Çarşamba, Temmuz 01, 2009

Sen Bir Kez Daha Giderken


Demirden yapılmış oturak çok rahatsızdı.Otobüs terminalinde muhtemelen uzun yıllar sağlam kalsın ve bulunduğu yere iz bırakmak konusunda pek bi mahir olan Türk insanının fiziksel darbelerine karşı dayanıklı olsun diye böyle sağlam bir malzemeden yapılmış olan oturak , esas görevini yerine getirirken rahatsızlık veriyordu işte.Durmadan altından kayan ya da onu üzerinden atmak için çırpınan bu yer , psikolojik olarak yaşadığı soruna fiziksel olarak yeni boyutlar katıyordu.

Tam yanında oturan ve otuzlu yaşlarının ortasına yaklaşmış olan bayanı göndermek için oradaydı.Aslında bir kez daha göndermek daha doğru bir tanımlama olacaktı sanırım. Kumral , uzun boylu yeşil gözlü bu bayan , bir zamanlar tamda hayatının merkezine yerleştirdiği kişiydi.Bütün hayatını onunla geçirmek üzere kurgulamışken , ikisinin dışında olan bir sebepten ötürü ayrı yerlere , ayrı yönlere ilerlemek durumunda kalmışlardı.Elbette ki ayrılmak istememişti ondan ama hayat bazen insanı yapmak istemediği şeyleri yapmak zorunda bırakıyordu. Sevmek , sevdiğin kişiyi - senin için bile olsa - kaldıramayacağı yüklerin altına sokmamaktır diye düşünmüştü o zamanlar.Ayrıldığı dönemi sonraları tarif eden çok güzel bi cümle duymuştu."Vücudumda varlığından bile haberdar olmadığım yerlerin acıdığını hissettim ". Onun için o dönem bi uyuşma dönemiydi.Yaşadığı herşeyi başka birinin hayatında bir yan rol oynuyormuş gibi hatırlıyordu.Filmdeki esas roller başkasınındı ve o senaryo gereği oradaydı.Bu durum epey bi devam ettikten sonra kendince bir hayat kurmuştu ama hep aklında keşkeler ve acabalarla dolaştı.Bu arada onunla başka bir şehirden teknoloji yardımıyla görüştü hep.Oysa yüzüne bakmadığı kişilerle doğru dürüst iletişim kuramadığını söylerdi hep ama onun bi şekilde oralarda olduğunu bilmek , haber almak ve konuşabilmek bile önemliydi. Şimdi kısa bir süreliğine şehre dönmüşken yeniden onu göndermek görevi ona kalmıştı. Bu kısa dönemde mümkün olduğunca ona yakın ve mümkün olduğunca uzak kalmaya çalışmıştı.İnsan sevdiği kişiyi kaldıramayacağı yüklerin altına sokmamalıydı.Bu mantık yüzünden kaybetmişti belki de onu ama elinden başka bi şey gelmiyordu.Göğüs boşluğunda biriken bir sürü söz vardı onun için ama bunlar öyle büyük sözlerdi ki ağzından çıkamayacağından korkuyordu.Çıkamadı da. Keşke diyebildi sessizce.

Einstein'ın dediği gibi zaman göreceli bir kavramdı ve bazen olması gerekenden çok daha hızlı vurabiliyordu saatin tik takları.Otobüsün perona geldiğini söyleyen o metalik kadın sesinin eşliğinde otobüse doğru gittiler.İşte bir kez daha gönderiyordu onu.Arkasından sadece el salladı ve onu bir kez daha göndereceği zamanı eklemeye başladı. Onu kızının yanına göndermişti ve şimdi ilgilenmesi gereken oğluna gidiyordu.Sessizce bir kez daha keşke dedi.Sırtındaki yüklerle ağır adımlarla yürüdü ...

misafir yazar: 931023

Not: Yazı için teşekkürler "931023", demek garip duracak ama teşekkür etmeden de geçmeyiz elbette :)

7 comments:

pascal dedi ki...

"Vücudumda varlığından bile haberdar olmadığım yerlerin acıdığını hissettim "
süper lan ben bunu çalarım :)

Ortega dedi ki...

Yazıyı yazan arkadaştan izin istedin mi peki :D

pascal dedi ki...

sevgili 931023 isimli yazar arkadaşım yazınızı çok beğendim.eğer burayı takip ediyorsanız size sesleniyorum; üstteki cümleyi msn nick'i, imza v.s. gibi yerlerde kullanmak için çalıyorum haberiniz olsun :D

931023 dedi ki...

Kullan gitsin diycem ama yazıda da bahsettiğim gibi , durumu çok iyi özetleyen bir cümleydi.Kaynak kişiyi bilmiyorum , bu durumda anonim sayılır mı ? Sayılır diyerek olayı tatlıya bağlayalım :)

erdemkursat dedi ki...

hacı bu sayı, 23 ekim 1993 demek olmasın ?

Roy Keane dedi ki...

Muhteşem bir yazı olmuş,bir solukta bitirdim. Yazının sahibine de bizlerle paylaşan Ortega'ya da ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

931023 dedi ki...

23 Ekim 1993 iyi tahmin ama doğru değil maalesef.Roy Keane ede teşekkürler bu arada ...