3 Puana Deli Gibi Sevinmek
Alattin Metin yazmış, aynen aktarmak gerekirse;
"Güiza’nın Semih’e “uzatmaların son saniyesinde attırdığı altın golden” sonra, hakem maçı bitirince sahada görüntü şöyleydi. Sayısız şampiyonluklar gören Roberto Carlos, sanki Real Madrid ile süper kupayı kazanmış gibi havalara sıçradı."
o görüntünün şifreleri diye de açıklamış yazının devamında. Geçtiğimiz sezon Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynama başarısı göstermiş takımdan, bugün ligin dibindeki Kocaelispor deplasmanından son saniyelerde gelen golle, çok zor bir zafer kazanmış gibi mutlu olan Fenerbahçe'li topçulara. Elbette 90 küsür dakika sahada belirli bir efor sarfedilmiştir, deplasmanda bir türlü puan alamama derdi, ve kötü gidişatı bitirme hevesiyle alınan bu 3 puan oyuncuları mutlu edecektir ama bu görüntü de bir sorun yok mu?
Geçtiğimiz sezon deyince insan aklına çok uzun bir zaman dilimi gibi gelebilir, ama alakası yok tabii. Şunun şurasında kaç ay geçti üzerinden Chelsea ile oynanan çeyrek final maçından? Bu işte bir gariplik yok mu? Tekrar sormak gerek.
Elinizdeki imkanlarla iyi bir araba almışsınız kendinize. Şoför aracı iyi kullanmış, yol boyunca beklenmedik ustalıkta işler çıkarmış, ve aracın herbir parçasının uyum içerisinde çalışmasını sağlamış. Arabaya hükmedenin tek kusuru var. Yol boyunca kendinden beklenmeyen işler yapsa da, ustalıkla götürse de aracı, yolun sonunda bir adım geride kalmış bir önündeki rakibine göre. Ama taraflı tarafsız herkes takdir etmiş aracın şoförünü de, o aracın performansını da.Çünkü kimse ondan bu performansı beklememiş. Daha sonra mal sahibi gelmiş, "kardeşim, yemişim senin performansını" demiş ve eklemiş, "bu arabayı bizim sokaktaki çocuklar ittire ittire finiş çizgisine götürürdü".
Ve daha sonra malum son. İyi giden arabanın tekerine çomak sokulmuş. Bunu yaparken de, ben arabadan da, şoförlükten de çok iyi anlarım deyip, zıtlaşılmış yine kendisine muhalefet eden insanlarla.Daha sonra şoför koltuğuna titri sağlam bir isim oturtulmuş, en pahalı Türk yedek parça alınmış takıma ve İspanya'da geçen sezon çok tutan bir diğer parça monte edilmiş arabaya. Yalnız arabanın dinamosunu yitirmişsiniz ve yerine gerekli takviyeyi bir türlü yapamamışsınız. Bu durumdan şikayetçi olanları da "düşman" ilan etmişsiniz..
Arabanın yenilikleriyle birlikte orataya çıkan performansı son zamanlarda görülmüş en kötü performans olmuş. Haklı olarak yine eleştiriliyorsunuz ve bunlara cevaben, bu seneki değişikliklerle aracımız, geçen senekine göre daha iyi durumdadır diyorsunuz. Lakin araba ne zaman uzun yola çıksa, tekliyor ve varacağa noktaya gidemiyor. Sadece kendi mahallenizde tur atabiliyorsunuz, o kadar. Bu sefer yine bir şehirlerarası yolculuk yapıyorsunuz. Bu yolculuk diğerlerine nispeten daha yakın tabii ki, İstanbul'dan İzmit'e gideceksiniz aracınızla. Ayrıca İzmit'te sizi zorlayacak ciddi bir durum da yok. Oradaki yarıştan son saniyelerde gelen zaferle yırtıyorsunuz. Aslında buna zafer demek sizi küçültür ama herkes ağızbirliği etmişcesine "zafer" diye tanımlıyor bu durumu.
Hata yapma ihtimalini kendinde görmeyen, burnunda kıl aldırmayan zihniyetin Fenerbahçe'yi getirdiği şu noktayı resmetmeye çalıştık. Ne derece sizi ikna eder, bilemem...
"Güiza’nın Semih’e “uzatmaların son saniyesinde attırdığı altın golden” sonra, hakem maçı bitirince sahada görüntü şöyleydi. Sayısız şampiyonluklar gören Roberto Carlos, sanki Real Madrid ile süper kupayı kazanmış gibi havalara sıçradı."
o görüntünün şifreleri diye de açıklamış yazının devamında. Geçtiğimiz sezon Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynama başarısı göstermiş takımdan, bugün ligin dibindeki Kocaelispor deplasmanından son saniyelerde gelen golle, çok zor bir zafer kazanmış gibi mutlu olan Fenerbahçe'li topçulara. Elbette 90 küsür dakika sahada belirli bir efor sarfedilmiştir, deplasmanda bir türlü puan alamama derdi, ve kötü gidişatı bitirme hevesiyle alınan bu 3 puan oyuncuları mutlu edecektir ama bu görüntü de bir sorun yok mu?
Geçtiğimiz sezon deyince insan aklına çok uzun bir zaman dilimi gibi gelebilir, ama alakası yok tabii. Şunun şurasında kaç ay geçti üzerinden Chelsea ile oynanan çeyrek final maçından? Bu işte bir gariplik yok mu? Tekrar sormak gerek.
Elinizdeki imkanlarla iyi bir araba almışsınız kendinize. Şoför aracı iyi kullanmış, yol boyunca beklenmedik ustalıkta işler çıkarmış, ve aracın herbir parçasının uyum içerisinde çalışmasını sağlamış. Arabaya hükmedenin tek kusuru var. Yol boyunca kendinden beklenmeyen işler yapsa da, ustalıkla götürse de aracı, yolun sonunda bir adım geride kalmış bir önündeki rakibine göre. Ama taraflı tarafsız herkes takdir etmiş aracın şoförünü de, o aracın performansını da.Çünkü kimse ondan bu performansı beklememiş. Daha sonra mal sahibi gelmiş, "kardeşim, yemişim senin performansını" demiş ve eklemiş, "bu arabayı bizim sokaktaki çocuklar ittire ittire finiş çizgisine götürürdü".
Ve daha sonra malum son. İyi giden arabanın tekerine çomak sokulmuş. Bunu yaparken de, ben arabadan da, şoförlükten de çok iyi anlarım deyip, zıtlaşılmış yine kendisine muhalefet eden insanlarla.Daha sonra şoför koltuğuna titri sağlam bir isim oturtulmuş, en pahalı Türk yedek parça alınmış takıma ve İspanya'da geçen sezon çok tutan bir diğer parça monte edilmiş arabaya. Yalnız arabanın dinamosunu yitirmişsiniz ve yerine gerekli takviyeyi bir türlü yapamamışsınız. Bu durumdan şikayetçi olanları da "düşman" ilan etmişsiniz..
Arabanın yenilikleriyle birlikte orataya çıkan performansı son zamanlarda görülmüş en kötü performans olmuş. Haklı olarak yine eleştiriliyorsunuz ve bunlara cevaben, bu seneki değişikliklerle aracımız, geçen senekine göre daha iyi durumdadır diyorsunuz. Lakin araba ne zaman uzun yola çıksa, tekliyor ve varacağa noktaya gidemiyor. Sadece kendi mahallenizde tur atabiliyorsunuz, o kadar. Bu sefer yine bir şehirlerarası yolculuk yapıyorsunuz. Bu yolculuk diğerlerine nispeten daha yakın tabii ki, İstanbul'dan İzmit'e gideceksiniz aracınızla. Ayrıca İzmit'te sizi zorlayacak ciddi bir durum da yok. Oradaki yarıştan son saniyelerde gelen zaferle yırtıyorsunuz. Aslında buna zafer demek sizi küçültür ama herkes ağızbirliği etmişcesine "zafer" diye tanımlıyor bu durumu.
Hata yapma ihtimalini kendinde görmeyen, burnunda kıl aldırmayan zihniyetin Fenerbahçe'yi getirdiği şu noktayı resmetmeye çalıştık. Ne derece sizi ikna eder, bilemem...
***
Fenerbahçe 2-1 öne geçince, garip bir şey oldu ve attığı golle moral bulan Uğur Boral'ı oyundan çıkardı Aragones. İşte bu noktada aklıma Rıdvan Dilmen'in yorumları geldi. Ne diyordu Dilmen? "Aragones'in kafasında belirli bir şablon var, ve o sahadaki futbola göre değişiklik yapmıyor. Maç başlamadan önce kafasında bir şeyler ve bütün maç boyunca onları uyguluyor. " Bu yorumda haklılık payını gördük dün akşam bir kez daha. Sakatlanmadığına göre, attığı golle moral bulmuş Uğur'u oyundan çıkarmak, ve 2-1 öne geçmişim, bu skoru koruyayım bari düşüncesinde bir teknik adam. Ama farkında olmadığı bir şey var, kendisi Fenerbahçe'nin hocası ve yaptıkları her geçen gün futbol takımını küçültüyor. Rakiplerin iştahını kabartıyor. Şu an eminim ki, Anadolu takımlarındaki teknik adamlarının kafasında Fenerbahçe'yi her türlü yeneriz düşüncesi var.
3 gün sonra Arsenal'le oynayacak olan Fenerbahçe savunmasının S.O.S veren görüntüsü hem ilk, hem de ikinci golde bir kez daha yaşadık. Herhalde Fenerbahçe bu sezonki ilk deplasman puanını ligin dibindeki takımla berabere kalarak alacak yorumlarını yaparken, gerek Kocaelispor savunmasının oyundan düşmesi, gerekse de Güiza-Semih ikilisinin uyumuyla ortaya çıkan pozisyonda gelen golle, 3 punaı kotarmış oldu Fenerbahçe. Şunu vurgulamak gerekir ki, her ne kadar dün Alex pek etkin olmasa da şu haliyle Fenerbahçe'nin ışıldayan tek yanı Alex-Semih-Güiza üçlüsüdür. Bilhassa Güiza ittir kaktır vuruşuyla attığı golü biraz düşündürse de, geldiğinden beri en etkili oyununu oynadı belki de..Ee, tabii oraya gelene kadar bir takım yok piyasa. Ne olacak bu işlerin sonu acep?
Bu maçta gelen 3 puanın takımı morallendirmesini ummak dışında, bir şey bekleyemiyor insan. Arsenal maçı mı dediniz? Ben de sizin gibi merakla bekliyorum o maçı. Ardışık sayılar saymak istemiyorum.
Ben, senin Arsenal'i yenebilme ihtimalini sevdim, Fenerbahçe'm..
Futbol garip bir oyundur. Dün akşam buna bir kez daha şahit olduk. İlk yarı Kocaelispor, Fenerbahçe'nin savruk oyun anlayışının da kendisine tanıdığı rahatlıkla sahada sanki Arsenalmişcesine oynadı. Ne var ki, Kocaelispor'lu oyuncular Fenerbahçe'ye gol atan adam olayım, hafta boyu manşetlerden inmeyeyim düşüncesiyle, ilk yarı Fenerbahçe'ye fark atma şansını teptiler. İkinci yarı pek değişen bir şey olmayacaktı belki, ama belki Yılmaz Vural'dan dolayı, belki de futbolcuların kendi düşüncesiydi, skoru koruyalım derken kalesinde 2 gol gördü Kocaelispor. Aslına bakarsanız Fenerbahçe o dakikaye kadar 2 gol atacak bir takım gibi oynamıyordu. Goller tamamen bireysel gayretler neticesinde geldi.
Fenerbahçe 2-1 öne geçince, garip bir şey oldu ve attığı golle moral bulan Uğur Boral'ı oyundan çıkardı Aragones. İşte bu noktada aklıma Rıdvan Dilmen'in yorumları geldi. Ne diyordu Dilmen? "Aragones'in kafasında belirli bir şablon var, ve o sahadaki futbola göre değişiklik yapmıyor. Maç başlamadan önce kafasında bir şeyler ve bütün maç boyunca onları uyguluyor. " Bu yorumda haklılık payını gördük dün akşam bir kez daha. Sakatlanmadığına göre, attığı golle moral bulmuş Uğur'u oyundan çıkarmak, ve 2-1 öne geçmişim, bu skoru koruyayım bari düşüncesinde bir teknik adam. Ama farkında olmadığı bir şey var, kendisi Fenerbahçe'nin hocası ve yaptıkları her geçen gün futbol takımını küçültüyor. Rakiplerin iştahını kabartıyor. Şu an eminim ki, Anadolu takımlarındaki teknik adamlarının kafasında Fenerbahçe'yi her türlü yeneriz düşüncesi var.
3 gün sonra Arsenal'le oynayacak olan Fenerbahçe savunmasının S.O.S veren görüntüsü hem ilk, hem de ikinci golde bir kez daha yaşadık. Herhalde Fenerbahçe bu sezonki ilk deplasman puanını ligin dibindeki takımla berabere kalarak alacak yorumlarını yaparken, gerek Kocaelispor savunmasının oyundan düşmesi, gerekse de Güiza-Semih ikilisinin uyumuyla ortaya çıkan pozisyonda gelen golle, 3 punaı kotarmış oldu Fenerbahçe. Şunu vurgulamak gerekir ki, her ne kadar dün Alex pek etkin olmasa da şu haliyle Fenerbahçe'nin ışıldayan tek yanı Alex-Semih-Güiza üçlüsüdür. Bilhassa Güiza ittir kaktır vuruşuyla attığı golü biraz düşündürse de, geldiğinden beri en etkili oyununu oynadı belki de..Ee, tabii oraya gelene kadar bir takım yok piyasa. Ne olacak bu işlerin sonu acep?
Bu maçta gelen 3 puanın takımı morallendirmesini ummak dışında, bir şey bekleyemiyor insan. Arsenal maçı mı dediniz? Ben de sizin gibi merakla bekliyorum o maçı. Ardışık sayılar saymak istemiyorum.
Ben, senin Arsenal'i yenebilme ihtimalini sevdim, Fenerbahçe'm..
5 comments:
Zar zor aldık 3 puanı.Düşünün Fenerbahçe lig sonuncusu takımdan 3puanı zar zor alıyor.Güleriz ağlanacak halimize...
Maç 1-1'ken Aragones Deniz'i hazırladı oyuna sokmak için. Tam elindeki tahtada taktiği gösterirken Uğur Boral golü attı. Yani 2-1'i koruyayım diye sokmadı Deniz'i. Maç 1-1 giderken neden Deniz'i sokar bir insan anlamıyorum, çok tuhafıma gitti. Acaba deplasmanda beraberliği yeterli mi görüyor? Yoksa Deniz için aklında hücumla ilgili başka planlar mı var?
malesef kötü gidiş sürüyor. bu galibiyet bizi aldatmasın. kimyası bozulan takıma devamlı yedek kulübesine yaslanan bir teknik direktör eklenince bu durum ortaya çıktı. Alex-Semih-Guiza üçlüsünden bahsetmişsin Ortega, ama Alex bence bu üçlünün dışında. Semih Guiza ikilisi gayet iyi ama Alex onlara malesef çok uzak. Colin ve Uğur'un da bu ikiliyi besleme kapasitesi mevcut değil. Deivid'in gelmesiyle taşlar biraz daha yerine oturacak ama Aurelio'suzluk sezon sonuna yada devre arasına kadar baki kalacak ki bence Fenerbahçe'nin master problemi budur.
ben de 2-2 ye razıydım açıkçası. körfez le kendi sahamızda oynayacağımız maçta alınacak 0-0 veya 1-1 gibi skorlar, sezon sonunda aynı puanda olmamız durumunda bize avantaj sağlayacaktı.
deplasmanda 6 yediğimiz manchester maçı dahil hiçbir maça arsenal maçı kadar korkarak ve ümitsizce bakmamıştım.
ellerimizi açıp dua etmekten başka çaremiz yok.
Yorum Gönder