Cuma, Şubat 23, 2007
Tuncay'ın "çatal" sorunsalı..
Kadıköydeki ilk maçta nerdeyse tarihi fark yiyor olmaktan son anda kurtulmuşsun, hatta maçı beraberliğe getirmişsin. Bak işte ne güzel. Orada da maça kontrollü başlamışsın, kimsenin beklemediği bir şekilde 0-2 yapmışsın skoru, hem de henüz ilk yarıda.
Daha sonra sadece Türk takımlarına özgü, o anlamsız geriye yaslanma hastalığına yakalanmışsın. Van Gaal bile "Az kalsın eleniyorduk. 2-0 olunca hiç umutsuzluğa kapılmadım desem yalan olur. F.Bahçe iyi bir takım. İkinci yarıda skor avantajını korumaya çalışmaları en büyük hataları oldu" demiş bu durumu teyid edercesine..
Bizim hocanın Evropa tecrübesi yok, tamam anlarım bunu ama taktisyenliği de mi yok bre arkadaş? Alex ve Tümer'in birarada 90dk'yı çıkaramayacağı gün gibi ortadaydı, keza Deniz'in 33232 tane pas hatası yapması ve oyundan geç çıkarılması. Rakibin yüklenmesi ve golün bağıra bağıra ben geliyorum demesi. Hoca hala kenarda uyuyor, ilk gol bu rüyadan uyanmasına yetmiyor ne yazık ki. Maç boyu nerdeyse hatasız oynayan Lugano bir faul yapıyor, Şota düşmüyor ama hakem faulü veriyor. O an "aha şimdi gittik işte" diyorum ev arkadaşıma, biliyorum çünkü Türk takımları duran toplardan basit goller yemeyi sever, artı Fenerbahçe'nin Avrupa kupaları lanetliliği söz konusu bi de. Neyse elemanlar arka direğe kesilen ortada yanlarında bizden kimsenin olmadığı rahat bir pozisyonda golü atıyorlar. Herkes Volkan'a kızıyor, belki ilk maçtaki ve daha önceki hatalarının birikimiyle ama asıl orada o oyuncuya rahat kafa vurduranlara ne demeli.
Maç sonrası Kezman soyunma odası koridorlarında sinirden duvarları yumruklamış. Tuncay ise basına şöyle konuşmuş: "Adamlar ofsayt taktiğini harika uyguladı. Hepimiz kek gibi osayta düştük.Bizim defansta ise böyle bir özellik yok. Ofsaytta başarılı olabilseydik turu geçen biz olurduk". Şanlı krampon Tuncay güzel bir noktaya dikkat çekiyor ama çatallı dilini defansın bu ofsayt anlayışsızlığı üzerine yoracağına, Kezman'ın kafayla al da at dercesine indirdiği pozisyonda topu çatala gönderemeyişine baksın bence, 2.kaptan olmak defansa giydirmekten öte bi şey olsa gerek.
Yine olan cefakar taraftara oldu.. Yazık be arkadaş. Ne diyeyim ulan daha..
Perşembe, Şubat 22, 2007
Yurt Dışı'nda nasıl tezahür ediyorum?
Geçenlerde (burda yaşayan 'yabancı' gazetecilerle artık hısımlaştık) bi röportaj teklifini geri çevirdim.Ve artık mümkün olduğunca konuşmayacağım 'dış' basına.Konuş, konuş, nereye kadar? Böyle, Konuşan Kafa gibi hissediyorsun kendini. Biraz da sabrımın sonuna geldim: Ne anlıyorlar? Nereye kadar anlıyorlar? Ben meramımı-zı iyi anlatabiliyor muyum? Peki, en mühimi:ben meramımı-zı iyi anlatmakla mükellef miyim? Kronik Mağdur pelerinini de iade edeyim.Sonuç olarak ben bir Türk yazarıyım, diplomatı değil.Bi İlter Türkmen kadar sabırlı, dirayetli, hakikâtli, dengeli ve tecrübeli olsam- tamam anlatayım dertlerimizi o zaman. Ama 'dert anlatma' mevzuunda sabrımın sonuna geldim. Anlatamıyorum, anlatamayacağım! Türk'ü Türk'e şikâyet etmek çok daha doğru ve güzel. (En azından benim meşrebimde biri için.)En vahim/rezil örneğini (yoğunlaştırılmış bir 'Anlasana Ulan!' hadisesini) 2 yıl önce Saint-Malo'daki Fransızların ünlü mü ünlü (ay, her şeyleri 'ünlü' herrr şeyleri mühimdir bacaksızların) kitap festivalinde yaşadım.Dört mü, beş mi kaç konuşmaya katıldıysam şiddetli kavgalar çıkartmaya muvaffak oldum. Yorgun düştüm hakikâten: kendimden ve durumdan! Netice itibarıyla İnsankızı barışsever bir varlık, o kadar kavga edip didişince gidişatından kaygılanıyorsun. 'Ben nerde yanlış yaptım'dan dahi daha çok 'Allahım, yoksa ben Emin Çölaşan mıyım?' Yurtdışında yaşadığım duygulanımların tamm karşılığı budur okurlar: Alter-egomun esasında Emin Çölaşan olabilirliği korkusudur!Şöyle bir ortamlama tahayyül edin: Allah'ın Çinli yazarına kitabıyla alakalı soru soruluyor. Allah'ın Lübnanlı yazarına kitabıyla alakalı soru soruluyor. Allah'ın Beyaz Rus'una kitabıyla alakalı soru soruluyor. (Burdaki Allah'ın nitelemesi kesinlikle ırkçı ve bu ulusları horrr görmeye yönelik değildir: aynı çatı altında hepimiz kardeşiz vurgusu önemlidir.)Sıra bana geliyor, soru aynen şöyle: "Sizce Türkiye, Avrupa Birliği'ne girmeye hazır mı?"Bu arada dikkâtinizi çekiştiririm: Benim Fransa'da çıkmış olan kitabım 'Avrupa Birliği'nin Kıyısında Türkiye' (adlı inceleme) ya da 'Bir Yahudi, Bir İtalyan, Bir Baron, Bir Turşucu ve Bir Ermeni Kuzguncuk'ta Bir Konakta Çok Mutlu Olmuşlardı' temalı sahte birleştirilmiş bir roman dahi değil!Kitabım 'Haberci Çocuk Cinayetleri' ismindeki fantastik mi nerdeyse bilimkurgusal, hiç bu toplarla alakasız bir novella! Kardeşim onlara sorular edebiyat üstüne, edebiyatları üstüne de bana niye böyle bir Dışişleri Bakanlığı'ndan Mağden muamelesi? İyi bir muameleden geçtim zart zurt; eşit değil, eşitlikçi değil, normal ya da adaletli değil.Ben tabii açıyorum ağzımı, "Siz şimdi kendinize uşak/ahçı alacaksınız da, benden referans mektubu mu istiyorsunuz?" diyorum."Benim kitabımla alakası yok bu sorunun. Ne hakla bana böyle bir soru yöneltebiliyorsunuz?" diyorum.Dağılıyor mu ortalık? Karışıyor mu salon! E bana ne? İstemezdim tabii böyle olmasını. Ben de Müzisyen/Unicef İnsanı tabiatlı bir Zülfü Livaneli tadında çıkartıp sazımı 'Kar koleksiyonladım senin için' pardon 'Kartopulandım da geldim' pardon 'Karlı kayın ormanında'yı çalayım, milletler el ele tutuşsunlar, Fransızlar duygulansın hüngürt şakırt ağlasınlar. Hepimiz kardeşiz. Gözyaşlarımızda eşitiz, bunu türkülendirmek buram yorgan, isterdim.Ama durunamayan bi tabiatım var (anlaşılan). "Çinli beyefendiye neden Çin'de hâlâ idam olması gerçeğini sormuyorsunuz da bana Türkiye'nin hak ve hukuk karnesini soruyorsunuz" diyorum başka bi toplantıda. "Lübnanlı beyin kitabını okumuşsunuz. Benimkinden haberiniz var mı?" filan.Başka bi salonda (çok büyük bir salonda üstelik bu talihsizlik) "Türkiye, Avrupa Birliği'nden ne istiyor?"sorusu çıkıyor torbadan. Bu soruları bulup buluşturanlar da 'sol' 'entel' Fransız gazeteci-yazarlar! Yalnız Türklere Özel Bir Menü bu, inanın.Ben: "Para!" diyorum. "Yatırım yapsın Avrupa ülkeleri. Serbest dolaşım hakkı tanısın ki, bizde de işsizlik azalsın. Genç, dinamik bir nüfusuz ve işsizlik çok ciddi sorunumuz. Bizler de size sperm vermiş oluruz."Salon yine dağılıyor. Doğru cevap: 'Yüksek kültürünüzü ve yüce değerlerinizi, medeniyet seviyenizi istiyoruz'muş!Ben doğru cevapları tahayyül dahi edemediğim gibi adamların/kadınların cinlerini tepelerine çıkartmaya muvaffak oluyorum. Her salon/her toplantı! Yani bi pembe incili kaftanım eksik omzumda. Ve fakat benim kaftanım: ben onlardan çok daha seri ve yetkin bir İngilizce konuşuyorum. Fransızların yabancı dile yatkınlığı malum! Bana cevap yetiştirme kaygısıyla bağırıyorlar. Bu defa "Niye bağırıyorsunuz?Sakin olun" diyorum. "Türkiye sizin tırnak kontrollerinizden bezdi" diyorum. "Irkçılık temayüllerinizi denetlemeye çalışmalısınız" diyorum.Ağbi, ben anlaşılan yurtdışında çok sinir bozucu bir Türk'üm. Nereye gitsem kavga çıkartıyorum. Festival Başkanı kapanış partisinde, "Başınıza gelenler için çok özür dilerim, seneye sizi yine davet etmek isteriz" diyor. (Yankı yankı yankılandı zira ortamlarım.)"Boşuna zahmet etmeyin. Korkunç günler geçirdim. Sayenizde kendimi bi yeniyetme gibi hissettim" diyorum. (Tarotta da: Perpetual Peter Pan çıkmıştı!)Hakikaten (bir de toplantılar dışında şahsi politik kavgalarım var) Avrupalılarla baş etmek/meramını anlatmak/onların o zırhlı önyargılarını delebilmek/onlardan eşitlikçi bir yaklaşım talep etmek- Başkaları atlatsın bu develere bu
hendekleri.
Perihan Mağden'in 22/o2/2007 tarihli Radikal gazetesindeki köşesinden alıntıdır..
hendekleri.
Yükselen Türk Irkçılığı'nda Yüksek Avrupa Irkçılığı'nın katkılarını da lütfen yabana atmayalım, bu zehirle uğraşmak zorunda kaldığımız/kalacağımız bu karanlık günlerde. Ben denli bi uyum insanını dahi şirazesinden çıkartabiliyorlar. Yazıklar olsun onlara Emin ağbi!
Perihan Mağden'in 22/o2/2007 tarihli Radikal gazetesindeki köşesinden alıntıdır..
Salı, Şubat 20, 2007
Tamamen doğal ünlüler..
Milliyet gazetesi doğal ünlüleri'i seçedursun, biz ünlülerin esaslı doğal halleri üzerine mevzu bahis açalım. Eyvallah, her faninin durum icabı burnunu karıştırması görüntü açısından iğrenç bi sahne olsa da doğaldır ama ünlüyseniz ve attığınız her adım birileri tarafından takip ediliyorsa çok iğreti durduğunuzun farkına varmalısınız..
"İyi de n'apayım birader..Elimi cebime sokayım da, öyle mi vitesi 5'e takayım" der belki de Sting ya da diğer abilerimiz. Onlar da haklı tabi ama hal böyle iken daha bi farkında olsalar, hiç te fena olmaz...
Şimdi bu yazıyı okuyanlar, işimin gücümün olmadığını, boş-beleş varyasyonlar peşinde koştuğumu düşünebilir.. Ama şöyle de bi durum var, Milliyet, Hürriyet gibi basın devleri "90 60 60 gazetecilik" yapar da ben boş durur muyum..kendimce birkaç kelam edeyim dedim..
"İyi de n'apayım birader..Elimi cebime sokayım da, öyle mi vitesi 5'e takayım" der belki de Sting ya da diğer abilerimiz. Onlar da haklı tabi ama hal böyle iken daha bi farkında olsalar, hiç te fena olmaz...
Şimdi bu yazıyı okuyanlar, işimin gücümün olmadığını, boş-beleş varyasyonlar peşinde koştuğumu düşünebilir.. Ama şöyle de bi durum var, Milliyet, Hürriyet gibi basın devleri "90 60 60 gazetecilik" yapar da ben boş durur muyum..kendimce birkaç kelam edeyim dedim..
Kılavuzu Paris Hilton olanın…
Şurada görüldüğü üzere Britney Spears kafayı kazıtmış, sebebi kafayı yemek olabilir..bilemiyoruz tabi. Kendisini lise yıllarımda beğenirdim yalan değil, bunun sebebi sarışın dişilere olan hassasiyetimdir muhtemelen. Aslında o yıllarda şarkılarını da severek dinlerdik hani. Yeni Madonna olacak deniyordu ama böyle giderse kendisini "hızlı giden atın, boku seyrek" düşer sözüyle hatırlayacağız sanki..
Önce tuhaf bir evlilik olayı, Paris Hilton ile kanka olmalar, dağıtmalar, keza altsız-üstsüz eğlence anlayışı, sevgilisinden de ayrılmış bu ablamız son duyduğumuza göre. Hani bazı hatunlar -ki genelde çoğu- bunalım dönemlerinde saçlarını kestirirmiş ya, sanırım Britney olayı yanlış anladı ya da abarttı..
Son olarak bu haliyle Sinéad O'Connor'a benzemiş diyebiliriz belki.. Fiziksel olarak tabi ki..
Önce tuhaf bir evlilik olayı, Paris Hilton ile kanka olmalar, dağıtmalar, keza altsız-üstsüz eğlence anlayışı, sevgilisinden de ayrılmış bu ablamız son duyduğumuza göre. Hani bazı hatunlar -ki genelde çoğu- bunalım dönemlerinde saçlarını kestirirmiş ya, sanırım Britney olayı yanlış anladı ya da abarttı..
Son olarak bu haliyle Sinéad O'Connor'a benzemiş diyebiliriz belki.. Fiziksel olarak tabi ki..
Pazartesi, Şubat 19, 2007
If you drive, you don't drink
"Bir zamanlar Jonnie de uçardı" temalı hoş bir reklam.. İçkiliyken araba kullanmayınız efenim, hatta mümkünse alkollü iken hiçbir şey yapmayınız.. En iyisi hiç içmeyin, evet kesinlikle...
Bu da geride kalan tablodan kesit... Ancak böyle tanımlanabilir sanıyorum. Bu da hoş olmuş. İyi çalışma, emeğe saygı + rep benden...
Là où vous allez Anelka? (Yine nereye Anelka)
Tamam, büyük topçusun birader, ki cümle alem bilir hayranın olduğumuzu ama sen de iyice bokunu çıkardın artık. Wikipedia bile(m) başa çıkamıyor senin kariyerinle. Kimilerinin rüyaları senin için sadece "history"den ibaret anasını satayım...
***
"İlk tercihim Premier League olduğu için Werder Bremen ve Lyon'u geri çevirdim. Elbette ben de Şampiyonlar Ligi'nde mücadele eden bir takımda oynamak isterim ama benim de kendimce planlarım var". FourFourTwo Dergisi Fransa edisyonuna konuşan Nicolas Anelka çarpıcı açıklamalar yaptı. "Ben Parisli olduğum için Fransa'da sadece PSG forması giyebilirim. Yalnızlığı ve rahatsız edilmemeyi seven bir yapım var, bu sebeple İngiltere'yi çok seviyorum" diyen başarılı oyuncu Bolton'da takım olarak iyi performans sergilediklerini belirtti. "Takım bana ayak uydurmuyor, zaten takım olarak iyiyiz" diyen Anelka daha önce kiralık gittiği Liverpool'un kendisini tutmak istemesi halinde seve seve kalmayı kabul edeceğini belirtti. İngiltere'de takım arkadaşları veya menajerlerle hiç sorun yaşamadığını belirten Anelka "Diğer ülkelerde sorunlarım oldu ama bunu İngiltere'de asla yaşamadım" dedi
Cuma, Şubat 09, 2007
Herkes Fenerbahçeli Olamaz!
Fenerbahçelilik nedir?.
Fenerbahçelilik aşktır..
Fenerbahçelilik sevgidir..
Fenerbahçelilik romantizmdir..
Fenerbahçelilik ruhtur..
Fenerbahçelilik duygudur..
Fenerbahçelilik coşkudur..
Fenerbahçelilik bağlılıktır..
Fenerbahçelilik bağımlılıktır..
Fenerbahçelilik imkansızı istemektir..
Fenerbahçelilik imkansızı başarmaktır..
Fenerbahçelilik göz bebeğidir..
Fenerbahçelilik iştir..
Fenerbahçelilik zevktir..
Fenerbahçelilik sevinmektir..
Fenerbahçelilik ağlamaktır..
Fenerbahçelilik gülmektir..
Fenerbahçelilik üzülmektir..
Fenerbahçelilik sevinçtir..
Fenerbahçelilik kederdir..
Fenerbahçelilik öfkedir..
Fenerbahçelilik sevişmektir..
Fenerbahçelilik kalptir..
Fenerbahçelilik beyindir..
Fenerbahçelilik şarkıdır..
Fenerbahçelilik sestir..
Fenerbahçelilik okumaktır..
Fenerbahçelilik duymaktır..
Fenerbahçelilik görmektir..
Fenerbahçelilik yürek ister..
Ve Fenerbahçelilik herşey demektir..
Bu yüzden herkes Fenerbahçeli olamaz..
***
Biz her gol yediğimizde "Her zaman her yerde en büyük Fener" demeyi sevdik.. Biz her galibiyette "Şen ola Fener, şen ola" demeyi sevdik.. Biz her mağlubiyette "Yenilsen de yensen de taraftarın senle, üzüntünle, sevincinle seninle birlikte" demeyi sevdik..Bizler umutların kırıldığı anda "Bizler inandık sizde inanın. Bizim için bu maçı alın" demeyi sevdik.. Biz her şampiyonlukta "Oley, oley, oley, oley şampiyon FENER" demeyi sevdik.. Biz "Sarı-Lacivert-Şampiyon- Fener" coşkusunu sevdik..
"NE GÜZEL ŞEY SENİ SEVMEK... NE GÜZEL ŞEY GENÇ FENERBAHÇELİYİM DEMEK!"
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Başlıksız Yazı
En son 2018'de Fenerbahçe'de bir şeylerin değişeceğine, eski düzenin yok olacağına inanarak bir yazı karalamışım. Ali Koç'tan n...
-
Geçenlerde blogdan " Meşin Yuvarlağın Beyazperde Serüveni "ne dair bir araştırma yapıyorum, diye yazmıştım. Bitirebilirsem buraya ...
-
All about Turkey from alcinoo on Vimeo . Short film in stop-motion, 4'46". Photo shooting: August 09, Istanbul Turkey Animation: ...