Çarşamba, Kasım 12, 2008

Haybeden Gerçeküstü Lakırtılar #13

*"Toprağın neresini kazarsan kaz, bir define bulacaksın. Ancak bir çiftçinin inancıyla kazmalısın." Halil Cibran

*Ya şu Excel'i bulandan Allah razı olsun. Hem kendi işlerimde, hem de Pederin işlerine yardım ederken o kadar çok faideli oluyor ki anlatamam. Haftanın belirli günlerinde Peder Bey'in işlerine yardımcı oluyoruz. Gerçi çok matah bir iş yapıyormuş gibi anlatamayayım. Excel'den bazı hesaplamalar, kontroller, eklemeler, çıkarmalar, yeni girdiler falan. Rutin işler yani. Askere gidene kadar bir yandan çeviri işleri, bir yandan Peder'in işleri diye takılacağız böyle işte.

* 10 gün önce bir dil kursundan aradılar. Daha önce cv bırakmıştım oraya. Tekrardan görüştük. Yeni bir İngilizce öğretmeni alacaklarmış. Bu pozisyon için beni düşündüklerini öğrendim. Önce teşekkür ettim, daha sonra Aralık ayında asker olacağım söyledim, ve reddettim iş tekliflerini. Ben pek öğretmenlik yapmaya niyetim yok desem de çevreme, sanki kader ağlarını garip bir şekilde bu yönde örüyor. Hayırlısı bakalım. Hele bir gidip gelelim de..

* Son 15 gün içerisinde 3 tane tonton ihtiyarın cenazesine iştirak ettik. Biri anneannem'di. Buradan da yazdım zaten. Diğer ikisi de uzaktan da olsa akrabamızdı. Yaşları 70'in üzerinde olan bu üç isim bir devrin bittiğinin kanıtı gibi geldi bana. Ölümün hiyerarşisi yoktur elbette ama bayramlarda, özel günlerde evlerine gittiğin, ellerini öptüğün, hayır dualarını almayı beklediğin kişiler bunlar. 3 ev daha ziyaretimize kapandı gözüyle de bakabiliriz olaya. Bi de ölümü bir an böyle cenazelerde hatırlamak, ve akabinde 3-5 gün sonra hiçbir şey olmamış gibi yaşamak da sanırım hayatın realitesi.

* Sadece erkek milletine özgü bir durum mudur bilemeyeceğim ama dikkatimi çeken bir şey var. Aslında yıllardır farkındayım bunun ama dile getirmeyi şimdi akıl ettim. Misal bir sohbet meclisindeyiz ve ortamdakilerin hepsi erkek. Laf dönüp dolaşıp kadınlara ve bizim tecrübelerimize geliyor. O vakit fark ediyorum ki, sırası gelip başından geçeni anlatan kişiyi hiçbirimiz dinlemiyoruz. Herkes kafasında kendi tecrübesini anlatacağı cümleleri seçiyor. Bir nevi konuşmaya hazırlık. Dinliyormuş gibi gözüküyor herkes. Ama öte yandan heyecanla sırası bekliyor. İçi kıpır kıpır muhtemelen. Şovunu yapacağı zamanı bekliyor büyük bir iştahla. Gerçek ya da yalan.. Her ne anlatacaksa o hikayeyi ortamda bulunanlara anlatmak için sabırsızlanıyor.

* Bazı kadınların tuvaletlerini yaptıklarına inanmıyorum..Hadi daha açık ifade edeyim. O kadınlar işiyor, sıçıyor olamaz arkadaş. Buna inanmam mümkün değil kesinlikle.. Düşünsenize Melissa Theuriau'yu sıçarken.. Hayır olamaz. Katıyyen inanmam..ya da Monica Belluci..yok daha neler!..

* İlk tanıştığımızda ya da uzaktan sadece izlenildiğim dönemde kadınlar tarafından zeki, karizmatik, cool görünmek ilk başlarda hoşuma gitmişti. Ama samimiyet arttıkça, kadınların sırlarına ortak olmak, onların dertlerini dinleme işi bi yerden sonra ciddi derece bayıyor hakkaten. Tüm kadınları dinleyecek gücü kendimde görsem de, isyan ediyorum bu duruma. Hani utanmasam, cefayı biz çekiyoruz sefasını başkası sürüyor diyeceğim ama dua edin ki, demedim henüz..

* Blog yazarlarını eleştirebilirsiniz. Bu en doğal hakkınız. Hakaret etmedikçe, küfürler savurmadıkça her blog yazarı eleştirilebilir ama bir çeşit eleştiri daha var ve bence o da çok yanlış. O da "şu konuyu neden yazmıyorsun? İşine gelmiyor di mi?" eleştirisi. Bu durum daha çok futbol ve siyaset yazanların başına geliyor gözlemleyebildiğim kadarıyla. Örneğin, futbol yazan kişi tuttuğu takımın taraftarı gözüyle yazacaktır bazı olayları. Aynı takımı tutmuyorsanız aynı olaya farklı tepki vermenizi doğal karşılamalısınız. Kaldı ki, aynı takımı tutan insanlar bile belli bir mevzu üzerinde tartışırken, farklı tepkiler verebiliyor. Kimse kimseye zorla bir şey okutmuyor bu ortamda. Bazı şeylerin dile getirilmesinde eksiklik var diyorsanız, hodri meydan demek lazım. Bu kişiler de bir blog açsın, anlatsın derdini elaleme..

* Muzlu sütü çok severim. Bazen yolda giderken bir market görürüm. Canım muzlu süt ister. İçeri girince direk muzlu sütlerin olduğu rafa giderim. Alırım birkaç tane. Daha sonra kasaya doğru ilerlerim. Bir elimdekilere bakarım bir de kasiyere. Şayet kasiyer kız hoş biriyse, karşısına elimdeki muzlu sütlerle çıkmak istemem. Geri dönerim biraz daha alışveriş yaparım. Salakça bir şey işte. Bi de bunun bir boy büyüğü bir saplantı var (artık eziklik mi dersiniz tabii, orası da ayrı mesele). O da sadece tuvalet kağıdı alıp marketten çıkamama durumu. İlla yanında bir şeyler daha alınır. Halbuki tuvalet kağıdı kullanmak doğru bir şeydir. Temizlik gereğidir. Utanılmaması gerekir. Sizi elinizdeki tuvalet kağıdıyla gören hatun kişilerin, "Iyykk..Bu çocuk da sıçıyormuş" diye düşündüğünü zannediyorsanız, yanılıyorsunuz diyemem..Ben nereden bileyim kadınlar bu durumlarda ne düşündüğünül, Brad Pitt marketten çıksa ve elinde sadece tuvalet kağıdı ile çarşıda dolansa şöyle..karizmasında eksilme olur mu ki?

* Kız Meslek Liselerinin yakınlarından mümkünse geçmemek gerek. Bir sürü kızla aynı ortamda bulunmaya alışığım ama karşı cinsin bu kadar kalabalık biçimde gelen geçen erkeklere hiçbir şey ayırt etmeksizin laf atmasına alışık değilim. Üniversitede 1.sınıftayım. Daha toyum yani. Taktım atkımı maça gideceğim İzmit'ten İstanbul'a. İstasyona giden yola doğru giderken bir Kız Meslek Lisesi vardır orada. Bilen bilir.. Cuma günüydü maç ve oradan geçerken baya laf atılmıştı. Normalde bir erkek bundan mutluluk duyabilir ama insan bi yerden sonra garip hissediyor kendini. Üzerinde hangi kıyafet ve aksesuar varsa, ona göre laf atılıyor sana. O gün atkımla ilgili baya laf işitmiştim, "Bizim de yok ki şöyle bir atkımız boynumuza saralım", "Benim böyle güzel bir atkım olmadı. Hediye eden olur mu acaba?" gibi.. Gerçi benim başıma birkaç kez geldi. İşin bir de kadınlara bakan yönü var. Onlar Erkek Meslek Liselerinden geçerken neler yaşıyorlar kim bilir? (Meslek Liseli okurlar tepki göstermesin. Geneli tenzih ederim..)

* Bir tribünün en üretken olduğu dönem takımın sportif anlamda yerlerde süründüğü dönemdir. Bir insanın en edebi eserlerini verdiği dönem acıyı son raddeye kadar hissettiği dönemdir.. Yok böyle bir söz. Az önce uydurdum.

* "Pazaryerinden ve şandan uzakta yer alır büyük olan her şey. Hep pazaryerinden ve şandan uzakta barınmıştır yeni değerler yaratan. Yalnızlığına kaç dostum: görüyorum ki her yerini ağılı sinekler sokmuş. Sert ve sağlam bir havanın estiği yere kaç! Yalnızlığına kaç! Sen küçük ve acınacak kişilere pek yakın yaşadın. Onların göze görünmez öçlerinden kaç! Onlar sana karşı öçten başka bir şey değildirler. Artık el kaldırma onlara! Sayısızdır onlar, hem senin yazgın sinek kovmak değildir ki... " Friedrich Nietzsche

4 comments:

miracsaral dedi ki...

Ustam, bu taraftarların üretiminin başarısız dönemlerde artması son derece doğru ve mantıklı bir tespittir, katılıyorum. Sonuçta, edebiyatta da her zaman aşk acısı satar, mutlu aşk satamaz. Mutluluk esasında ruhun kazanımlarını boşaltır, acı tekrar doldurur.

Evet, bazı kadınlar tuvalet yapıyor ve görüntü cidden onların hayalimizdeki ulaşılmaz noktalarını maymun ediyor. O yüzden hiç düşünmemek lazım, biz yine onları kapalı tuvaletlerin önünde, elimizde abidik çantalarıyla bekliyelim daha sağlıklı. Veya bu tarzda fantazileri olan adamlar varsa, onları kendi haline bırakalım.

Meslek liselerinin dengeleri, anlayışları, hayatta oturttukları düzlemler çok ayrıdır, hâ içlerinden Cem Yılmaz gibi bir -içsel- dahiyi çıkartmışlardır o ayrı. O liselerde çok farklı adamlar var, zeka katsayaları çok geniş ve bu zeka katsayalarının geleceksizlik korkusuyla birleşince, müthiş gelişken beyinleri oluyor bence.

biggins dedi ki...

Monica'yı ağzına alma kardeşim, karıştırmayın kızı böyle konulara :)) Çok fena yapacam sizi :))
O sıçmaz, sadece bazen yellenir. :))

pascal dedi ki...

ortega bakıyorum da bu yazında kadınlarla ve sıçma mevzularıyla özellikle ilgilenmişsin.ne ayak?ikisi arasında bi bağlantı kurdum ama yazmak istemiyorum... :))

Çubuklu Sevdalısı dedi ki...

meslek lisesi olayına bende katılıyorum g.tume kas goz çizsem ona bile laf atıcaklar çocukluk işte ya da sürü pskolojisi ne derseniz diyin.