anlamında gelen olarak beğendiğimi söyleyebilirim.. Amma ve lakin, söyledikleri tezahüratların nerdeyse büyük bir bölümü Beşiktaş tribünlerinden aparılmaydı. Bunu iyi düşünsünler bence. Yaptıkları ne kadar doğru? İşte orası tartışılır.
İlk yarı boyunca iki takım da tutuk oynadı. Kartalspor biraz haddini bilen bir deplasman takımı görünümündeydi. Geride bekleyip kontrayı amaçlayan bir anlayıştaydılar. Ne var ki, bu işi yapabilecek türden oyuncuları yok bence. Manisaspor'un da rakibin üzerine gitme niyeti yok gibiydi. Çok yavan bir ilk yarı izledik ama ona rağmen Cenk İşler yılların verdiği deneyimle ceza sahası içerisinde yakaladığı bir pozisyonda topa çok iyi vurdu ve Manisaspor'u öne geçirdi. Cenk'in golünün ardından yapılan yorumlar çok ilginçti. Bazıları Cenk'in şu haliyle bile Güiza'dan iyi oynadığını iddia ediyordu, bazılarıysa o an bir hesaplama işine girip, Güiza'nın bonservis bedelinden yola çıkarak Cenk'in olası bonservisi konusunda ahkamlar kesiyorlardı. Tüm bu olup biteni biri Güiza'ya aktarsa, ne diyeceğini, ne tepki vereceğini merak etmiyor değilim.
Manisasporun sahasında elektronik bir skorboard olduğu gibi, bir de artık alt liglerde göreceğimiz türden eksi bir skor tabelası var. Bir çatının üstünde duruyor bu tabela. Başında bir abimiz duruyor, gol olunca skoru değiştiriyor falan. Çok hoşuma gitti valla. Bir an için onun yerinde olmak istedim, ne yalan söyleyeyim..
İlk yarı 1-0 Manisaspor'un üstünlüğüyle bitti. Devre arasında bir kısım taraftar kendi arasında maçın analizini yapıyordu. Skorun garanti olmadığı, takımın böyle devam etmesi durumunda gol yiyeceği konusunda hemfikirdi bu grup. Diğer kısım (ki bu bahsettiğim iki grup da çevremde oturanlar) ise bir gün önce oynanan Fenerbahçe-Ankaraspor maçını tartışıyorlardı. Aynı grup maçtan çıkınca Bursaspor-Beşiktaş maçını izlemek için aceleyle bir mekan arama girişiminde de bulundu bu arada. Alın size yurdumdan futbol ve tribün manzarası derim. Bunun yorumu size ait.
Maç öncesi ısınan futbolculara laf atan kesim yine sahnedeydi. Bu kez hem devre arasında ısınan futbolculara, hem de deplasman tribünündekilere laf atıyorlardı. "Neden geldiniz olm o kadar yoldan" gibi şakalaşmalar oldu. Ufak çapta el kol hareketleri yapıldı karşılıklı olarak. Bu tarz manzaralara çok gülerim. Zararsızdır bu hareketleri yapanlar. Anlayışla karşılarım. Bir anımı anlatayım; Kezman'ın aşırtma golüyle kazandığımız İnönü deplasmanındayız. Bize ayrılan yere giriş yapmak üzereyiz. O an merak etttim, duvarın diğer tarafındaki Beşiktaşlılar ne yapıyor diye öğrenmek istedim. Şöyle zıpladım ve merdivenin ucuna tutunarak aşağıyı izledim. Onlarca insan bir an için bana döndü ve küfürler eşliğinde parmklarıyla boğazlarını işaret ettiklerini gördüm. Bu hareketin anlamı "Sen bittin oğlum" idi tabii ki. Ama bu dediklerini nasıl yapacaklardı? Etramızda yüzlerce polis vardı ve aramızda koca bir duvar.. Neyse biz yine maça dönelim.
İkinci yarı başlamak üzereyken bizim bulunduğumuz tribünde bir amca elindeki bayrağı sallamaya başladı. Üzerindeki forma Manisaspor'un Brezilyalı forveti Rafael'e aitti, 9 numara.. Amca öyle bir aşkla, heyecanla sallıyordu ki bayrağı, takdir etmemek elde değildi. Bir alkışı da o aldı tabii tribünlerden. Sordum soruşturdum Çakal Ziya diyorlarmış ona. Her maça geliyormuş böyle, şovunu da yapıyormuş her maçta elbette.
İkinci yarı en az ilk yarı kadar sıkıcıydı. Yine de Manisaspor %100 gollük denebilecek iki pozisyondan yararlanamadı. Futbolun en meşhur kurallarından biri olan, "atamayana atarlar" mevzusu yine ortaya çıktı ve bir köşe vuruşu sonrası Kartalspor beraberliği sağladı (gol İskender'den geldi). Manisasporlu futbolcular rehavetin bedelini ödemişlerdi aslında. Öne geçtiği maçı beraberlikle bitirmek zorunda kaldı Manisaspor. Maç 1-1 bitti.
Tribünler maçın sonucu konusunda ikiye bölünmüştü. Realist olanlar takımın birkaç haftadır şımardığını ve kötü gidişin belirtilerinin 2 hafta önceden başladığını iddia ediyorlardı. Manisaspor bir önceki iç saha maçında 10 kişi kalan Adanaspor'a karşı önce 3-0 öne geçmiş, daha sonra maçı 3-2 bitirmişti. Bir hafta önceki Erciyesspor deplasmanında ise 10 kişi kalmışlar ve 4-0 gibi farklı bir skorla mağlup olmuşlardır. Diğer grup ise maçın hakemini eleştiriyordu. Maçın hakemi ise olaylı Konyaspor-Fenerbahçe maçının hakemi Özgüç Türkalp'ti..
Velhasıl kelam, geçtiğimiz Pazar günü gittiğim Manisaspor-Kartalspor maçında gördüklerim bunlardı işte. Bir terslik olmazsa Manisaspor-Karşıyaka maçına da gitmek istiyorum. İmkan olursa, o maçla ilgili de bir şeyler karalarız.
not: fotoğrafların bazılarını cep telefonumla ben çektim, bazıları da "tarzanlar.net" sitesinden alıntıdır..
Maç öncesi şehirde sanki hiç maç yokmuş gibi bir hava vardı. Zaten Manisa halkının futbola, bilhassa kendi takımına pek ilgisi yok derlerdi. Buna bir kez daha şahit oldum. Bunun sebeplerinden biri şehrin takıma küs olmasıymış (şehir neden takımına küser ki?). Bu küskünlüğün sebebi sadece takımın ligden düşmesi değil. Şehirdekiler takımın sponsoru olan Vestel'e de bir hayli kırgınlar, hatta kızgınlar. Endüstriyel futbolun nimetlerinden yararlanırken ses çıkarmayan, sonradan yandı gülüm keten helva diyenler aslında bunlar. O bakımdan hatayı tek taraflı aramak yanlış. En başından beri sadece siyah-beyaza ve Manisaspor'a sevdalı olanlara bir lafım yok elbette.
Babam ve dayımın kombineleri var zaten. Ben de hemen bir adet kapalı tribün kombinesi buldum (hep sinyal tam sinyal). Stadın çevresinde fazla kalabalık yoktu dediğim gibi. Maça 40 dakika kala stadyuma geldik . Fazla kalabalık yoktu, bu bakımdan içeriye çok rahat girdik. Sadece turnikelerden geçiş öncesi üzerimi arayan polis nedense çok oyalandı. Bir an için ayakkabılarımı da çıkartmamı isteyeceğini sandım.. Deplasman tribününe girerken bu tarz hareketlerle karşılaşmaya alıştık ama ev sahibi takım taraftarına, bilhassa Manisaspor seyircisi gibi sicili temiz olan bir tribüne bunların yapılmasını garip karşıladım. Manisa seyircisi hakemin basit bir olayı abartarak oyunu iptal ettiği Sakaryaspor maçında bile en ufak bir taşkınlık göstermemiştir, ki tepki verseler kimse bir şey diyemezdi o gün..
Neyse içeri girdik ve aşağı yukarı her Anadolu takımının tribünlerinde yaşanan sahneleri gözlemledim. Nerdeyse herkes birbirini tanıyor. Birbirine laf atanlar, uzaktan selamlaşanlar, öpüşüp sarılanlar, "geçen maç niye yoktun?" diye soranlar falan.. Maça gelen kişiler arasında camii imamları da vardı. Onlara da, "Hoca geçen maç gelmedin, zar zor yendik. İyi oku üfle bu maçta, rahat kazanalım" yollu şakalar yapılıyordu hatta.
Isınan futbolcuları izledim bir müddet. Kartalspor'da tanıdığım adam çıkmadı. Manisaspor'da ise giden çok kaliteli oyuncular olmasına rağmen, hala en azından isim olarak tanıdığım bir çok futbolcu vardı. Kalede Ufuk (Ümit Milli Takım kalecisi), defansta bir zamanlar Beşiktaş'ta oynamış olan Erman, sol bekte Galatasaray'dan gelen Ferhat, orta sahada Fransız Borbiconi, Fm hayranlarının tanıdığı isimlerden Nizamettin, takımın sahadaki 10 numarası Sezer, forvette Rafael ve yılların emektar golcüsü Cenk İşler. Kağıt üzerinde Manisaspor'un daha ağır bastığı gerçeği vardı. Puan durumunda da zirvedeydi Manisa, ama futbol sahada oynanıyordu tabii ki. Bunu da maç sonunda bir kez daha görecektik.
Yine ekseriyetle Anadolu takımının tribünlerinde rastlanılabilecek türden bir olay olan, ısınan oyunculara laf atma, sataşma eylemleri vardı. Üzerine çekilen şutları içeri alan kaleciye "Kaleci bir tanesi de tut be", çektiği şut dağlara taşlara giden Kartalspor'lu oyuncuya "Ayağını marangoza götür sen" gibi sataşmalar mevcuttu. Maç yayını için hazırlıklarda bulunan D-smart kameramanları da payını düşeni alıyordu tabii ki.
Futbolcular ısınmayı bitirip, soyunma odasını gittiler. O esnada kapalı tribünde bizim bulunduğumuz bölümün hemen hemen dolduğunu fark ettim. Lakin aynı şeyi bize yakın olan kale arakası için söylemek zordu. Kale arkasında bulunan muhtemelen bir otobüslük Kartalspor taraftarı dışında, o bölümde taraftar yoktu. Gediz tarafı denen kale arkası ikiye ayrılmış ve anladığım kadarıyla ev sahibi takımın taraftarlarına ayrılan bölümü tercih eden yok. Oysa aynı bölüm İstanbul'un 3 büyük takımının taraftarı geldiğinde komple doluyordu. Hatta kimi zaman o kale arkası komple deplasman takımı taraftarına ayrılıyordu. Stadın inşaatı bitmemiş ve sanırım boş kalan tribünler nedeniyle bu işlem ağırdan alınıyor..
Maç başlamadan önce elindeki tepside çay ve su satan bir çocuk gördüm. Fiyatları Kadıköy'le kıyaslarsak dağlar kadar fark var tabii. Ucuzu olmasına rağmen canım çay içmek istemedi. Oysa Kadıköy'deyken devre arasında muhakkak çay içerim. Gerçi orada bağırıyoruz çağırıyoruz, bu maçta ise sadece seyirci konumudaydım. Belki de ondan öyle düşündüm o an.
Takımlar sahaya çıktı, kale arkasında siyah beyaz bir bayrak açtı Manisa tribünleri.
İstiklal Marşı için ayağa kalkıldı her zamanki gibi. O an yine basın mensuplarına kilitlendim. Ellerini kollarına sallaya sallaya sahada dolaşmalarına hep takılmışımdır.
Kurtuluş Savaşı son gazisi Mustafa Şekip Birgöl için saygı duruşunda bulunuldu. Saygı duruşu esnasında tribünlerden alkışlar yükseldi..
Gerek deplasman tribünündeki Kartalsporlular, gerekse de diğer kale arkasındaki (Spil dağı tarafındaki) ve kapalı tribünün Spil tarafına yakın bölümündeki tribüncü tayfa diyeceğimiz kişiler atkılarını kaldırarak güzel bir görüntü oluşturdular yine.
Kartalspor tribününde 2 ayrı grup vardı. Bu ilgimi çekti. Bir grup vardı, maçın başından sonunda kadar takımlarına destek verdiler. Onlardan ayrı takılan (ama her anlamda) bir grup daha vardı. Bunlar maçın başlamasıyla birlikte önce üzerlerindeki giysileri çıkarttılar. Yarı çıplak vaziyette bi' 15 dakika boyunca kafalarına estikleri biçimde tezahüratta bulundular. İki grup ayrı ayrı bağırınca kötü bir görüntü oluştu o dakikarda. Azınlıkta olan, yarı çıplakların oluşturduğu grubun hareketlerine bakınca insan ister istemez ciddi manada sarhoş olduklarını düşünür. Zaten bulunduğumuz tribünde de genelde bu tarz yorumlar yapıldı. Bu kişiler bir müddet sonra yorulup, maçı otururarak izlemeyi tercih ettiler.
Deplasman tribünündeki pankartlarda; "Başarıyı değil semtimizi sevdik / Topselvi, Gençlik", "Bu yürek hiç susmayacak", "Senin sevdana açık-ız" yazılı pankartlar vardı. Bir de İstiklal Marşı ve saygı duruşunda açılan, " Kargalar sürüyle, kartallar yalnız uçar / Kartalspor Taraftarlar Derneği" pankartı vardı.
Deplasman tribünün maç performansını devamlılık anlamında gelen olarak beğendiğimi söyleyebilirim.. Amma ve lakin, söyledikleri tezahüratların nerdeyse büyük bir bölümü Beşiktaş tribünlerinden aparılmaydı. Bunu iyi düşünsünler bence. Yaptıkları ne kadar doğru? İşte orası tartışılır.
İlk yarı boyunca iki takım da tutuk oynadı. Kartalspor biraz haddini bilen bir deplasman takımı görünümündeydi. Geride bekleyip kontrayı amaçlayan bir anlayıştaydılar. Ne var ki, bu işi yapabilecek türden oyuncuları yok bence. Manisaspor'un da rakibin üzerine gitme niyeti yok gibiydi. Çok yavan bir ilk yarı izledik ama ona rağmen Cenk İşler yılların verdiği deneyimle ceza sahası içerisinde yakaladığı bir pozisyonda topa çok iyi vurdu ve Manisaspor'u öne geçirdi. Cenk'in golünün ardından yapılan yorumlar çok ilginçti. Bazıları Cenk'in şu haliyle bile Güiza'dan iyi oynadığını iddia ediyordu, bazılarıysa o an bir hesaplama işine girip, Güiza'nın bonservis bedelinden yola çıkarak Cenk'in olası bonservisi konusunda ahkamlar kesiyorlardı. Tüm bu olup biteni biri Güiza'ya aktarsa, ne diyeceğini, ne tepki vereceğini merak etmiyor değilim.
Manisasporun sahasında elektronik bir skorboard olduğu gibi, bir de artık alt liglerde göreceğimiz türden eksi bir skor tabelası var. Bir çatının üstünde duruyor bu tabela. Başında bir abimiz duruyor, gol olunca skoru değiştiriyor falan. Çok hoşuma gitti valla. Bir an için onun yerinde olmak istedim, ne yalan söyleyeyim..
İlk yarı 1-0 Manisaspor'un üstünlüğüyle bitti. Devre arasında bir kısım taraftar kendi arasında maçın analizini yapıyordu. Skorun garanti olmadığı, takımın böyle devam etmesi durumunda gol yiyeceği konusunda hemfikirdi bu grup. Diğer kısım (ki bu bahsettiğim iki grup da çevremde oturanlar) ise bir gün önce oynanan Fenerbahçe-Ankaraspor maçını tartışıyorlardı. Aynı grup maçtan çıkınca Bursaspor-Beşiktaş maçını izlemek için aceleyle bir mekan arama girişiminde de bulundu bu arada. Alın size yurdumdan futbol ve tribün manzarası derim. Bunun yorumu size ait.
Maç öncesi ısınan futbolculara laf atan kesim yine sahnedeydi. Bu kez hem devre arasında ısınan futbolculara, hem de deplasman tribünündekilere laf atıyorlardı. "Neden geldiniz olm o kadar yoldan" gibi şakalaşmalar oldu. Ufak çapta el kol hareketleri yapıldı karşılıklı olarak. Bu tarz manzaralara çok gülerim. Zararsızdır bu hareketleri yapanlar. Anlayışla karşılarım. Bir anımı anlatayım; Kezman'ın aşırtma golüyle kazandığımız İnönü deplasmanındayız. Bize ayrılan yere giriş yapmak üzereyiz. O an merak etttim, duvarın diğer tarafındaki Beşiktaşlılar ne yapıyor diye öğrenmek istedim. Şöyle zıpladım ve merdivenin ucuna tutunarak aşağıyı izledim. Onlarca insan bir an için bana döndü ve küfürler eşliğinde parmklarıyla boğazlarını işaret ettiklerini gördüm. Bu hareketin anlamı "Sen bittin oğlum" idi tabii ki. Ama bu dediklerini nasıl yapacaklardı? Etramızda yüzlerce polis vardı ve aramızda koca bir duvar.. Neyse biz yine maça dönelim.
İkinci yarı başlamak üzereyken bizim bulunduğumuz tribünde bir amca elindeki bayrağı sallamaya başladı. Üzerindeki forma Manisaspor'un Brezilyalı forveti Rafael'e aitti, 9 numara.. Amca öyle bir aşkla, heyecanla sallıyordu ki bayrağı, takdir etmemek elde değildi. Bir alkışı da o aldı tabii tribünlerden. Sordum soruşturdum Çakal Ziya diyorlarmış ona. Her maça geliyormuş böyle, şovunu da yapıyormuş her maçta elbette.
İkinci yarı en az ilk yarı kadar sıkıcıydı. Yine de Manisaspor %100 gollük denebilecek iki pozisyondan yararlanamadı. Futbolun en meşhur kurallarından biri olan, "atamayana atarlar" mevzusu yine ortaya çıktı ve bir köşe vuruşu sonrası Kartalspor beraberliği sağladı (gol İskender'den geldi). Manisasporlu futbolcular rehavetin bedelini ödemişlerdi aslında. Öne geçtiği maçı beraberlikle bitirmek zorunda kaldı Manisaspor. Maç 1-1 bitti.
Tribünler maçın sonucu konusunda ikiye bölünmüştü. Realist olanlar takımın birkaç haftadır şımardığını ve kötü gidişin belirtilerinin 2 hafta önceden başladığını iddia ediyorlardı. Manisaspor bir önceki iç saha maçında 10 kişi kalan Adanaspor'a karşı önce 3-0 öne geçmiş, daha sonra maçı 3-2 bitirmişti. Bir hafta önceki Erciyesspor deplasmanında ise 10 kişi kalmışlar ve 4-0 gibi farklı bir skorla mağlup olmuşlardır. Diğer grup ise maçın hakemini eleştiriyordu. Maçın hakemi ise olaylı Konyaspor-Fenerbahçe maçının hakemi Özgüç Türkalp'ti..
Velhasıl kelam, geçtiğimiz Pazar günü gittiğim Manisaspor-Kartalspor maçında gördüklerim bunlardı işte. Bir terslik olmazsa Manisaspor-Karşıyaka maçına da gitmek istiyorum. İmkan olursa, o maçla ilgili de bir şeyler karalarız.
not: fotoğrafların bazılarını cep telefonumla ben çektim, bazıları da "tarzanlar.net" sitesinden alıntıdır..
5 comments:
Kasımpaşaspor'u geçen sezon semtine döndüğünde dört beş maç kovalamıştım.Aynen bahsettiğin diyaloglar Kasımpaşa Stadı tribünlerinde de vardı.Ailecek maça gelenler, birbirlerine takılanlar, enteresan yorumlarıyla kırıp geçirenler vs.Küme düşme stresi ile pek eğlenceli geçmiyordu maçlar ama yine de ayrı bir tadı vardı.
Bu sezon Kasımpaşa Stadı'nda Manisaspor maçına niyetliydim, ıskaladık o maçı.Mart ayı sonrasında geçtiğimiz sezon olduğu gibi Kasımpaşa tribünlerine takılmayı düşünüyorum ama öncesinde bu pazartesi Altay geliyor Kasımpaşa'ya.Haftasonu öğle vakti maçı olsa daha bir eğlenceli olurdu ama pazartesi akşamının programına bu maçı almayı düşünüyorum, bir de yazı yazarız belki.
Bu arada şu Spil dağı ne garip çağrışımlar yapmaktadır?Gittim gördüm, şehirden görünüşünden, bıraktığı etkiden ürktüm, tırstım.
kartalspor tribünlerindeki o gruplaşma işi kadar saçma bir olayı, daha önce görmedim.. hadi deplasmanda ikiye bölünüyorlar ama olay kartal'daki maçlarda daha da vahim hale geliyor.. her iki kale arkasında birer, kapalıda da iki tane olmak üzere dört tane grup var kartal'da ve tek bir kere ortak tezahüratlarını duymadım.. olayın saçmalığı, müthiş bir potansiyeli nasıl bir ses ve görüntü bozukluğuna çevirdiklerini oradan anlayın yani.. bir ara takıldığım için biliyorum, bayağı bir reis olma heveslisi insan var tribünlerinde.. kartal'ı bilenler için söyleyeyim, topselvililer ayrı, esentepeliler, yrı, çavuşoğlu ayrı olmak üzere rant peşindeler..
bu beşiktaş tezahüratlarının aparılma mevzusu da kartal tribünlerindeki yoğun beşiktaşlı populasyonundan ileri geliyor.. bayağı bir beşiktaş tribününden adam var diye biliyorum..
bu arada mutlaka dikkatini çekmiştir, orta sahadaki vieira mız abdoulaye için kartal tribünlerinde, tıpkı cenk-güiza olayında olduğu gibi maldonado karşılaştırması yapılır, maldonado'dan iyi olduğu konuşulur..
ha bir de golü de atan forvetimiz(11 numara) iskender iyidir, candır, süper lig'den de çok taliplisi vardır..
Bizdeki Manisaspor sevdası başka tabi biz ve türevlerimizden fazla yok. Açıkta veya kapalıda kaç defa ayakta maç mı izlenir, oturun! diyen dedeler gördüm saygısızlık yapmadan bağırmaya devam ettik tabi. Denizlispor Manisaspor taraftar yönünden fakir takımlar. Az önce acetoya da yazdım iş arkadaşlarım hangi takımı tutuyorsun dediklerinde Manisaspor diyorum. Aldığım ilk cevap gerçek takımın hangisi? Gerçek işte Manisaspor.
genç ismail vardı bide o tribünde amigoluk vazifesi gören ama pek de bi karizması olmayan duruyomu hala orda sevgili ortega?
veli
Veli,
Bahsettiğin kişi Sarı İsmail diye bilinen eleman herhalde. O da maçtaydı. Hatta benim bulunduğum kapalı tribündeydi ama amigoluk yapmıyor artk herhalde. Öyle amigoluk yapar gibi bir hali yoktu zira.
Yorum Gönder